Bir kadın olarak böyle bir manzara karşısında çekinerek ve üzülerek yoluma devam etmek zorunda kalırdım.
O kadını bu duruma getiren her ne ise bile isteye bu hale düşebilme ihtimali yok öncelikle. Varsa bile yüzde birdir ve maruz kaldığı şiddeti asla haklı çıkartmaz. Neden mi? Bir insan sizin hayatınızda bu kadar büyük kötü yönde bir etkiye sahipse çıkartırsınız biter. Bu kadar bağımlı olmak, gelip kafanıza vurmadığı sürece kin tutmak acizlikten başka bir şey değildir. Bu acizliğin getirisi de şiddettir.
Peki müdahale etmeye kalksam ne olacak? ettim diyelim, adamın üstünde delici kesici bir şey olmadığının garantisini verebilir miyim? Hadi verdim, yine de böylesine gözü dönmüş bir köpek beni daha da öfkelenip ne hale getirirdi kim bilir. Belki de o kadar gözü dönecekti ki bana da saracaktı o kadın gibi. Zavallı kadın nasıl kurtulacaktı o zaman? Bir erkeğin fiziki gücünün de aynı ihtimaller karşısında hiç kalabileceğini düşünüyorum. Kimse, sadece sevdikleri için dahi olsa zarar görmek istemez.
Hızlıca uzaklaşırken polisi aramak en doğru karar gibi görünüyor.
Kendimi tanımak için kendime vakit ayırdıkça değiştim. Bunun için kendime yeniden vakit ayırdım, yeniden değiştim. bunu yinelemeyi sürdürdüğüm müddetçe sonunun nereye varacağını bilmediğim, hatta sonunu hiç göremeyeceğim bir yolda ilerlemeye devam ettim.
Bir önceki seni tanıyorsun. Ondan öncekini de, ondan öncekini de. Sonsuz değişimler, içimde önceleri barındırmış olduğum ve uygun gördüğüm her koşulda misafir edebileceğim sonsuz varyasyonlar.
insanlara yaklaşıyorsun, insanları öğreniyorsun. Değiştikçe o dilleri birer birer söküyorsun, pratik yaptıkça akıcı okumaya başlıyorsun. Savunma mekanizmanla birlikte saldırı mekanizman da gelişiyor ve muazzam sağlamlıkta duvarlar ediniyorsun. o duvarların içini yalnızca sen görebiliyorsun, karşındaki insan ise izin verdiğin kadarını. izin verdiğin kısım, öncesinde misafir etmiş olduğun eski bir dost dahi olabilir ve bu dostu uzun bir aradan sonra yeniden görmek o an için içini ısıtsa da üçüncü günün sonunda gitmesi için gözlerinin içine bakıyorsun.
Bir sonraki beni tanımıyorum. Dostlarımın ise ciğerini biliyorum.
Koca bir et yığınının içinde tek başıma olduğumu uzun zaman önce kabullenmiştim ve bu yüzden “anlaşılmıyorum, kendim gibi birini bulamıyorum” gibi dertlerim yoktu fakat savunmasız olduğum gerçeği yüzüme her defasında tokat gibi çarpıyordu. Aksini iddia etsem de ruhumun bedenimin içinde tutsak olduğunu muazzam bir şekilde hissediyordum ve o kafesi taşırken her geçen gün yükümün biraz daha ağırlaşacağını biliyordum. Ruhum hasar aldıkça kafesi parçalama isteğim de gün yüzüne çıkıyordu. Kendimi zapt ettikçe boğuluyordum. O kafesten çok daha sağlam materyallerim vardı ve nefes almak için kendime yer açmak zorundaydım. Fakat unuttuğum bir gerçek vardı: Kafes bana ait olsa da bu kafesin bir anahtarı vardı ve anahtarın sahibi ben değildim. Kilit hep orada duracaktı ve kafesi paramparça etsem de hiçbir zaman o anahtara sahip olamayacaktım. Ne ben, ne de bir başkası. Bu ilahi gücün altında bir kez daha ezildim. Ölmenin de yaşamak kadar boş olduğunu bir kez daha idrak ettim.
iyi niyetimin veya duygularımın suistimal edildiğini hissettiğim vakit bambaşka bir insana dönüşüyorum ve bu edindiğim kişiyi şevkle yönetiyorum. Geriye dönüp baktığımda ise karşılaştığım manzaraya karşı en ufak bir sorumluluk hissetmiyorum.
Cevap veriyorum: ewed. Hediye paketi dediğin kapalı olur. Hiç kimse hediyeyi açılmış pakette vermiyor.
Edit:
21. yüzyılda hala oturup devlet meselesi çözmeye çalışır gibi bekaret tartışıyorlar hayret verici.
bir de ciddi ciddi linçlenmişim hahahaha. Eğlendim teşqürler.
Döven erkek kadar rezildir.
Birisi istiyor ve yapıyor, diğeri istiyor ama yapamıyor.
insan insana bakıyor. bazen öylesine bazen farklı düşüncelerle. Dövüp ne yapacaksın, bunun sonu var mı? Hangi birini döveceksin ve dövdüğünde ne değişecek?
Sevgilinin yanında, onlarca insanın içinde birisine tekme tokat gireceksin, herkesi gereceksin bir de üstüne suçlu konuma düşüp mahkemelik olacaksın. Acınası. Kadın için de fazlasıyla utanç verici.
Herkes. Ben de dahil, bu kişileri eleştirenler de dahil herkes.
“Ya biz çok sevmiştik bizi çok üzdüler” diyorsunuz ama zamanında siz de benzer şekilde bir başkasını üzdünüz. Oluyor çünkü, bir şekilde hata yapıyoruz isteyerek veya istemeyerek. her davranışımız mantık çerçevesinde ve dürüstçe mi de bu konuda birilerine sitem etmek için yüz buluyoruz?
Samimiyetsiz olmayın.
Sevgiden kaynaklı yaşanmaz asla. Şayet öyle olsa, ayrılma durumu olmazdı.
Özlemden kaynaklanabilir mi? Evet, ama özlenen o mu? Sanmıyorum.
insan ruhu açtır. Bir nebze tatmin edildiği, doyurulduğu anlar vardır.
Özlenen şefkattir, teslim olma arzusudur.
“Onca yılın emeği var.”
kaç sefer ayrılmanın eşiğine geldiğinizi, kaç sefer ayrı düştüğünüzü say desem sayamazsın. Uzatmaları oynadınız, bitti. Hakem düdüğü çoktan çalmış. duymazdan gelip koşmaya devam etmek maçın sonucunu değiştirmez, Ancak koşmaya devam ettiğin her dakika seni daha fazla yorar.
“O farklıydı.”
Bu cümleyi daha önce de defalarca başkalarına kurdun. Şimdi ise bunu suratına sarf ettiğin insanların isimlerini saymaya kalksan en ufak hissiyat oluşmaz içinde.
“Kimse onun gibi olamadı.”
Seni en iyi memnun edebilen, seni en iyi tanıyandır.
O seni en iyi tanıyandı. En ufak zevklerinden tut, hangi hareketine hangi tepkiyi vereceğine kadar kestirebiliyordu. Bu durumda nasıl başka birinden aynı hazzı-daha iyi bir haz almayı bekleyebilirsin?
“Her şey onu hatırlatıyor.”
Bir duvar düşün. ilk defa o duvarın önünde el ele tutuştunuz diyelim. Herhangi bir insan için o sadece bir duvardan ibarettir. Ama senin her o duvarın önünden geçişinde için sızlar.
Çözüm basittir. Mümkün olduğunca, mümkün olduğu kadar insanla o duvarın önünde vakit geçirmek. Yüklenilen anlamları imha etmek.
“O artık değişti. Çok mutlu olacağız”
Değiştiği izlenimini hiçbir şüpheye yer vermeden net bir şekilde verebilir ancak bu sadece birkaç ay sürecek bir baskılamadır.
Her insanın beyin fonksiyonu farklıdır ve parmak izi gibidir. Bunu şekillendiren etmenler de insanın geçmişidir. Değişebilmek için anneyi-babayı, doğup büyünülen yeri, edinilen insanları kökten değiştirmek lazımdır ki bu da imkansızdır.
Diyeceğim o ki bu saatten sonra harcayacağınız zamandan, canınızı sıkacak her türlü durumdan siz sorumlusunuz, asla o değil.
En büyük zaafınız kendinize olsun. Siz kendinizi düşünerek hareket edemiyorsanız kimse sizi düşünerek hareket edemez.