bir kozmetik markası.
reklamlarında maybelinne new york diyo uğulduyor bi de. ama ben yeni farkettim bu olduğunu.
hep meyveli yoğurt sanıyordum. telaffuzu çok benziyor.
çok kalabalık bir ortam olacağından kaynaklanandığı için kız tarafı normal olduğunu ileri sürmektedir.
ama asla kabul edemeyeceğim ve kavga çıkarttığım hadisedir.
türk adetlerine göre en fazla özenilecek gün değil midir bu arkadaş ya. plastik tabak da ne demek.
bugün çoğu vatan evladının içinde olduğu durumdur.
80 eylül öncesinde sol veya sağ taraflar bugün ülkeyi ikiye bölmek için nasıl araç olarak kullanıldıklarını bugün arkalarına dönüp baktığında anlıyorlar ya... bundan 20 sene sonra da ikinci bir nesil dönüp bakacak.
olanları tartışmak eleştirmek yerine malzemelerin tezgahta güzel durmasına aracılık etmek.
KALEM SAHiBi OLMADAN KILIÇ KUŞANMAK. budur.
not: sola veya sağa, akp ye veya chp ye değil. iki tarafadır bu görüş.
uludagsozluk moderasyonunun, uygulamaya koyduğu takdirde çok dua alacağı uygulama.
tabi ki eksi oy verenin kim olduğunu öğrenemeyiz. ama bazen öyle bir konuda eksi geliyor ki. niye olduğunu çok merak ediyor insan. kim olduğunu öğrenmeden sadece o eksi oy verene mesaj atıp neden eksi oy verdiğini öğrenme şansı süper olurdu...
edit: mesela buna eksi verenler. gerçi buna eksi verenlerin niye eksi verdiği belli.
saçma sapan başlık açıp duran yazarların her yeni başlığında verilecek bkz adresi. en azından bundan sonra da altına yazılanlardan o başlığı açan dangaloz yazar belki bu hareketini durdurur.
uzun süreli bir ilişkide yaşanan tartışmalar sonucunda, insanın içinden geçen ama bir türlü söyleyemediği şeylerdir.
1- hayata bakış açımız bu kadar farklıyken nasıl yapabiliriz çok merak ediyorum.
2- ilerdeki olası bi ayrılık, şimdi olacağından daha fazla üzmez mi diye kendi kendi ara ara hesap yapıyorum.
3- arkadaşlarınla kıyaslanmaktan nefret ediyorum. onların ilişkisinde ne olursa bizim ilişkimizde niye bu olmuyor diye çıkan tartışmalardan nefret ediyorum. her ne kadar sen bunu kabul etmesen de.
4- ilerde yaşayacağımız şehir konusundaki tartışmalardan nefret ediyorum.
5- devamlı beni birşeyler yapmak zorundaymışım gibi görmenden nefret ediyorum.
6- sevgimi belli etmediğimden şikayet etmenden nefret ediyorum.
7- sana aşkım diyemememe bozulmandan nefret ediyorum.
8- bir an önce evlenme isteğin çok hoşuma gidiyo. ama bunu sorun haline getirmeni anlayamıyorum.
9- duygularının mantığın önüne geçmesine akıl sır erdiremiyorum.
10- kendin bu kadar çocuksu davranırken beni olgun olmamakla suçlamandan nefret ediyorum.
11- herşeyden nem kapmana bu kadar alıngan olmana dayanamıyorum.
12- ailenle ilgili ufak birşey söylediğimde bunu sanki çok büyük bir eleştiriymiş algılayıp birşey söylemesen de bozulduğunu hissettiğim için çok kızıyorum.
13- evlilik teklifi, söz, nişan gibi konular üzerinde tartışıp bunların gözümdeki saygısını azalttığın için deliriyorum. ya bi erkek ne kadar konuşmak ister ki bu konularda.
14- herşeyi bayanlar açısından düşünmene katlanamıyorum.
15- bi çiçekle yumuşamanı anlayamıyorum.
16- bana verdiğin tepkileri gereken kişilere vermeyip, hakkını yedirmenden nefret ediyorum.
17- ikimizin de aynı şekilde yaptığı davranışları önüme bak sen böyle yapıyosun diye sürmene sinir oluyorum. ya aynışeyi sen de yapmıyo musun?
18- herşeyin ancak olması gereken zamandan önce olursa eğlenceli olacağı düşüncene sinir oluyorum.
19- surat asmandan nefret ediyorum. sana hep gülen yüz yakışıyo.
20- beni hep kötü niyetliymişim gibi algılama nolur. ya ben senin düşmanın değilim.
21- lafı tersinden anlamak nedir, bu kadar ispatlanır. yapma bana bunu nolur.
22- bilmediğin seyde iddalaşma benle, sonra da "ama nasıl ya" diyip güldürme beni
23- allah aşkına nolur, bu kadar unutkan olma, ya tartısırken konunun basını unutma.
24- tartıştıktan sonra ben sana derdimi anlattığımda haaa haklısın o zaman pardon diyip, 2 ay sonra ben o acıklamaları hiç yapmamışım gibi sadece basını hatırlayıp tekrar onunme aynı konuları surme.
25- annen kaynanası ile anlaşamadı diye, sen de mutlaka anlasamayacaksın diye bi önyargı sahibi olma.
26- en yakın arkadasın hakkında bazı gercekler var ve bunu benim bilmediğimi sanıyorsun. ama sen kendin nasıl kabul ediyorsun bu gerçekleri, konuş onla ya. hesap sor. o benim en yakın arkadasim ben onu böyle kabul ettim deme.
27*- dizilerde, filmlerde yaşanan aşklar var ya, canım benim onların hepsi hikaye artık bunu kafana sok. bırak hep öyle olmasını beklemeyi.
28- hangi konu olursa olsun işine gelen kısmını değil de diğer kısmını da düşün.
29- seni eleştirdiğimde bunu seni sevdiğim için yaptığıma inan.
30- telefonda sustuğumuzda eee konuş deme konuşmuyorsak kapatalım.
31- "aman neyse ya" deme nolur.
32- tartıştığın bi konu varsa onda "aman neyse ya" diyebilirsin ama bak, o çok güzel olur.
33- tüm bunların aslında benden kaynaklandığını söyleme, sen bunu bunu yap ben de bunu yapayım deme. biz ticaret yapmıyoruz.
--bu senin duymak isteyeceğin madde****--
ama bunu da söyleyemiyorum ya, yani hep parça parça oluyor. bütün olsa...
o saflığın yok mu, hele yalan söylememen, işte bu bitiriyor beni. sen dürüst olduğun sürece gerekirse bana bunları günde bin kere yap. sana olan güvenim bu sayede hiç azalmaz ve sana olan sevgim her gün artar. seni çok ama çok seviyorum ama bunu dile getiremiyorum.
amacını merak ettiren, anlaşılması mümkün olmayan yazar hareketi.
birisi bi başlık açar. hemen 4. entryde bir bkz vardır. insan merak eder ona da bakar. sonra bir farkeder ki, verdiği bkz'ı 8 dk önce doldurmuştur. ulan nasıl bi mantıktır, ben bu konuda yazmıştım zaten demek için bu kadar uğraşmak.
sanki saat çıkmıyor...
yapılacak değişiklik ile ilgili yorum yapmadan önce bu veya bunun gibi tarafsız bir şekilde hazırlanmış olan belgeler incelenmelidir.
her iki taraf da ( karşı çıkan veya savunan ) boş beleş yorum yapıp kendi kişiliksizliğini ortaya koymadan önce bilgi sahibi olması gereklidir.
böylece insanlar okuduğu yazarların görüşleri ile konuşmaktan kurtulurlar.
bu durumdaki insanlar için şebnem ferah bir yazar edasıyla çok güzel sözler yazmıştır.
Zaman Geçip Gidiyor
Bilgi sahibi olmadan
Fikirlerle dolmuşuz
Bir yerlerde bir çift elin tuttuğu
Silahta kurşun olmuşuz
Kalem sahibi olmadan
Kılıçlar kuşanmışız
Yaşanıp yaşatmak dururken
Hem ölmüş hem katil olmuşuz
Gözlerimiz var ama
Görmek istemedikçe
Yüreklerimiz var ama hissetmedikçe
Hiç ıslanmadan yüzmek
Ne kadar mümkünse
Hiç yanmadan ateşle
Ne kadar oynanabilirse
içinde yaşamak varken
Teğet geçmek dünyaya
işte bana öyle geliyor
Çünkü zaman geçip gidiyor
Avuçlarında hissetmek varken
Birinin ellerini
Sıkıca tutup sevmekten
Güvenmekten korkar olmuşuz
Kapıları kapatmak yetmemiş
Kepenkler indirmişiz
Bir küçük asma kilitle
insanı insan şerrinden sakınmışız
Zamanımız var ama
Korkmayı sürdürdükçe
Ruhumuz var teslim etmeden önce
edit: valla bu kadar ilgisizliği tahmin etmemiştim
son zamanlarda basında çok güzel bir şekilde insanlarda tiyatro bilincinin arttırılması yönünde bir çalışma var. haklılar çünkü sanat insanın, toplumun gelişmesi için çok öenmli bir unsurdur. tiyatro da sanatın en baba dallarındandır.
bu konuda en büyük çalışmalardan birini de okan bayülgen yapmaktadır. takdire şayan bir destek içindedir.
fakat,
okan bayülgen ve onun gibi tiyatro gitmeyenleri eleştirmek bir yana onları aşağılayanlara hatırlatılması gereken bir konu var:
türkiye'deki gelmiş geçmiş seçim sonuçları incelenirse her solcunun veya her sağcının kabul etmesi gereken bir konu var. bu ülkede ağırlıklı görüş sağ görüştür.
ve tiyatrocuların siyasi görüşü düşünlürse neredeyse %100 ü solcu.
burda tiyatrocuların solcu oluşunu veya halkın sağcı oluşunu eleştirmiyorum. lütfen hepsini okuyun.
tiyatro sonuçta parasal, ekonomik bir faaliyettir. ve arz talep dengesi önemlidir. arz talebi karşılayacak yönde değilse burda talep edenlerin seçimlerini eleştirmek de pek doğru değildir bence.
çünkü oynanan oyunlar düşünülürse 1/3 ü klasik oyunlardan oluşmaktadır. tiyatro ile zaten çok içli olmayan bir toplumun bu klasik oyunlara gitmesi beklense de gitmemesine kızmak yanlış değildir.
kalan oyunların ise 2/3'ü sol görüşü savunan oyunlardır.
kalan küçük kısım ise ya komedi ya aşk ya da o tür tarafsız oyunlardan oluşmaktadır.
ülkede sol görüş az iken ve tiyatro oyunlarında ya sol ya da tarafsız oyunların oynanması tiyatroya az ilgi olmasının sebebidir. şimdi mutlaka o zaman sağcılar da tarafsız oyunlara gitsin diyenler olacaktır. ama sol oyunlara sol görüşlü kişiler nasıl talep ediyorsa onlar da kendi görüşlerine talep edebilirler.
bence her görüşten insan her görüşten oyuna gidip o fikirleri de öğrenmeli, orası ayrı bir olay. ama sonuç olarak tiyatroya az ilgi gösterilmesinin nedenlerinden biri de budur kanımca.
canım ülkemin, güzide insanına biraz daha yavşakça yaklaşabilmek için, belki de ona dokunabilmek için, bir umutla, sen ağzımıza da etsen biz sana aşığız dercesine kendinden ödün vermek ya da zaten ne mal olduğunu göstermektir.
herkesin tuttuğu kendine demek ayrı birşey, yanlış olan birşeye destek verilmesi ayrı birşey.
adam kullandım diye itiraf ediyor. gençler yapmamıştır iftiradır diyor. ya da ya da ya da ister kullaaannn ister kullanma. ben müziğinle ilgilenirim gibi laflar ediyorlar. ama göz önünde olan bir kişi sadece müziği ile gündeme geliyorsa bu söylenir. tüm hayatıyla maalesef devamlı ekranlarda hatta ana haber bültenlerinde ise tüm davranışları ile sorumludur.
türkiye'deki gençlik, birini seviyorsa hiçbir şekilde laf ettirmez. sevmediği veya karşı durduğu bir kişi ya da görüş varsa da alayına kadar muhalefet eder...
yorum yapmayı bilemeyen, ya da mantığa göre yorum yapmayı bırakıp kendi bakış açısı dışında birşeyi kabul etmeyen ey gençlik; Atatürk'ün tüm umudu olduğunu söylediği gençlik siz değildiniz di mi?