ankara'da her yol denize çıkmaz. her yolun sonu ya bir bakanlık ya meclis ya başka bir kamu binasıdır. ondandır ki ankara'da polis her zaman daha sert olur, daha ağır emir alır. her seferinde daha çok dayak yeriz burada ve her seferinde daha çok düşünürüz "dün olmadı ama ya bugün tutuklanırsam, ya bugün işimi kaybedersem" diye. ama öyle bir avantajımız var ki yaşamadan bilemezsiniz. her yerde muhalefet yaptığımız, eylem yapıp sesimizi duyurmaya çalıştığımız insanlar buradadır. bizden kaçabilecek yerleri yoktur. ankara, kaçıp sığınabilecekleri son noktadır ve ankara bizimdir. bu yüzden buraya geldiklerinde gözleri korkuyla dolar. bu yüzden burada 20 değil 50 korumayla gezerler. bu yüzden burada konvoy yaptıklarında önlerindeki 25 km'lik yol tamamen kesilir. öcüdür çünkü ankara. yaklaşmamızdan bile korkarlar, onun için burada amaç uzaktan korkutup kaçırmak değil, kaçacağımız tüm sokaklardan sıkıştırıp bizi ele geçirmektir.
yine de deneyimliyizdir merak etmeyin. maskeleriniz çok güzel bu arada. bizim öyle yok. o bez maskelerden var ama terletiyor. kaskımız da yok, plastik siperlikli boyacı şapkası takan işçi abilerimiz var. bir de kayak gözlüklerimiz yok, onlar çok güzel... onun yerine gözümüzü açamayacak duruma gelirsek kolumuzdan yakalayıp gözümüze solüsyon sıkan insanlar var. topuğuna basılmış bakkal ayakkabısıyla gaz bombasına gelişine vurur ankara. suratına doğru gelen plastik mermiyi küfür ederek durdurur.
bu yüzdendir şu, "ankara istanbul'un abisi gibi davranıyor. dayak yiyen kardeşinin güvende olduğundan emin olduğunda gururla 10 kat fazla dayağını yiyor." benzetmesi. olabilir, dişleri dökülüyor burada ankara'nın ama sizlerin orada, annelerimizin yanında güvende olduğunuzu gördüğümüzde kırılan dişimizi tükürüp kanlı ağzımızla gülümseyebiliyoruz. bu arada annelerimize söylemeyin, "biraz geç gelecekmiş, kız meselesi heralde" diyin.. bölüm sonu canavarıyla uğraşıyoruz, işimiz biraz uzun sürebilir.
bir de özür dilerim... biraz duygusalızdır. denize bakarak iç çekemeyişimizdendir duygusal ve yalnız hissetmemiz. onun için gördüğünüz gibi iyi dramatize ederiz, abartıyorum aslında biz gayet iyiyiz.
18 gün diyorlar, o kadar oldu mu gerçekten emin değilim. öyleyse eğer, 18 gündür her gün kovalanıp dövülüp sindirilip 2 saat uykudan sonra sabah 8'de işe gitmek insanı yoruyormuş. yoruyormuş ama gündüz hınzır istanbul'u seyretmek ve kendini alamayıp mizaha katılmak paha biçilemez. 1 saat önce girdim eve, 18 gündür randımanlı nefes alamamaktan göğsüm yanıyor her gün. şimdi de yatıp uyumak belki en mantıklısı ama belki sokakta birisi kalmıştır diye tunalı-tunus üzerinden arabayla bir tur atmak lazım gelir. belki iki haftadır defalarca kurtarıldığım gibi ben de birilerini arabaya atıp evine götürürüm.
bir olayın aslını astarını düşünmeden hareket eden bir güruh var, bakalım bu görüntülerden sonra ne açıklama yapacaklar. Direniş'i kendi çıkarlarına dönüştürünler yüzünden gerçek direnişçiler egale edildi ve meydan bölücülerin eline kaldı.
Ankara Çankaya ilçesinde Gazi Osman Paşa mahallesinde şehirin tam ortasında, ancak dingin bir sokakta ruhu dinlendiren bir yapısı ve aynı özellikte çalan şarkılarıyla eşinizle, sevgilinizle romantik bir akşam yemeğinin tek adresi. Personelin ve işletme sahiplerinin ilgi ve alakası ile kendinizi evinizde hissediyorsunuz.
Avm'ye yakın bir bölgede yapımı devam eden bir inşaatta çalışan işçi arkadaşımızı, üzerindeki elbiselerin boyalı olması nedeni ile AVM'ye almayan bir zihniyet ile yönetilen alış veriş merkezi.
insanları sosyal statüsüne göre değerlendiren tek avm olsa gerek!! kınıyoruz efendim.
Baslikta bahsedilen yazar grubunda bende varim lakin bu durum bir olumsuzluk gostergesi degildir. Takip etmek takip edilmek onem arz etmiyor nihayetinde.
Karakterlilik gostergesidir. Bir zamanlar guzel gunler gecirdigin bir insandan ayrildiktan sonra itin gotune sokmak nedir arkadas. Eger bunu yapiyorsan karaktersizsin, gelsin eksiler..