Üzülüyorum.
Sahiden olumsuz olarak değerlendirilen duyguları yaşamaktan çekinmemeyi öğrendim zaman içerisinde, rahat rahat üzülmeme izin veriyorum. Dikkatimi dağıtmak için herhangi bir şey yapmıyorum. Bazen bu üzüntü meyvesini vermeli artık deyip bir şeyler yazıyorum, onda da kendimi oyalayıp başka bir şeye odaklanmanın aksine duygularıma yoğunlaşıyorum. Hissettiğimiz kadar filmiz, öyküyüz. Hissizlik düşman başına.
Çok güzel bir mesajın tüm bölümlerine dahice nüfuz ettirildiğini düşünüyorum dizi olan için, ancak bittikten sonra biraz düşününce ortaya çıkan bir ileti. Yalnız ne olduğunu söylemem, tahmini olan yeşillendirsin. *
Çok sevdiğim peyk şarkısı, söylemeyi çok istiyorum ama sürekli detone oluyorum. Sanırım sözlerini içselleştirdiğim şarkılarda duygulanıp "hatalar yapıp" tonu kaçırıyorum.
Haklarında her ne söylenirse söylensin samimiyetlerinin, özgürlüklerinin, umursamaz kalmayı başarabilmelerinin değerini bilmeli, yiğidi öldürüp hakkını sezara, ay o öyle değildi ama sen anladın beni. Bir de şöyle bir hikaye var ki kendi ağzından, çok sevdiğim köleler ve kilitler şarkısının sözlerinin kökeni ile ilgili, öğrendikten sonra şarkıyı her dinlediğimde tüylerimin diken diken olmasına, ara ara da gözlerimin dolmasına neden oluyor. https://youtu.be/HIISbLy5dlw
Şikayet etmek yerine hepimiz bir ucundan tutalım, sözlüğü özlediğimiz haline, hatta daha iyisine dönüştürelim.
(bkz: 80 milyon adamız)
(bkz: make sözlük great again)
Hem saçmadır hem de hayatı anlamlı kılandır, ne yaman çelişki. Yalnız eşeysel aşktan bahsetmiyorum. Bir de serbest çağrıştım; kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi.
10 yıl kadar önce buralar cıvıl cıvıldı, haxball, tavla turnuvaları, aşık atışmaları, fantastik öykü, şiir yazanlar, aşklar ihtiraslar ohoo. Buralar hep dutluktu değil, bu kez buralar hep dutluk olmuş be. Sahi şimdi kim okuyor bizi ben de merak ediyorum.
Olası paralel evrenlerimi ziyaret ediyorum; daha önce yaptığım seçimleri düşünüp onlar yerine farklı seçimler yapsaydım olayların nasıl gelişebileceğini tahayyül etmeye çalışıyorum. Ara ara iç burksa da eğlenceli ve uyku getirici bir aktivite.
Burada tanışıp, aşık olup, aldatılmıştım yaklaşık 10 sene kadar önce. Ankara-izmir yolu boyunca pıtır pıtır süzülmüştü yaşlar gözümden, küçücük yaşıma rağmen hiçbir öfke kırıntısı göstermemiş, kin tutmamış, intikam da gütmemiştim. Kendi sırtıma vuruyorum pıt pıt, afferin.
Uyarı! Bu adam biraz tehlikeli, özellikle varoluşsal sancılara yatkınsa bünyeniz, usulca iter sizi, hareketsizce uçurumda yuvarlanır yuvarlanır rabbit holeda bulursunuz kendinizi. En gizli şeytanlarımla yüzleşme müziği yapan adam.
Haksızlıktır, en çok da kendine. Onca zamanı, duyguyu, emeği çöpe mi atacaksın? Sırf istediğin gibi sonuçlanmadı diye bir de? Topla çantanı çek git ne kadar uzağa istersen ama o güzel anları da eski bir fotoğrafa bakar gibi aklında çevirip tebessüm etmekten mahrum etme kendini. Affetmek gerek yalnız, gerisi geliyor.
Hüsnü Arkan ve Cem Adrian'ın birlikte seslendirdiği aynı isimli eser kalbinizi avucunun içine alıp sıkar da sıkar, canınız yanar da şikayetçi de olmazsınız, memnun bile olursunuz. Duyduğum en etkileyici aşk şarkılarından biri.
Mutlaka sözleri detaylıca anlaşılarak dinlenmesi gereken bir Jason Mraz duygusal kusmuğu. Çok sevdiğim bir kaos var bu şarkıda; söyleyin ona hiç özlemedim ya da söylemeyin. Ukulele ile çalıp söylemeyi deneyeceğim.
Murat Baç'a ait; sindire sindire, neredeyse her sayfasında bir yerlerin altını çizerek okuduğum, uzun süredir zihnimi meşgul edip de bir arpa boyu yol alamadığım kimi sorular üzerine daha etraflıca ve sistematik bir şekilde düşünmeme imkan verip aklıma, ruhuma adeta su serpen çok değerli eser.
Kendimi daha önce maruz kaldığım kimi kültürel ethoslar içinde aslında bana ihtiyaç duyduğum mesafeyi, saygıyı, "anlayışı", "hoşgörüyü" sağlamalarına rağmen neden açıklayamadığım bir şekilde tuhaf hissettiğim üzerine çokça düşünmüşümdür. Almanlar, Hollandalılar, Danimarkalılar ile aynı ortamda neden hiçbir zaman Tunuslular, Güney Afrikalılar, Iraklılar ile olduğumdaki gibi huzurlu olamadığımı anlamakta güçlük çekmişimdir. Kendimce nihayetinde kaotik ortamlardan ve insanlardan, belki kendimle daha iyi ilişkilendirebildiğimden, daha iyi geçindiğim kanaatine vardım. Yalnız yine de tüm parçalar yerine oturmamıştı, ta ki bu kitabı okuyana dek.
Bu arada Berlin Schoenefeld havalaninda planlama becerimdeki ve ziraat bankası sistemlerindeki ufak bir pürüz nedeniyle 5 Euro kadar bir parayla, 8-10 saat kadar aç, susuz ve uykusuz kaldığımda oturarak, birden fazla kişinin yerini işgal etmediğime emin olarak azıcık kestirmeme müsade etmeyen Alman polisiyle yaşadığım tatsızlık sonrası, müsade isteyip yanıma oturan Iraklı öğretim görevlisi beyefendilere selam olsun. Valizlerinden çıkarıp ikram ettikleri, benim kendi ethoslarım gereği önce kibarca guruldayan karnıma rağmen reddettiğim, sonra onların da ısrarıyla kabul edip afiyetle yediğim bazlamanın, peynirin, balın tadı hala damağımda. Toplumsal bağlamda içinde bulunmak durumunda kaldığımız kaotik ilişkiler bunaltıcı olabiliyor zaman zaman, yalnız biz bunun tadını aldık ya, antiseptik toplumlarda hissetmemiz, yaşamamız oldukça zor.
Ben yine kendimi çok iyi izah edemedim, siz iyisi mi kitabı alın okuyun bir an önce. E mi?
Geçmişe ve geçmişimde paylaştığım duygulara, dostluklara çok büyük bir özlem duyuyorum. Hele de biri var ki sürekli aklımda. Kendimi ondan sonra yaptığım fedakarlıkları onunla yapsaydım neler olurdu ve bugünkü ben ile o zaman nasıl bir geleceğimiz olurdu diye düşünmekten alıkoyamıyorum. Bir de merak ediyorum. Acaba o da bunları düşünüyor mu hiç? Benim gibi gün aşırı olmasa da ayda yılda bir aklına geliyor mu acaba? Ne dersin sözlük?