mastodon'un the hunter adlı albümünün çıkış parçası. şu dakikaya kadar entry girilmemesi bir utanç kaynağı.
i killed a man 'cause he killed my goat
i put my hands around his throat
he tried to reason with the sky and the clouds
but it didn't matter, 'cause they can't hear a sound
it's just the curl of the burl
it's just the curl of the burl
that's just the way of the world
it's just the curl of the burl
splinters in my skin
just like needles and pins
i cut through pine
love the feeling it gives
been out here for days
running through these trees
i'm using my hands
cutting through the disease
it's just the curl of the burl
it's just the curl of the burl
that's just the way of the world
it's just the curl of the burl
i feel the powerless
chew it up
spit out the rest
i feel the powerless
chew it up
spit out the rest
it's just the curl of the burl
it's just the curl of the burl
that's just the way of the world
it's just the curl of the burl
lamb of god'ın resolution albümünün açılış parçası. bir nevi intro, desolution ile bir bütün. sabah zorla uyanmış uyuşuk bünyeye kafein gibi geliyor.
Gooooooooooone!
Shoot me straight for the sun
I want to be the only one left
Misdiagnosed condition
Burnt beyond recognition
Sink her straight through the floor
She is not breathing anymore
Choke in this atmosphere
Nothing will be left here
Gooooooooooone!
tam adı the assassination of jesse james by the coward robert ford (soundtrack)'tır efendim. adından da belli olduğu gibi aynı isimli filmin soundtrack albümüdür. nick cave ve warren ellis tarafından hazırlanmıştır. *
ilk defa özel olarak bir filmin soundtrack albümünü indirdim desem herhalde albümün ne denli güzel olduğunu anlatabilirim. her bir çalışma ayrı ayrı çok değerli. hemen albüm listesini vereyim:
vardır efendim böyle bir şey. nerden mi biliyorum? ehe..öhö..durun açıklayacam. ne diyorduk:
şimdi sözlükte trollük mesleğini icra eden hicbiseyebosunaiclenmeyenadam ve bluevelve gibi karmanında dibine vurmuş arkadaşlar var. bu adamların amacı zaten eksi oy almak. sözlükte de yeni karma sıfatları görerek, yeni karmalar için öneride bulunarak eğlenen arkadaşlar var...ahh! yahu ne vuruyorsun? dur kim olduğunu söleyecem...bi konuşturmadın.
eskiden okuyordum az biraz bu elemanları basıyordum eksiyi. sonra bu olay adamlara verilecek karma sıfatı kalmadığında bende bi tutku halini aldı. okumadan bastım eksiyi tabure koyim! evet bendim o!
neyse işte böyleyken böyle. zaten sözlüğü troller döndürmüyor mu efendim? ha, işte bu sebepten hem onları tatmin ediyorum, hem de bu sıfatların nerede son bulacağını görmeye çalışıyorum. artı karmalarda en yüksek sıfat ulu sanırım. eksiler için de son olay anti ulu falan olabilir. gerçi eksi karmada bir son olması sevgili trollerin şevkini kıracağından böyle bir uygulama beklemiyorum.
son cümle gelmedi aklıma. yazarken aklıma bi bakınız geldi onu yazim bitsin. kaçınılmaz bakınız: (bkz: tayyip erdoğan ın tatmin olması)
filmlerde sıkça duyulan bir sözdür; filmdeki kahramanlarımız bir işi halletmeye çalışırken hep bu lanet olası federaller zorluk çıkarır. ayrıca lanet olası pislik de olablilrmiş yeni sıfat ama bu da hoş. *
aslında başlık şöyle olacaktı: az bilinen güzel şarkılara entry giren yazarların ölmüş olma ihtimalleri.
böyle bir ihtimalin olmasından şüpheleniyorum dostlar. ne zaman az bilinen güzel bir şarkıyla ilgili yazı yazmış yazara** özel mesaj atmak istesem; bu yazarın ya silik olduğunu ya da en az 1 aydır yazmadığını görüyorum. çoğu zaman bu süre yıllara çıkıyor.
e bende de bi korku oluştu tabi. ben de yazmıştım bazı şarkılara lan!
benden 1-2 ay kadar haber alamazsanız malesef teorimi ispatlamış olacağımdandır.
isviçreli bilim adamlarınca gayet doğal olduğu açıklanan durum. bu kliplerin mealini sadece onlar biliyor sanırım. ben klipleri izlerken sadece hayal gücümün genişlediğini hissediyorum.
elma kesme ayini, masaya katran kusma, ne idüğü belirsiz robotik adam, yanan göz ve daha onlarca simge. sober klibinde kutunun içinde ne vardı onu söyleyin bari allahsızlar!
gece boyunca kulağınızın dibinde vızıldayıp uykunuzun içine eden sivrisinekten intikam alma şekli.
uyku özlemiyle yatağa yatarsınız, bu nalet* sinek gelir başlar vızıldamaya. el sallarsınız gitmez, kol sallarsınız gitmez, sağ gösterip sol sallasanız bile gitmez. yastığı kafanıza kaparsınız nefes alamazsınız, yorganın altına girersiniz terlersiniz... olmaz, olmaz, olmaz! bir süre sonra zavallı siz, debelenirken yorgunluktan uyuyakalırsınız. sabah uyandığınızda ise dayak yemiş gibi olursunuz ayrıca ayak bileği, kollar, bacak ve daha bir çok yerinizde zayiat vardır.
sonra onu görürsünüz; duvardadır. kanınızla beslenmiş, eşek kadar olmuş, ağırlığından kıpırdayamayacak durumdadır. belki uyuyordur hayvanoğlu...* hemen vuvuzelanızı kaparsınız ve...
+ bunu sen istedin...vozieeeeee*
- noluoo alejandroooovv!!!
sinek etkisiz hale gelmese bile bir daha bulaşmayacaktır.
Guano apes'in 1997 çıkışlı proud like a god adlı albümünün dördüncü şarkısı. gayet gaz. sözleri ve türkçe manası şöyledir efendim:
I've got the snowboard under my feet
Ayaklarımın altında snowboard tahtası var
I can fly so high, I can fall so deep
Yükseklere uçabilirim, derinlere düşebilirim
But who do I see comin' up the track
Ama piste kimin geldiğini görüyorum
A little green man with the snowboard on his back
Küçük bir yeşil adam arkasındaki snowboard tahtasıyla
He said: and now I'm flying like an angel to the sun
Diyor ki: ve ben şimdi bir melek gibi güneşe uçacağım
My feet are burning and I grab into another world
Ayaklarım yanıyor ve başka bir dünyayı yakalıyorum
With the lord of the boards you'll come and get around
Tahtaların efendisiyle gelip yolunu bulacaksın
With the lord of the boards, go mad like a clown
Tahtaların efendisiyle soytarı gibi delireceksin
I can stay behind him if I can
Eğer yapabilirsem onun gerisinde kalacağım
I wanna be a little more than an "also-ran"
Yenilen birinden daha çok küçük olmak istiyorum
Through every curve he's got me beat
Tüm dönemeçlerde o beni yoruyor
And maybe it's time that I accept defeat
Ve belki şimdi yenilgiyi kabul etme zamanıdır
And now I'm flying like an angel to the sun
Ve şimdi bir melek gibi güneşe uçuyorum
My feet are burning and i grab into another world
Ayaklarım yanıyor ve başka bir dünyayı yakalıyorum
With the lord of the boards you'll come and get around
Tahtaların efendisiyle gelip yolunu bulacaksın
With the lord of the boards, go mad like a clown
Tahtaların efendisiyle soytarı gibi delireceksin *
malt'ın arıza adlı ikinci stüdyo albümünde yer al alan olmaz adlı şarkının vurucu sözü. bir şapkadan tavşan çıkmaması bu kadar hüzünlü olamazdı.* bu söz, atasözü olur ha:
stratovarius un 1997 çıkışlı visions albümünden 5:38 lik harika parça. albümde 6. sırada bulunuyor. sözler ve müzik çok başarılı. ilk entrysini girmek benim için bir sevinç kaynağı olsa da kimsenin bu şarkı hakkında bir şey yazmaması da aynı derecede üzücü. sözleri şöyle:
i feel like i'm drowning
trying to catch my breath
don't know what is happening
there's no sense of time
deep underneath my skin
feeling the pain within hear my cry
i feel drawn towards you can't resist
i don't know why
my life is changing i cannot recall
where i've been before - the abyss of your eyes
meaning so much more, am i losing my mind
the sun isn't shining
but your eyes light my way
i've found what i've been searching for
my love won't go astray
deep underneath my skin
feeling the pain within hear my cry (hear my cry)
i feel drawn towards you can't resist
i don't know why (i don't know why)
my life is changing i cannot recall
where i've been before - the abyss of your eyes
meaning so much more, am i losing my mind
the sun isn't shining
but your eyes light my way
i've found what i've been searching for
my love won't go astray
so many years my drifting heart has wandered around
don't turn on me won't you stay by my side
my life is changing i cannot recall
where i've been before - the abyss of your eyes
meaning so much more, am i losing my mind
Timo Tolkki nin Classical Variations and Themes albümünden 4:02 lik güzel çalışma. özellikle 2:19 da giren bass ve davul eşliğinde atılan parmak alıştırması kıvamındaki güzel solo çok keyiflidir. parmak alıştırması dediysek, o alıştırmayı temiz ve o kadar hızlı çalmak kolay iştir demedik.* çaldık* ordan biliyoruz.*
stratovarius un elements part 1 albümünden 7:20 uzunluğunda, dört dörtlük bir parça. korosu ve yaylılarıyla öldürür, solosuyla gömer. *
pack on my back i wander
over mountains across the seas
my yearning soul keeps roaming
in the endless search for peace
sky is my roof, my shelter
stars shine and light my way
earth is my bed, my altar
on this road that leads to nowhere
in silence i scream but no one listens to me
absolution, salvation, my sins won´t leave me be
the first cry, the last breath
we are born to die
this madness never ending
don´t know the reason why
soul of a vagabond
illusion, delusion, we are born to live
temptation, damnation, starvation, deformation
the road goes on forever
it´s an old and trustworthy friend
i have tasted its dust and treasures
but my twisted mind won´t mend
my burden is heavy to carry
my destiny lies ahead
my spirit is always leaving
for this road that leads to nowhere?
timo tolkki nin 1994 çıkışlı solo albümü. kendi tarzı ve klasik müzik öğelerini muhteşem harmanlayan usta, müzik severler için 41 dakikalık eşsiz bir gezinti sunuyor.* benim favorim Lord Of The Rings.
* ölmüş balıklardan kalma balık yemi. nerdeyse her evde bulunur bu yemlerden, atılmaya kıyılamayan balık yemidir. bu yüzden artık, genelleşmiş bir isme sahiptir. marka ismi, her zamanki gibi böyle ayrıntıları yakalayan umut sarıkaya ya aittir.
üstünden 19 sene geçmiş olmasın rağmen anlaşılamamış bir yöntemdir. olay guns n roses in november rain adlı parçasının klibinde geçmektedir. klip 9 dakika efendim, bu klibe adamlar deli para yatırmışlar. slash i çöllere götürüp solo attırmışlar, helikopterle çekmişler, katedral kapatıp düğün yapmışlar, orkestra tutmuşlar, slash i piyanonun üstüne çıkarmışlar... yani akılda kalacak bir çok olay var bu klipte. bu kadar emek var ama yıllardır aklımda kliple ilgili kalan tek şey, bu olay. olayın gelişimi şöyle oluyor:
katedralde axl rose ile stephanie seymour evlenir. eve geçilir, naif bir parti düzenlenmiştir. şık insanlar eğlenmekte, gülmektedir. ama şarkının ismiyle alakalı olarak birden yağmur yağmaya başlar. herkes kaçışmaktadır. ve işte bu sırada, tam 6:59 da, adını hala bilmediğimiz, klipten sonra kendinden haber alınamayan o adam ortaya çıkar; pastayla ilişkisi nedir bilmiyoruz ama koşarak pastanın üstüne atlar. işte o saniyeler:
herkesin bir teorisi var bu konu hakkında. benimkisi bu adamın ilk defa yağmur görmüş olduğu şeklinde. bir aksiyon filminde bombadan kaçan adam gibi siper arkasına atlamasını ancak böyle açıklayabiliyorum. izlemek isteyenler için işte o klip:
lütfen biri bu adamı bulsun, herkesi aydınlatsın. harcanan bu kadar paraya, emeğe, en önemlisi şarkıya yazık. ayrıca bu gerçeği öğrenmeden ölmek istemiyorum ulan...
her kısmında başka bir şarkıyı çağrıştıran, sağlam hayko cepkin şarkısı. temposu, enerjisi, davul partisyonları yerinde. bu adamın akıllı olduğu gözlerinden belliydi*, gittikçe çıta yükseltiyor ve dinleyicilerinin de ufkunu açıyor bana göre. arkasındayım.
ingilizce-türkçe, türkçe-ingilizce sözlük sitesi. diğer sitelerden farkı, formatı. üyeler aynı bizim gibi kelimelerin anlamlarını giriyorlar. tek fark tahmin edebileceğiniz gibi kelimelerin ingilizce anlamlarının girilmesi. ayrıca yazdığınız ingilizce bir cümlenin doğru olup olmadığını kontrol ettirebiliyorsunuz. siteyi her açtığınızda farklı bir ingilizce kelimenin, türkçe anlamıyla karşılaşıyorsunuz. gayet yararlı bir platform.
"biz heybeli'de her gece mehtaba çıkardık" diyen türklerin büyük yalanıdır. malesef devletin uzay araştırmalarına ayırdığı bütçe her gece aya gitmek için yeterli değildir. **
stratovarius un 2009 tarihli polaris albümünde öne çıkan parçalardan, hece hece söylenen nakaratının, belalı ve ağır bir havası var. savaşı kaybetmiş, evlerinden uzakta, kralları ölmüş ve hala yollarda olan askerleri anlatıyor. sözleri şöyle;
In the year before we lost our empire
We were children on the march
We were told we had to serve our empire and die
In our wake we only left destruction
Sent their children to the graves
In the year before we lost our empire and died
The war was lost but we went on
Our king was dead and in the end nobody won
We were told to march to death and glory
We were told it's for our land
In the end our tribe was left with nothing and died
In the time when all our hearts were frozen
We were soldiers for the king
In our wake we left their castles burning and died
The war was lost but we went on
And when the harvest came we found our king was gone
The war was lost but we went on
And when we paid the price we found our king was gone
The war was lost but we fought on
The war was lost and in the end nobody won
vardır böylesi, isim vermeye gerek yok, ukte doldurup yararlı olmaya çalışan tüm yazarlar bilir bunları . istatistiklerde isminin gözükmesi onun hayat amacıdır. önceleri entry girerek oy toplamaya çalışır yapamaz, sonra en kolay yolu seçer. aklına gelen her şeyi ukte olarak yazar. nete girer saçma listelerden isimler bulur yazar. iyi yaptın aferin.
devamı ders için yok yazmayacağım olabilen cümledir. herkes ister çıkmayı, kim istemez ki? bizim gizem var, o istemez, inek işte. lakin ne kadar istesen de çıkamazsın. ilk olarak aklından, 'lan yok yazmıyor, çıksam kurtulurum nefes alırım' düşüncesi geçer. sonra bu düşünceyi 'çıksam çok havam olur lan' düşüncesi destekler. fakat son düşünce kişiyi her zaman caydırır: 'ya bana takarsa, notu düşük verirse?'. bazen de yanınızda oturan kankanıza sorarsınız, ondan da güç almak için 'çıksak mı lan?' dersiniz, ama o da aynı düşünceleri sırasıyla aklından geçirmiştir zaten. sonuçta siz oturursunuz, hoca hiç mimik vermez ama egosunu tatmin etmiştir.
ama o gün farklıydı. bu sözü 14. ya da 15. duyuşumdu sanırım, kankamın kaçıncıydı bilemiyeceğim. ders edebiyat, 'çıkalım mı?' dedim, kankamın da bu gidişe bir dur diyesi gelmiş ki çıkalım dedi. hocaya döndüm 'ama yok yazmıcaksınız' diyerek durumu garantiledim kendimce. koridorda 'hohoho işte yaptık' duygusuyla karışık 'inşallah bi piçlik yapmaz hoca' duygusu içinde yürüdük. Bahçeye çıkıp basket oynayanlara katıldık. 'ne işiniz var?' diye soranlara gururla zaferimizi anlattık. yukardan bizim sınıfta cam kenarında oturanlara gülerek, oyunumuza devam ettik. on dakika geçmişti ki hoca pencereye çıkıp sınıfa çağırdı. neymiş efendim 'düşüp bi yerimizi kırcakmışız da sonra hocanın başına belaymış'. onu lafı söylemeden önce düşüncektin efendi! sonuçta sınıfa döndük. vektörel olarak baktığımızda yer değiştirmemiz sıfırdı, yani sınıftan çıkamamıştık aslında. üstüne bi de terlemiştik leş gibi, yorgunluğu saymıyorum bile. işte bu yüzden boşverin, çıkmayın. isteyen çıkamaz dostlarım.
bana çok olan olaydır. sol frameye göz atarken sağ tarafta bir sarılık gördüğümü sanıyorum. kafamı oraya çevirdiğimde bir şey yok. psikolojiktir diyip geçiyorum. (bkz: sözlüğün psikolojik etkileri) gün içinde bu hadise tekrarlıyor. bazen de dalga geçercesine aynı olayı yaşarken bir süre sonra hakikaten yandığını farketmemle yine de kendime güvenemeyerek, içimden 'acaba iyice tırlattım mı' diyerek butona tıklıyorum. allahtan mesaj gelmiş. bir gün boş çıkarsa...
the sword grubunun 2008 yılında çıkan Gods of the Earth albümünden 4:57 lik sağlam parça. Sözleri şöyledir:
Taken away from under the boughs
Far from the sheltering glens
Imprisoned by wizards to sing for a serpent
In the guise of a man
They come with teeth and tusks and talons
They come with horns and hooves and claws
A wailing cry is heard deep within the forest
A bestial host heeds the king stag's call
Watch them come from lands all around
To hear the maiden in white
Sing her songs of sorrow and love
In the hall of the king tonight
She was stolen from under the boughs
Away from the sheltering glens
Imprisoned by wizards to sing for a serpent
In the guise of a man
In a wood untouched by axes
Creatures dwell unseen by men
Songs are sung by a virgin princess
Heard but once and never again
They come with teeth and tusks and talons
They come with horns and hooves and claws
A wailing cry is heard deep within the forest
The bestial host heeds the king stag's call
Watch them come from lands all around
To hear the maiden in white
Sings her songs of sorrow and love
In the hall of the king tonight
Soon the herald shall sound the alarm
As the faery queen's armies draw near
And the maiden shall cease her lament
As the wicked men cry out in fear
In a wood untouched by axes
Creatures dwelt unseen by men
Songs were sung by a virgin princess
Heard but once and never again
tamam biliyorum, siz de benim kadar seviyorsunuz bu mereti. peki bu tadın adı nutella mıdır? tabi ki hayır. ben bu meretin genel adını bilmiyordum. sözlükte baktım çikolata kremasıymış. chokella diyenler, nutella diyenler ve benim gibi çikolata diyenler mevcut. çikolata ve sürmek kelimesini aynı cümle içinde kullanınca anlaşılıyor zaten.
gelelim nutella diyenlere, aranızda "nutella diyodum lam ben, tiki mi olduk şimdi" diyenlerin seslerini duyar gibiyim(ya da eksilerini hisseder gibiyim, neyse). Ama sadece demekle bitmiyor. bu nutellanın tikileri gün yüzüne çıkarması kişiye "en sevdiğin yemekler nelerdir? sorusunu yönelttiğinizde olur. cevap şöyledir: "mantııı, makarnaaa, köfteee ve tabiii kii nutellaaa". Ben bunu yaşadım. Çok acıklıydı. Nutella yemek midir insanoğlu? çokonat da yemek o zaman. yiyecek olmasını bilemem de düşündüğümüz sınırlar içinde yemek değildir. bir de bunlar facebookta sevdikleri şeylerin resmine koyarlar bunu.
öte yandan bu maddeye nutella denmesinin ürünün başarısından kaynaklandığını düşünebiliriz. ama araştırmalarıma göre(güvenilir kaynak) nutella, chokella ve çikolata diyenler %32 diğerleri %4 lük kesimi oluşturuyorlar(32x3=96+4=100 heh oldu). diğerleri konusuna girmek istemiyorum elimde çok acayip şeyler var. neyse konu dağaldı. şimdi bir ana düşünce cümlesi kurup bitirmem lazım. "çikolata kreması güzeldir, tikilerin eline geçmedikçe". eh olduğu kadar artık.
erken gelen edit: bir de bunlar ekmekle yemez bu mereti, kaşık kaşık yerler. ağızlarında "mmmm" die tadını çıkarma efekti yaparlar. biz babadan böyle görmedik, israf israf. ekmekle ye onuuuuu!!!
ekmek varlığının terimleridir. hayatımızda önemli yeri olan ekmeğin bilim adamları tarafından incelenerek ana bölümleri bu şekilde belirlenmiştir.
ekmeğin içi, hamur gibidir. küçük kardeşlerimizin daha çok sevdiği ekmek kısmıdır, bu kısmı yiyip dışını bırakırlar. yemesi gerçekten hoştur. sandviç yaparken genelde bu kısım ekmeğin dış kısmında ayrılır ve ekmeği dış kısmı kullanılır. ayrıca çorba yemek için elverişli değildir. su geçirgenliği ve iletimi bu kısımda daha çok olduğu için çorba gibi sıvı yemeklere bandırma diye tabir ettiğimiz eylemi gerçekleştirirken bu kısım tercih edilmez. gözenekli bir yapıya sahiptir. bazen bu gözenekler dengesiz bir biçimde büyük oluşur. bu durum ekmeğe sıvı besinler sürdüğümüzde akmasına, elimizin ve masamızın batmasına neden olur.
ekmeğin dışı ise taze ekmekte hoştur. sert bir bölgedir. bu durumun nedeni ekmeğin içi kısmına orala daha çok pişmesiden kaynaklanmaktadır. tıklatıldığında tok bir ses çıkar. koşesi çok datlıdır. ekmek arası kavramı, ekmeğin bu kısmı kullanıllanılarak bulunmuştur. ayrıca dışarıdan bakıldığıda ekmeğin yarık görüntüsünü oluşturur. ekmeğin içi, elemanını muhafaza eder. gözeneksiz yapıdadır.