ilk bakışta ayıp gelen ama biraz düşününce çok namuslu olan durum.
insanlar giyiniyorlar. gerek çeşitli yerlerini örtmek, gizlemek, gerek soğuktan korunmak için. şimdi soğuğa yapılacak bi şey yok. yaz aylarını düşünün. tişörtle dolaşmak bile işkence. leş gibi terlersin yapış yapış olursun. çıplaklık hissini ararsın. yazın giyinmemizin tek sebebi popoşumuzu, memişimizi vs vs göstermemektir. insanların bunları görüp üstümüze atlama, bizi cicikleme ihtimali vardır çünkü.
insanlar en baştan beri çıplak olsalardı? giyinme gibi bi şey hiç olmasaydı, her yerimiz daima açık olsaydı popoşumuz kolumuz gibi olmaz mıydı? sadece bir organ. insanlar onu görmeye alışsaydı, gizlenmeseydi millet azmazdı dimi?
bizi dürtükleyen bu duygular neden var? gizli saklı olmasından değil mi? plajda bikinili bir kıza bakın. bacaklarını görünce etkilenmediniz. ama dışarda mini etekli bir liseli veya başka bir kadını frikik mod gördüğünüzde çatır kuruyorsunuz. niye? çünkü gizlenen bi şeyi yakalıyorsunuz.
herkes çıplak olsaydı birbirimize baktığımızda farklı bi şey görmeyecektik. ama bazı zevklerden mahrum kalacaktık tabii. diğer yandan herkesin namus namus diye koşturduğu şey de daha rahat bi hal alacaktı.
şimdi çıkıp soyunalım demiyorum. geçti artık. insanlık bunu en başında düşünmeliydi.
18 nisan 2009 izmir opeth konserinde çılgın hayranların** açtığı ve mikael'e okuttuğu pankarttır. rivayete göre daha sonra mikael'e ibrahim tatlıses albümü hediye edilmesine karşılık o da ''thanks for melody orgasm'' demiştir.**
not: fotodakiler last fm tayfasıdır. özledik onları da..
parazit yaşam süren iki olgudur bunlar. ülkemizdeki eğitim sisteminin kültürel anlamda gelişimimizi nasıl eritip bitirdiğinden bahsediyorum.
7 yaşında başlıyoruz okumaya. üniversiteye kadar 12 yıl* kısa saç, beyaz gömlek, arma, etekle dolaşmak zorundayız. aslında bunlar bizi sıkan ama başka değerlerin yanında çok da önemli olmayan şeyler. o önemli olan değerlerden biri ise kültürel anlamda biz.
trigonometri, arşimet, mol kavramı, ekoloji.. kafamızı doldurdukları şeylerden bahsediyorum. bunlar gibi kaç tane daha var? ve hepsi ne için mutlaka düşünmüşsünüzdür. sadece bir sınav için. o sınavdan sonra kafamızı doldurdukları, çok daha farklı güzel şeylerin yerini alan bu konuları çöpe atıyoruz. mühendislik okuyorsun, tıp okuyorsun, hukuk okuyorsun. o tonla dersten belki sana yararı dokunacak 1 hadi bilemedin 2 ders olacak. gerisi çöp.
bildiğiniz üzere insanların kavrama, algılayabilme, ezberleme özellikleri bir yaştan sonra zayıflıyor. bir yaştan sonra zorlanır hale geliyoruz. eğitim sistemimiz maalesef bizi hayatımızın yüzde 60-70ini oluşturan iş ve sosyal hayatımıza göre değil 3-4 saatini oluşturan bir sınava göre şekillendiriyor. ve bu işi yaparken bizim en verimli yaşlarımızı heba ediyor. buna da basbaya zorunlu bırakılıyoruz. karşı çıkanın da durumu malum.
kültürel anlamdaki durumunuzu sorgulayın. şu anda yaşamınızı işe güce atılmış, üniversite okuyor veya evhanımı olarak geçiriyor olabilirsiniz. benim şu anki seviyem iyi diyor olabilir bir kısmınız. ama söylemeniz gereken şey ''ne kadar daha iyi olabilirdim?'' olmalı. hayatımızdan bir şeylerin gittiği açık değil mi? insanlar ne kadar çalışkan olduklarına göre değerlendiriliyor. karnesinin, puanlarının ne kadar yüksek olduğuna göre. anneler babalar bile kendilerini buna alıştırmışlar hatta farkında olmadan buna hizmet eder hale gelmişler. çocuklarının kitap okumaları artık onlara bilgisayar başında geçirilen zaman gibi gelmeye başlamış. ben ansiklopedi karıştırdığım zaman annem ''hadi artık derse geç'' der olmuş. gitar, piyano dersi almak isteyince dersane taksitleri zaten yeter olmuş bütçeye. film izlemek zaman kaybı olmuş. ders çalışılması lazım moduna girmişler. her şey ders olmuş. çevrenizdeki o gözlüklü size kopya vermeyen kitaba bakmaktan suratını göremediğiniz insanlara ''john lennon kimdir?'' diye sorun en basit örneğiyle.. deneyin. verilen cevap karşısında bu kesinlikle onların suçu demeyeceğim. diyemem de. açık söyleyeyim ben de kendimi şu nokta çok zayıf çok geri hissediyorum. kendini geliştirememiş bi insan olarak görüyorum. belki de bir çok güzel şeye ilgisi olan insanlar ülkemizde bu yüzden eriyip gidiyor. zayıf kalıyoruz. sokakta röportaj yapıyorlar şu kim bu kim şu olay bu olay diye. cevaplar ortada. bunların içinde umursamaz, gereksiz yaratıklar da yok değil tabi.
eğitim sistemi bizi çok daha iyi bir şekilde biçimlendirebilir. sinema, müzik, tarih, bilim gibi konulardan eksik kalmadan. bizi hem gelecekteki mesleğimize hem de hayatımıza hazırlayabilir. bu mümkünken neden biriler çalışıp kafa yormuyor da biz sürünüyoruz?
aklıma bir şey takan sorudur. uykulu veya uykusuz arasında seçim yapamıyorum.
diyelim ki akşam yatmamız gerekiyor. annemiz odamıza geliyor ve bizi bilgisayar başında görünce ''hadi yat artık'' diyor ve sen de ''uykum yok'' diyorsun. yani uykusuzluk halinden bahsediyorsun. ama sabah erken kalkıp okula gittiğinde arkadaşın ''bu halin ne çok fena görünüyorsun'' dediğinde de ''uykusuzum yav ondan'' diyorsun. halbuki o anda uykun var ve kafanı koyduğun anda uyuyacaksın. uyku sahibisin yani uykulusun.
şimdi tam tersinden gelirsek yani uyku sahibi olduğumuzda bu ihtiyacımızı karşıladığımızı ima edecek olursak da akşam annemize uykum yok demek saçma olur. çünkü uykuya sahibizdir. uykuluyum dememiz gerekir.
nerden yaklaşırsam yaklaşayım bi sonuca ulaşamadım. yardım et bana sözlük.
ben burtt adlı amcamızın bulduğu ses efektidir. projeksiyon cihazlarının bekleme anındaki uğultusu ile kayıt cihazının üstü sıyrılmış kablosunu televizyonunun önünden geçirirken aldığı vızıltı sesini birleştirmesiyle oluşturduğunu söylemektedir. çok ahenkli tüyleri diken diken eden bir sestir.