büyük birlik partisinin sivas belediye baskan'ı olmuştur kendisi. hayırlı olsundur ancak unutmamak gerekir ki sivaslı doğan ürgüp'ü muhsin yazıcıoğlunun hatırına seçti...
fehmi korunun kaleminden bir ekonomik kriz yazısı oldukça ilginç.
fehmi Koru, bir dostunun, 'hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıranlar, bu sebeple batan paralarını hükümetten tahsilin peşindeler..." dediğini söyledi ve çarpıcı iddiaları sırladı...
Süper akıl' böyle olur
Türkiye'nin gündeminde 'hedge fon' diye bir konu yoktu, bir dostumun sözlerini buraya aktarınca, ertesi günden başlayarak konu ekonomik kriz gündeminin tam ortasına oturdu. Sonunda, ekonomi yazarlarının duayeni Güngör Uras'ın ;Bizim borsada hedge fon tehlikesi yok başlıklı bir yazı ile duruma müdahale etmesi gerekti.
Lâfı iyi dinlemez, yazının başını-sonunu kaçırırsanız, anlatılmak istenenin tersini gerçek sanırsınız. Dostum, elinde yüksek miktarda nakit bulunan bazı işadamlarının, etraflarındaki aklı evvelleri dinleyerek, elde-avuçta ne varsa riskli yatırım araçlarına yönlendirdiğini bir 'olgu' olarak anlatmıştı bana, ben de aynen aktardım. Ertesi günden itibaren, sanki o fonlar bizde de varmış gibi haberler medyayı sardı.
'Kriz' görüntüsü verecek her türlü habere aç medyamız yanlışı sürdürdü durdu.
Kendisi de uzun yıllar riskli yatırımlardan büyük kârlar elde etme amaçlı fonları yönettikten sonra roman yazmaya başlamış Stephen Frey okuru olduğum için 'hedge fon' kavramına uzak değilim. Elinde kullanamayacağı kadar büyük paralar bulunan kişilerden toplanan kaynaklardan oluşur bu fonlar. Herbiri birkaç milyar dolarlık fonları, yatırımcı, nereden iyi kâr geleceğini hesap ederse oraya yatırır; sonunda kârı fona para yatıranlarla paylaşır.
ABD'de ekonomik kriz çıktığında bu tip fonlarda toplanmış olan paraların olağanüstü riskli piyasalarda değerlendirildiği ve bu yüzden buharlaştığı anlaşıldı. Güvene dayalı bir ortamda büyük rakamlar toplanmış fonlara ve banka kredisiyle alınmış evlerin finansmanına yatırılmış. Ya da 'türev' adı verilen ikincil kâğıtlara...
Bizde ne öyle yerli fon var bildiğim kadarıyla, ne de o tür fonların ilgi duyacağı bir yatırım alanı... 'Borsayı iyi izleyen bir gazeteci' olduğunu Güngör Bey'den öğrendiğimiz Zeynep Aktaş son rakamları şöyle sıralamış: Bizim borsamızda yabancıların payı 1 Ağustos'ta % 71.11'di. 1 Eylül'de % 68.83 oldu. 16 Ekim günü % 67.78'e inmişti. Görülüyor ki, çok büyük ölçüde yabancı çıkışı yok. Yabancı çıkışı daha önce olmadı mı? Oldu. Olduğu için yabancı payı % 71.11'den % 67.78'e indi. Ama bu çıkış 'hazmedilebilir' çıkış. Başka ülkelerdeki çıkışlara göre çok çok iyi bir tablo.
Peki de, neden belli çevrelerden yandık, bittik, ölüyoruz da cenaze sanki ortada kalacakmış gibi sesler çıkıyor? Neden işadamı dernekleri neredeyse hergün açıklama yaparak, Devlet müdahale etmeli” söylemini zihinlere çakıyorlar? Ortalıkta '200 milyar dolarlık bir devlet garantisi' lâfıdır dolaşıyor, neyin garantisi bu?
'Hedge fon' konusunu ilk açan dostuma yönelttiğim bu sorular, Hâlâ anlayamadın mı? mukabelesini gördü. Anlamam gereken şuymuş: Sırf bu hükümetin ekonomik başarısı olarak görünmesin diye, ellerinde yüklü miktarda nakit bulunan bazı işadamları, yatırımlarını yurtdışına kaydırmaya karar vermişler. Bunlar içerisinde adlarını hergün duyduğumuz, ürettiklerini evlerimizde kullanıp ellerimize aldığımız işadamları da varmış...
Bir kısmı parasını şimdi buharlaşan 'hedge fon' yöneticilerine teslim etmiş olmalı dedi dostum...
Geçen gün New York Times'ın ünlü yazarı Thomas Friedman'ın Londra'dan izlanda üzerine yazdığı bir yazı okudum. O da dışarıda kimsenin pek fark etmediği bir gerçeği ingiliz basınında okumuş: Meğer izlanda bankalarından biri internet üzerinden mevduat kabul ediyor ve bunlara yüksek faiz veriyormuş. ilkin tereddüt etseler de sonradan bu yolla yatırım ingilizler arasında rağbet görmeye başlamış. Kimi kendi parasını, kimi de kendi gözetimindeki emeklilik fonlarının parasını, bazıları başında bulunduğu üniversitenin, belediyenin, kütüphanenin âtıl duran parasını Icesave adlı internet bankası hesabına yatırmış...
Ne kadar? Dört milyar sterlin kadar bir para krizde buharlaşmış...
Feryat eden ingilizler hükümetlerinden devreye girmesini istemişler; başbakan ve maliye bakanı izlandalı siyasilerle konuşmuş, onlardan Yapabileceğimiz bir şey yok cevabını alınca küplere binmişler. ingiliz basını, ingiliz politikacıların, izlanda'yı mahkemeye vereceğiz haberleriyle dolu.
Hiçbir ingiliz izlanda bankasına yatırdığımız paramızı ingiliz hükümeti ödesin demiyor ama. Bizdeyse, Özel sektörün yurtdışı borçlarına devlet garanti olsun yaygarası eşliğinde, riskli alanlarda batırılan paraların devletçe ödenmesine kapı aralayacak tedbirler alınması hükümetten isteniyor.
Dostuma göre 'hükümet başarılı olmasın' diye parasını yurtdışına kaçıranlar, bu sebeple batan paralarını hükümetten tahsilin peşindeler...
işadamı dediğin akıllı olur zaten; bizdekiler ise maşallah 'süper akıllı'...
isteyerek kazandığın bölümde bitkilerden veya canlılardan hazzetmeyen sırf ailesinden ayrı yaşamak ve üniversite ortamını tatmak amacı güdenlerle aynı derslikleri paylaşmaktır.
çiftçilerin gözünde mektepli cahiller olmaktır, köylerden kafalarını çıkarmayan hiçbir gelişmeden haberi olmayan cahil köylüye daşşak geçmek için malzeme olmaktır, yeri geldiğinde fıkralara malzeme olmaktır. ki o köylüler aşşağılamaya çalıştıkları mühendislerin aldığı verimin 10'da 1'ini alamazken.
sadece çiftçilermi hayır bizzat resmi kurumlar aşşağılamaya çalışır ziraat mühendislerini, tarım ilacı satmak istesen hemen önüne engeller gelmeye başlar derlerki sen 4 yıl okumuşsun ama yetmez ben seni bir daha sınava sokacağım o sınavda ise sana zihniyeti 1960'larda kalmış adamların hazırladığı soruları soracağım hasbelkader 100 üzerinden 80 alabilirsen sana ilaç satma yetkisini vereceğim.
türkiyede ziraat mühendisi olmak en az tıp kadar zor bir okulu bitirmek demektir, en az diyorum zira çok daha fazlası var.
türkiyede ziraat mühendisi olmak... uzar gider bu liste.
öncelikle ihtiyaçlar belirlenmelidir ve nasıl bir ortamda çalacağımız ve ne amfisi alacağımız, elektro gitar amfisi ile bas gitardan lezzet alınamaz. ve çalınacak mekan eğer evde çalacaksak 10w, 15w'lık amfiler yetecektir, ve lambalı amfiye gerek duyulmamaktadır(yine zevk meselesidir) ancak ben konserlerin adamıyım diyorsanız o zaman mutlaka lambalı kafa ayrı kabin ayrı amfiler seçilmelidir. ancak amfide marka çok önemlidir.
(bkz: marshall)
(bkz: laney)
(bkz: line6) gibi amfiler öncelikli olarak seçilmelidir.
özellikle celebrity denilen yazarlarda her entry girdikten sonra ben butonuna basarak ne kadar artı oy aldıklarını, ne kadar eksi oy aldıklarını düzenli takip etmeleri sonucu zamanla bencillik hastalığına yakalanmaları örnek verilebilir.
o kadar ki bugün butonundan daha fazla kullanılmaya başlanması ile ciddi bir psikolojik yardım gerektirebilir.
Gövde: Flamed Akçaağaç ses tahtası, maun/akçaağaç arka bölüm
Sap Stili: 5 Parça BTB6 Akçaağaç/Bubinga neck-thru
Perdeler: Medium
Köprü: MR-4 (17mm tel aralığı)
Sap Manyetiği: Bartolini® Custom
Köprü Manyetiği: Bartolini® Custom
EQ: Bartolini® Custom 3 Bant EQ
Scale :889mm/35"
Üst Eşik Genişliği: 54mm
Son Perde Genişliği: 88mm
ilk Perdede Kalınlık: 20mm
Onikinci Perdede Kalınlık: 22mm
Yarıçap: 500mmR
Renk: Naturel
5 Telli
Gövde ağacı : Akça ağaç ve flamed maple kaplama
Sap: 5 parçalı akça ağaç / bubinga
Burgu: 2 adet yukarıda, 3 adet aşağıda
Klavye: Gül Ağacı
perde: 24 medium
Manyetikler: 2 x Bartolini Custom (sap ve köprü )
Köprü: Mono-Rail IV
tuşesi ebonit denilen bir nevi plastikten yapılmış bas gitardır.gövdesi ise luthite denilen plastiktendir. slap ve metalik tonları sevenler için bitirim bir gitardır.
fakat yok ben finger çalarım, türkülerle coşar, sanat müziği ile ağlarım diyorsanız uzak durulası bir gitardır.
kültür mantarı yetiştiriciliğinde yaş kabarcık ve kuru kabarcık hastalığına karşı kullanılan sıvı formülasyonlu fungusittir. etken maddesi prochloraz'dır.
deyimleştirirsek durumu "abi elimi atıığımı kurutuyorum" şeklinde olabilir.
olayın aslı ise bahtsız ve talihsiz bunyenin, ticari iktisadi mektebi ask-i olaylarda elinin atıığının kurumasıdır. şöyleki bu talihsiz bünye * bir iş yapmak ister herkes bu işle iştigal ederken ne zaman o talihsiz bünye bu işe girdi işler kuruyuverir. müşteriler gelmez hasılat oluşmaz sıftah bile açamaz.
ikinci olarak ise mektep olayıdır ki sabahlara kadar ders çalişilan bir gecenin sabahında sınav salonuna yaklaşılır ama o da ne asistan efendi elinde kağıtlar geliyor hoca yok, içinden bir sıçma nidası geçer ama hayırlısı diyip bir sıraya ilişirsin, ve kağıtlar dağıtılır, kağıda bakınca ilk göreceğin şey tamamiyle bu sınavıda kuruttuğundur. zira arkadaşlarının dediği yerlere ve notlara çalışsan problem yok ama kafanın dikine gittin ya illa bi problem çıkacak ki problem aslında zaten sesindir ama farkında değilsin.
üçüncü olarak işaret edeceğim mevzuu ise tamamen duygusal olaylardır. şöyleki bir huri gılman kestirisin gözüne hazırlıkları yaparsın tam açılacaksın veya olayı haberdar edeceksin hop dallamanın biri gelir senden önce kızın elini tutar gider bak buradaki kurutma daha fena sen bakmaya kıyamazsın o dallama elini tutar. bunuda kuruttuktan sonra olayın seyri değişir.
hemen bu kurutucu arkadaş işi gücü bırakmalıdır kimseye bulaşmadan sessizce bir yerde hayatına son vermelidirki 1 kere acı çeksin ve son bulsun herşey hayatın her anında acı çekmenin lüzumu yoktur...