sokaklarda büyüdüm, yeri geldi haftalarca sokakta yattım. içkim var, sigaram var, küfür de ederim, başka alışkanlıklarım da var. ama başka hiçbir insana zararım olmadı. hiçbir kadına yan gözle bakmadım, kimsenin hayatına kötü etkim olmadı. kimseyi yarı yolda bırakmadım. kendimden önce başkalarını düşündüm. hep ezilenin, hakkını arayanın arkasında durdum. belki tanrı sevmedi bizi, ama onu çok seviyormuş gibi davranıp günde beş vakit tapınıp el altından üvey kızına karşı ağzının suyunu toparlayamayanlardan olmadım.
terbiye ağızdan çıkan kelimeler değildir. terbiyesizler.
geçenlerde antalya'da bir köy okulunu ziyarete gittim. 3. sınıfların derslerine girdim. bu çocuklar 9 yaşında. henüz ayakkabısını bağlamayı, tuvaletten çıkınca atletini içine sokmayı bilmeyenleri var içlerinde. bu çocukların evlenebileceğini düşünen insan hastadır, sapıktır, başka da bir şey değildir.
yanaginin oksanmasi. tum gun uykusuz, gergin, catik kasli gezen ben, daha sonradan seref yoksunu oldugunu ogrendigim eski sevgilimin yanagimi oksamasiyla ev kedisine donusuyordum. degisik.
soldier of fortune.
oyle dertten kederden yaktirmaz ama. bunun tadi farkli. her damak tadina uygun degil malesef.
her sabah 5.30-6.00 arasi tam tan kizilligiyla beraber dinleyip kahve sigara yapmalik.
hatta bu benim oyle gelenegim oldu ki eger yapamazsam -uyuyakalma, acil is cikmasi vb. durumlarda- tum gun huzursuz ve sinirli bir adam olarak duruyorum.
şimdi bir iki tane lavuk gelip "erkek değildir" falan diyecek ama dostlar aşkta gurur yoktur. eğer bir adam, ya da kadın aslında hiç farketmez, bunu söyleyebilecek haldeyse. fena halde aşıktır.
ha tabi aşk karın doyurmuyor yapan yine yapıyor yapacağını ama nihayetinde böyle.
bugün "ünlülerin kendileri hakkında yazılmış tweetlere tepkileri" tarzı bir videoyu seyrederken tekrar farkettiğim gerçek. yahu "celebrities read mean tweets" bölümlerine baktığınızda verilen tepkiler genelde, zekice bir kontra atak ya da samimi bir kahkahayken, bizimkilerin tepkilerine bakınca cringelerden cringelere koşuyorum. "sen kendinle karıştırmış olmayasın, aynaya bak bence." ne abi? olmadı çelik aynadiye bağırsaydınız yahu.
prodüksiyon açısından türk dizilerinde sürekli gördüğümüz yapay ışıklandırmalar amerikan dizilerinde yoktur. doğal, ortamda hangi ışık varsa o kullanılır. gerçekçilik bakımından inanılmaz fark yaratıyor.
konusmak istediginde bir cogunun konusabildigi konu kapasitesi mac'ten aldigi rujun kalitesi ve bu hafta hangi barda hangi berkecan'in parasini yiyebilecegi ile sinirli kaldigi icin konusmuyor olabilir.
uyumaktan korkmak değildir o efendim, uykuda ölmekten korkmaktır.
4-5 yaşımdan beri en ağır obsesyonlarımdan birisi uykuda ölmekten korkmaktır. sebebi de ölümü yok oluş falan zannetmek değildir. asıl nedeni planlar yapılan, yapılacak şeylerin olduğu bir gün için uyuyup, hiçbirini yapamayacak olmaktır. ölümün kendisiyle burun buruna gelerek gözleri kapatmaya razı olacak kadar cesur olmaktır aynı zamanda. ölümü tatmayı istemektir.
ne o öyle "yarın da şuraya giderim, şu işim var zaten, ah o kızın gözlerini de gördüm mü başka bir şey istemem." diyerek yatıp kalkamamak ?
putperestlik zaten sanıldığı gibi insanın kendi eliyle yaptığı heykelciğe "beni sen yarattın." diyerek tapınması değildir. putlar tanrılarının suretinde bir heykel yapar ve onu o tanrıyla arasında bir aracı olarak görür. ona ettiği duaların o tanrıya gideceği inancını taşır.
bu mantıkla yola çıkıldığında meryem ana ve isa heykeli önünde dua eden hıristiyanlar da, ağlama duvarında dua eden yahudiler de, kabenin önünde dua eden müslümanlar da putperesttir.
müslüman olmayan biri olarak söylüyorum ki, saçma sapan başlıklar açıp da insanların inandığı şeyleri kendinizce aşağılamaya çalışmayın. bırakın inansınlar, siz de inanmayın. salın artık insanları yahu.
10 yaşında kafadan klasik gitarla daldım mevzuya. Daha sonra onu takiben takiben akustik gitar geldi. Sonrasında elektro gitar alıp bir grupta ritim gitarist olarak çalarken heves edip bas gitara geçtim. Eniştem vasıtasıyla bağlama da öğrendim. Aktif olarak bunları çalıyorum ama klarnet hep içimde kalan bir yaradır, keşke param olsa da alsam.