"1990 doğumlu. izmir devlet opera ve balesi bale sanatçısı. aspendos uluslararası opera ve bale festivali'nde görev almış, sonrasında antalya'dan izmir'e dönerlerken kırmızı ışıkta geçen bir minibüs şoförü yüzünden trafik kazası geçirmiş."
ülkemizi chicago kukla festivali'nde temsil etmeye hak kazanan kocaeli üniversitesi sahne tasarımı öğrencisi 2 genç kadın. onlarla ilgili detaylı bilgi isterseniz aşağıdaki linkten faydalanabilirsiniz. ama özetlersek bu kızlar bir şey hayal etmiş, bazı engellerle karşılaşmış ve bu engeller için bir adım atmışlar. hedeflerine ulaşırlar ya da ulaşamazlar bilemem; ama çaba göstermek, tutunacak bir dal aramak, vazgeçmemek, kısacası "bir şey yapmak" onları diğer insanlardan ayırıyor bana kalırsa. bizler o kadar tembelleştik ki, bir şeylerin olması için tesadüflere ve şansa inanmaktan başka hiçbir şey yapamaz olduk. belki çabalamakla ulaşamayacağımıza inandık, inandırıldık. biz hiçbir şey yapmadık. ama onlar yaptı, destek olmalıyız.
onlarla ilgili bir başlık açıldı mı bilmiyorum, aramaya inandım ama benzer bir şey göremedim ya da bana denk gelmedi. denk gelirsem entarim oraya taşınacaktır.
geçtiğimiz senelerdeki "otobüs", "palto", "babil cennet kent" oyunlarının ardından bu sene "küvet" isimli oyunu sahneye koymuş hacettepe üniversitesi'nin köklü topluluklarından biridir. her salı ve perşembe bam performans salonunda oyun sergilenmektedir.
hacettepe üniversitesinde çeşitli hukuk derslerine giren müthiş ötesi hoca. derslerde gülmekten kırıp geçirirken sınavlarında bu sefer güldürmedi dedirtmez umarım.
edit: dedirtmedi. sınavdan önce soruları söyledi hatta. canım benim.
büyük bir iştahla çerezleri yersiniz yersiniz, en sonunda masum kabuksuz bir antepfıstığı kalıverir kasenin dibinde. insanı mutluluktan mutluluğa sürükler. eğer bir antepfıstığı severseniz; o bir duygu selidir. yenilir ki bu.
o nohuttan çocuk ama altından bir kalbi var. yıllar geçmiş, hem çok iyi tanıyorum onu hem de yeni tanışıyorum onunla. balık beynimle unuttuğum şeylere rağmen bana karşı hoşgörüyle yaklaşıyor fil hafızalı kibar çocuk. onca zaman geçmemiş sanki daha dün görüşmüşüz gibi sıcak kanlı, anlayışlı ve yakın olduğun için teşekkür ederim. iyi ki varsın.
bence konfüçyüsün bir toplumda müzik bozulursa her şey bozulur! sözünü hatırlamanın tam zamanı. çünkü müzik, bir toplumun en önemli göstergesi.
hayatın her alanına şike ve hilenin, toplumsal ilişkilere nefretin, şiddetin egemen olduğu bir ortamda sanatın çökmesi kaçınılmazdı ve öyle de oldu...
biraz geri çekilip, türkiyenin son yıllarda içine sürüklendiği yaratıcılık fukaralığına bir bakın. mesela müziğe kulak kabartın.
elleri havada göriimmm! çığlıkları ve cıs-tak bilgisayar ritimleri üzerinde söylenen tekerlemeler, ağlamalar, inlemeler, ilkel sesler ortalığı kaplamış durumda.
genç müzisyenler deneme yapmıyor. kendilerini kısa yoldan şöhrete ve paraya götürecek cıs-takla yetiniyor.
gerekçe hazır: halk böyle istiyor!
***
sinemada ne dram iş yapıyor, ne de başka bir tür. varsa yoksa komedi: çünkü yapımcılar onca riske gireceklerine biraz şive, biraz küfür, belden aşağı bir komediyi dayadılar mı, milyonlarca kişi sinemaya akıyor.
gerekçe yine aynı: halk böyle istiyor!
***
kitaplarda da aynı durum söz konusu: insanlar bir kitaba yıllarca emek vereceklerine hemen sulu zırtlak bir şeyler çiziktiriyor, internette buldukları bölümleri kopyala/yapıştır yöntemiyle kitap yapıveriyorlar. ve al sana çok satan listeleri: hele kalbim üstüne atladı; yüreğim seni ıskalamadı gibi vıcık vıcık bir isim de koydunuz mu işiniz iş.
gerekçe: halk böyle istiyor!
***
gazetelere bakın: aslında her birinin bir fikir yazısı olması gereken köşeler, küfür kıyamet polemikle ya da kahvehane sohbetiyle dolu.
lumpenlik görünmeyen bir zehirli gaz gibi her yere sızmış.
çünkü: halk böyle istiyor!
***
işte esas kriz bu.
türkiyenin yaratıcılığı bitti. her şey ucuzladı, sıradanlaştı, popüler kültür piyasasının cehaletine yenik düştü, lumpenlik zaferini ilan etti.
seviyemiz nedir biliyor musunuz: sokaklarda satılan, gözünden yaş damlayan çocuk tablosu seviyesi.
***
peki bunca büyük sanatçı, yaratıcı yetiştirmiş olan türkiyede niye böyle oldu? değerli insanlar neden köşelerine çekildi?
bunun sorumlusu kim?
başlangıcına gidersek; gençliğin cahil kalmasını, soru sormamasını; patates gibi yetişmesini isteyen kenan evren ve arkadaşları.
sonra da bütün hükümetler ve cehalete bayılan anlı şanlı medyamız.
oysa kültür (kendi içine kapalı, elit bir kültürden değil, toplumu kucaklayan yaratılardan söz ediyorum) vücutta kan gibidir. dışarıdan bakınca görünmez ama onsuz yaşam olmaz.
***
halk böyle istiyor! klişesine gelince: evet halk böyle istiyor ama benim de daha düzeyli, zevki daha gelişmiş; karacaoğlanları, pir sultanları, güzelim türküleri hatırlayan bir halk istemeye ve bu yolda çalışmaya hakkım var.
halkçılıkla, halk dalkavukluğu birbirine karıştırılmamalı.
halk, varoş çarpılmasından ibaret değildir.
dünyanın en gereksiz buluşuna imza atmış kişidir. şimdi denilecek ki gereksiz de ondan mı kullanıyorsun? kullanıyorum hem de 2 tane ama neden? kısıtlanmış özgürlüklerimizi daha da kısıtlamak için. insanlar her an her istediklerinde beni bulsun, benim bundan kurtulma imkanım da olmasın diye. neyse. anlayan anlamıştır herhalde. sevgili cep telefonunu icat eden insan, sana saygılarım icat ettiğin ve gelişmişleri olan telefonlar kadar sunuyorum.
çok istediğiniz ama bir o kadar da uzak bir şeyi düşlemektir. kısa süreliğine de olsa kendinizi kaptırıp büyülenirsiniz ama biri sizi dürter; içinizdeki mantık. mantıkla hareket etmek kurutur içinizdeki hayal nehrini. o sulara kapılıp gidemezsiniz. hem mantık hem gerçekler tutup çekerler sizi. avuçlarınızda sıradanlık, monotonluk ve duygusuzluk kalır. ölümü bekleyen bir hasta kadar ümitsiz...
insanları yaptıkları yollarla, köprülerle, hızlı trenlerle, genel başkanı ve bir çok üyesinin eşlerinin türbanıyla kandırıp utanmadan bunları yayınladıkları reklamlardır. ne yazıktır ki ülke gelişiminin bunlara dayalı olacağını düşünecek kadar maddi beyinlere sahibiz. bakıyoruz adam yol yapmış adam çalışıyor. evet çalışıyor. ama ne için? eğitim sisteminden, okullardan, işsiz öğretmenlerden, şaibeli sınavlardan bahseden reklamlar da çekmelerini diliyorum. eğer demokrasiden gelişmişlikten söz ediyorlarsa...
bilinmeyen nedendir. hakkında şahsen hiç bir fikrim olmamasıyla beraber aynı şekilde ayak tabanlarının da bronzlaşmamasının nedenini merak etmekteyim. *
amaçları anlaşılmayan konuşma tarzıdır. tek başınalardır ancak kendilerinden bir topluluk gibi söz ederler.
- bögütay bey albüm çalışmalarınız nasıl gidiyor?
+ albümümüz çıkıyor. promosyon çalışmalarına başlıyoruz.
- aman ne güzel! yoğun bir sezon sizi bekliyordur.
+ evet çok yoğun bir çalışma temposundan çıktık. konserlerimiz başlıyor. ses tellerimizde de problem çıktı şimdi. ne olucek bilemiyoruz.