ilgincbirnick
359 (ağır abi)
yedinci nesil yazar 3 takipçi 21.31 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    yazar alımları ile ilgili anket

    1.
  1. her gün binlerce entry giriliyor bu sözlükte.
    peki kaç tanesi birileri tarafından okunuyor? yazarlar dışında bu sözlüğü takip eden var mı acaba?
    bunların cevabını hepimiz biliyoruz. kabul edelim ki uludağ sözlük okunulan değil sadece yazılan bir sözlük.
    belli başlı yazarlar dışında okunmaya değer entry giren yok. yıllarca kendimizi "ekşi özenti kasıntı" "uludağ sıcak samimi" diye kandırıp durduk. kimi zaman içimizden biri çıktı "bazı şeylerin değişmesi lazım, yazar kalitesi düşüyor" dedi. her şeyi bilen abiler "beğenmiyorsan ekşiye git! burası uludağ sözlük" diye üzerine çullandılar itin götüne soktular. işlerine gelmiyordu tabi kalitenin artması. onları popüler yapan da zaten sözlüğün berbat bir durumda olmasıydı.
    biliyorum, aynı şeyler bana da söylenecek. zall a gelecek olursak.
    zall için sözlüğün kalitesi önemli değil. umursamıyor bunu. onun için ne kadar yazar o kadar reklam.
    ama şunu da bilsin ki "beğenmeyen siktirsin gitsin" mantığıyla en fazla forum sitelerinin sözlük formatına uyarlanmış bir kopyasından öteye gidemeyecek.
    bugün inci sözlüğün bile bir kimliği var. peki uludağın bir kimliği var mı? 2006 dan 2009 a kadar ekşiye kafa tutan bir ortam vardı burada. sonrası ise malum. açın bakın en beğenilen entryler listesine. ne demek istediğimi anlarsınız. zall halen devam eden bu yazar alım politikası nedeniyle büyük bir fırsatı tepti. sonra o dönemdeki okunabilir yazarların çoğu ya silik yedi ya da ekşiye gitti. elimizdekileri dahi muhafaza edemedik. ve en kötüsü de şu anda sözlükte kaliteli yazılar yazan 7 8 yazara ekşiden teklif gelse hiç düşünmeden uludağı bırakacaklarına adım gibi eminim. okunmayan koca bir çöplüğe neden entry girsinler ki?
    artık "birşeylerin değişme vakti".
    ve bu anket değişimin başlangıcı olsun.

    http://anket.uludagsozluk.com/s/35/
    7 ...
  2. vaudeville for vendetta

    599.
  3. önceleri bir düştü aşk, gülümserdik uyurken;
    sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.

    önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
    sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.

    önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
    sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş.

    yıllar oldu yazmayı bırakalı. en iyisiydi. yukarıdaki şiirin sahibidir aynı zamanda.
    7 ...
  4. ankara fıskiyeyi kim kırdı zirvesi

    289.
  5. mekanı bulmakta biraz zorlanmış olsam da eğlendiğimi söyleyebilirim.
    çok iyi olmuş. çok da güzel olmuş. yapanların ellerine sağlık.
    abi o değil de ben şimdi hepinizin nickini unuttum. onu nasıl şeyapcaz?

    ayrıca zirve nasıl geçti diye merak edenler için: http://inciswf.com/1302803070.swf
    9 ...
  6. foursquare

    137.
  7. "amacına göre kullanınca şöyle yararlı böyle faydalı" diyene rastlarsanız hemen koşarak uzaklaşın ondan.
    starbucksta daha "oturacak boş masa var mı acep" diye bakınırken yer bildirimi yapan tanıdığım var lan benim.
    7 ...
  8. the walking dead

    1529.
  9. düğünlerde coşup oynayan ağır abiler

    2.
  10. sezen aksu

    1269.
  11. öyle kalacaklar, hiç gitmeyecekler sonsuza kadar aynı ev içinde yaşayacağız sandım.
    önce biri çıktı gitti evden. kabullenemedim, ağladım. gitme dedim ama gitti...
    onu bizden alan adamdan hep nefret ettim.
    sonra ayrıldılar zaten.
    derken
    sonra biri daha gitti
    biri daha
    biri daha...
    kaldık bir başımıza.
    şimdi ise bayramdan bayrama anca bir araya gelebiliyoruz.
    niye bunları yazıyorum şimdi bilmiyorum
    ama çok özlüyorum
    biraz alakasız olacak belki
    nasıl oluyor bilmiyorum ama bu kadının her şarkısı bana özlem duyduğum yılları hatırlatıyor.
    bir arada olduğumuz o güzel günleri.
    8 ...
  12. yenilmez armada

    21.
  13. hoşlanılan kızın geç cevap yazması

    7.
  14. Birkaç nedeni vardır. Madde madde sıralayacak olursak,
    1- umursamıyordur.
    2- umursamıyordur.
    3- umursamıyordur.
    4- umursamıyordur.
    5- umursamıyordur.
    6- umursamıyordur.
    7- umursamıyordur.
    8- umursamıyordur.

    Ve en önemlisi ise ; umursamıyordur.
    6 ...
  15. ulu roman

    2892.
  16. Sevinçten yerinde duramıyordu,
    Mutlu sondu bu albırt için.
    Aniden gözlerini açtı ve herşeyin rüya olduğunu anladı.
    Ah o boşluk!
    Elleriyle yatağının çarşafını sıktı, bir anda ağlamaya başladı.
    Bu güzel rüya kâbustan daha beterdi onun için, sonunda uyanmıştı çünkü.
    Komidinin üzerindeki saat 3:27'yi gösteriyordu, sonra saatin radyosunu açtı.
    Çalan şarkı Halil sezai'den doluna'ydı...
    0 ...
  17. 18 mayıs ankara zallanıyor zirvesi

    56.
  18. 6 koli dost ayranla katılacağım zirvedir.
    Hadi yine iyisiniz...
    0 ...
  19. yan çıkan 20 lik diş

    6.
  20. insanın tüm yirmilik dişleri de yan çıkar mı lan? Bela oldular başıma. Tüm alt dişlerimin yeri değişti, neyse ki kurtuluyorum iki haftaya kadar. O değil de bunların yüzünden iki sene tel takacam iyi mi!
    1 ...
  21. ben bu soruyu sana sordum

    2.
  22. Oğlum senin hiç beynin yok mu? Sana kamera açtıysak ne diye ekran görüntüsünü alıp feysbukta yayınlıyosun ve beni rezil ediyosun lan!!!! Laaaaaaaaan!!!
    0 ...
  23. türk hava yolları

    544.
  24. sırf muhafazakâr kesime yaranmak için saçma sapan yasaklar koyan kurum. Aynı zamanda şu son yasakla iktidar yalakalığında ne kadar ileriye gidebileceğini bizlere gösterdi.

    O ne la öyle, kırmızı ruj tahrik ediyormuşmuş...

    Bari tüm hostesleri atıp yerlerine erkek alın da kurtulalım amk.
    2 ...
  25. tartışma ile kavga arasındaki ince çizgi

    7.
  26. - sen kimsin lan!?

    +sen kimsin olum!?

    -sen kimsin amk?

    +asıl sen kimsin amk!
    - ......
    + .....
    - ......
    + .....

    bu diyolog abartısız bi beş dakika devam eder.
    ve taraflardan biri elini hafifçe yukarıya kaldırır
    Heh, işte o anda diğer taraf " o el inecek!" Der.
    inerse diyolog devam eder ve sonunda bir ekşin olmadan olay kapanır.
    şayet o el inmezse %73 kavga başlar.
    0 ...
  27. tatar ramazan

    176.
  28. liseliler bilmez. Pirison birek yoktu tabi o zamanlar. Sikolfiyılt falan halt yemişti tatar reyizin yanında. adamın hasıydı. böyle herkese posta koyardı.
    bi aralar sürekli kanal 7 de yayınlanıyordu.
    Hey gidi günler heeey.
    2 ...
  29. neden kayseri değil de greenwich

    2.
  30. 18. ve 19. yüzyılarda dünyanın ayrıntılı bir haritası yoktu. 1700lü yıllardan sonra dünyada gitmedik yer bırakmayan ingiliz kraliyet donanması, keşfettiği yerleri dünya haritasında konumlandırırken hep greenwichi merkez aldı. Yani haklı olarak onu dünyanın tam ortasına oturttu. Kaldı ki osmanlı da bu haritaları kullanıyordu. o dönemin koşullarında inanılmaz derecede doğruluk payı vardı. 1884'te de haritacılık gibi konuları tartışmak üzere toplanan Bir konferansta bu haritaların etkileyiciliğinden dolayı greenwichi dünyanın merkezi kabul ettiler.

    Oysa ki coğrafi keşiflerin başladığı ilk yıllarda çizilen haritalarda lizbon şehridir dünyanın merkezi.

    Hatta daha da geriye gidecek olursak 13. Yüzyılda hazırlanan mappa mundi gibi ortaçağ haritaları kudüsü merkez alır. Bunun nedeni de eski ahit, tanrının "kudüsü dünyadaki tüm medeniyetlerin merkeszine koyduğunu" söyler.

    Yani sonuç olarak, o haritaları ilk çizen bizler olsaydık bırak kayseriyi - istanbulu, hakkari çukurcayı bile dünyanın merkezi yapabilirdik.
    0 ...
  31. beyaz altın

    6.
  32. Aslında ortaya çıkış neden platine bir ucuz bir alternatif yaratmaktı. Tabi platine göre ucuz.

    Saf altınla gümüşümsü paladyum metalinin karışımından oluşur. Ama maliyetlerini daha da düşürmek adına gümüş de kullanabiliyor bazı uyanık kuyumcular. Görünüm olarak saf altından daha etkileyici olduğundan mütevellit bayağı pahallıdır. Parlaklık yayması için metal rodyuma batırırlar. ışıl ışıldır böyle. işte bundan dolayı bir iki yıl içinde o ilk günkü parlaklıklarını yitirirler. satarken de saf altından daha ucuza gider. Yatırımlık değildir anlayacağınız. Eee, sonuçta karışım...
    0 ...
  33. coca cola

    543.
  34. 1880 li yılların ortalarında atlanta kentinde john pemberton tarafından piyasa sürüldü. şişede falan değildi o zamanlar. Sadece drugstorelarda tezgah üstünde bir bardağın içinde şifa niyetine servis ediliyordu.
    Pembertonun bir iki yıl sonra ölmesinden sonra şirketi başka biri satın alınca yine aynı satış yöntemiyle devam ettiler. çünkü o dönemde meşrubatları şişelemek oldukça risk içeren bir işti. Büyük patlamalara ve bunun sonucunda da onlaca işçinin ölümüne yol açabiliyordu. şirketi satın alan asa candler adlı eleman da riske girmeyerek bu ürünü sadece eczanelerde satmaya devam etti. Adam da haklı. Niye riske girsin ki?
    Gel zama git zaman bizim reyiz bu işlerin böyle yürümediğini anladı. O sıralarda da iki tane genç avukat bu yeni içeceği şişelemeyi teklif etti. Ve bunlara şişeleme hakkını sattı. Yani o, tatlı ve karamel renkli şurubu üretecekti. Sonra da şişeleme işini yapacak olan bu iki avukatlara satacaktı.
    işte bu olay coca cola nın tarihinde bir dönüm noktası oldu. şişelenebilen coca cola daha kolay taşınabiliyor, perakende satış yapılabiliyordu. yirmi yıl içinde önce abd daha sonraki yirmi yıl içinde ise dünyanın en tanınan markalarından biri haline geldi. O yıllarda diğer meşrubatlar hep aynı tip şişeyle satılıyorlardı. Yani tüm şişelerin boyutları tasarımı aynıydı. Coca cola ise kendine özgü bir şişe geliştirdi. bu şişe farklı olduğu için insanlar tarafından çok beğenildi ve benimsendi. Tüm diğer meşrubatlar farklı, coca cola farklı bir yerdeydi müşterilerin gözünde.

    Bir başka ilgi çekici konu ise 1929 yılında patlak veren dünya ekonomik buhranında düşen satışları artırmak için uyguladığı stratejiydi.

    Birinci dünya savaşının da etkisiyle sanayi üretimini katlayarak artıran birçok amerikalı sanayici "savaş zamanındaki talebin" sürekli devam edeceği gibi bir yanılgıya kapılmışlardı. Savaşın devamı için her türlü şeye ihtiyaç vardı. Ancak savaş bitti ve talep kesildi. ürettiklerini satabilecekleri bir pazar kalmamıştı artık. önce işçi çıkarmaya başladılar. çözüm olmadı ve bir bir fabrikalar kapandı. Aldığı kredileri geri ödeyemeyen bu işletmeler yüzünden bankacılık sektörü verdiği kredileri geri alamadı. Batık krediler hızla artmaya devam etti. 1930 amerikasında coca colanın işleri de hiç iyi değildi. Ama onlar bunu fırsata çevirdi. yaptıkları reklamlar sayesinde coca colayı özel günlerin vazgeçilmez içeceği konumuna getirdiler. Noellerde 4 temmuz kutlamarında ve bir aile için olabilecek her türlü özel günde bayramda mutlaka coca cola tüketilmeye başlandı. Tıpkı şu anda ramazının gelmesiyle iftar sofralarında boy göstermesi gibi. Dünyanın farklı yerlerinde her özel günün tek ortak noktası bu coca cola tüketiliyor olması sanırım. Neyse lafı dolandırmayalım.

    Bir de noel baba mevzusu var ki, ilk öğrendiğimde bayağı şaşırmıştım. Araştırmalarıma göre şuanki şişman göbekli ve sakallı noel babanın çizimi de o dönemki coca cola reklamlarıyla ortaya çıkmış. Bunun öncesindeki çizimlerde noel baba, sıska uzun boylu hiç gülümsemeyen sevimsiz biriymiş. Kriz döneminde bu şekilde yaptığı reklamlarla hem satışlarını artırdı, hem de amerikan halkının yok olan birlikteliğini bir nebze olsun tekrar sağladı. Bu nedenlerden ötürüdür ki abd için bir meşrubat şirketinden çok daha fazlasıdır coca cola. Dünyada en tanınan marka. Hatta belki de binlerce farklı dilin konuşulduğu dünyada herkesin bildiği tek isim- tek kelime.
    0 ...
  35. erkeklere özenen kız modeli

    13.
  36. Yeşim diye bi kız vardı bizim sınıfta, böyle nasıl desem...
    Yani biraz, şey gibiydi. çok çirkindi işte amk. fanatik galatasaraylıydı ayrıca. Hiç sevmezdim onu. Beden eğitimi dersinde
    o da gelirdi bizle top oynamaya. Kaleye geçerdi mal.
    öğle yemeğinde okuldaki arkadaşlarla internet cafeye half life oynamaya giderdik.
    Bu gelmesin diye söylemediğimiz yalan kalmazdı. çok fena half life oynuyodu. Her seferinde yeniyordu bizi. hayır yani yenmesine birşey demiyorum ama Erkek gibi küfür ediyordu oynarken. Hatta 6. Sınıfın ilk gününde bana "ne bakıyon lan?" Diye bir atar yapmışlığı bile vardır.
    Neyse işte geçen feysbuktan eklemiş bu beni. Kabul etmedim. isteği iptal de edemedim.
    Korkuyorum sözlük... çok korkuyorum...
    Yok lan, ne korkması. Erkek adam korkar mı ?
    Korkmaz yani bence.
    Hem 7. Sınıfta dövmüştüm ben bunu.
    Sonra çıkışta abileri benle tanışmaya geldiydi.
    2 ...
  37. çocukluğa dair özlenen şeyler

    7.
  38. Hayattın gerçeklerini göz önünde bulundurmadan, sınırsızca hayal kurmak.
    Gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise önemsememek.
    zaten bir iki gün içerisinde unutulur gider ve hayal kırıklığı da yaşamazsın.
    0 ...
  39. yalnızlığı tercih eden kişi

    29.
  40. Yalnızlık hiçbir zaman seçenekler arasında olmamıştır ki seçsin.
    Birbirimizi kandırmayalım şimdi.
    Hayat önünüze "al yaşa!" Diye koyar sadece, size de yaşamak düşer.
    Tek yapabileceğiniz ise "aslında yalnızlığı ben tercih ettim" diye kendinizi kandırmaktır. (Kandırabilirseniz tabi)
    0 ...
  41. dini mesajları 10 kişiye gönderen insan

    4.
  42. Caminin yolunu bilmez ama kandil olmayagörsün, bu tür toplu mesajlar göndermeyi kendine kutsal bir görev olarak görür.
    0 ...
  43. abdullah öcalan ın hapisten çıkması

    10.
  44. Murat karayılan, açıklamasında "ancak abdullah öcalan serbest bırakıldığında silahı bırakırız" dedi.
    ne murat karayılan'ın ne de abdullah öcalan'ın böyle bir şeyin gerçekleşeceğine dair bir inancı olduğunu düşünmüyorum.
    Nedenine gelecek olursak, bu örgüt 30 yıldır aktif bir şekilde savaşıyor.
    yıllardır devletin ikinci sınıf insan muamelesi yaptığı kürt vatandaşlarını kendi amaçları doğrultusunda kullandı pkk.
    Suçu ingiliz-israil-rus gizli servislerine atacağımıza önce kendimizde arayalım.
    Ne yazık ki cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sistematik bir türkleştirme politikası izlendi. Anadoluda yüzyıllardır yaşayan milyonlarca rum mübadele yoluyla ülke dışına çıkartıldı. Kalan gayrimüslimler de aynı şekilde bir şekilde bu ülkeyi terk etmeye zorlandı. (Doğrudur yanlıştır o konuya hiç girmiyorum)

    pkk, örgütün tabanını nasıl oluyor da bu kadar geniş oluyor sorusunun cevabı da burada zaten.
    yıllarca "yok" sayılan bir kitle bu örgütün tabanını oluşturdu. Nitekim, çeşitli istihbarat birimlerinin de yardımıyla büyük bir güç haline geldi. örgütün savunduğu şeyler halk tarafından benimsendi ve binlerce kişi dağlara çıktı.
    bu örgütün şuan bir devlet kurmak- ülkeyi bölmek gibi bir amacının olduğunu da asla düşünmüyorum.
    Kaldı ki bundan onların hiçbir çıkarı yok. Hem de hiçbir çıkarı!
    Ana dilde eğitim vs. Gibi bir çok konuda çıkartılan yasaları da onlara bir lütuf olarak görmemek gerek. Bu adamların en doğal hakkı bu.
    Gelelim şu tasviye sürecine.
    Pkk artık işlevini yitirdi. Yıllarca üzerinden nemalandığı birçok şeyi kaybetti.
    artık ne anadilde eğitim ne de eşitlik gibi konularda savunacak bir argümanı kalmadı.
    Yıllarca peşinde sürüklenen, her eylemde ona destek olan halkı da artık yavaş yavaş örgüte sırtını dönemeye başladı. Yani pkk bugün silah bırakmasa, yarın savaşacak militan bulamayacaktı.

    Tüm bu yazdıklarım neticesinde abdullah öcalan'ın serbest kalmasını talep etmek "yiğitliğe bok sürdürmemek" den başka birşey değildir. çünkü artık talep edebilecekleri birşey yok. E silahları da bırakırlarsa kim sikler murat karayılanı veya diğer yöneticileri?
    böylelikle devletin asla razı olmayacağı birşeyi talep ederek etkinliğini korumak istiyor. Onlar da biliyor, serbest bırakılmayacak. Ama istiyorlar işte...
    3 ...
  45. ulu roman

    2849.
  46. Ağustosun kavurucu güneşi altında ilerliyordu albırtın içinde bulunduğu gemi. yol boyunca yunuslar balinalar ve karadenizde hiç görmediği envai çeşit deniz canlısıyla karşılaştı. albırt gün boyu güvertede oturup güneşe aldırmadan etrafı seyrediyordu. sonra kaptan edvırd geldi, "lan geri zekalı mısın oğlum ? ziktir git kamarana, güneş çarpacak sonra" dedi. kaptanın bu sitemkar sözlerine aldırmamıştı bizim deli fişek. Pek de umursamıyordu açıkcası neyin çarpacağını. Onun düşündüğü, gördüğü tek birşey vardı. Gün boyunca onu hayal ediyor, geceleri olunca da gözüne uyku girmiyordu. günler sonra kaptan kamaraları dolaşırken albırtın kapısının yuvarlak buzlu camından ışığının yandığını farketti. Bunu gören kaptan çok sinirlendi, hemen bir tekmede kapının kilidini kırarak daldı kamaraya. sert bakışlarını elinde kağıt kalem birşeyler yazan albırtın gözlerine doğru yöneltti. albırt öylece oturuyordu ve düşünüyordu. bazen yüzünde anlamsız bir tebesssüm oluşuyor ve akabinde yerini derin bir kedere bırakıyordu. içinden "geldi yine tipini ziktiğimin kaptanı" diye geçirdi.

    Sinirlenmişti edvırd. Gecenin bir yarısı bu ışık yakma olayı da nereden çıkmıştı? "Ayda gaç lira elektirik faturası ödüyoz biliyon mu lan piç! Okuyup da profesör mü kesilecen başımıza!" Diye bağırdı ve albırtın ders çalışmadığını, şiir yazdığını görünce "hem hikayenin başından beri hep bi düşünceli ruh halleri, böyle bi cool takılmalar görüyorum sende ama cenifırın zerre umrunda değilsin olum" dedi. içinde patlamaya hazır olan bir volkan misali kulaklarından ateş çıkartıyordu albırt. Sözlerini bitirdikten sonra merakla albırtın ne cevap vereceği bekliyordu edvırd. Albırt kadir inanır edasıyla bir anda soluna döndü ve edvırdı bu şekilde bir şoka uğrattı. Albırtın bakışları karşısında ışık görmüş tavşana dönen edvırd ise ne yapacağını bilemedi ve albırt yapıştırdı soruyu ;
    "sen hiç aşık oldun mu lan göt!" Dedi
    Edvırd kendinden geçmişti, elleri ve ayakları titremeye başlamıştı. Tıpkı denizden yeni çıkmış hamsi balığı gibi titriyordu.
    Fonda 'the luck dizisinin soundtrackı olan müzik' çalıyordu. (Hani şu rich file'ın olan)
    Kaptan bir anda derin düşüncelere dalmıştı, az önce kapıya tekme atan o adamın yerine bir anda leyla ile mecnun dizisindeki ismail abi gelmişti sanki. Düşündü edvırd, düşündükçe daha da eğdi başını.
    "Oğlum iyi güzel, atar gider yaptın hikayeye de karizmatik bir hava kattı da ne diye küfür ediyon amk. " dedi.
    Fondaki 'the luck- rich file' adlı parçanın yerini 'ahmet kaya- siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz' adlı parça aldı. fazla söze gerek yoktu, zira fondaki şarkı edvırda herşeyi anlatıyordu. "özür dilerim" dedi ve kapıyı çekti. Kapı kapanmamıştı. Albırt sinirlendi "ulan sen ne mal herifsin böyle, seni bu hikayeye alan yazarın ben... - tam sözlerini tamamlıyordu ki bir anda cümleyi tekrar başa aldı. - seni bu hikayeye alan yazar eminim çok yakışıklıdır" dedi ve" oğlum kilidi kırılmış kapı kapanır mı hiç!" Dedi. Kaptan tekrar bir aydınlanma yaşamıştı. Haklıydı albırt. Kilidi olmayan kapı kapanmazdı. Hemen kapının önüne birşeyler koyarak kapının açılmasını önleyebileceğini düşündü. Odadaki yastığı aldı ve çıkarken kapının önüne koydu.

    Bir karar almıştı albırt, avusturalyanın kuzeyinde ıssız bir adada inecek ve tıpkı rambo gibi inzivaya çekilecekti. Ne geçirdiği sayısız trafik kazası ne de onca ölüm tehlikesi onu yıldırmıştı yaşamaktan. gündüzlerini gece yapan ona acı veren tek birşey vardı... bir-iki damla gözyaşı süzüldü gözlerinden. bu gece onun için ne son gece olacaktı ne de gözlerinden akan yaş son damla.

    Dur diyorum zamana.
    Dur diye haykırıyorum!
    Durmuyor.
    Kurulmamış hayaller,
    Yaşanmamış anılar,
    gözyaşlarım,
    Sen gibi,
    Sel gibi,
    Aktı, gitti...
    2 ...
  47. sl benfica

    120.
  48. Fenerbahçe yendiğine göre köy takımıdır.
    Bu galibiyet de balına değil mi lan?
    1 ...
  49. ulu roman

    2813.
  50. artık çok sıkılmıştı albırt. "Brezilya dizilerine döndü hayatım amk." Diye söylendi içinden. Haklıydı, Ekşınsız geçen bir günü bile olmamıştı kısacık hayatında. Hemen çocukluğu geldi aklına. Küçük yaşta kibritle 'perde yakmacılık' oynarken yanlışlıkla evi yakmış ve tüm ailesini o yangında kaybetmişti. o yangın çocuk esirgeme kurumunda geçireceği ızdırap dolu yılların başlangıcı olacaktı. Meraklıydı albırt, heyecanlıydı; zekiydi... bir gün arkadaşlarıyla resim yaparken sosyal hizmet çalışanı satiye hanım geldi. yetenekliydi, zeki olduğu kadar. Albırt tepsiye benzer birşey çizmişti. üzerinde dağlar insanlar arabalar ve elinde kibrit kutusuyla dünyayı yakmak üzere olan bir çocuk vardı. Satiye hanım hiçbirşey anlamıştı bu resimden. Bir ara geri zekalı olduğunu düşündü albırtın, vakit geçirmeden sordu albırta "albırt bu ne!!!?" Albırt hafifçe başını sağ tarafındaki satiye hanıma çevirdi gözleri parlıyordu ve heyecanla "dünya!" dedi. Evet, satiye hanım artık emindi albırtın geri zekalı olduğundan. "Iyi de dünya yuvarlak " dedi satiye hanım. şaşırmıştı albırt. Nasıl olurdu? Oysa çok akıllı bir kadına benziyordu satiye hanım. Sonra "demekki kimse göründüğü gibi değilmiş ulan!" Diye geçirdi içinden. "Kesin coğrafya dersinde de kalmıştır bu karı" diye de ekledi. ne yapacağını düşündü. Koskoca satiye hanım dünyayı yuvarlak sanıyordu. Gönlü razı olmamıştı bu duruma. Hemen eline bir kalem aldı, tekrar sağına doğru döndü "Bu kalemi bırakırsam ne olur biliyor musunuz? " dedi. Hafif bir tebessümle "evet!" Dedi satiye hanım. Bıraktı ve kalem yere düştü. "Işte dünya yuvarlaksa altında kalan insanlar neden düşmüyor?" diye bir soru sordu. satiye hanım önce albırtın ne demek istediğini anlamadı. "Dünya yuvarlaksa diyorum, altındaki insanlar neden düşmüyor ?" diye tekrarladı. Satiye hanım oracıkta yere yığılıverdi, yanındaki arkadaşlarını ise ona hayranlıkla bakıyorlardı. Iki dakikada yüzyıllardır tartışılmaz kabul edilen bir doğruyu bir anda tarihin tozlu raflarına gönderivermişti albırt. Böyle de zeki bir insandı. O yıllardan belliydi böyle olacağı.
    Dinlenmek için bir ağacın dibine oturdu. Sümeladaydı, geride kalmıştı o günler. Ne yapacağını düşündü.ve birden kendini okyanusun uçsuz bucaksız yalnızlığına atmaya karar verdi. Evet, okyanus... robinson gibi bir adada kaldığını hayal etti... aman tanrım dedi, dert yok tasa yok diye düşündü.
    yüksek bir tepeye çıktı. sonra dünyalar güzeli selvi boylu cenifır geldi aklına, bir "ah!" çekti. Rüzgarda savrulan dalgalı saçlarını hayal etti. "Ah be cenifır" diye haykırdı tüm dünyaya. çok hoşuna gidiyordu cenifırın saçları. Hafifce boynunu öne doğru eğdi. Nasıl olduğunu tam olarak anlayamasa da, fonda ali atayın- istersen adlı şarkısı çalıyordu. Gözlerinden iki damla yaş süzülüverdi yanağına. Ama imaknsızdı bu aşk. çünkü cenifırı ingiltere kraliyet ailesinden yakışıklı mı yakışıklı prens corc istemişti. Prens corcla karşılaştırıldığında albırtın hiçbir şansı yoktu. Prens corc barcelonaysa, albırt zonguldakspordu. Tüm bunları birer birer aklından geçirdikten sonra tüm dünyadan, insanlardan, prens corctan ve en önemlisi cenifırdan uzaklaşmaya karar verdi. Onu ancak bir robinsonun kaldığı gibi bir ada paklardı. Hemen zekasını kullandı ve "ulan deniz 0 noktasındaysa bu deredeki sular denize doğru akıyor olmalı" diye düşündü. Hemen gözüne bir dere kestirdi. Günlerce haftalarca aylarca süren bir yolculuk sonunda kendini basra körfezinde buldu. Halbuki dereyi boşverip kuzeye doğru ilerlese birkaç güne denize ulaşmış olacaktı. takip ettiği dere uzun bir yolculuktan nasıl oluyorsa artık fırat nehrine dökülüyordu. oradan da basrada buluverdi kendini. Ama albırt zekiydi. Ve en umulmadık anlarda zekası devreye giriveriyordu. O gün de böyle parlak bir fikir gelmişti işte aklına. Biraz uzun sürmüştü yolculuğu ama sonunda ulaşmıştı basraya. Hemen bir gemiye bindi. Ve yeni maceralara yelken açarken gözlerinde yaş kalbinde bir sızı vardı. Cenifır! Dedi birden... cenifır... cenifır...
    4 ...
  51. uludağ sözlük aşık atışması

    3985.
  52. iki dörtlük yazmakla
    Aşık oldum sanma
    Kolay olsaydı bu işler
    Herkes yazardı, unutma!

    verdim demekle verilmez ayar
    Güvendiğiniz dağlara kar yağar
    Siz kendinizi en büyük sanırsınız amma
    Sizden daha büyük ilgincbirnick var.

    (bkz: axlroseegosu)
    (bkz: alikursad)
    1 ...
  53. uludağ sözlük aşık atışması

    3983.
  54. Yazmayı yeni öğrenmiş
    Liseden çıkmış sözlüğe girmiş
    Ben şairim deyu
    Abilerine ayar vermeye girişmiş.

    (bkz: camdan bakan kedi)
    0 ...
  55. güzel olan mı sevilir sevilen mi güzeldir

    2.
  56. Yumurta mı tavuktan çı.. şaka lan şaka, başka birşey diyeceğim. Önce güzel olan sevilir, güzel olan kişi tanıdıkça daha da güzelleşir. Güzelleştikçe daha da sevilir, sevildikçe daha da güzel olur...
    Kafam karıştı. Ne diyecektim onu da unuttum lan iyi mi.
    0 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük