avrupa insan hakları mahkemesi suçsuz diyerek aklasa, on dört yaşındaki çocuğa gözünü dikmiş, çocuk! isterse yırtsa kendini benim rızamla oldu diyerek, on dört yaşındaki kızla çırılçıplak kalmış, kaç yaşında, farketmez, çocuk! on dört yaşında, henüz ergenliğe girmiş, cinsellik ne demek bilememiş. aklandı diyenler on dört yaşındaki göz kırpsa yatağa girecekseniz, inandığınız din yargılamaz mı sizi en başta. dini at bir kenara hangi ahlağa sığar on dört yaşındaki çocuğun cinselliği, örtecek mi üzerini onun rızası? cevaz mı veriyor, bir damla kan gelince kadın mı olunuyor? çocukların kadın gibi davranması, kadınların yaşadıklarını yaşayabilecekleri anlamına gelmez. çekin pis sakallarınızı, pamuk gibi tenlerden.
Derdi üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi? ah buna bir karar verseler. tiz kelleleri vurula. orada içki içen insanları yargıladın astın da gerekçen ne? bir insanın teröre karşı olup olmadığını- ne saçma şey ya bu. bu cümleyi bile kurdurtuyosunuz insana- hangi ölçüm aletinle, hangi ömrüm boyunca anlayamayağım kıyaslama metodunla buldun çıkardın da böbürleniyorsun. insanı insana düşman etmek terör değil mi sanki? terörü sen ben biz onlar sokaklarda lanetleyerek çözeceğiz inan. bundan nemalananlarsa sen sokaklarda haykırırken yüklerini toplayıp gidecekler. teröristlerse yeter bu halka bu kadar eziyet, bırakalım bu işleri kanka diyerek, sigarayı bırakır gibi bırakacaklar silahlarını. teröristin umurunda değil senin lanetin, benim öfkem. sen bu öfkeni terör nedeniyle yaşanmaz hale gelen toprakları, yaşanılır kılamayanlara göstereceksin, bizden beş onlardan on beş hesabıyla yok edilmez terör. ama çık sokağa bağır, bayrak as evine, bu rahatlamak öfkeni yansıtmak için elbette iyi bir yol, yol ama çözüm değil. çözümsüzlüğün nedeni ne modada içki içen insanlar ya da yeterince insanın sokaklarda yürümeyi seçmemesi. çık sokağa bağır da bir de sen terör yaratma.
Var olmanın dayanılmaz hafifliği, dişi olmanın kaçınılmaz ölümcüllüğü. bir kız çocuğu, doğarken işlediği günahın rahatsız edici tedirginliği, ölmeden öldürmek, sağ iken kefene sarmak. bakire çıkmadığı iddia ediliyor ve ailesine geri gönderiliyor. ne büyük utanç, ne büyük karalama, çünkü biz kızlarımızı sevemiyoruz, görmezden geliyoruz, günahmış gibi saklıyoruz devredene kadar. rahatsızlık veren bir sırmış gibi saklayıp, zamanı gelmeden atıyoruz yüklerini omuzlarımızdan. sanki saatli bir bombaymış gibi iğreti bir şekilde yaşatıyoruz, patlamadan fırlatıp atabilmek için, en uygun zamanı bekliyoruz. bakire çıkmaması... on beş yaş fizyolojik olarak erken bir yaş elbette, kendini tanımadan başkasıyla bütünleşmek bir hata olabilir. ancak hangi hata ölüme götürebilir ki bir insanı? üstelik bu hata sadece kendi bütünlüğüne, psikolojisine zarar verecek bir hataysa, öleceksiniz be adam! bari kızlarınız, oğullarınız rahat yaşasın. onbeş yaşında küçük bir kız çocuğuyla evlenebilen , bunu kendinde hak gören kabak musdular sarmış toprağımın her yanını. bahsetmek, yazmak bile midemi alt üst etmeye yetiyor. geri gönderiyor, teslimatta hata var, kargo bana ait değil, alın bunu... neyse terbiyemi bozamam. kız eve geliyor, nasıl ayakları geri geri gitti, nasıl savunmak zorunda hissetti kendini cellatlar karşısında, olgunlaşmamış bedenini başkasına sunmadığını anlatmak istedi belki de gözyaşlarıyla. ama baba duvar, anne duvar, ölümcül günahını işlemiş, azraile bırakmıyor vuruyor kendini. cenazesinde beyaz gelinlik örtecekler mi tabutuna? çocuk sahibi olmak için yetmiyor bir erkekle kadının birlikteliği. yetiştirmek; ağzına iki lokma verip, boyunun uzamasını seyretmek zannedenler! ey başı bitli, zihniyeti sakatlar. kızdım. sustum.
Vurucan kafasına alacaksın lokmasını halk dediğin ısırgan otlarının. Koy siyah battal boy bir çöp torbasına, yığ üst üste bir kibrit çak, deniz feneri, ekonomik kriz, gerçek zihiniyetinle hasır altı yaptıkların da yansın. Ağzı olup ne olacak ki hor gördüklerinin, oy verecek, mürekkep sürülecek elleri olsa yeter. Bir de basıp da arşa yükseleceğin omuzları, şehit cenazelerini gömecek topraklar olsun. daha ne istersin. Padişahım çok yaşa.
Tanım: Üst kattaki muaalla teyzenin, mahalle dedikoducuları için söylediği lafın aynısının başbakandan duyulması durumu.
Starbucksın en yakın zamanda çevresine güvenlik şeridi oluşturup, orantılı güç kullanarak, tazyikli su ve gaz bombasıyla dağıtması gereken insanlardır. bir gün dahi onlara bakmasalar geceleri sıçrayarak ve çığlık çığlığa uyanıp, starbucks kapısına kamp kurup ilk geleni bekleyecek olan bu insanların psikolojik bağımlılıklarının, afrikada can çekişenlerden genetik olarak miras kaldığı gibi söylentiler dolaşmakta, bilim adamlarına bıraktım o kısmını. zaten sosyalistlerin de alnında demir ökçe dövmesi var, starbucksın yanından geçerken, harry potterın yara izi gibi belirginleşiyor, valla ben öyle tanıyorum onları.
Bilinçaltının uykudan uyanması. kızıyorum artık Oğuz Atay' a her cümlesinde " ben de tam bunu hissetmişim farkında olmadan " gibi uzak durmak istediğim bir duygu sarıyor her yanımı. öykülerden mıh gibi aklıma kazınanlar var elbette. ancak unutulanda " Sonra, köşemde kaldım günlerce; ne yedim, ne düşündüm. Sigara içtim durmadan. Evi, yaşanmaz bir duruma getirdim sonunda. Bir savaş sonrası kargaşalığı sardı her yanı. Düzen içinde yaşamayı bir bakıma sevdiğim halde, dayanılmaz bir pislik ve pasaklılık içinde çırpındım. Belki de böylece kendimi cezalandırmış oldum. Sokağa fırlamak, " ona" gitmek için, öldürücü bir ümitsizliğe düşmek istedim" geride kalanın hislerinin tasviri. Oğuz Atay farkı geliyor bir sonraki cümlede, vuruyor ve gidiyor. " Kim bilir? Belki de kendim için böyle kötü şeyler düşünmemi istersin diye söylüyorum bunları" Sarsıcı ve insanı bilinciyle değil kendisinin bile farkında olmadığı düşüncelerle vurmayı seviyor Oğuz Atay.
Korkuyu Beklerken öyküsü baştan sona bir savaşı tasvir ediyor. Öykünün en basit gibi görünen ama derinlikten baş döndüren bir bölümü de var. bir telefon görüşmesi, okuyanlar kahramanın yalnızlığın dünyasında yaşadığını bilir. arkadaşı arıyor konuşma sona erecek " kusura bakma, çıkmak zorundayım. Karımla sinemaya gideceğiz de kapıda bekliyor şimdi" iç ses yanıtlıyor " Daha önce telefon edemez miydin? "
Kitabın her cümlesinde başı dönüyor insanın.
- bir yılı doldurmadan izne çıkılabilecek gün sayısı kaçtır?
+ 15
- hepsini birden kullanma lüksün var mıdır?
+ yoktur
- fabrikalarda çalışan işçiler günde kaç saat çalışır?
+ mesaiyle zorlasak 15 saate çıkar da ortalama 12 saat
- günde ortalama 12 saat çalışan ağır sanayi işçilerine, adliyelerde sabahtan akşama kadar evrak peşinde koşan avukatlara, devlet hastanelerinde günde zilyon tane hasta bakan doktorlara, sayamadığım emeklerinin karşılığını alamayan ülkenin çoğunluğuna dokuz günlük tatil çok mudur?
Basın özgürlüğü sansürsüz yaşam bunların hepsini sandığa kilitleyin, zaten baştan aşağıya kokuşmuş bir medyaya sahibiz. doğan ayağına basılınca iktidara getirdiklerine sırt çevirir, iktidar desteğini aldığı doğana çemkirir. bunlar türkiyenin hüzünlü olsa da gerçekleri. ama bir başbakan mizah dergilerine tazminat davası açıyorsa, bir medya kuruluşu için boykot çağrısında bulunuyorsa, öğrencilerinin okula sokmaması istediği yayınları yasaklayan bir okul müdüründen, çocuğunun okumasını istemediği kitaplarını saklayan anne babadan farkı kalmaz. bu çekişmelerin içinde bir başbakanın adının geçmesi üstelik gündemde deniz feneri gibi bir muamma kocaman otururken ve doğan grubu deniz feneri ile ilgili haberlerini yoğunlaştırmışken burna pis kokular gelmemesi için üç maymundan biri olmak gerekir. başbakan bir medya kuruluşuna savaş acıyor. inanılıcak gibi değil, dürüstsen yaptıklarının eleştirilmesine güler geçersin istediği kadar çamur atılsın üstüne başbakan olarak sapasağlam durursun. güneş balçıkla sıvanmaz tabi gerçekten güneş kadar aydınlıksan.
Üzerlerine alınmamaları için derilerinin ileri derecede kalın olduğunu düşündüğüm bir güruh tarafından sessizce ve fütursuzca görmezden gelinen karara çıkmış davadır. gerçi bu ülke açık kalan mikrafonlardan dökülen en basit kelimelerin dahi anlamını kavrayamayacak bir dönemden geçiyor şaşmamak gerek. Deniz feneri Uğur Arslan tarafından kurulmuş bir dernek, bir dönem genç kızların sevgilisi bile olmuştu Uğur Arslan. Davaya gelince, Almayada toplanan yardımların Türkiyeye ulaştırıldığının üzerine basılıyor ve burdaki dernek " bizim ilgimiz yok" diyerek tüm kapıları çarpıyor soranların suratına. Daha önce programın yönetmenliğini yapan birisi bir iddiada bulunuyor diyor ki " ambulansta tedavi edilen hastaların başında sadece bir pratisyen hekim olurdu, geri kalan sokaktan toplanan vatandaşlardı, hastalar hastaneye götürülüyormuş gibi yapılır, hastanede tedavisi yapılmış gibi fatura kesilirdi " çarpıcı bir iddia sonuç olarak toplanan para aklanırdı diye devam etmesi gereken bir iddia. peki Uğur Arslanın yanıtı ne " benim bir bilgim yok " Sorumlular bilgimiz yok dedikçe merak kalkanı kalınlaşıyor, yüzyılın yardım hareketi adı altında toplanan bağışların doğru yerlere iletilip iletilmediği meçhul, iz sınırda kayboluyor, alman yargısı açıkça mesaj veriyor " gerçek sorumlular türkiyede" neredeler peki? alacaklılarına kapısı duvar olan yimpaş mı? gittikçe pazar payı artan yeşil sermaye mi? yanıtları çok basit soruların dahi sorulmadığı tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkem.
Soğuk adanın sıcak rüzgarı, bilmez miyim her sabah güneşe uyanmak varken grinin esiri olmayı. yaz kızartması yapacam sana sen bi gel. tasını tarağını topla güneşe gel, soğuk yaramaz sana.
--spoiler--
- o kadar yıl hapiste yattık, hayallerimizin peşinden gittik, ama hiçbir şeyi değiştiremedik, şimdi olsa ne dilerdin?
Ali : özür dilerdim.
--spoiler--
Bazı bitkilere - sünger beyin de diyebiliriz ama sünger bob' a haksızlık olur- göre, erkeklere teklif etmeye, vermeye, ev tutup fuhuş yapmaya hazırlanan kızdır.
Tutulma. Hayatın bir gece içinde hayal bile edemeyecekleri kadar korkunç olabileceğini farkına varması insanların. kaybolanlar, ölenler, çöpe öldü diye atılıp sağ kurtulanlar, postal sesleri, yakılan kitaplar, kuyruklar, halkın refah ve huzuru gerekçesi çok komik duruyor, ardından gelenlerden sonra. küsmüş bir nesil, bu küskünlük ve korkuyla yetiştirilen bizler. kayıp nesil. tek derdi kendisi olan, yanındakine dönüp bakmaya üşenen baksa da görmeyen, gözleri bağlı çocukları doğuran darbe.
Bir elimde şişe diğerinde öteki şişe, içmeyenlerin burnunu sıkıp boğazından alkol akıtıyorum, mahalle baskısı yapıyorum. mutluyum. huzurluyum aslında o kadar da mutlu değilim de konumuzla alakası yok.
Merak uyandıran, ilgi çekici bir söylem. aksinin ispatlanması için anne olmak gerekiyor. belli bir yaştan sonra doğurganlık özelliğini yitiren ve çocuğu olmayan kadınların kurtuluşu yok, doğarken ön kayıt yaptırdığımız kerhanede odalar hazır. müşteri zaten bitmez . birisi kadınlara bir laf atıyor, cevap yetiştirenler de onun hassas olduğu kadına aynı şekilde karşılık veriyor. ortada yine sağa sola çekiştirilmekten kolları uzayan, akılları karışan kadınlar...
iki adet biri sustuğunda diğeri çığlık atmaya başlayacak çocuk ( nöbet tutarlar genelde ) horlayan bir adam, yanındaki koltukta oturanı da araba tutması gerekir. nereden geldiği anlaşılmayan ayak kokusu, geyiğin dibine vurmuş iğrenç bir film, bu filme böğürerek gülenler, muavini azarlayan kokoş, kokoşun azarlamasıyla gerilen su istemeye korkacağınız asabi bir muavin, ön koltuktakinin koltuğu sonuna kadar yatırıp kucağınızda bulacağınız bir adet kafa... ıyyttt kabus gibi oldu lan.
Sakin ol, bil, konusmadan, yazmadan önce yutkun, düşün, kus, yemek ye ama düşünmeyi ihmal etme. komünist sandıklarını dövmeden önce de mahalleden birilerini topla karanlıkta kıstır. falçata falan da al komünist sandıklarından dayak yersen de, yine kus, düşün, yemek ye, ama düşünmeyi unutma.
Şizofreni kişilik bölünmesi demek değildir. Maalesef pek çok kişi şizofreni hastalarını bazı zamanlar normal yaşam sürdüren bazen de birden tehlikeli bir caniye dönüşen kişiler olarak hayal etmektedir. Bunun gerçekle alakası yoktur!
- Şizofreni hastaları nadiren çevreye zarar verebilir.
- Şizofreni kelimesi sıklıkla iki şekilde hatalı kullanılmaktadır: Ya bir konuda farklı ya da zıt duygular taşımak kastedilir (bir şeyi hem sevmek hem de nefret etmek gibi) ki bu insan doğasında bulunan bir özelliktir. Ya da değişik zamanlarda değişik davranmak anlamında kullanılır ki bu durum da hemen hepimizin doğasında bulunan bir özelliktir.
- Şizofreni erken bunama değildir.
- Aşı vb. yollarla korunması mümkün olan bir hastalık değildir
Kaynak: http://www.sizofreni.web.tr
Edit: eklemeden duramayacağım. atın ama sağlam olsun
Bir aforizma daha fırlattılar kafamıza, sersemledik. artık şaşıramamak, tepkisiz kalmak ve öfkelenmeye bile tenezzül etmemek ne kadar can yakıcı. söylemekten, bir bir sıralamaktan, video görüntülerinden, kendi pisliklerinden söz ettikçe cesareti artan tehlikeli ve zehirli insanlar var karşımızda. öyle bir zehir ki bu, kanser gibi. kanser hücreleri saldırdıkları dokunun yapısına bürünüp vücudu kandırırlarmış belli bir süre, direnç düşene ve savaşacak güç kalmayana kadar. bu insanlarsa çok daha tehlikeli sorgulanamayandan vuruyorlar insanları, islam denildi mi mühürlenen dudakları kullanıyorlar, yazıyorlar fütursuzca.
Şişşt sen, evet sana sesleniyorum, biraz önce dizinin üstünde etek giyen kadına bakıp yanındaki kitipioza orucumuzu da bozduracaklar diyen, hıh gel buraya, sen de kaçma, otobüste bir kadına abanmıştın hani, bir de şey vardı, tecavüz görüntülerini ağzından salya akarak izleyen, çocuk pornosu manyağı sen de gel... oldunuz mu tamam. 17 aylık bebeğe tecavüz edenden farkınız olduğunu sanıyorsanız, küçük beyinlerinizden fışkıran vahşeti gerçekleştirmemiş olmanız sizi aklamaz, gözünüzün iyice döndüğü günlerden birinde o adam oluverirsiniz belli mi olur. (bkz: forum chat tarzı entryler silinir)
Kuralları erkekler tarafından belirlenmiş bir dünyada yer edinmeye çalışmak ve bunda başarılı olduğunda " kesin vajinasını kullanmıştır" gibi hastalıklı düşünceye sahip erkek veya kadınlar tarafından aşağı çekilmek istenen kadının tarihte adının geçememesi kadar doğal bir durum olamaz. Sadece anne olduğunda kutsal sayılan; taciz, tecavüz, zorla evlendirilme, töre cinayeti gibi tehditleri her daim en yakınında hisseden kadını, hayatındaki en büyük korkularını vajinası nedeniyle yaşayan kadının maddeyi tercih edeceğini düşünmek erkek beyninin sanrısıdır. elbette böyle kadınlar vardır, tıpkı erkekliğini kullandıran erkekler gibi. Hayatta başarılı olmak, sadece iyi bir eş ve iyi bir anne olmak gibi çok dar bir alana sığdırılamaz. dişiliğin her daim ilk anılan özelliği olması kadına avantaj değil dezavantaj olarak döner. fiziksel olarak kadınlardan güçlü olması bir erkeği düşünsel olarak kadından güçlü yapmasa da sadece düşünce üretilmesi gereken mesleklerde dahi erkeklerin tercih edilmesi, kadınların gölgede kalmasında etkendir. yapmayın hangi akıllı patron sekreteri kendisiyle yattığı için onu genel müdür yapar. veya hangi akıllı kadın iş ortamında birisiyle yatınca yükseleceğini düşünür? bu yükselişi değil, horlanmayı ve dışlanmayı beraberinde getirir. aklımıza hakaret etmeyin.
Tersten, düzden, yandan, ortadan dinlense dahi bir şey ifade etmeyen şarkıları dinlemekten beyni sulanmışların, süngere dönmüşlerin üreteceği yeni bir kimyasal yaklaşım.
Hayatı boyunca bir daha karşılaşsa bile, tanıyamayacağı insanlara gösteriş yapmak için gece gece, uyuyamamanın verdiği sıkıntıyla tepe lambasını yakıp, diğer otobüs yolcularının hafızasına kazınmaya ihtiyaç duyacak denli aciz insan, pis terbiyesiz. o değil de yanındakinden ve koridorun diğer tarafındaki koltuklarda oturanlardan baska kim farkediyor da karizma tavan yapıyor onu anlamadım. o kadar gösteriş budalasıyım ki, herkes görsün diye ayaklarım uyuştu bahanesiyle, otobüsün içinde volta atmışlığım da vardır benim. uyuyanları uyandırıp, kitabımı anlatma gereksinimimi de dizginleyemiyorum. hastayım galiba.
bildiğin dost işte, öyle yağmurun altında sırılsıklam olmuşken şemsiye uzatanlardan değil, yağmura yanına gelenlerden. hayatıma kimseyi canım acıtacak kadar yaklaştırmamayı denemiştim bir zamanlar. dost kelimesine en sinir olduğum dönemlerdi. belki canım yanmıştı, daha sonraları öğrendim, farkında olmasan da bazı gıcık tipler vardır, inadına hayatına giren, sokulan, yakana yapışan, defolll diye haykırsan da " kendine gelene kadar ben de çığlık atıcam " diyerek inatçı gözlerini sen yorulana kadar üzerinden çekmeyen. istemesen de içindeki fırtınayı dindirebilen, susması gerektiğini bilen, iten veya teselli eden değil, yanında olan da değil, inadına seninle ağlayan. ruhuna dokunabilen ve düşlerine basmadan hayallerinden geçen. vardır böyle insanlar. öyle yağmurun altında sırıksıklam olmuşken , yanına gelenler.
Halen devam eden boğaz tüp geçişi ve Marmaray projesi kapsamında başta Haydarpaşa ve Sirkeci garlarımız devre dışı bırakılmak istenmektedir. Ayrıca Haydarpaşa Gebze ve Sirkeci Halkalı arasındaki 2 hatlı demiryolu Marmaray CR1 inşaatı ile üç hat olarak inşa edilerek bu iki hat kesimindeki birçok tarihi eser kapsamındaki istasyon binası, lojman, köprü alt geçit tünel ve tesis yıkılacak veya istasyonların yeri değiştirilerek kullanılmaz duruma getirilecektir.
Bu olumsuzluklara karşı Haydarpaşa Dayanışması bileşenlerinin yapmış olduğu eylem ve etkinlikler devam etmekte olup en son 2007 yılı içinde Haydarpaşa-Gebze ve Sirkeci-Halkalı arası demiryolu hattı ve çevresindeki varlıkların "demiryolu endüstri mirası" olarak koruma altına alınması için BTS, Mimarlar Odası ve ICOMOS olarak istanbul Tabiat ve Kültür varlıklarını Koruma Kurullarına başvuru yapılmıştı.
Bu başvurumuz üzerinden bir yıl geçmesine henüz sonuçlandırılmamıştır. Başvurumuza destek olması amacı ile bu imza kampanyasına katılımınızı bekliyoruz. Toplanan imzalar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, istanbul Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kuruluna, UNESCO'ya, Kültür Bakanlığı'na, istanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı'na, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'na ve DLH'ye gönderilecektir. http://kentvedemiryolu.co...mpanyasi.php?sonuc=1#uyar
Evin içinde koşmak. koridorun sonundaki banyoya çita gibi koşup tüm ışıkları yakarak, kapıyı sımsıkı kapamak. aynı hızla ışıkları kapatarak annenin kucağına atlamak. neden korktuğunu ve seni neyin kovaladığını bilmeden.