Keşfedilmeyi bekleyen senaristler, hikayeciler için iyi bir girişim. Bu tür eserlerin iyi olanlarını yapımcılarla buluşturuyorlar. Noter tasdikli eserleri kabul ediyorlar. Yani kimsenin eserinin istismar edilmesi söz konusu değil.
"Hikayeme sponsor arıyorum diye bir bölümümüz var. Turuncu atölyeye başvurular bu başlık altında gerçekleşiyor. Geliştirilebilecek hikayeler varsa bu hikâyeyi yapımcıya sunmak üzere hikâye hakkını katılımcı üzerine yapıyoruz. Başvurularda noterden onaylı olması gerekiyor hikayelerin. Aksi halde başvuru kabul etmiyoruz. Hikâyeyi temsil etme sözleşmesi yaparak yapımcılara sunuyoruz"
Uludağ sözlükte alıntı (kaynak göstermek, alıntının başını, sonunu işaret etmek) ile çalıntı (eseri kendine mal etmek) arasındaki farkı anlayamayacak yazarlar olduğunu görmeye vesile olan problem.
Size fazla zaten. Hiç paylaşmamış olayım. En basit bilgi için gazete sayfalarını gezmeye devam edin.
ayrıca noyan ailesi de bu istenmeyen gelin hakkında dava açmaya hazırlanıyor. ben hakim olsam soyadını ondan alır eskisi gibi (bkz: sevda reggio) yapardım.
tayyip erdoğan'a benzetilmesi abesle iştigaldir çünkü tayyip erdoğan'dan çok farklıdır.
evinde karısını menderes'e peşkeş çeken adam ertesi gün istanbul emniyet müdürü olmuştur mesela. ayrıca menderes'in operacı bir metresi de vardır. erdoğan'ın ise aile hayatı son derece mazbuttur.
ayrıca adnan menderes oğlunun ticarete atılmasına izin vermemiştir. başarılı olduğu takdirde başbakanın oğlu olarak babasının makamı sayesinde başarılı olduğu düşünülür denmiştir. oysa tayyip erdoğan, oğlu bilal'in ticari girişimlerine karışmamış, onu bu konuda serbest bırakmıştır. nitekim bilal de ticarette kendi gayretleriyle başarılı olmuştur.
parası bol anlamında değil de içeriği bol anlamında zengin sözlükmüş.
anladığım kadarıyla bir ara ciddi ciddi paralı (premium) sözlük olması düşünülmüş. şimdi ise bilgi kaynağı olma iddiasında. moderatörlerin ekşi'den ayrılan moderatörlerle aynı nick'leri taşıması meselesi var bir de hakkaten
resmi kayıtlara göre firmanın başında kadir yalın diye bir adam var. ikna ekibinin "kadir abi" diye peşinde gezdikleri bir eleman da olabilir gerçek sahibi de olabilir.
hepten mi manasızdır? Değil bence. "Yoklukta yaşamak" anlamında "Hiçte yaşamak", "kocaman bir hiçte var olmak" gibi edebi ifadelere kapı açıktır. (bkz: fihi ma fih)
Türkçede the gibi ya da der die das gibi artikel yoktur ama artikel etkisi yapan çeşitli yapılar, çatılar ve çekimler vardır.
ismin -i hali, çoğul eki, sıfatı başa getirmek, yüklemi özneye çevirmek gibi... Bunların genelini nesneyi belirli hale getiren dönüşümler diye adlandırmak mümkündür.
Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.nasil-yazilir....kcede-artikel-var-mi.html
türkçede mektep anlamında "okula" diye bir kelime olduğu Atatürk zamanındaki bir mebus tarafından iddia edilmiştir ve buna dayanarak okula kelimesi kullanılmıştır.
halk dilinde gerçekten var mıdır yok mudur tartışmaya açık fakat morfolojik açıdan bakınca okumak fiilinden okula kelimesinin türemesine Türkçenin türetme ekleri elveriyor. Tıpkı tarmak (dağıtmak)(bkz. darma duman) kelimesinden tarla kelimesi türetildiği gibi.
sonradan "ekol" kelimesinin evrenselliği de göz önüne alınarak okula kelimesi okul'a indirgenmiştir.
düşününce, kızlı-erkekli bir arada bulunabilecekleri başka yer olmadığı için mantıklı da.
burada araştırma falan yapılamaz. Bir kitabı katalogdan bulduğunuzda o numaraya göre taramanız gereken raf sayısı 5-10 civarı. Yani 150-200 kitaba tek tek "bu o mu?" diye bakmanız lazım. hele 24 sayfalık bir kitapsa.
Kitabı bulsanız oturacak masa yok. "muhafazakar gençlik" her yere kitap, palto vs. bırakmış ve bu şekilde işgal edilen yer sayısı, oturmakta olan insan sayısından çok. fakat ayakta dolanan pek kimse yok. muhtemelen yapılan şey, bir yere konuşlanıp başka masaya ya da komşu bir mekana 'misafirliğe' gitmek. beyhude yere bu kadar işgal edilmiş yerin başka açıklaması yok.
üniversite kütüphanelerine dışarıdan biri cüzi bir ücret ödeyip girerken buraya doktora öğrencisi vs. de olsanız 5 tl 10 kuruş (?) verip üye olmak zorunlu. sonra kart çıkacakmış, gidip alacakmışım. bir daha gidersem.
bir diğer kuralları, kitaptan resim çekilmesine izin vermemeleri. eğer bu kural olmasaydı 1972 basımı kitabın resimlerini kullanıp korsan yayıncılık yapabilirdim ama oyunumu bozdular. tek yol fotokopi. orada da yığılı kitaplar sırası var. kitabı, içine bir fiş yazıp bırakıyorsun, bugün git yarın gel, ne zaman sırası gelir de çekilirse o zaman sureti alıyorsun.
en bombası da kitaplara sahip çıkılmaması. internet kataloğunda bir doktora tezi bulmuştum. emanette yazısı olduğu için almaya hemen gitmedim ama o emanette yazısı haftalarca kalkmadı. bir arkadaşımın "bir hocanın odasındadır, 20 dakikada getirirler" tavsiyesine güvenip (ki o gün o da ortada yoktu, tam fransız kaldım) isam'a gidip tezi istedim. açıkça tezi bir hocanın alıp götürmüş olduğunu, marmara ilahiyat'a gitmem gerektiğini söylediler. isam kataloğundaki kitabın peşinden marmara ilahiyat kütüphanesine gitmek çok normalmiş gibi.
bir de teselli verdiler sağ olsunlar. zaten tez orada olsaymış da 3'te 1'ini görebiliyormuşum. kalan 3'te 2'sini görsem ne olacak bilmiyorum ama çok da fark etmedi. muhafazalar arkadaşların öve öve bitiremediği isam'dan 3'ün birini alıp çıktım zaten.
gerçekten araştırma yapmak isteyenlere tavsiye etmeyeceğim mekandır.
edit: şimdi aklıma geldi de baktım. YÖK tez merkezinde indirmem 2 dakika süren belge içinmiş adamların mücadelesi.
"hak verilmez, alınır" dercesine tarihçi hukuk okuluna kafa tutmuş, klasik subjektif hak teorisini geliştirmiştir.
kampf ums recht (hukuk uğrunda mücadele) kitabından bir alıntı:
"Sanat ve edebiyat için en yüksek ve en müessir olan mesele, ister hukuka, ister vatana, isterse din ve hakikate ait olsun, daima bir fikrin müdafaasıdır ve işte bu müdafaa her zaman için bir mücadeledir. Hukukun esasını ve ona muhalif olan şeyi bize öğreten estetik değil, ahlak ilmidir.
O halde ahlak ilmî, hukuk için mücadeleyi menetmek şöyle dursun, yukarda izah ettiğim şeraitin mevcut olduğu her yerde milletlere olduğu gibi fertlere de mücadeleyi emreder.
Herbart in, hukuk mefhumundan tecrit etmek istediği mücadele unsuru, bilakis onun en mühim ve daimî bir unsururudur.
Mücadele, hukukun ebedî bir sayidir. Saiysiz mülkiyet olmadığı gibi, mücadelesiz de hukuk olmaz. « alnının terile ekmeğini kazanacaksın» vecizesine «hukuku, mücadelede, bulacaksın » sözü çok güzel uyuyor. Hukuk, mücadeleden, vazgeçtiği zaman kendi kendinden vazgeçmiş olur."
kapıda ödemeli sipariş vermeyin; insanı sinir hastası ediyorlar
---
amazon'dan, fransa'dan, almanya'dan hatta iskoçya'nın bilmemneresindeki sahaftan bile kitap sipariş etmişliğim var ama bunun kadar ciddiyetsizini görmedim.
kitap siparişi o kadar da zor değildir. bir-iki form doldurursunuz. eksik bilgi varsa sistem zaten uyarır. siparişinizde sorun yoksa bir email atıp "siparişinizi aldık. göndereceğiz" mealinde bir şeyler yazarlar. bu her yerde böyledir çünkü zaten bu en temel hukuki gerektir (bkz: icap) (bkz: kabul) (bkz: mesafeli sözleşmeler)
dünyadan bihaber bu sitede ise formları sorunsuzca doldurduğumu sanıyorum. ardından "siparişinizi aldık, bilmemnereden takip edebilirsiniz" diye email de geliyor. meğer 24 saat sonra "kimlik bilginiz doğrulanmadığı için siparişiniz iptal edilmiştir" diye email atıp kurulu sözleşmeden tek taraflı dönebiliyormuş bu arkadaşlar...
iyi. tamam. email attım. biraz (hak ettikleri kadar) sertçe de olsa email atıp "nedir eksik? neyi yazacaktım da yazmadım? siz neyi kontrol ettiniz de doğrulayamadınız?" diye sordum.
sanırım firmada email'lere albert einstein bakıyor. zira "kimlik bilgilerinizi doğrulayamadığımız için iptal edildi" diye dahiyane bir cevap geldi. tekrar email atıp, nereyi dolduracaktık, eksik-gedik nedir diye sordum. bu sefer (belki de firmanın çaycısına falan denk geldiyse artık) "vergi no/tc kimlik no" kısmını doldurmam gerektiği yönünde cevap geldi. abat olduk mu? dur daha...
formdaki hanede sadece "vergi no" yazıyor ve formda o hane zorunlu tutulmuyor. o yüzden boş geçmiştim. salt "vergi no" yazan ama firmanın kendi için "tc kimlik no" hanesi olarak kabul ettiği haneye alıcı tc kimlik no'sunu da yazdım ve gönderdim. siparişi tekrarladım. o otomatik "siparişi aldık. falanca yerden takip edebilirsiniz" mesajı tekrar geldi.
bugün kontrol ettiğimde ise yine beklediğim sonuçla karşılaştım. siparişimi tekrar iptal etmişlerdi. hayır, formlarda boş yer kalmadı, burcumu sorsa, "hayatınızda biri var mı" diye sorsa onu bile yazacağım ama sanırım esas amaçları sipariş alıp ertesi gün iptal etmek.
şunu da belirteyim; bu benim kitapyurdu.com'u ilk kullanışım değil. daha önce çok sipariş verdim. hiçbirimde de kimliğimi doğrulamak konusunda sıkıntı çekmediler. çünkü onların ödemesini ya havale ile ya da kredi kartı ile peşin yapmıştım. ama bu sefer kapıdan ödemeli bir sipariş verdiğim için tüm bunların başıma geldiğinden şüpheleniyorum.
elemanlar "şimdi kitabı oraya götürürsek de parayı alamazsak zarar ederiz, siktir et iptal edelim gitsin" demişler mi bilmiyorum ama eğer "kapıdan teslim" usulünün riskine giremeyeceklerse o seçeneği koymamaları lazım. kapıdan teslim usulünü kafalarına göre işleteceklerse müşterilerinin şikayetlerini her platformda dile getirmesine hazır olmaları lazım.
velhasılkelam, buradan kitap sipariş etmeyin demiyorum, peşin ödeyeceksiniz yine edin ama sakın gerçek anlamda bir "kapıdan teslim" hizmetleri var, bu konuda profesyonel bir ciddiyetleri var sanmayın çünkü kesinlikle yok. aradığım kitap zor bulunan bir eser (gölpınarlı'nın hayyam dörtlükleri çevirileri) olmasa bu kadar uğraşmazdım ama bu vesileyle bu firmayı da yakinen tanımış olduk.
ertesi gün gelen edit: son gelen email'de de " isim-soyisim, tc kimlik numarası ve doğum tarihi" bilgilerini doğru ve eksiksiz girmem gerektiğini söylüyor, ki hepsini doğru ve eksiksiz girmiştim. ayrıca ismin ve soyadın büyük harfle (yani sadece baş harflerin değil tamamının büyük harfle) yazılması gerekiyormuş!
ne öyle bir teamül var, ne formda öyle bir uyarı var ne formu öyle doldurunca bir uyarı geliyor ne de şimdiye kadar normal doldurduğum (ismin ve soyadın baş harfini büyük, gerisini küçük girdiğim) siparişlerde sorun çıkmıştı.
dediğim gibi kapıda ödemeli olunca siparişi teslim etmemek için yan yattı, çamura battı... dertleri başka bir şey olamaz.
-------
kapıda ödemeli sipariş vermeyin; insanı sinir hastası ediyorlar
arapçada 9. yüzyıl civarında ortaya çıkmış bir kavramdır. kaynağının, bu işi meslek edinen ilk adamın kendi isminden (ibn tufeyl?) geldiği öne sürülür.
o zamanlardaki kutlamalarda zenginliğin ölçüsü gelen insan sayısı olduğu için düğünlere çağrılı olmadığı halde girebilmek çok kolaydı. bu kişiler de bu şekilde çalışmadan geçinmeyi benimsemiş insanlardır. hatta bu işin ciddi ciddi felsefesini de oluşturmuşlardır.