başlığı daha önce bi açan olmuştur diye, araştırdım ettim. ancak dün öğle saatlerinden bu yana devam eden "blogger sıçışı" hakkında bi başlığa rastlayamadım.
evet efenim erişemiyoruz bloğumuza. ancak bu sefer sebep türk telekom değil kendileriymiş. ip adreslerini değiştirmişler. o yüzden blogspot uzantılı bloğlara erişemiyormuşuz.
acıları yaşamak ile acılarla yaşamak ayrı şeylerdir. acıları yaşadığınızda kendinizi unutur, kendinize sır olursunuz, acılarla yaşadığınızda ise kendinizi kaybetmeme (bir şekilde sıyrılarak çözme) ihtimaliniz yüksektir...
belki bundan 40-50 yıl sonra, daha net anlaşılacak, yeşil basın'ın empoze ettiği moda akımı. insanların kendilerini aklama, yeni rahatlama yöntemleri. yurdum insanının çoğunun işine gelsede, beni çıldırtan bi akım bu.
sivas katliam'ı konuşulur misal; hemen vicdanını rahatlatmaya ve suçu başkalarının üzerine atmaya hazır yurttan sesler korosu çemkirir; "sivas'taki otel yangını da ergenekon' un işiymiş naber" diye.
tamam o gözü dönmüş kalabalığın içinde 1-2 tane provokatör olabilir. tamam kibriti de onlar tutuşturmuş olabilir. ama allah aşkına orada gözünüzün alabildiğine bağırıp slogan atan binlerce kişi de mi ergenekon tarafından ayarlandı.
bu sürü psikolojisi benim aklımın alabileceği bi şey değil. 5-10 kişi değil, 20-30 kişi değil, binlerce kişiden, hiç birinin mi aklına gelmedi yanlış yaptıkları. içlerinden hiç biri mi demedi;" durun arkadaş, yanlış yapıyoruz biz" diye. 30 kişinin bir çocuğa tecavüz etmesi olayında olduğu gibi. bu nasıl bi sürü psikolojidir, anlamak mümkün değil.
evrim denilen şey gerçek midir bilemem ama; maymundan gelip koyuna dönüşüyoruz galiba.
son zamanlarda çevremdeki hatunlardan sık sık duymaya başladığım cümle öbeği. ofiste felan ne zaman adı geçse kıvanç'ımın *, bütün kadınlar ağızlarının suyunu akıtıp, gözlerini mütamadiyen devirerek aynı cümleyi kuruyorlar:
-kıvanç mı? bak sarışın sevmem ama; yerim onu ben, yirim yirim. **
beşiktaş'a gitmek için bindiğim otobüste, akpil'imin bitmesi nedeniyle, her zaman yaptığım gibi, cüzdanımdan 1.50 tl çıkarıp şöför'e uzattım. ancak otobüs şoför'ü ;"şoför'lerin akpil basması kaldırıldı." cümlesiyle karşıladı beni.
diyeceğim o ki; "nasıl olsa şoför'ün akpilini basarım" düşüncesiyle, binmeyin otobüse canlar. sonra benim gibi, fellik fellik akpil ararsınız otobüste.
karakter sınırlaması olmasa başlık" oy için buzdolabı veren başka şeyler için neler vermez" olacaktı. tanımımız da yapalım hemen, tam olsun.
akp' nin son seçimlerde avucunu yaladığı tuncelide, belediye seçimleri öncesi yine akp eliyle ve vali perdelemesiyle yapılan yardımlardan sonra insanın aklına gelen soru cümlesi.
sahi bu gün buzdolabı veren, yarın iktidarı kaybetmemek için neler verir?
başbakanın davosta esip gürledikten sonraki açıklaması.
bildiğimiz üzere, iki ülke lideri küçük çocuklar gibi kapışmış ve ardından diplomasi devreye girmiştir. önce peres özür dilemiş, ardından da erdoğan bu açıklamayı yapmıştır. evet iki liderin çocuk oyunu yine biz sözlük camiasının cenesini yormuştur.
bu yıl finlandiya' nın başkenti helsinki de yapılan şampiyona.
an itibariyle trt 3 de erkekler madalya töreni devam etmekte.
erkeklerde canımız ciğerimiz biricik zhenya*'mızın yokluğunda, brian joubert' in 1. olduğu yarışma. tabi gönül istiyorki zhenya'mız birincilik kürsüsüne çıkmış olsa, rakipleri zırıl zırıl ağlarken, etrafa umursamaz, snop ve masum bakışlar fırlatsa...
"düzgün sıralanmış diş yoktur" mottosunu kendilerine ilke edinmiş meslek gurubunun insanlarıdır. herşey muayenehanelerinden * içeri adım atmanızla başlar. attınızmı? artık sizin için çok geçtir. geçmiş olsundur. içeri girmenizle agzınızda nurtopu gibi telleri bulmanız bir olur. * artık acı dolu günler ve geceler sizleri beklemektedir. bir dünya para ödemeniz bi tarafa, bir türlü sizden ayrılmak istemezler.
+şekerim bu saç senin yüzüne gitmiyo, bence önleri kısaltalım.
-hayır böyle iyi kısaltmayalım.
+şekerim güven bana. bak geçen gün sizin şirketten gıcıkcana da yaptım aynı modeli. allah seni inandırsın suratı değişti.
-iyide ben suratımdan memnunum.
+şekerim zaten ben de onu diyorum. güzel suratını kapıyo saçların. gel sen beni dinle. bak önleri kısaltalım. sonra bu sene kızıl tonlar çok moda, kızıla boyayalım, zaten tenin de çok beyaz yüzünü renk gelir valla. aralara da gölge atalım, bak ölümü öp!* beğenmezsen para verme.
alevi-bektaşilerin hicri takvimin 1.inci ayında, 1-10 muharrem tarihleri arasında (kurban bayramında 20 gün sonra) kerbela şehitleri anısına 10-12 gün oruç tutarlar. tarihte başka inançlarda da kutsal sayılıp tutulan bu orucu aleviler esas olarak 10 muharrem 61 Hicri (10 Ekim 680) günü emevi halifesi yezid 'in emriyle hz. muhammed 'in torunu ve hz.ali 'nin oğlu imam hüseyin'in kerbela da şehit edilmesi dolayısıyla tutarlar. aleviler, bu acı olayı oniki imamlar ile de bütünleştirerek, 1 muharrem den başlamak üzere oniki gün oruç tutarlar. buna matem orucu da denilmektedir. oruç süresince su içilmeden sulu içeceklerle yetinilmesi, hayvan kesilmemesi, düğün, eğlence yapılmaması vb. gibi uygulamalar imam hüseyin'in matemini simgelemektedir.
bu orucun sonunda aşure günü yapılır. o gün pişirilen ve en az 12 değişik malzemeden oluşan, (kerbelada yenilen son yemek) aşure tatlısı da imam hüseyin'in oğlu imam zeynel abidin 'in kerbela da kurtulmasına yolun sürmesine duyulan memnuniyeti ifade etmektedir. etli pilav ve aşure'nin topluma dağıtılması orucun bitiminde yani onikinci günü akşamı veya onüçüncü gün yapılmaktadır. bu nedenle bugüne aşure günü de denilmektedir. aşure ve aşure günü başka olaylarla da simgeleştirilir, fakat esas anlamı: kurtuluşu, acı tatlı yarin yanağından gayrı her şeyi paylaşmayı simgeler.
ülkemizin yarayan kanaların dan biridir bu konu.çoğalıyorlar efendim, durduramıyoruz. öyle böyle değil, her aile de en az 11 çocuk.korkarım ki,bu gidişle türkler uzun burunlu, tuhaf lehçeli insanlara dönüşecekler. biri bunları durdursun.