istanbul'daki metrobüslerin bazılarının ekranlarında, bayrampaşa-maltepe durağına gelirken nal kadar harflerle gözümüze sokulan yazı. önceden hepsinde öyle yazdığını düşünüyordum lakin sonradan bazılarında doğru, diğer bazılarında ise tekrar yanlış yazılmış olduğunu görmemle, gülerken düşüneyazarken tekrar gülme halinde buluyorum kendimi.
eğlenceli olabilecek aktivitedir. karşılıklı oynayan gruplardan biri, birbirlerine o kadar yakınlardır ki öpüşebilirler bile. diğer grup ise tam tersine birbirlerine o kadar uzaklardır ki karşılıklı konuşmalarını duymayabilirler bile. öpüşebilecekler için eğlencelidir -farklı cins olmaları halinde, diğeri beni aşar-, diğerleri için ise sıkıcı olabilir de olmayabilir de, ben bilmem.
26 yaşındaki müthiş yetenekli bilardocu. son dünya kupasında dünyanın bir numaralı bilardocusu dick Jaspers'i 3-2 YENEREK ÇEYREK FiNALE KALMIŞTIR. bir vakitler kendisini gençler şampiyonasında izlemiş biri olarak tebrik eder, gözlerinden öperim.
Güldürüşlü ya da güldürüşsüz bir sözcük oyunu olması amacı dışında pek de bir işe yaramayacak eylem. Ha derseniz ki, "olur mu hiç arkadaşım, şam'ın şamdanları çok meşhurdur", o vakit de saygıyla eğilir, affınızı dilerim.
mantıklı bir kişinin "tesadüftür canım, öyle şey mi olur" mantığıyla çok da üstünde durmayacağı bir durumdur. gelgelelim bu kişi, yaşamının son dönemlerinde bu sayının neredeyse her yerde karşısına çıkmaya başlamasıyla birlikte düşünsel bir döneme doğru yolculuğa çıkmaya başlayabilir. örneğin bu kişi 31 yaşındadır, facebook'ta gözü ne zaman sohbet kısmına takılsa ekseriyetle 31 kişinin online olduğunu görmektedir, hatta bu kişi sözlük yazarı olma sıfatını kullanarak kişisel istatistiklerine göz atmak istediğinde 31 adet silinmiş mesajı olduğunu görür. ve şaşkınlığı artar umarsızca. ve daha bir sürü örnek bulunabilir. tabii burada şöyle bir neden de gözardı edilmemelidir; kişi, birkaç yerde gördüğü ve dikkat ettiği 31 sayısını artık orada burada aramaya başlamıştır, gözüne hep o sayı takılmaktadır. bir nevi algıda seçicilik durumu oluşmuştur. bu nedenle de sürekli aynı sayıyı göre göre mistik güçlerin varlığına inanmaya doğru yol almaya başlayabilir. fakat yukarıda belirtildiği gibi mantıklı insan bunun sadece bir "tesadüf ve algıda seçicilik" olduğunun farkındadır. o yüzden panik yapmasına gerek yoktur.
tavla sevenler ve oynayanlar derneği üyelerinin bir numaralı sıkıntılarına neden olan hadise. hele bir de taraflardan biri ya da ikisi birden "çarşaf serelim istersen" sözlerine devamlı surette maruz kalan kişi ise(ler), bu kaçınılmaz durumun her oyunda yaşanmaması mucizelere bağlıdır.
Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler derneği'NiN (kobider) genel başkanı nurettin özgenç'in 8 mart dünya kadınlar günü'nde yaptığı, sığlıkta ve basitlikte magma tabakasını zorlayan yazılı açıklamasının ana fikri. eşitlik kavramının bir genel başkan sıfatlı birinin zekasında yaptığı etki düşündürücü ve endişe verici. ve ayrıca açıklamadaki can alıcı cümlelerin en çarpıcı olanlarından biri:
--spoiler--
Bazı kadınların erkeklere ait bazı işleri başarıp birçok erkeği geride bırakması, tamamen istisnai durumlardır.
--spoiler--
hali hazırda uludağ sözlük bünyesinde olmayan, fakat abartı olmasa da bir parça olmasının sözlük açısından yararlı olabileceği düşünülen uygulama. tabii ki uludağ sözlük'e yapılan başvurular ekşi sözlük ile kıyaslanamayacağı için onbinlerle ifade edilen bir sıranın en azından yakın bir zamanda olmayacağı aşikardır. gelgelelim az ve öz de olsa bir yazarlığa kabul edilme sırasının belirtilmesi, sözlüğün daha ciddi ve çekici bir havaya bürünmesine yol açabilir.
dünya üzerinde yaşayan er kişilerin (kimi dişi kişilerde de normal dışı olarak rastlansa da o konumuz dışıdır), köse olanlar hariç geri kalan kısmının yüzlerinin bir bölümünde mütemadiyen meydana gelen sakal adlı kıl yumağının, kişinin yakışıklı addedilmesindeki etkisini gözler önüne serme amacı taşıyan, belki önemli belki de önemsiz bir konunun beyindeki düşünme merkezindeki yansımasıdır.
yakışıklılık, göreceli olduğu genel olarak kabul edilen bir olgu olsa da, yine de, bu kavramı (yakışıklılık) derecelendiren ve benzerleriyle kıyaslama görevini doğanın bir gereği olarak kendilerine görev olarak almış olan hanımefendilerin genel görüşleri irdelendiğinde, bu görüşlerin çok büyük oranda birbirine benzer kıstaslar içerdiği anlaşılmaktadır. incelendiği zaman görülecektir ki, hanımefendilerin -ki hatta erkeklerin bile- yakışıklı buldukları erkeklerin belki de hepsi sakalsızdır, olmadı en fazla kirli sakallıdır. kimi zaman pekala sakallı bir erkek de yakışıklı olarak görülebilmektedir, fakat dikkat edildiği vakit anlaşılacaktır ki, bu sakallı erkekler sakalsız olsalar dahi yakışıklı olacaklardır hatta daha bile nefis olabileceklerdir.
sakal, kabul edilmelidir ki, kadınlardaki habire saçlarıyla oynama durumunun erkeklerdeki yansımasıdır. bunun yanında yine kabul edilmelidir ki sakal, çok büyük bir yüzdede erkeklerin tipini bir şekle şemale sokma amacını başarıyla yerine getirmektedir. en tipsiz bir erkek bile bir top sakal bıraktığında, suratı bir düzene girmiş gibi görünmektedir. fakat bu surat düzene girdi diye o kişi yakışıklı olarak sayılabilir mi, ona bakılmalıdır.
velhasıl sözün özü, bir er birey şayet sakal olmaksızın da yakışıklı olarak görülüyor ve peşinden koşma isteği doğuruyorsa, o kişi gerçekten yakışıklıdır, sakal bıraksa da bırakmasa da. sakal bir kişiyi ekstra yakışıklı yapmaz (mı acaba?).
Türkiye'de yaşayan her üç kişiden (bilemedin beş) biri olan mustafa isimli er bireylerin, hayatlarının mutlaka bir bölümünde yer etmiş olan anonim tekerleme. kimi mustafalar bu tekerlemeye kızgınlık ve haykırışla karşılık verir, kimi mustafalar ise mahçup ama bıyık altından gülen bir edayla tavır koyar bu tekerlemeye. Ne olursa olsun, türk tekerlemeleri antolojisinde önemli bir yere sahiptir bu ezgili söz.
iğrenç anlamına gelen ve artık tdk sözlüğünde de bulunan sözcüktür. önceden yer almıyor idi. bunda, bu sözcüğün günlük konuşmalarda çok sık yer almasının büyük etkisi vardır kuşkusuz.
Bu günün tarihidir ve hoş bir rastlantıyla baştan ve sondan aynıdır. bir nevi palindrom şekli almıştır. bu türde tarihler çok nadir olmaktadır.
not: evet 11 02 2011 şeklinde de bir başlık var ama böyle yazınca palindrom olduğu daha bir belirginleşiyor gibi geldi bana yoksa şüphen mi var. silinirse de boynumuz kıldan ince...
istanbul'un çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren nezih huzurevi'nin moda şubesi'nin sloganlarından bir tanesidir. dikkat edilirse linkte "katolog" yazmaktadır. daha bunu bile doğru dürüst yazamayan aklı evvel bünyelerin, yaşlı ve bakıma muhtaç insanlar için "eski televizyonunu getir yenisini götür" benzeri bir slogan bulmuş olması üzücüdür, ayıptır. Bunu huzurevi çalışanlarından kimsenin farketmemesi ise enteresandır.
çok keyifli bir eylem olan musluktan su içmek hareketini ifa eden bireyin, birtakım düşüncesiz kişilerin yarattığı görüntüye ister istemez kendini kaptırması neticesinde içine düştüğü tiksinme duygusunun nedeni olan oluşum. musluktan su içerken eğilmek zorunda olunması, kaçınılmaz olarak sümük adı verilen bu oluşumla daha yakından bir göz kontağı kurmayı gerektirecektir. işbu durumda söz konusu birey, keyif aldığı eylemine devam mı etmeli yoksa küfrederek mekanı terk mi etmelidir? bu çok hassas bir dengedir, düşünülmelidir.
sözü edilen insan sözcüğünden kastın elbette ki erkek olduğu önsözünden hareketle, er kişinin cinsel uzvunun hacmen daha büyük bir hale geldiği anın kişinin beynindeki düşüncelere yansıdığı andır.
üstün tıp bilgisinin yanında daha da müthiş bir şekilde dilbilgisi hakimiyeti olan kişidir. yahu yıllardır bulduğum her ilacın prospektüsünü dikkatlice okurum. zaten ben de bu konularda hastalıklıyımdır, okuduğum her yazıda hata ararım. fakat gel gör ki bugüne kadar okuduğum hiçbir prospektüste -tıp terimlerini çok iyi bilmediğim için ayrı tutuyorum- en ufak bir yazım yanlışı, efenim sonrasında boşluk bırakılmamış noktalama işareti görmedim. böyle düzgün yazılara da başka hiçbir yerde rastlamadım. nedir bu işin sırrı? idolümsün ilaç prospektüslerini yazan kişi, seviyorum seni umarsızca.
günden güne daha da saçma bir hale gelen uygulamanın günümüzdeki halidir. sigara sansürü bir nebze kabul edilebilse de -tabii ki daha doğru düzgün bir şekilde- her türlü alkolü de sansürleyeceğim diye ekranın yarısından fazlasını mozaiklemek abesle iştigaldir. hele hele en nefis örneğine geçenlerde rastgeldim. bir filmde yol soran birine yolu tarif eden adamın söylediği "bir sigara içimlik" sözü bile sansüre uğramış ve güldürürken düşündürmüştür. onun haricinde günlük yaşamda sıkça kullanılan, argo olan fakat küfür olmayan salak, gerizekalı, şerefsiz, hıyar gibi sözcüklerin de her görüldüğü yerde başı ezilmek istenmektedir. e geriye ne kaldı? sansürün hakkından en mükemmel bir biçimde gelen geniş aile dizisi bile artık yakayı kurtaramaz oldu. meselenin bir de öteki tarafı var. hiçbir zaman silah sansürlenmez, cinayetler, ağız burun kırmalar olduğu gibi gösterilir. bunlar ne kadar faideli değil mi? ne iş?
kimi zamanlarda doğrulukla da olabildiği görülebileceğinden "yanlışlıkla" ifadesi eklemekte bir sakınca görülmeyen, lakin bu durumun ödeyen kişinin kendisine andavallı sıfatı yakıştırmasını engellemediği anlaşılan olay. neticede mevzu bahis kişinin, sırf isim benzerliğinden dolayı alakasız birisinin doğalgaz faturasını ödemesinin akabinde doğalgazı kesilir kış kış. yapılacak en doğru iş, komşuya gidip güzellikle, olmadı çirkinlikle ödenmiş olan parayı istemek ve bundan sonra faturalara doğru düzgün bakmak gerektiğini kavramaktır.
evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ben ufacık tefecik içi dolu turşucukken ve henüz çarkıfelek-mehmet ali erbil eşleştirmesi yapılmaz iken (düşün o kadar eski), o dönemki çarkıfeleği sunan tarık tarcan'ın, yarışmacının söylediği "s" harfini kodlarken kullandığı sözcüktür kendileri. bilenler bilir, tarcan her "s" harfinde sarmaşın s'si der idi. o zaman merak eder idim bu ne demek diye. şu zamanda ise zekam yavaştan yerine oturduğu içindir ki araştırdım ve hiçbir anlamının olmadığını öğrendim. evet, sarmaş dolaş diye birşey var fakat tek başına sarmaş diye birşey yok. anlamsız ikilemelerden birisi bu da sadece. ah tarcan, uzun yıllar boyunca şu fındık kadar beynimi neden bununla yordun?
bir müddet sonra bu yaptığından pişmanlık duyacak ve muhtemelen bir kimlik karmaşasına düşecek olan kişinin davranışıdır. insanın, çevresindekilerin söylediklerine kulak vermesi başka, ciddiye alması başka şeydir. dünyada altı milyar insan varsa altı milyar fikir de var demektir. birinin ak dediğine ötekisi turuncu üzerine mavi puantiyeli diyecektir. birisi saçını kestir der, beriki sakalı kes, saçı uzat, adonis kası yap der. der oğlu der. herkese şirin gözükmek imkansızdır. bu bağlamda önemli olan, etraftaki kişilerin sözlerine dikkat edilmesi gerektiği fakat kişinin öncelikle kendi mutluluğunu düşünme amacını gütmesi gerekliliğidir. kimi zaman gülüp geçmek en güzel çözümdür.
asıl o değil de ciddiye ne komik kelime, cildiye gibi.
(bkz: çılbır)
durduk yere adamın asabını bozan ve yerinden hoplatan yaratıklardır. kendisine buradan bir çift de sözüm bulunmaktadır:
arkadaş, inadına mı yapıyorsun bunu devamlı? bak bilader belki bilmiyorsun ama söyleyeyim, ben araknofobi derdinden muzdarip bir bünyeyim. boyutunuz ne olursa olsun sizden hep tırsarım. evet, sizin bin katınızdan daha fazlayım ama fobi bu mantık dinlemez. neden huzur içinde otururken birden gözümün önünde beliriyorsun da beni yerimden hoplatıp gecenin üçünde elektrik süpürgesini çalıştırmama neden oluyorsun? birinizi yok ediyorum helecan içinde, bir hafta sonra akrabanızla tanışıyorum. olmaz ama, ben sizin yaşam alanınıza çok bulaşmamaya çalışıyorum, siz de bana bulaşmayın. terler basıyor yahu!
bir nevi alışveriş bağımlısı olmuş erkektir. erkeklerde genel olarak böyle bir eğilim olmamasına rağmen gözüne çarpan her güzel giysiyi almaya çalışan erkektir. büyük ihtimal önceden böyle değildir, olsa olsa hayatında önceden yer etmiş bir karşı cinsin kendi alışveriş bağımlılığını bu erkeğe zerk etmiş olması neticesinde böyle olmuştur. bu bağımlılığından kurtulması da pek kolay gözükmemektedir. ne yapsadır acaba?
ortada ne göt eden ne de olan vardır. ortada son derece yobaz ve gerici bir baba vardır. 13 yaşındaki kızına zorla türban taktıran, üstüne de kendi iradesi gibi akılsız laflar edebilen bir baba vardır. açık açık da söylemiştir, ben laik düşüncede bir insan değilim, demokrat da değilim, beni tehdit eden kuran'ın emirlerini uyguluyorum demektedir. bu açıkça kurulu düzene tehdit anlamına gelmektedir.
evet; türban bir simgedir, modernleşmeyi ve ileriye gitmeyi engelleyen bir düşüncenin ürünüdür. türkiye'nin geçmişinde olmayan bir şeydir, başörtüsüyle asla aynı şey değildir ve bir anda tepeden indirme yöntemiyle ülkeye sokulmuştur. özgürlükler sınırsız olamaz. o ülkenin rejimine zarar verecek özgürlükler belli ölçüde kısıtlanır.
ekleme: başlığı ben açmışım gibi görünse de işin aslı öyle değildir.
ağlıyor vaziyette iken nasıl göründüğünü, yüzünün ne şekil bir ifade aldığını düşünen insanın yaptığı eylemdir. yalnız bunu yaparken yalnız olmalıdır zira yanında başkası da var ise o başkası, bu insanın bir nevi kendi acılarından zevk alan bir sorunlu şahıs olduğunu düşünebilir ki tehlikelidir bu. kişiye sadist-mazoşist damgası vurulması olasılığı da cabasıdır.
her bayram ve özel günde bana mesaj gönderen, lakin ne işe yaradığını bilmediğim, kütahya'da olduğu aşikar olan bir firma. hayır kütahya'ya da hiç gitmedim, nereden edinmişler acaba numaramı?
cep telefonundan, msn'den yahut çeşitli sosyal paylaşım sitelerinden (facebook vs.) mesaj yoluyla hoşlanılan kişiye karşı bir açılma, duygularını ortaya dökme amaçlı bir eylemdir ve normal yollarla (konuşarak) olacağı varsa bile çok büyük bir olasılıkla olumsuzlukla sonuçlanacaktır. hislerin yazıya dökülmesi, yazarken düşünecek zaman bolluğunun yardımıyla daha güzel, etkileyici sözler yazabilmek önemlidir kuşkusuz, fakat, tek başına yeterli değildir. bir bakışın, dokunuşun ve sözlerin -hatta ve hatta üçünün birden- yaratacağı etki ile birlikte (yakın zamanlarda) kullanıldığında dondurmalı baklava etkisi yaratır ve muhtemel ilişkinin ilk adımları ha atıldı ha atılacak kıvama gelir. benim de bugüne kadar kendi gözlemlerime dayanarak vardığım sonuç da bu yöndedir. öyle ki; belirli bir samimiyet derecesine gelinen karşı cinslerden konuşma ve temas yoluyla duyguların açıklandığı büyük bir kısmıyla bir birliktelik yaşanmasına rağmen diğer yandan yine belirli bir samimiyet derecesine gelip de söylenemeyen fakat yazılara dökülerek ifade edilen durumlarda da çoğu kez başarısız olunmuştur. Kıssadan hisse: bir dokunuş, en az on yedi güzel söze bedeldir. konuşmaktan ve dokunmaktan kaçınmamak gerekir. dokanmaktan kaçının ama.