Özetle kendi aleyhlerinde konuşan kendi tabiri ile bir birey hakkında , yaptığı tv programında tehdit vari hatta alenen tehdit içeren sözler söylemekte.
"hele şu bakanlar kurulu kurulsun. bir gideyim başbakana 'hayırlı olsun' diyeyim. ondan sonra aleyhte konuşmak neymiş bu beyefendi ile hesaplaşacağız. hiç merakı olmasın. artık çok şey değişti. neler göreceğiz, neleeeer... ne operasyonlar göreceğiz. demirparmaklıklar ardında kimlerin olduğunu göreceğiz. ben burdan söyleyeyim. arkadaşın da zaten 2 çocuğu var babalarından uzun süre uzakta kalmasalar iyi olur."
Yukarda ki sözlerde aynen kendisine ait efendim. Ulan sen kimsin ki bu nasıl bi densizliktir ki "çocuklarından ayrıcam" seni, "demir parmaklıklara göndirecem seni" gibi laflar edebiliyorsun. Tabi bu noktada imam cemaat ilişkisini göz ardı etmiyorum ama bu kadar mı kolay oldu demokrasinin, cumhuriyetin, hakların dinamiklerini yıkmak. Adalet olgusunu yıkmak %50 oy almaktan mı geçiyor. Bir toplumun dinamikleri bu kadar mı kaygan. Bu ve bunun gibi zatların yaptığı densizlikler hep yanlarına kar mı kalacak. Vatandan daha mı önemli partileriniz!!!
Hani vardır ya avrupa da akrabası olan insanlar. teyzesi, halası, amcası, dayısı, büyük abisi...
Benim hiç avrupa da akrabam olmadı be sözlük. Ne kıskanırdım oysa ki bu insanları. Küçükken mahhelemizde almanyan akrabsı olanlara yazları hep çikolata, oyuncak gelirdi. Ben ve benim gibi olan zavvallı çocuklar da hep bakar imrenirdik onlara.
-olum teyzemler bi çikolata getirmiş dünyanen en iyisi(kıskandırcak ya hırboo)
+hadi ya ne farkı var ki olum hepsi çikolata işte( ulan gider gofret alır yerim de esasında tadı nasıl ki acaba )
-olur mu olum burda nerde bulcan bunu(pis pis bi sırıtma eğilimi)
Efendim bide oyuncak mevzusu vardır. Geenlde hep oyuncak araba getirirlerdi avrupadan akrabalar bu çocuklara yada top. Sizin de topunuzun olması ayrıcalığı almanyadan gelen topun gelişine kadar olurdu.
-hacu hadi olum çift kale maç yapalım
+olum hakanların amcası almanyadan yeni top getirmiş. miksa lan hem de.( oha)
* evet hacu hakanı da çağıralımda alman kale top oynayalım.
-(hay ümüğünü)
Böyledir işte efendim bu duygu. bi yaşa kadar hep kızmışımdır akrabalarıma, bizimkiler niye gitmedi ulan diye.
Bi yiyemediğim ithal çikolatalar, bide sen çok yaktın lan beni.
Şimdi istediğim çikolatayı alabilyorum.
Ve, veya Sen yoksun ancak.
havanın su kütlerinin...... falan filan tanıma gerek yok. bilenler bilir.
Ne heycan vercisin sen. Pencerede yardan sonra en çok bekleneni, izlenen. Çocukken okulun tatil olamasıydı kar. poştlerle sokaklardan kaymak, kar topu oynamaktı. Büyüdük şimdi hep yeni bir umut habercisi oldun. Masun oldun bize.
ilk defa bugün yediğim tadı hem tatlı hem tuzlu olan, bilumum her türlü sıcak içecekle afiyetle yenilebilen selaniğe özgü bi hamur işi. içersinde fıstık, fındık ve meyve parçaçıkları var. Yenmesi kıtır kıtır zevkli.
Cadillac records filminde beyonce da söylediği aslen etta james bestesi. beyonce' un oyunculuğunun tavan yaptı bir sahnedir ayrıca bu şarkıyı söylerken.
something told me it was over
when i saw you and her talkin'
something deep down in my soul said, 'cry, girl'
when i saw you and that girl walkin' around
whoo, i would rather, i would rather go blind, boy
then to see you walk away from me, child, no
whoo, so you see, i love you so much
that i don't wanna watch you leave me, baby
most of all, i just don't, i just don't wanna be free, no
whoo, whoo, i was just, i was just, i was just
sittin here thinkin', of your kiss and your warm embrace, yeah
when the reflection in the glass that i held to my lips now, baby
revealed the tears that was on my face, yeah
whoo and baby, baby, i'd rather, i'd rather be blind, boy
then to see you walk away, see you walk away from me, yeah
whoo, baby, baby, baby, i'd rather be blind...*
Müzik ruhun gıdası ise eğer bu adam ruhun yıllanmış şarabı gibi müzikler yapar. Dinlenmeden anlatılamaz müziği. Dinledikten sonra hiç anlatılmaz. Öyle yapar.
The blue notebooks albümü en bilinen albümüdür. Bir akşam esintisinde huzur da verebilir hüzün de. Sizin yaşamadığınız bi hikayeye konuk alır ezgileri. Daktilo sesleri, hemen anı başınızdadır sanki. Bir arka odada sesi gelen kadını da unutmamak gerek. Ezgiler olabildiğince berrak ve akıcıdır. http://www.maxrichter.com/
saldıray abi: muro canım çok sıkkın muro:hayrola çeto mu sıktı canını? saldıray abi:işi düşen bana geliyor, yok onun kafasına sık, füzeleri kurtar da...kimse sormuyor ki ya saldıray abi en son ne zaman seviştin, bir ihtiyacın var mı? muro:abi çetoya söyleyeyim bulsun hemen. saldıray abi:yauw üstündekileri çıkart ne dediğin anlaşımıyor. muro:ne diyorsun lan, muro yaşanır oğlum.
8 şubatta resmi gazete de yayınlanan 5728 sayılı Kanunun 562'inci maddesi ile yürürlüğe giren af tasarısı.aftan faydalanacak olanlar; vergi kaçakçılığı, görevi kötüye kullanma, trafik ve basit suçlarla 2 yıl hapis cezası almış kişileri kapsamaktadır.
daha detaylı bilgi için: http://www.milliyet.com.t...siy06.asp?prm=0,758879867
akp hükümeti bu kanunla ile kendi yandaşlarına af çıkrtmaktadır. görevi kötüye kullanan, rüşvet olan kendi adamları olduğu için tıpkı türban konusnda olduğu gibi oy alabilmek için hazırlanmıştır. ülke bir kez daha peşkeş çekilmiştir. zaten şimdiye kadar çıkardıklaı kanunlarla ülkenin rant sağlayan kurumlarını ve yerlerini pazarlayan akp hükümeti şimdide daha önceden pazarladıklarına kolaylık sağlamaktadır.
ilk olarak uludağ üniversitesinde konferansa gelen vural savaş ın, new york times eski editöründen* alıntı yaparak duyduğum kelime. Swinton bu söyleminde gazetenin kendisine düşüncelerini özgürce yazması için değil, aksine yazmaması için verdiğini belirtmiştir.*
günümüz ülkelerinde entelektüeller daha ziyade entelijansiyalar, gazeteciler, yada toplumlar da aydın olarak adlandırılan insanların bir çoğu aslında sistem bekçiliğini yapmaktadırlar. sadece sistemi savunarak değil, sistemdeki çarpıklıkları, adaletsizlikleri görmezden gelerek bilgilerini saklamaktadırlar. aslında bu elit kesiminde ki insanların bir çoğu susarak bu çarpıklığa destek olmadıklarını sansalarda, tersine bir destek olmaktadırlar.
kimi zaman siyasetçilere kimi zaman büyük patronlara kimi zaman teröre....
dünya da ve ülkemiz de bireyin özgürlüğü bunun sınırları konuşulmaktadır. ama konuşanlar ve yönlendirenler aslında bu entelektüel fahişelerden başkası değildir. siyasetçilerin konuşmalarına gerek yoktur. onlar zaten meşrutiyetini sağlamışlardır. tek sorunları bunu topluma monte edebilecek insanlar bulabilmektir.
milli hasılayı bilemem kaça bölüp kişi başına düşüni bulmak; demokrasi adına eşitsizliklere gitmek; terörü yenmek adına her türlü şeyi meşru saydırmak; yalanları örtmek,saptırmak; ülkelere istihdam sağlıyor diye insan sömürüsü yapan şasıslara dalkavukluk yapmak...bunlar hep entelektüel fahişlerin işleridir. ama unutmamak gerekir ki birde bilgisini bunları açığa çıkartmayıp susmayı tercih eden insanlar da vardır. ama bunlar da aslında tüm bu suçlara onlar kadar ortak olmaktadırlar.
facebook ilişki rehberi cümlesi.pek iyi bir ingilizcem olmamasına rağmen ne idüğü belirsiz anlamına gelen bir şey..
kafası karışık insan modeli,
-sevgilin varmı?
+ıt's complicated.(yok ama biriyle flört halinde gibiyim,)
asıl ismi ali ihsan arslan olan başbakanın en önemli ve yakın danışmanlarından.kendisini mücahit arslan olarak tanıtır.başbakan zaman zaman bu ailenin villaların da tatil yapar.
türkiyede bir çok ihalede kendileri varıdır.
bu ihalelerin bir çoğu...şukellalıdır.ayrıca pek pis kuruma mali destek sağlandığı bilinmektedir.
uludağ üniversitesi siyaset bilimi öğretim üyesi prof.dr. süleyman seyfi öğünün zaman gaztesinde yayınladığı makalesi.
makale özet olarak türkiyenin(cumhuriyetten itibaren) yaşadığı toplumsal dönüşümün nasıl olduğunu ve ne şekilde olduğunu anlatmakta.yazıda türklerin(ki burda belirtilen ırk değil,toplumdur) vasıfsızlık üzerinde birbirine eşit olmalarını anlatmakta ve bu vasıfsızlığın nasıl oluştuğunu,toplumu nasıl dejenere edebileceğini vurgulamaktadır.
türk toplumunu çok iyi analiz eden bir yazı.
yazının tamamı için: http://kivancaydin.blogcu.com/1153904
bizim gibi ülkelerin ekonomik büyümeleri daha çok tüketim üzerinden olur.milli gelir de bunun üzerinden hesaplanır.aslında bu bir aldatmaca. tüketim üzerinden ülke ekonomisi büyüyemez. zaten tüketim de dengesizlikler vardır.tüketimin büyük bir kısmı ülke nüfusnun küçük bir kısmı tarafından yapılmakta. yapılan tüketimlerin ülkemizde ki diğer bir özelliği de yapılan harcamanın yeni borçlanma üzerinden yapılması. plansız tüketim alsında. 750 tl maaşı ve yılda sadece 12 maaş alabilen bir çalışanın elinde 1000 tl lik bir cep telefonu görebilirsiniz. bu alımı yapan çalışan vatandaş kaynağını her ne kadar başbakanımız hazretleri tarafından samimi bulunmasalarda kerdi kartı limitleri ile karşılıyor. hatta bir çok insan artık temel ihtiyaç giderlerini kredi kartları ile karşılıyor. lakin ülke kalkınmaları, bankaların çıkardığı kredi kartı limitleri ile değil üretim ile olur.
Can dündarın 04/07/2007 tarihli milliyette yazdığı yazısı.
Nisyan Katmanları
Çoğumuzun mazisinde kırılmış arkadaşlar, telafisiz hatalar, istenmeden söylenmiş laflar vardır.
Bazılarımız bunu ömür boyu küslüğe çevirir.
Kimimiz üstünü örtüp hiç yokmuş gibi davranır.
Malum; hafıza-ı beşer, nisyan ile maluldür; yani insan aklı, unutma özürlüdür.
Kimimiz ise, dargınlığı derinleştirme pahasına sorunun üstüne yürür; esaslı bir hesaplaşmaya girişir.
Pek azımız yaşananlarda kendi sorumluluğumuzu kabul ederiz. O yüzden de küslük sürdüğü müddetçe kendimizi haklı çıkaracak tezler üretiriz.
Bu arada hafıza, sürekli diğerinin bize ne kötülükler yaptığını hatırlatarak suçluluk duygumuzu bastırır.
* * *
Toplumlar da böyledir.
Geçmiş ihtilafları deşmek istemezler pek... Samimi bir hesaplaşmaya girişmek yerine kendilerinin ne kadar haklı olduğuna dair kanıtlar üretirler.
Giderek bu kanıtları, itirazları bastıracak şekilde yüksek sesle dillendirmeye başlarlar.
Toplumlar, böylece "millet" olur.
Süreci sağlamlaştırmak, tartışma yaratmamak için "Düşmanlarımız bize ne kötülükler yaptı" konusu da sık sık hatırlatılır. Böylece mazideki yaranın üstü sımsıkı kapatılır.
Dış düşman, içte birliğin sigortasıdır.
"Bir daha düşünsek, şuna karşı taraftan da baksak" diyenler vatan haini sayılır.
Resmi tarih, kindarlığın koltuk değneğidir.
Yeni yetişen kuşaklar, bu değnekle yetiştirilir
* * *
Ama günümüzde değişiyor bu yaklaşım...
Uygar dünya, bugün yaşadığı sorunların hemen hepsinin, geçmişteki köklerden sürgün verdiğini fark ediyor.
"Maziyle hesaplaşma"nın çağı başlıyor.
Prof. Dr. Mithat Sancar, geçen hafta yayımlanan "Geçmişle Hesaplaşma; Unutma Kültüründen, Hatırlama Kültürüne" adlı kitabında (iletişim, 2007) 1980'lerin başından itibaren dünyada nasıl bir "hafıza patlaması" yaşandığını, tarihsel sorgulamanın, nasıl uygarlaşmanın zorunlu bir basamağı olarak görüldüğünü örneklerle anlatıyor.
Geçmişin acı deneyimlerini esas itibariyle unutma, daha doğrusu bastırma üzerine kurmuş Türkiye gibi toplumların, "hatırlama yasağı"nı bir idare tekniği olarak kullandığını, bunun da üst üste yığılmış "nisyan katmanları" yarattığını söylüyor.
* * *
Şu son bir haftada yaşandığımız olaylara bakın:
Şırnak'ta alçakça taranan minibüste de...
Buca'da kalleşçe yerleştirilen bombada da...
Hrant Dink'in tetikçisini getiren araçtaki "Ya Sev Ya Terk et" yazısında da...
"Malezya oluruz" korkularımızın temelinde de...
Askerin her fırsatta siyasete müdahalesinde de... Hasan Hüseyin'in kızı olduğunu 23 yıl gizlediğini söyleyen mankenin dramında da hep o en derine gömdüğümüz nisyan katmanları var.
Yaralar açılırsa kanar sandığımız, öyle sandıkça yarayı içten içe sürekli kanattığımız, "Hatırlayalım" diyenleri içeri attığımız için bekleyerek daha çok yaralanıyor, kan kaybediyor, yarayı kangren haline getiriyoruz.
* * *
Zannetmeyelim ki, bu sadece bize özgü bir direnç:
Prof. Sancar'ın kitabında, sürecin zorluklarına dair, italya'dan, Almanya'dan, ispanya'dan, isviçre'den, Şili'den, Arjantin'den, Güney Afrika'dan örnekler var.
Geçen günkü yazımda Japonya'nın tarih ders kitaplarını değiştirerek nasıl bir kargaşa yarattığını anlatmıştım.
"Nisyan katmanları"nı eşelemeyi, Türkiye ve Yunanistan'dan örneklerle sürdüreceği
sözleri:
see the people sitting over there
i want to kiss and touch them everywhere
oh no, not because i really care
oh god, no, no, i wouldnt dare
love, love
i'd really like a small part of it
oh love
i cant believe the word love
he's had love in damp alleys
in city hall, in city libraries
we smoked it underneath the playground
slide
why did i try ?
oh love
we cry so very much about it
oh love
obsessing in the night about it
oh love
i'd really like a small part of it
oh love, love , love
okay , that's enough of that
okay, okay now that's enough of that
i'm getting very tired of the facts
i'm getting very tired of the fact that
i must be right
oh, it must be right
that's why i,m cold and alone again
that's why i'm all on my own again
that's why i'm throwing things around my
home again
that's why
i'm looking for love
lovage parçası.
you and me are the disease and the germs are spreading
use me like listerine, keeping your breath fresher
feel the stroke of your paintbrush, my blank sheet of paper
i'm your book of the month, read the fine print later
we'll invent new four letter words
you are the bitter, i am the sweet
run through the fields, sing with the birds
you are the griddle, i am the meat
i'll turn you on like the electric company
you are the bitter, i am the sweet
flick on the switch and light your pilot light
you are the griddle, i am the meat
you and me are the disease and the germs are spreading
use me like listerine, keeping your breath fresher
feel the stroke of your paintbrush, my blank sheet of paper
i'm your book of the month, read the fine print later
we'll laugh away our golden years
you are the bitter, i am the sweet
we'll line the clouds with silver tears
you are the griddle, i am the meat
you and me are the disease and the germs are spreading
use me like listerine, keeping your breath fresher
feel the stroke of your paintbrush, my blank sheet of paper
i'm your book of the month, read the fine print later
you and me are the disease and the germs are spreading
use me like listerine, keeping your breath fresher
feel the stroke of your paintbrush, my blank sheet of paper
i'm your book of the month, read the fine print later
you are the bitter, i am the sweet
you are the griddle, i am the meat
you are the trick, i am the treat
you are the circus, i am the freak
you are the bitter, i am the sweet
you are the griddle, i am the meat
you are the trick, i am the treat
you are the circus, i am the freak
sözlükteki mevcut dil hataları.
misal: sözlükte yeni oylama sistemin de oymuzu verdikten sonra sistemin oyumuzu kaydederken "bi dakkia" yazması. bildim mi?
Dead can dancein çok güzel bir şarkısı.hatta güzel'den ziyade içinde birz ölümü anımsatan bir şarkı. hatta sessiz ölüm diyebiliriz.
(bkz: yazar tafsiyeli müzikler)