kasım'a kadar kim öle kim kala zirvesidir. kaldı ki ekim ayının başında dahi kalın kazaklar, montlar ve çizmeler giyilmeye başlandıysa, ölmez de kasım ayını görürsek bilumum yerlerimizin buz tutacağı ve nargile kömüründe ısıtmaya çalışacağımız zirve olacaktır sanki. *
yaklaşık bir yıldır sürekli sözlükte vakit geçiren biri olarak arasıra entrylerine rastlar, tebessüm edip gülümseyip geçerdim. hiçbir zaman kendisiyle iletişim kurma fırsatım olmadı. benim için sözlükte sıkça gördüğüm diğer yazarlardan biriydi sadece. bugün veda (ölüm demeye dilim varmıyor) haberini aldığımda önce sözlüğü bıraktığını sandım son zamanlarda giden bir çok yazar gibi. inanmak istemedim belki de. tekrar tekrar okudum yazılanları şakadır heralde diye. ama artık şaka olmadığını anlıyorum. konuşmasam da, hakkında -kendi yazdıkları dışında- birşey bilmesem de, hemen hergün gördüğüm, aynı sözlükte vakit geçirdiğim, eğlendiğim, güldüğüm yazardı. aslında yazardı değil hala ikinci nesil yazar ve hep öyle kalacak. toprağı bol, mekanı cennet olsun.
aynı zamanda benim hayatımdan kime ne diyen kızlardır. yok efendim festivale başka amaçlarla gidiyolarmışmışmış. yahu festivale insanlar eğlenmek, müzik dinlemek, içmek dans etmek, isterlerse sevişmek isterlerse tepişmek için giderler. bu kimi ilgilendirir ki? insanlar festival kapısından "içeride sevişmeyeceğime, uslu duracağıma ve yalnızca müzik dinleyeceğime yemin ediyorum" diyerek mi giriyorlar.
hem adam ya da hatun ister evinde sevişir, ister çadırda, ister otel tutar orada sevişir. sen elalemin kukusunun bekçisi misin diye sorarlar adama. ha tabi bu "ulan elalem çatır çatır sevişiyor, benimkisi ise sadece festival tuvaletinde işe yarıyor" diye meydana gelen kıskançlıktan, çekememezlikten ötürü yapılan bir bok atma, tu kaka deme durumu da olabilir. günümüzde hala kendi pipisi ile uğraşmak yerine, amaçları sadece kendi hayatlarını dilediği gibi, özgürce ve toplum baskısı altında kalmadan yaşamaya çalışanların kukusu ile uğraşanların olması ne acıdır. haklısınız tabi bu toplumda hala "her sevgilim bi kere versin ama karım bakire olsun" diyenler çoğunluktayken kadınlıktan, kadınların hayatlarını istediği gibi yaşama haklarından, özgürlüklerinden bahsetmek çok zor.
çadırımızı kurduğumuz, üç gün iki gece boyunca müziğe doyduğumuz, eğlendiğimiz, yorulduğumuz, tepindiğimiz, hüzünlendiğimiz bir festival olmuştur. parkorman 'ın fahiş fiyatlarına rağmen güzel geçmiş ve hafızalarımızda çok güzel bir yer edinmiştir. whitesnake 'in büyük bir mutluluk ve hayranlıkla hoparlörün arkasına saklanarak şebnem ferah'ı izlemesi de ilginç bir enstantane olarak akıllara kazınmıştır.
her akşam işyerinden eve envai çeşit küfür ederek gelmeme sebep olan sorundur. dünyanın neresinde onbeş dakikalık yol 1,5 saat sürebilir merak etmekteyim. bir bölgedeki yol çalışmaları tamamlanmadan yakınındaki başka bir bölgede yol çalışmaları başladığı sürece sanırım benim küfür dağarcığım da oldukça gelişecek.
dahi anlamındaki de'lerin ayrı yazıldığını bilenler keşke noktalama işaretlerine de (örneğin virgül gibi) dikkat etseler şeklindeki düşünceleri akla getiren sözlük. öküz altında buzağı aramanın alemide yok hani. tamam dil bilgisine dikkat etmek gerekir, dilimizi düzgün kullanmak ve sahip çıkmak gerekir ama bunları yaparken olayın özünü, asıl anlatılmak istenen duyguyu, düşünceyi de kaçırmamak gerekir. asıl tartışılması, önemsenmesi gereken şekilden ziyade fikirlerdir. yoksa biz daha çok takılırız türkiye 'de bakire kız bulmanın zorluğu, sevgilinin tecavüze uğraması, başörtülü kadının tanga giymesi gibi saçma sapan, provake edici başlıklar dururken ayrı yazılan de 'ye, ki 'ye.
bumerang gibi bi yazar. kurtulmak mümkün değil, atıyosun atıyosun geri geliyo. * ayrıca son zamanlarda kocaman olmuş göbeği gözlerimizden kaçmadı diyor ve gırtlağına biraz hakim olması tavsiyesinde bulunuyoruz. abur cuburu azalt oğlum olmuyo böyle, evde kalıcan. *
herkes sözlük formatını yaladı yuttu, sözlük gurusu oldu sıra başkalarının kendilerini eğlendirmek ya da herhangi bir şekilde vakit geçirmek için yaptığı naçizane işlere bok atmaya geldi. her önüne gelen sözlük açıyodur, taklidin de suyu çıkmıştır, sıkıcı geliyodur filan tamam ama size ne yahu. bu kadar aşşağılamak, entryleri buraya kopyalayıp yapıştırmak suretiyle orada olanların zeka seviyesiyle dalga geçmek nası bi tatmindir. aferin siz böyle iyi yazarlarsınız, işte bu kadar yaratıcısınız.
yıllar yıllar önce alakasız bi şekilde netten tanıştığım ve uzun süre muhabbet edip arkadaş olduğum, ancak çeşitli sebeplerle iletişimimizin koptuğu bi arkadaşım vardı sözlük, paylaşmak istedim. aradan yıllar geçti ben sözlükte amaçsızca dolaşırken mesaj kutumun yandığını * farkettim. mesajı gönderen yeni bi yazardı ancak beni çok iyi tanıyodu, kim olduğumu biliyodu. paranoya yaptım noluyo lan benim hakkımda araştırma mı yapmış, kahretsin bi hayranım mı var diye? sevindiğimi ve mutlu olduğmu itiraf etmeliyim sanırım bu noktada. zincirleme mesajların sonunda yıllar önce izini kaybettiğim arkadaşım olduğu ortaya çıktı. feysbuk gibi oldu lan, herkes arkadaşını feysbukta bulur ben uludağ sözlükte tamamen tesadüf eseri buldum *. neyse yüzümde kocaman bi şok ifadesi ve garip bi tebessüm oluştu. vallahi iyi de oldu.
tanım: havai gömlekli, dünya tatlısı insan, beşinci nesil yazar. hoşgelmiş ve ne iyi etmiş de gelmiş olanlardan.
gece gece insanın asabını bozan yarışma. o kadar boktan şarkı arasında gerçekten iyi bi şarkı ile çok iyi puan alırız birinci olamasak bile ilk üçte oluruz diye düşünürken büyük hayal kırıklığı yaşamakatayım. ben de biliyorum komşu ilişkisi, yok siyasi ilişkiler filan ama emeğe de saygı be kardeşim. oturup o aptal şarkıları izlediğim, kendi kendime işkence ettiğim zamana yazık be.
terk edilmekten daha acı olan bi durumdur. herşey çok güzel giderken, en azından siz herşeyin çok güzel gittiğini düşünürken birden dünyanız başınıza yıkılır. terk edilmişsinizdir, hem de bir başkası için. başkası size tercih edilmiştir. sizden daha mı güzeldir, daha mı akıllıdır, daha mı uzundur, daha mı kısadır, çok mu konuşkandır yoksa çok mu sakindir, nedir sizden daha üstün yönü? günler geceler boyu sadece bu soruları sorarsınız, cevabını hiçbir zaman bulamayacak olmanıza rağmen. kendinizi değersiz, ezik hissedersiniz. kendinize olan güveninizi yitirirsiniz. bir daha hiç sevemeyeceğinizi ve bir daha hiç sevilmeyeceğinizi düşünürsünüz.
geceler günün en uzun saatleri olur çıkar, yatağınız size düşmandır. yorgunluktan sızacak duruma gelene kadar ayakta kalırsınız, her sabah işe giderken düşünmemek için yoldan geçen her arabanın plakasını okur, ezberlemeye çalışırsınız. okuduğunuz kitapların her paragrafı romanın kahramanıyla başlar sizin acınızla sona erer, tekrar tekrar aynı cümleleri okursunuz. yaşamın, yaşamanın hiçbir tadı kalmaz çünkü siz artık hiçkimsenin vazgeçilmezi değilsinizdir. onun yaptığını yapar ve siz de kendinizden vazgeçersiniz...
aşk sahip olamamaktır, günler geceler boyu hayalini kurmak ve o hayalle yaşamaktır, aşık olduğun kişinin başkasıyla olduğu düşüncesinin beynini kemirmesi, kontrolünü kaybettirmesidir. aşk bir ilişkiyi tek başına yaşamaktır. ona ne pahasına olursa olsun ulaşmak istemektir. aşk her sarfettiğin çabanın boşa gitmesi sonucunda kalbinin ağlamasıdır. uğruna sahip olduğun en değerli şeyden vazgeçmeyi göze alabilmektir. aşk mantığın ve duyguların savaşıdır. her savaşın sonunda hem yenilgi hem zafer vardır. zaferinin sevincini yaşarken yenilginin canını acıtmasıdır. aşk her zaman mutsuz olmak ancak bu mutsuzluktan garip bir mutluluk duymaktır. aşk mantığın intiharıdır.
ilk maddesinin; "sözlükten sıkıldığınızda, uzunca bir süre(en az 3,4 ay)ara verin, bir daha asla yazmam deseniz bile parmaklarınızın klavyenin üzerinde kaydığını ve ilham perisi gelmiş bir şair, bir yazar edasıyla döktürmeye başladığınızı göreceksiniz." olması gereken kılavuz.