dibe batmıştım. hiç umudum yoktu aslında. oradan çıkmayı beklemiyordum. orada mutlu değildim ama mutsuzluğa alışmıştım. sonra sen geldin. yüzüm güldü. sırıtıyordum. herkes farkına varmıştı çevremde. eski adam geri döndü diyorlardı yüzüme. hayattaki her şeyi sevmeye başladım. ilkbaharın ilk papatyaları çıkınca beraber mutlu olduk. ilk defa senin sayende karda araba kullandım. korktuk ama eğlendik. kokunu içime çekerek uyudum. sen uyurken nefes alış verişini göğsümde, kalbimin tam üstünde hissettim. uyandığımda ilk gördüğüm şey dudaklarındı. öperek uyandırdığımda suratına yerleşen gülümsemeye aşık oldum. sonra her şey bir anda karardı. bir saat öncesinde yarının planını yaparken bir anda gitmeyi tercih ettin. bunun benimle ilgili olmadığını söyledin. hâlbuki her şey çok da güzeldi. şimdi, ben yine o dipteyim. üstelik alıştığım mutsuzluğu da unutmuş biçimdeyim. burada yaşamak istemiyorum ama sanırım ben buraya aitim.
Hayat bazen seni biriyle karşılaştırır, öylece. Ne zamanını seçebilirsin ne de şartlarını… Sadece olur. Bir bakmışsın, ruhuna dokunan biri çıkmış karşına. Seni sen yapan her şeyi hiç zorlamadan anlayan, gözlerine baktığında içine kadar gören biri…
Ben onu tanıdığımda, içimde bir şeyler yerli yerine oturmuştu. Sanki yıllardır aradığım cevabı bulmuşum gibi hissettim. Onun sesi, gülüşü, suskunluğu bile iyileştiriyordu beni. Kendime yabancılaştığım yerlerde, onun varlığı bana “sen buradasın” diyordu.
Ama işte... bazı insanlar sadece güzellikleriyle gelmez. Onlar, kalbinin tam ortasına yerleşip sonra orayı dağıtarak gider. O da gitti. Bir gün ansızın. Ne sebep bıraktı geride, ne de bir söz. Sadece sessizlik… Sadece büyük bir yokluk.
Arkasında bıraktığı şey bir boşluk değildi sadece. Bir enkazdı. Toparlanması zaman alacak bir yıkım. Kalbimin içinde onunla kurduğum o sessiz dünya, şimdi suskunluğunun çığlığıyla dolu. Bazen bir kelimesini özlüyorum, bazen bir bakışını. Ama en çok, onunlayken hissettiğim o tamamlanmış hâli arıyorum. Çünkü artık eksik hissediyorum. Ve bu eksiklik, onun yokluğuyla büyüyor.
insan bazen gidenin ardından “iyi ki tanıdım” diyebilecek kadar güçlü olur. Bense şu an sadece “neden geldin?” diyebiliyorum. Çünkü her şeyi bu kadar derinden hissedip sonra hiçbir şey olmamış gibi giden biri, sadece yokluğunu değil, inancını da alıp götürür insandan.
bundan 6-7 ay önceydi. canozan konserine nişanlısından ayrılan arkadaşımla gitmiştim. bu şarkı çalarken "lavuk nasıl da ağlıyor" demiştim. özür dilerim lavuk. ben de senin gibi oldum.
üstadım, seni çok iyi anlıyorum. ruhlar satılık, aşklar boktan, insanlar doyumsuz. başardılar, benden de o ruhsuzu yarattılar. yavaş yavaş onlardan biri olmak üzereyim ama istemiyorum. o ruhsuzlar gibi olmak istemiyorum. tek istediğim uçmaktı. yükseklerde olmaktan korkmadım ama herkes cesur değil. keşke her şey daha farklı olsaydı. elbet buluşacağız. sen, kerim abi, ben...
ne kısa, ne uzun. ne kolay, ne zor. ne anlaşılır, ne anlaşılmaz. ne az, ne çok. aslında her şeyden hem var hem de yok. yaşamak çok kolay, nefes al, kalbin atsın, sistemler çalışıyorsa yaşıyorsun. ama ne kadar yaşamak? neyi yaşamak? nefes almak yetmiyor ki. nefesi almak istediğimiz yer burası mı mesela? ya da artık nefes almak istiyor muyum onu bile bilmiyorum. haftalardır boğazımdan kalkmayan bir yumruyla yaşıyorum, yaşamaya çalışıyorum, nefes almaya çabalıyorum, boğazınızda yumru varken nefes almak da kolay değil, yaşamak da. belki doğru olan da yaşamak değil.
bazı şeylerin başlangıç noktasının neresi olduğunu fark etmeden başlamış oluruz, bir macera, serüven, çalkantı, her neyse. yol aldıkça sallanırız, devriliriz, kalkarız, yola devam ederiz. bazen bir koku, bir tebessüm, bir ses veya bir dokunuş hayata tutunmanızı sağlar. bir gün başlangıç noktasını bilmediğiniz, farkına varmadığınız yolun bitiş noktası hatırlatılır size. daha yeni başladık, ne bitişi dersiniz fakat hatırlatılır. ne zaman başladığını bilmiyorsun ama ne zaman bittiğini unutmayacaksın. hayatın özeti de bu sanırım. bu yüzden spontane başlangıçlar daha fazla mutlu ederken her bitiş acı veriyor. hâlbuki hepimiz biliyoruz, her şey nasıl başlıyorsa onun tam tersi biçimde bitiyor.
Günaydın ahali... epeydir günaydın yazmıyordum buraya.
Sanrıların gölgesinde uyandım yine, gerçek sandığım hayallerin içinden geçerek.
Kaygı, yastığımda gece boyu kulağıma fısıldadı,
"Bugün de geçer mi sanıyorsun?" diye...
kerim tekin'in duygu sömürüsü yaptığı şarkı. ölüp bitiyorum bu şarkıyı dinlerken. herkesin hayatında bir defa olsun dur dinle dediği insan olmuştur. bazen diyememiştir, bazen dese bile karşılık bulamamıştır, arkasını dönen bir daha yüzünü dönmemiştir. bazen gidenin ardından sadece birkaç damla süzülür, bazense "lan benim göz pınarlarım okyanus muymuş?" diye sorar insan. işte o anlarda açıp dinlerseniz bu şarkıyı daha da beter olursunuz.