Bu aralar altını çize çize, tekrar tekrar okuduğum bir kitap var. Adı "Biraz Daha Özgüven Alır Mıydınız?" Kitap özgüven diye kolayca ağzımızdan çıkan şeyin tam olarak ne olduğunu efsane şekilde anlatmış. Kitapta özgüven problemi yaşayanlara aşağıdaki gibi altın 10 kural verilmiş.
1-) Her Şey Sizin Omuzlarınızda
2-) Affet
3-)Pişmanlığı Öldür
4-)Şimdiye Odaklan
5-)Geleceğe Bak
6-)Olumsuz Kayıt Bantlarını Yok Et
7-)Bağımsızlığını Geliştir
8-)Üretim Aşamasındaki Bir iş Olduğunuzu Kabul Edin
9-) Testereyi Bileyin
10-)Gerçekten Yapabilene Kadar Öyleymiş Gibi Yap
insanlardaki özgüven denen şeyin ne zaman şekillendiği ile ilgili de çok acayip bilgiler var. Çoğunluğu öğretmenleri suçlu bulurken, bir kısmı babalarını diğer kısmı büyük kardeşlerini sorumlu tutuyor.
Kitapla haşır neşirken bir Alışveriş merkezinde yukarıdaki gibi bir çocuk oyunu görünce bütün suçlunun kimileri için Beşiktaş olabileceği de geldi aklıma. Son 10 yıldır Beşiktaşlı çocuk bulmak önceki 10 yıllara göre daha zorken ya da bir başka deyişle yeni jenerasyon yetişmiyorken böylesi çocuk oyunlarının da bir anlamı var elbette.
Sağda Fenerbahçeli esas oğlan, solda Galatasaraylı esas oğlan...
Beşiktaşlı ise kaleye geçmiş. Çocuklara dair ne varsa iki büyük takım üzerinden anlatılıyor, Türkiye'de futbol iki kulüp üzerinden ilerliyor, onların markalarının yarışları hep önde. Buralara kolay gelinmedi elbet. Ya Galatasaraylısın ya Fenerbahçeli... Beşiktaşlı kalede. Senin rakibin o. Senin oyunun bir parçası.
Bu oyunun üreticisinin bunu üretirken kasıtlı yapması gibi bir durum yok elbette. Çok uzun zamandır bu böyle. Subliminal mesaj diye bir şey varsa. Bu o işte... Burada durum farklı... Ne veren farkında... Ne alan...Öğrenilmiş, kanıksanmış, farkedilmeden, yavaş yavaş...
Ne üreticinin haberi var, ne oynayan çocuğun. Ya Sarı Lacivertsin Ya Sarı Kırmızı...
başkent kingston'da kurulması muhtemel ülkücü jamaikalıların toplanıp 9 ışığı ezberlemeye çalışacakları ve jamaikalı liselileride dahil etmeye çalışacakları organizasyon. pardesülü jamaikalılar hava sıcak, bir kabile var uzakta basılacak...
örümcekli bir oyun vardı japon karısı soyardı bir zamanlar abilerimiz, bizde izlerdik böyle arkalarında. o abiler sigara içerlerdi küllerinide .ikindirik masaya yapışık kültablasına koyarlardı. ilk karı soyulur sigarasından bir nefes ikinci karı soyulur ikinci nefes. atari düğmelerini ve o basit kolu nasılda maharetli kullanırlardı. sonra kapandı o atari salonları bizler büyüdük o karı soyan abiler şimdi msn de karı soymaya çalışıyor yarım yamalak ingilizcesiyle yine kalabalık bir ortamda. internet kafelerde önümdeki masada oturuyor mesela takmış kulaklığı yakmış sigarayı, bir yanda iddaa sayfası ben yine arkasında o abinin.
askerlik içerisinde mesela herşey mantıkasız gelebilir, parça parça bakılırsa kesinlikle doğru, ama resmin bütününde büyük bir anlam vardır, görenleri hayrete düşürür.
daha maç başlarken yapılabilecek olan yüksek motivasyon nedeniyle akla gelen gole gitmek için daha hakem maçı başlatmadan kombine hareketler bütünüdür. ama ne yazık ki bu taktik hiçbir futbol adamanın aklına gelmemiştir. *
hapşırmadan önce varlığını hissetmediğiniz, elinizi ağzınıza götürme ihtiyacı görmediğiniz bir anda çıkıverir. bazen yere, bazen bilgisayar ekranına, bazen tıklım tıklım otobüste bir amcaya denk gelen serseri mayındır. bazen geleceğini hisseder elinizi ağzınıza götürürsünüz hapşırırsınız, sanki çıkmamış gibi davranır en yakın yere bir mala ustası gibi yapıştırırsınız bu bazen bir elektrik direği, bazen kaldırımın ortasındaki bir ağaç, bazende arkadaşınızın arabası * olabilir. (bkz: kaynakça: sen ben o biz siz onlar)
her sabah koşa koşa uyumaya gittiğim otobüs elimi yüzümü yıkamadan bindiğim otobüs... hele birde klimalısına denk gelirseniz, kendi arabanızla gitseniz bu kadar rahat edemezsiniz, üstelik kız potansiyelide cabası... genellikle güzel kızlar alt katta oturur nedendir bilmem, araştırmak lazım tabii... 2. köprüden giden bu toplu taşıma aracı bence istanbul un en kaliteli otobüslerine sahip hattıdır. ancak halk otobüsleri için aynı şeyleri söylemek mümkün değil...
Necati Karakaya, Metin Kurt, Eser Özaltındere, Kemalettin Şentürk, Şenol Güneş, Kurthan Fişek... gibi birçok futbolcu, yazar ve spor adamı bu konuda uğraşmışsa da Türk futbolunun yetiştirdiği çoğunluğu beyinsiz futbolcular bu nimeti anlayamamıştır. beşiktaşlı metin tekin 1 milyon lira transfer ücreti aldığı dönem üye olmak için davet edilse de 10 lira veripde üye olmamıştır, keza fatih terim de böyledir. 12 eylül 1980 sendikalaşmayı bitirmiştir.
1980 den önce gerçekleşmiş bir sendikadır. 70 bin üyeli bu sendika birçok birinci lig oyuncusunu bu yapıya katmıştır. metin kurt gibi önemli isimler vardır bu yapı içerisinde. ihtilallerden sonra kapatılmıştır.
128 numaralı bostancı-mecidiyeköy otobüsü. saat 07:43 * rüyasında maç yapan yazarın kale çizgisini geçmekte olan topa son hamlesini yapmak isterken ayağıyla ayakta duran adama vurması.
Aralık 2000, Hürriyet.
işsizlik geriledi, yüzde 5.6'ya düştü.
Ekim 2001, NTV.
işsizlik geriledi, yüzde 8.5'e düştü.
Aralık 2002, Takvim.
işsizlik geriledi, yüzde 9'a düştü.
Eylül 2004, Milliyet.
işsizlik geriledi, yüzde 9.3'e düştü.
Mayıs 2005, Vatan.
işsizlik geriledi, yüzde 9.5'e düştü.
Temmuz 2005, Radikal.
işsizlik geriledi, yüzde 10'a düştü.
Aralık 2005, Zaman.
işsizlik geriledi, yüzde 10.3'e düştü.
Aralık 2006, Sabah.
işsizlik geriledi, yüzde 10.4'e düştü.
Mart 2007, Referans.
işsizlik geriledi, yüzde 10.5'e düştü.
Nisan 2007, Yeni Şafak.
işsizlik geriledi, yüzde 11'e düştü.
Mayıs 2007, CNNTÜRK.
işsizlik geriledi, yüzde 11.4'e düştü.
evet türkiye'de tribün hayatı nerde yaşanıyorsa oradan çıkar amigolar. kimler mesela bu insanlar. sefa genç fenerli hani, sonra sebo ultraslan hani, selim radikal teksas falan fıstık bunların hepsi beşiktaş diye bağırıp gitmişlerdir. referans olmuştur bunlara çarşı, hatta cv'lerinde de yazar, kapalı da 5 yıl davul çaldım, nota öğrendim, racon kestim...