haber detayları, çağdaş hukukçular derneği'nin açıklaması ve gözaltına alınanların isim listesi;
" okmeydanı'nda üç kurum basıldı, 38 kişi gözaltında
yenilendi akp'nin polisi devrimcilerin kurumlarına yönelik saldırılarını sürdürüyor
akp demokrasisi; yasal derneklere, kültür merkezlerine polis baskini! grup yorum üyelerine gözalti!
yenilendi:
sabaha karşı saat 03.00'de yapılan baskınlarda, okmeydanı'nda evine yapılan baskınla wernike korsakof hastası erkan erdem'in gözaltına alındığını;
gazi mahallesinden cengiz aydoğan'ın da evinin basıldığı, yapılan ev araması sonrasında da gözaltına alındığını;
sarıgazi'den çağrı avcı'nın evinin basılıp arama yapıldığı, çağrı avcı'nın baskında evde bulunamamasından, gözaltına alınmadığı ve arandığı bilgisini aldık.
***
istanbul okmeydanı'nda bulunan gençlik federasyonu, idil kültür merkezi ve okmeydanı haklar ve özgürlükler derneği 10 mayıs, sabaha karşı saat 03.00'de eş zamanlı olarak basıldı.
aynı saatlerde nurtepe, armutlu ve çağlayan'da ev baskınları da yapan polis onlarca kişiyi gözaltına aldı.
tüm kurumlara ellerinde silahlarla, duvarları delerek, kapıları kırarak giren faşist düzenin bekçileri içeride bulunan herkesi gözaltına aldı.
nurtepe'de ihsan bulut'un, armutlu'da emrah doğan'nın evleri arandıktan sonra gözaltına alındılar. ayrıca çağlayan'da mustafa kaya'nın evi basılarak arama yapıldı.
özel harekat timleri ve yüzlerce çevik kuvvet polisiyle yapılan saldırıda gözaltına alınanların listesi aşağıdadır.
***
basına ve kamuoyuna,
bugün sabaha karşı saat 03.00'den sonra okmeydanı'nda bulunan çeşitli demokratik kurumlara yönelik polis baskını ve akabinde yapılan aramalar halen daha devam etmekte.
okmeydanı temel haklar derneği, gençlik federasyonu ve grup yorum'un çalışmalarının da sürdüğü idil kültür merkezi basıldı. idil kültür merkezi'nde hukuksuz ve keyfi arama halen sürmekte ve kültür merkezi içerisinde grup yorum çalişanlarinin tamami da dahil olarak, orada bulunan herkes gözaltına alınmış durumda.
gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz. (10 mayıs 2011, saat 05.00)
çağdaş hukukçular derneği istanbul şubesi
saat: 05.30
açıklama no: 318 / 10.05.2011
akp demokrasisi;
yasal derneklere, kültür merkezlerine polis baskini
grup yorum üyelerine gözalti!
her fırsatta demokrasi nutukları atanlar, ileri demokrasiden söz edenler yasal-demokratik kurumları gece yarısı basarak demokrasiden ne anladıklarını, bu konudaki riyakârlıklarını bir kez daha gösterdiler.
grup yorum üyelerinin de çalışmalarını yürüttüğü idil kültür merkezi ile gençlik federasyonu ve okmeydanı haklar derneği ile bu derneklerde faaliyet yürüten bazı kişilerin evleri gece yarısı saat 02.30 sıralarında kar maskeli, silahlı yüzlerce polis tarafından basılarak çalışanlarını gözaltına alındı.
baskınların, istanbul 13. ağır ceza mahkemesi’nin 40069 sicil numaralı hakiminin imzası ile verilen ve 09.05.2011 tarihinden itibaren 72 saat süreli arama kararı çerçevesinde yapıldığı öğrenildi.
şu ana kadar edindiğimiz bilgilere göre bu gece sabaha karşı, saat 02. 30 sıralarında gençlik federasyonu’nun okmeydanı’nda bulunan adresine yüzlerce polis tarafından baskın yapılmış, kapılar kırılmış ve içerde bulunan 22 kişi gözaltına alınmıştır.
aynı saatlerde idil kültür merkezi’ne de baskın yapan terörle mücadele polisleri burayı da arama adında talan etmişler, grup yorum üyelerinin de aralarında bulunduğu herkesi gözaltına almışlardır.
yine aynı saatlerde okmeydanı haklar derneği de basılarak içerde bulunan 3 kişi gözaltına alınmıştır.
gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz
halkin hukuk bürosu
halkin hukuk bürosu
hürriyet mah. dr. cemil bengü cad.
çiçek sk. no:3/3 kâğıthane/istanbul
tel/faks 0212 296 31 59 halkinhukuk@gmail.com
polat alemdar abimizin son bombası. herifçioğlu, kav cevat'ın adamının fırlattığı roketten x5'nin içinde eğilerek sadece kurtulmamış tüm dünya ülkelerine de önemli bir mesaj vermiştir; " siktir edin savunma sistemlerini, scud'ları havada parçalayan patrioları falan eğilin gitsin amına koyayım "
müthiş bi psikolojik savaş tekniğidir. uygulanış biçimi şu; savaşın en hararetli anında kurşunun mu bitti? ne yapacan? kaçsan yakalarlar, saklansan bulurlar. yapacağın şey basit; psikolojik savaş gereği, karşı tarafa bok atıp, kafa bulandırmaya çalışacaksın.
+ hasittirrr kurşun bitti. pişşşşttt düşmanlar, 5 dakika ateş kes lan. size çok önemli bi şey söyleyeceğim.
- komutanım! ateş kes falan diyo bu.
% yerim ateş kesini sıkın kafasına şunun.
+ durun lan iki dakka, diyeceğimi diyim sonra yine vurun isterseniz. sizin o peşine takılıp savaşa girdiğiniz komutanınız ibne olum. geçen subayın birine vurdururken yakalmışlar.
% aaaaa iftiraaa. vurun şunu hemen!
+ karısıda tam bi motor. önüne gelene veiyor. hişşş sen siperdeki, sırıttığına göre dilledin hatunu herhalde.
% asker!! ne diyor bu? dilledin mi lan karımı.
- hayır komutanım yalan söylüyor.
+ ne yalanı kardeşim. birlikte savaşa girdiğin askerin kızını götürüyon da, komutanın karısını dillemiycen. hişşş gözlüklü sana diyom lan, seni kızı çatır çatırrrr...
^ şimdi ebenü ziktim senin.
- lan olum dur yalan söylüyor geveş. senin kız daha 8 yaşında salak.
+ işte şimdi taşlar yerine oturdu. geçen ilk okulun kapısında küçük kızlara sarkarken yakalanmıştı zaten bu.
^ şerefsizzz. tak tak takkkk takkk.
- sensin len şerefsiz! takır takır takırrrr.
% asker! kendine gel.
- sus lan sen ibne. booommmbbb.
+ ehehe. alooo komutanım, düşman birliği başarıyla imha edilmiştir.
hoca;çok çok rica ediyorum bunu yüzeysel bi yaklaşımla ele alıp, " boktan püsürükten bi başlık" olarak değerlendirmeyin. bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir aslında başlıkta anlatılmak istenen.
anne, baba ve tek çocuktan oluşan çekirdek bir aileyiz biz. tek çocuk olmak iyidir derler ya, tarrağımı yesin onlar benim. hadi, eşek yüküyle bi miras kalacak olsa iyi yanlarından bahsedilebilir de, bize karınca pipisi kadar bile bi bok kalmayacak. fakiriz yani biz. hemde çoookkkk fakir. (vicdan sahibi olup,yardımda bulunmak isteyen arkadaşlara hesap numaramı verebilirim.)
neyse birader konu sapıyor. dönelim tek çocuk olma mevzusuna. her şeyden önce evde yaşanan tüm olumsuzlukların faili konumunda olursun. televiyon bozulsa kesin senin işindir, musluk su akıtsa civatasını sen gevşetmişsindir, ampül patlasa aduket atmışsındır, bi şey kaybolsa götüne sokmuşsundur... uzar gider bu liste. bakın, sevgili anne ve babacığım; yazının başında da belirttim biz çekirdek bi aileyiz. ve bu mına koduğum çekirdek ailesi sadece çocuktan oluşmaz. sizde, bu dünyada ve evde bi kütleye sahipsiniz. ne soyutluyorsunuz yahu kendinizi?
bu duruma ilk isyanım 11 yaşımda, avizenin pörtlemisiyle birlikte geldi. babam elektrik işlerinden pek anlamaz. sorunu çözmesi için alt komuşumuz, eski türk filmlerinden fırlamış gibi tipi olan halil manyağıyla birlikte eve geldi.
halil: bunun vidaları sökülüp, kablolarıyla oynanmmış. ( bana dönerek ) sen mi yaptın bunu?
( lan mına koduğum adamı! tamirini yapıp siktirip gitsene! sana mı kaldı olayın meydana gelişini sorgulamak? )
baba: kesin bu yapmıştır.
ben: ya baba, 1 metre boyumla nasıl oaraya çıkıp da avizenin vidalarını söküp, kablolarını koparayım? bu evde yaşayıp da boyu o avizeye en yakın olan sensin.
halil: babalar öyle şey yapmaz!
( sanane lan göt kafalı? vidanı takıp siktir git! babalar yapmaz da, çocuklar manyak mı gidip 220 waltlık elektrik geçen kabloları koparsın? )
baba: demek babaya isyan ha? sorarım ben sana.
asıl isyanım ise tuvaletin tıkanmasıyla yaşandı. babam o işten de anlamaz. almış bi tamirci gelmiş...
t: sorun ne?
( haydaaaa. on iki parmak bağırsaklarımda parazit oluştu da, pompayla götümden çıkarabilir misin? lan sorun ne olacak! tuvalet tıkalı işte. yüzen bokları görmüyon mu? )
baba: tuvalet tıkalı.
t: hımmmm.
( hımmm ne lan hımmmm ne? hayatında ilk defa karşılaşıyor sanki)
t: kalın bi bokun işi bu. ( bana bakarak ) sen mi yaptın bakayım bunu?
( tey tey teyyyyyyyyyyyyy. sen de suçlamasan şaşardım zaten )
baba: kesin bu da senin işin.
ben: vay anasını yaaaa. yahu baba, sen ve annem yediklerinizi başka bi kanaldan mı boşaltıyorsunuz? ya da dışkılarınıza toprağa mı gömüyorsunuz?
baba: ne diyon lan sen?
ben: yani demem o ki; bu evde, gelen giden misafirleri saymazsak 3 kişiyiz. ve hepimiz sıçıyoruz. hep benim bokum mu tıkıyor ya bu tuvaleti? yaş ve mide hacminide dikkate alırsak tuvaleti tıkıma olasılığı en düşük kişi benim.
tamirci: babalar sıçmaz!
ben: siktir lan, amuna koduğummmm. ( bunu dedim )
adana karataş hapisanesinde 14 yıldır tutuklu ( buraya dikkat! hükümlü değil, tutuklu) bulunan devrimci tutsak. cezaevi koşulları nedeniyle, sürekli yayılan kötü huylu ağız içi kanserine yakalanmış ve tedavisi engellendiğinden gün gün ölüme yürümektedir.
5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun,un 16. maddesi uyarınca cezanın amacı dışında etki yaratabileceği anlaşılan hallerde infazın geri bırakılacağı düzenlenmiştir. maddenin 2. fıkrası uyarınca tıbben tedavisine olanak bulunmayan veya tedavisi uzun sürebilecek bir takım hastalıklar halinde cezanın hastane mahkûm koğuşunda infazında hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı geri bırakılacaktır,
bu yasalar kimin için işliyor? "darbe yapacağı iddiasıyla" tutuklanan paşalar, generaller grip oldukları, sivilce çıkardıkları gerekçesiyle salıverilirken, gata'ya tedaviye götürülürken, ağız kanseri olan ve muhakkak tedavi görmesi gereken bir devrimci tutsak ölüme terkediliyor.
elbistan e tipi hapishanesinde tutsak bulunan güler zere kanser hastalığına yakalandı. güler zere'yi kanser yapan tecrittir. tecrit öldürüyor. hapishane idaresi ve adalet bakanlığı tecrit koşullarında güler zere'nin teşhis ve tedavisini geciktirerek sağlık durumunu ağırlaştırdı. onlarca engeli aşabildikten sonra muayene olup teşhis konulduğunda artık çok geçti. hemen ameliyata alındı. yanağının yarısı alındı. ve halen iyileşmedi. çünkü tecritte. çünkü onu kanser yapan tecrittir.
ve adalet bakanlığı bir insanlık suçu daha işleyerek güler zere'nin özgürlüğünü engelliyor. güler zere serbest bırakılmıyor. bilinçli ve iradi bir tercihle güler zere ölüme götürülüyor.
tayad'lı aileler.
tecrit/tretman modelinin uygulandığı türkiye hapishaneleri yeni bir ölümün eşiğinde. türkiye, insan haklarının korunmasına ve tutuklu/hükümlülerin haklarına ilişkin uluslararası tüm sözleşmeleri imzalamış olmasına karşın hapishanelerinde hak ihlalleri ve ölümler sürüyor. bağımsız insan hakları örgütlerinin tespitlerine göre sadece 2000-2009 yılları arasında kapatma mekanlarında 306 kişinin öldüğü sistemin yeni hedefi 14 yıldır özgürlüğünden mahrum olan 37 yaşındaki politik kadın tutsak güler zere.
malatya devlet güvenlik mahkemesi tarafından verilen hapis cezasının infazını çekmek üzere elbistan kapalı hapishanesinde tutulduğu sırada kanser hastalığına yakalanan güler zere, gerek hastalığının geç teşhis edilmesi, gerekse de teşhis edilen hastalığının tedavisinin "tedavi sırası" ve "mahkum koğuşunda yer bulunmaması" gerekçeleriyle başlatılmaması nedeniyle bugün ölümün kıyısına gelmiş durumda.
"hükmedilen sürede özgürlükten yoksun bırakılmaktan ibaret" olan "cezaya içkin olan elem ve kederin etkisinin arttırılması açık bir kötü muamele olarak kabul edilmelidir. keza kötü muamele için, bir tutukluya zarar vermek niyeti taşımak gerekmez; hizmet sunumunda "tümden yetersizlik ya da bir dizi bireysel olay" sonucu kayıtsızlık da aynı sonuca yol açabilir. tedavi olanaklarının sağlanmasındaki başarısızlık/kayıtsızlık bu kapsamda değerlendirilmelidir. nitekim tedavi süresi boyunca infaz idaresi tarafından sergilenen kayıtsızlık, sağlık tablosu açısından geri dönülemez bir noktaya gelinmesine neden olmuştur. bu durumda insan hakları avrupa sözleşmesi nin 2. maddesi ile güvence altına alınan "yaşama hakkı", 3. maddesi ile güvence altına alınan "işkence ve fena muamele yasağı"nın açık şekilde ihlal edildiği anlaşılmaktadır.
5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanunun 16. maddesi uyarınca cezanın amacı dışında etki yaratabileceği anlaşılan hallerde infazın geri bırakılacağı düzenlenmiştir. maddenin 2. fıkrası uyarınca tıbben tedavisine olanak bulunmayan veya tedavisi uzun sürebilecek bir takım hastalıklar halinde cezanın hastane mahkûm koğuşunda infazında hükümlünün hayatı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı geri bırakılacaktır. güler zere'nin tutulduğu hastalığın türü, tedavi sürecinde yaşanılan olumsuzluklar birlikte değerlendirildiğinde durumun bu kapsamda değerlendirilmesi zorunludur. ancak bu zorunluluğa karşın, bugüne kadar bu yönde yapılan başvurulardan herhangi bir sonuç elde edilememiştir.
güler zere açık yasa hükümleri dikkate alınarak derhal serbest bırakılmalıdır. aksi tutum ve uygulamanın yeni bir ölüme neden olacağı unutulmamalıdır. kamuoyunu bu ölüme izin vermemeye çağırıyoruz.
pazar günü saat 14:30 sıralarıydı sanırım. dayımın oğlu, öss'ye bursa'da girdiğinden dolayı sınav çıkışı anne ve babasıyla birlikte bize geldiler.
bizim dayı oğlunun dersle falan pek bir ilgisi yok. liseyi ite kaka 5 senede bitirdi. ( o lise 1 e başladığında lise henüz 3 seneydi) ama çocuk her şeye rağmen " belki kazanırım " diye strese girmiş. anne-baba yoksulluğun da verdiği psikolojiyle tek umutlarını çocuklarının üniversiteyi kazanmasına bağlamışlar. ve haliyle de gerginler.
neyse birader, hoş beşden sonra soruların cevaplarına bakmak için televizonu açtık. yamulyorsam ntv'di. herifin biri, almış önüne sorularının cevaplarını ahkam kesiyor.
" eveeettt çok kolay bi soruyla daha karşı karşıyayız"
" ooooo bu soruyu çözmeye bile gerek yok"
" puhahaha ilk okul seviyesinde bir soru daha"
" bu soruyu yapamayan gitsin çarpım tablosunu ezberlesin"
" ohohooooo bunu da çözemeyenin amına koyum ben " ( bakışları aynan böyle diyordu)
ya koçum; bu amına kodumunun sınavı, abuk subuk eğitim sistemi nedeniyle 1.500.000 gencin dönüm noktası haline getirilmiş. (tamamen sallıyorum) 300.000 kişi kazansa soktuğum sınavını, ne sikime geriye kalan 1.200.000 gence salak mumamelesi yapıyorsun? adam gibi çöz soruları siktir ol git. ağzından çıkan " çok kolaydı " cümlesinin o soruyu çözemeyen yüz binlerce gencin psikolojisini zikip atacağının farkında mısın lan sen?
bak; dayımla oğlu arasında ne gibi diyaloglar geçti sayende.
" evettt çok çok çok çok basit bir soru daha"
- yaptın de mi oğlum bu soruyu.
+ yapamadım baba.
- hata bizde. dersaneye yollamalıydık seni. biraz kendimizi sıkıp seneye yollayalım.
+ ya baba daha ne kadar sıkacağız? telefon zaten kesik, bir de elektriksiz mi kalalım?
- olsun, senin geleceğin daha önemli.
senin gibi adamın da, milyonlarca genci yarış atı gibi yarıştıran ezberci eğitim sisteminin de taaaaa .... ..... ......... ......... ım e mi? ( sözlük yasal olarak zor durumda kalmasın sansürü. özel mesaj atana boşukları doldurabilirim )
bu da yeğenle bizim aramızda geçen diyalog;
- kötü geçti herhalde?
+ zor geldi sorular. açık öğretim kazansam yeter. hem çalışabilirim de.
- bu herif kolay diyo bütün sorulara.
+ onun taaaa mına koyayım ben.
şu aptalca huyumdan bir türlü kurtulamıyorum. çok dayak yedim halbuki bu aptal takıntı yüzünden. hele orta okul yıllarımda istiklal marşı okunurken güldüm diye müdürden bi dayak yemiştim ki vah vah vah. istiklal marşından sonra, cenaze marşımı okudu arkadaşlar.
gülmek dediğime bakmayın. öyle yüzde beliren masum bir tebessüm değil bu. ağzımdan salyalar fışkırtarak at gibi kişniyorum resmen.
klasik müzik konserinde kişnediğim için görgüsüz dediler
ab ve türkiye seminerinde, ab'ye alınmayacak vatandaş olarak gösterdiler.
sinemada karanlıktan yararlanıp, önce küfür ettiler sonra da mısırın patlamamış tanelerini kafama atıp izlerini kaybettirdiler.
sanırım şimdi de işsiz kaldım... yok amına koyayım, benzin fişlerinin parasını almak için yanına gittiğin patronunun üzerine yarım kilo salya bırakmanın ne anlamı var? her şeyi geçtim bunda gülünecek ne var? üstüne üstlük benzin paraları da götüme girecek gibi.
ulan benim masaya doğru bakıyor, birazdan yanıma gelecek sanırım. offff dayanamıyorum. surata bak mına koyayaım. ahahaha.
gülmemeliyim.
gülmemeli
gül memeli.
puhahahahaha.
gül; çalışma arkadaşım. memeleri karşı masadan benim masaya kadar uzanıyor.
aha patron odasına geri kaçtı. benzin paralarını ver bari götlek.
düdüt: şimdi elinin ayarını bafilicem ama sözlük. birinci entry'imi, dokuzuncu entry'mi karar var len artık.
Belki, dikenler kanatacak
Günboyu ellerimizi
Belki, serseri bir kursun
Desiverecek yüregimizi
Belkide, zamansiz bir günde, zamansiz bir anda
Ölüm caliverecek kapimizi
Fakat nesiz cekeceksiniz
Ellerinizi dikenlerden, ne de ben
Ne siz korkacaksiniz gecelerden, ne de ben
Biz ayri düssekte birbirimizden
Ne siz vazgececeksiniz bu kavgadan
Ne de ben
17 ler için yazılmış ardı ardına gelen 4 parçanın sonuncusu olan mükemmel grup munzur parçası. bir olay ancak bu kadar güzel anlatılabilir, bu kadar güzel yaşatılabilirdi.
elinize, dilinize sağlık.
bir kanlı şafaktır bu! kardelenler taze sevda tohumları serperek besler toprağını. dağlardan yükselen isyan ateşleri, halkımın soluğuyla harlandı. tek yürektik sizi uğurlarken. varlığınız kadar yokluğunuz da ürkütüyordu zalimleri. ölümdü bizi bunca güçlü kılan. yüreklerini betimsiz sevdalarla dolduranlara ölümün hükmü yoktu.
"teslim olmak yok
başlar dik,
namlular kızgın olsun yoldaşlar.
toprağa düşen kar
ve topraktan yükselen buhar kadar
doğaldır gelecek olan bahar
baharın kokusunu hissedin
o koku
o his
o bizi çeken kuvvet
özgürlüğün çağrısı!
zincirleri kırın;
kırın zincirleri.
kazanacağımız dünya için
bayrakları yükseltin yoldaşlar.
damarlarımızda dolaşan kanın
ritmine kulak verin.
o ritim,
o kan,
nisan güneşinin elçisi
özgürlük bayrağının habercisidir.
teslim olmak yok
başlar dik,
namlular kızgın olsun yoldaşlar."
özgürlüğe düşenlerin
her tarihe bir sözü var
irmakların rüzgârların
dağlarına sözü var
işık vurur gölge solar
kekik kokar hatıralar
rüzgar eser ardı sıra
yoldaşların sözü var
işıktandır köz aslında
sınanır da yangınlarda
o gün gelir küllerinden
doğrulur kızıl anka
kanatların kardeşliğe
aksın ırmak aya çöle
sınırsızlık hasretiyle
yaşamdır kızıl anka
hoca, ergenliğe ilk girdiğim zamanlarda çiftleşip, çocuk yapma çalışmalarına başlasam 1-2 yıl içinde bizim veletle askere gidecek yaşlardayım ben. sürekli askere gitmek için niyetleniyorum ama her seferinde bi aksilik çıkıyor. dürüst olayım, korkuyorum m.k. ama işe yaramadı değil bu yusuf yusuf durumu. az daha korkularımın üzerine gidemezsem prof falan olacam tecili uzatma dalgasına. bu korkularımın sebebi silah, milah değil ha. zaten bana silah vereceklerini zannetmiyorum. secerem pek askeriyenin istediği tarzda değil. bu korkumun temelinde, lise bittikten sonra gittiğim askerlik şubesinde yaşadıklarım yatıyor.
- merhaba.
kom1: ne iş?
- tecil işlerim vardı ama benim.
kom1: ne tecili lan! şimdi tecil ettikmi kafadan 10 yıl gelmezsin sen askere.
- yok abi, valla ilk fırsatta gelicem.
kom1: abi değil! komutanım.
kom1: asker al şunu muayneye götür.
asker: komutanım! muayne için er getirdim.
- şeyyyy er değil, tecil için geldim ben.
kom2: gevezelik yapma, neyin ne olduğunu biliyoruz biz. kalıtımsal bi hastalığın var mı?
- babamın şeker...
kom2: yaz, kalıtımsal bi hastalığının olmadığı...
kom2: görme problemin var mı?
- miyo...
kom2: görme probleminin olmadığı, boyunun 1,82...
- 1,72 olacaktı a..
kom2: lafımı kesme! boyunun 1,82, kilosunun 73 olduğu.
- 1,82 ye 73 orantısız oldu sanki. ( geyiğe vurdum artık birader.)
kom2: benden iyi mi bileceksin lan sen! yapmıyorum tecil mecil. alın bunu askere.
- özür dilerim komutanım ( nasıl bağırdıysam tüm şube bana baktı )
kom2: komando olmak ister misin?
- hayır.
kom2: komando olmak istiyor.
- ama ben hayır dedim.
kom2: askerlikte mantık ters işler koçum, öğreneceksin bunları.
kom2: şimdi sen tecil mi olmak istiyorsun.
- ( yarraa yedik, soruya bak mına koem. ) valla ne desem bilemedim komutanım.
kom2: 2010 yılına kadar tecillisin. şimdi defol git gözüm görmesin seni. 2010 yılında biz seni buluruz.
- sizin askerlik ne zaman bitiyor komutanım?
kom2: ben hep buralardayım koçum.
yamulyorsam geçen televizyonda gördüm bu komutanı. rütbe yapmış. siksen gitmem birader. hayatta unutmaz beni. sırf beni beklemek için genelkurmay başkanı olur şerefsizim.
sözlükten o ya da bu sebeplerden dolayı bir süre uzak kalmış kaşar yazarın geçirdiği başkalaşım, göt kalkıklığı ve göt olma evreleridir. bak buraya da maksimum fayda sağ la kendine, avuna koduğum ikame malı.
1)eskiden buralar dutluktu tribi
sözlükten ayrı geçirdiği zaman diliminde sözlüğün çok değiştiğini, eskiden daha güzel bir ortam olduğunu iddia eder bu yazarlar. ama adama sorarlar; madem eskiden buralar dutluktu, ne diye siktirip gittin? yaa böyle dötüne sokarlar o dut ağaçlarını.
- hoca, eskiden buralar dutluktu.
+ ulan ibnetor ne diye bırakıp gittin o zaman.
- eskiden bu sözlükte hiç küfür edilmezdi.
+ siktir git lan. okudum tüm entrylerini hepsi küfür dolu mına koyim.
- kırıcı oluyorsun ama.
+ git lan burdan.
2)kim lan bu çömezler tribi:
eee şimdi bu yazar eski ya, sözlükte o yokken onun boşluğunu doldurmaya çalışan ve belki de başaran yazarların hepsini aşağı görme içgüdüsü vardır bunda.
-hahah hoca, gel bak şu entrylere. çok çömez la bunlar. ben yokken bu entryler mi girilmiş?
+lan sen gitmeseydin de sen girseydin daha iyilerini.
-ama yani hocam, bakar mısın şu acemi işi entrylere.
+seni sikerim...
-bak hala küfür.
3)kendini tekrar gösterme, eski günlere dönmeye çalışma ve ben geri döndüm diye bağırma tribi
bu da çok yaygın bir triptir. sözlükte "ooo ustamız geri dönmüş" tarzında bir hava yaratmaya çalışırken, yenilere de 'vayy kim lan bu, harika yazıyor valla, eskilerden olmalı' dedirtmeye çalışırlar. bu girişimler karşısında çoğu zaman, sıçma ve gülme organımız yer değiştirir...
- hoca, bak bir entry gircem. eskiden olduğu gibi direk övgüleri toplucam.
+ hadi yaz yaz bekliyorum...
-...
+ noldu lan bir oy bile alamadın?
-şimdi hocam, tabi yeni yazarlar oy vermeyle ilgilenmedikleri için.
+siktir git lan...
- yine küfür ettin ama.
4)şimdi bütün sözlük beni bekliyordur hakkımda kampanyalar başlatılmıştır tribi
sözlükten ayrı kaldığı zaman boyunca bütün sözlüğün yolunu gözlediği sanrısını yaratan triptir. sözlüğe girer girmez mesaj kutusuna 'nerdesin abi yaa, bizi bir daha bırakma' gibi mesajlar düşeceğini sanır. tabi ki yanılır.
-hoca, bak bir sürü mesaj gelir şimdi bana.
+eee hani kimsenin taktığı yok seni...
-ben en iyisi siktirip gidiyim...
+dimi...
evet şimdilik aklıma gelen tripler bunlar. eğer ilerde başka tripler aklıma gelirse eklerim...
düdüt: lan oğlum sözlük çok değişmiş lan. eskiden burası ne biçimdi beee. yeni yazarlar da hiçbir şey bilmiyor anasını satiyim. şimdi ben iki entry girerim, sallarım tekrar sözlüğü. hayranlarım şimdiden sıraya girmeye başlamışlardır...
ablalarım, bacılarım, yengelerim ve tabii siz travesti kardeşlerim ve de rapper ninja... iyi dinleyin beni.
bizim öyle sizinki gibi karmaşık bi yapımız yok, olaylara gayet basit yaklaşırız. iki kelimelik olay için bize roman yazmayın.
biz sırtımızın sıvazlanmasını severiz. gün içinde en 2-3 kere " ohhh benim tatlı ayım, sen ne yakışıklı bi dombiriksin, senin bokunu yerim ben " gibi sevgi sözcükleri söyleyin.
mümkünse hasta olmamaya gayret gösterin. biz sevmeyiz hastalığı. karşımızdaki kişi hasta olunca bizde hasta oluruz. hasta hasta bize bakmak istemiyorsanız hasta olmayın, adamı hasta etmeyin.
bizim "şunu yap" dediğimiz şeyleri yapmayacak olsan bile " tamam minik gorilim yaparım " de. sonra canın ne istiyorsa onu yap. sakın ha bize gelip " ne yapacaktım ben " diye sorma, zira sana yap dediğimiz şeyi çoktan unutmuş olacağız.
alışveriş konusuna girmeyiyorum bile.
bi derdiniz, sıkıntınız varsa direk olarak ayrtınlarıyla anlatın. "canım sıkkın" gibi cümleler, içimizdeki şiddet eğilimini açığa çıkartır ve bi bok anlamayız ve de biz bi konuyu anlamazsak karşımızdakine kaba kuvvet kullanırız.
şimdi kıçını o koltuktan kaldır ve bana çay getir.
bak hoca baştan uyarıyorum "istatistiksel olarak bakıldığında da olasılığı olmayan durumdur." tarzı bi entry girilirse olay çıkarırım.
torunları bile ölmüş kişilerin seçmen yapılması, boş arazilerde onlarca apartman gösterilmesi, 7 milyon seçmeni yokdan var etme, tek bir gecekonduda 280 seçmen gösterme... ( hepsi ysk ya gelen şikayetlerden alınmıştır ) gibi durumları göz önüne alırsak 30 mart sabahı böyle bir oy oranıyla karşılaşacağız muhtemelen.
evet sayın seyirciler kesinleşmiş oy oranlarını açıklıyoruz;
durmaksızın modernleşiyoruz anuna koyayım. daha önce engin ceber in işkencede katledilmesinden sonra adalet bakanı, ceber in ailesinden özür dilemişti. şimdi de hakkari valisinden bi özür geldi.
hakkari'de kar maskeli özel harekat timleri, geçtiğimiz günlerde bir eve önce ağır silahlarla ateş edip, sonra da bomba atmışlar. ama yanlış eve!
--spoiler--
özel harekât polisleri 3 Şubat 2009 tarihinde Narlı Mahallesinde dört eve gece yarısı saatlerinde, baskın düzenledi. Evler önce ağır silahlarla tarandı, daha sonra gaz bombaları atıldı. Kapı ve pencereleri kırarak içeri giren polisler, silah dipçikleriyle ev halkını darp ederek arama yaptı. Arama sırasında ev kullanılamaz hale getirildi.
--spoiler--
olaydan sonra hakkari valisi, evi basılan aileden özür dilemiş ve şu açıklamayı yapmış; Can kaybı ve çatışma riskini göz önüne alarak Emniyet biraz hassas davrandı. Öyle girmese belki can kaybı veya yaralanma olacaktı. Vatandaşın burnunun kanamamış olması başarılı bir operasyon olduğunu da gösteriyor.
başarılıymış piuvvvv. nasıl başarı yahu bu? başarı kıstasınız ne sizin?
istihbarat biriminiz var ya sizin, hepsine benden selam söyleyin!
ha birde bizim tam karşımıza yeni apartman yapıldı. oturanların %25 i pkk lı, %25 i el kadide'li, % 50 side karma. sayın ve sevgili valim zahmet olmazsa bi el atıverseniz...( apartman bizim evin manzarasını kapıyor m.k. du bakem belki yerler de, bi operasyon çekerler )
abilerim - ablalarım, 1,80 boyunda, 90-60-90 ebatlarında çıtırından akranlarım! aha bu laflarım sizleredir.
" türk halkı okumayı sevmez " diye klişeleşmiş bi laf vardır, doğru ama eksik bi deyiş bu. hani çok zeki çocukları birinci sınıftan direk üçüncü sınıfa atlatırlar ya, türk halkı aynen böyle. ( zeki kısmını sahiplendiniz hemen bakıyorum? ) " türk halkı okumaz, direk yazar " herkes yazıyor anasını satayım, kim neden okusun?
yahu bir entry yazıp, küçük su döküp geliyorum, tam cigarımı yakıp keyifle okuyacağım anaaaa! o ne? bizim başlık 3 sayfa geriye düşmüş. ulan sanki onlarca yıl yedikule zindanlarında tutuldunuz da, biri gelip sizi yeşillik bi alana salmış gibi umarsızcasına koşuyorsunuz ha.
tamam yazın ama azcıkın sakin olun be yiğitlerim. 1,80 boyunda, 90-60-90 ebatlarında çıtırından akranlarım; siz takılın kafanıza göre. gönlünüze göre yazın.
herşey mutfakti artık yemekleri yuvalarına taşıyan karıncaları çok sevimli, çalışkan, kollektif bir yaşam süren, komünist hayvanlar olarak görmemle başladı. ( kim bilir belki de yemek artıklarını temizlemek zor gelmiştir. ) en büyük hatam ise emperyalizmin işbirlikçilerinin, bu komünist yaşamı ilke edinmiş karıncacıklara saldıracağını düşünememek oldu. nereden bile bilirdim bizim evin hayvanlar arasındaki ideolojik çatışmanın merkezine döneceğini...
ilk bir kaç günümüz çok mutlu geçti. ben tabakların dibinde yemek artıkları bırakıyor, karıncalar da onlarlı afiyetle yiyordu. ben yemek artıklarını temizleme derdinden, onlar da yiyecek bulma derdinden kurtulmuştu böylece. meğer o sırada emperyalizm evimiz üzerindeki hain emellerini planlamakla meşgulmuş.
bir sabah uyandığımda tabağımdaki yemek artıkları olduğu gibi duruyor, karcıncalarım ortalıkta gözükmüyordu. uyuya kalmış olma olasılıklarını göz önüne alıp yuvalarına bir bakayım dedim. aman tanrım olamaz! yuva darmadağın. ve tabağın içinde bana bakmakta olan hamamböceği. kapitalizmin soğuk savaş stratejisini terk edip, sıcak savaş planını uygulamaya koyduğunu hemen anladım tabi. terliği kaptığım gibi hafif bir darbeyle önce bayılttım ibneyi. sonra tek tek bacaklarını koparıp, kolanyayla yaktım.
artık meydan hamam böceklerine kalmıştı. ama onları da örgütlemem çok fazla zamanımı almadı. şimdi hamam böceklerim vardı. kral öldü, yaşasın yeni kral. kollektif bir şekilde yaşamımızı sürdürürken bunu hazmedemeyen kapitalist kutup bu kez de kara fatmaları yolladı evime. " lan acaba bu doğanın dengesi mi " diye düşünürken, kafama iki cilt das capital düşüverdi. hayır bu emperyalizmin kanlı bir saldırısıydı ve bertaraf edilmeliydi. ettim de. karafatmaları da örgütledikten sonra sıra kertenkelelere geldi. çok inatçıydı dürrükler, örgütlemek mümkün değildi. emperyalistleri kendi silahlarıyla vurmak en mantıklısıydı. gittim fare aldım, kedi yolladılar, köpek aldım, kaplan yolladılar. emperyalizm kağıttan bir kaplandır deyip sille tokat daldım kolumu ısırdılar.
öncelikle verdiği ilham dolayısıyla şu an yanımda oturmakta olan gebeşe teşekkürü bir borç bilirim.
benim gibi hesap makinesine sadece leblebi yazabilen yeteneksiz bi adam için beyhude bi çabadır. ama işe yarayabilir de...
- coğrafya sınavında hesap makinesini ne yapacan oğlum?
+ kopya yazdım birader.
- hımmmm. ne yazdın?
+ leblebi.
- puhahaha sen olayı yanlış anlamışsın sanırım.
+ ebe de yazabiliyorum ama bu sınavla bi alakası yok diye yazmadım.
- ( salakmıdır nedir ) tamam birader, bol şans sana. soru yakalarsan bana da söyle. ekieki
+ ayıpsın.
soru1: çorum'un ünlü kuru yemişi nedir.
- ahaaa koydum çocuğu! vallaha da cevap leblebi. ehehehe.
son 5 dakikadır ya sözlük cozuttu ya da ben kafayı yedim.
hoca, biraz önce sol frame "shewcenko nun ( yanlış yazdım sanırım ) fenerbahçe'ye transferi" başlığı geldi ve başlığının yanında 44 yazıyordu. yani bu başlığa bugün 44 adet entry girilmişti. itiraf edeyim baya heyecanlandım. başlığa girip bakmamla heyecanım göt korkusuna döndü. başlığa son entry 2008 yılında girilmişti ve bugün açılan toplam başlık 2 sayfa olarak gözüküyordu. çok pis pırstım m.k.
başlığın aslı: bekletin lan burada amınıza koydurcam sizin" di. ancak moderasyonun müdahalesi sonusu böyle light bi hal aldı...
dayak yiyen elamanının olay mahalinden kaçarken kurduğu cümledir bu.
bu sözü söylerken uyulması gereken bazı kurallar vardır. öyle alelade söylenirse karşı taraf üzerine korkutucu etkisini göstermez.
öncelikle ne kadar dayak yersen ya karizmatik ve dik duruşundan taviz vermeyeceksin. eğer ayaklarını kırmadılarsa, yediğin her darbeden sonra ayağa kalkmaya çalışacaksın.
genelde bu cümlenin koşarken ( kaçarken) söylenmesi tercih edilir. ama koşmanın da bazı kuralları var tabii. kafa ve boyun bölgesi, koştuğun istikametin ve vücudunun ön bölgesinin tarkiben 73 derece tersine dönecek. dayak yediğin kişinin ( kişilerin ) direk suratına sert bi bakış atacaksın.
bu cümleyi asıl vurucu yapan kısım ise parmakların olaya dahil olmasıdır. işaret parmağı ( eğer kırıldıysa pandik parmağı da olabilir ) dayak atan kişinin ( kişilerin ) suratına doğru tehtidkar bi şekilde sallanmalıdır.
bunca yıllık deneyimime dayanarak şunu söylyebilirim ki; ne o sert ve tehtidkar çocuk arkadaşlarıyla birlikte geri dönecektir, ne de olay yerinde bekleyen birileri olacaktır.
kaç kez dayak atan elamanları " hişşş gitmeyin lan, gelecem dedi çocuk " diye uyarıp ikaz ettim ama gittiler. bir keresinde tehtidkar eleman ve arkaşları geri dönmüştü. onda da kimse olmadığı için beni dövdüler.
başlıkta geçen tüm rakamlar müthiş uyumlu! ailenin boy ölçüleridir.
bugün iş yerinde tanıştım bu aile ile. baba iri kıyım bi adam, kapıdan zor geçti. anne desen yapılı, 1,75-1,80 boylarında bi ablamız.
çocuk ( çocuk dediğime bakmayın 25 yaşında herif ) ise 1,65 boylarında tıfıl bi şey. lan bi saattir araştırıyorum, böyle bi anne babadan, bu ebatlarda bi çocuk olma olasılığı 0 a yakın. sütçünün mü boya kısaydı acaba?
14 şubat...bir çoğumuz için şubat ayının sıradan bir günü. ama her yıl bize 14 şubat'ın apayrı bir anlamı olduğunu söyler dururlar. hediyeler alınırmış o gün, yemeğe çıkılır, sevgiliyle gezilir, tozulurmuş. en mütevazı olanı bile illaki bir çiçek hediye etmiliymiş sevgiliye. kural böyleymiş.
peki nereden çıkmış bu 14 şubat? tamam, sevgililerinde bir günü olsun denilmiş olabilir. anneler, babalar günü olur da, sevgililer günü neden olmasın? tabii böyle bir gün olunca, onun bir hikayesi, efsaneside olması gerek; bulmuşlar...
efsane şöyle; m.s. 3.yüzyılda roma imparatorluğu savaş halindedir. imparator gothicus bu dönemde evlilikleri yasaklamıştır .çünkü herkes savaştadır ama savaştan kaçanlarda var. ve bunlar evlenmek isteselerde yasaklandığı için hayallerine ulaşamazlar. imdatlarına yine aynı dönemin din adamlarından biri aziz valentine yetişir ve bu aziz, gençlere gizli gizli nikah kıyarak evlenmelerini sağlar. çok geçmeden bu gizli iş öğrenilir ve aziz valentine 14 şubat 273 günü yasağa uymadığı için öldürülür. hikaye bu. ne kadar doğru ne kadar eğri ayrı konu, ama valentine'nin öldürüldüğü iddia edilen 14 şubat gününe sevgililer gunu denmeye başlanmış.
bugün kapitalistlerin ve onların uluslararası kurumlarının, medyanın cansiperane çabasıyla dünyanın bir çok ülkesinde 14 şubar sevgililer gunu diye kutlanır oldu.
tabii bu işten en çok nasibini alanlar kapitalistlerdir. sevgililer günü'nü ekonomik anlamda tam bir sektöre dönüştürmüşlerdir. öldürülen papazın adını taşıyan valentino parfümleri, kolonyaları, makyaj malzemeleri, o güne has çıkarılan hediyelik eşyalar ve daha neler neler...
işin ucunda sömürü olunca buna uygun malzemeleri değerlendirmek zor olmaz kuşkusuz. ayrıca emperyalistler böylesi günlerde sömürge ülkeleri tam bir kültürel bombardımana tutarlar. sevgiler, özlemler, hayaller bir güne sığdırılmaya çalışılır. yahut herşeyi unutun, sevin, kızın, coşun, kızın, boşverin denir.
iç bade güzel
sev varsa aklı şuurun
dünya varmış yahut yokmuş
ne umrun?
istenen bu mudur? evet budur. aklın varsa hayatını yaşa denir .özelliklede gençliği hedefleyen bu kültürel propaganda cafelerde, diskolarda, arabesk bir yaşamda kendisini bulur. peki gerçekten gençliğimiz, insanlarımız böyle mi olmak istiyor? hayatımızı yaşayabileceğimiz bir ülkede mi yaşıyoruz? bunun için bir kaç örnek vermek yeterli olucak sanırım. bu ülkede insanlar muhalif dergi sattıkları için katlediliyor, bu ülkenin gençleri sokaklarda dövülerek gözaltına alınıyor, kimileri kurşunlanıyor. bu ülkede insanlar f tipi tabutluklara karşı çıkan bildiriler dağıttıkları için linç ediliyor, bu ülkede inançları, düşünceleri yada maddi yetersizlikleri nedeniyle insanların ellerinden öğrenim hakları alınıyor, bu ülkede parasızlıktan hastane kapılarında insanlar ölüyor, 301. madde bu ülkede değil mi? bu ülkede insanlar 'özgür vatan' dedikleri için katledilmedi mi? yani bu ülkede her inançdan, her düşünceden, her ırktan, her mezhepden insanı canından bezdiren bir işleyiş var. kimse bu acıların dışında sevgiyi tüm yoğunluğuyla yaşayamaz. yaşıyorum diyorsa, o ya tam emperyalizmin istediği gibi olmuş ya da ülkesinden, halkın acılarından bi haberdir.
sevgililer günü emperyalizmin uydurmasıdır. sevgiye kurşun sıkanların, inanca hiç bir değer vermeyecek kadar aşağılık olanların bize böyle bir günü armağan etmeleri ne mümkün? onların gerçek sevgiyi bilip bilmedikleri de meçhuldür.'sevgili'ye yükledikleri anlam ise artık iyice yozlaşmış ve cinsellikten öte bir şey ifade etmez olmuştur.
anadolunun aşka, sevdaya dair efsaneleri meşhurdur. sevgimiz de, düğünümüz de, ölümümüzde anadolumuzun kültürü içinde olmalı ve sadeliği ile yaşanmalı. seven her biçimiyle, her an gösterir sevgisini. sevgililer gunu ne ihtiyacı yoktur.
hacı açık konuşayım; rs ne la 'yı sevmem, zall'ın ... koem diyecem ama uçurulma korkusu işte. ama bu iddialar komik yahu.
--spoiler--
Uludağ sözlük sanal sözlükler camiasının en tutucu ve bünyesinde en fazla şeriat çığırtkanını barındıran oluşumu. bunda zall'ın fethullah gülen cemaatine yakın olması ve hala bir cemaat evlerindeki sohbetlere katılmasının etkili olduğu söyleniyor.
--spoiler--
bunu yazan adam, zall'ın röportajını izlesin lan bi? bilgisayarın sesini kısıp sadece yüzüne ve gözlerine baksın. ben biliyorum birader o sohbetçi tipleri, yemin ederim zall yanlışlıkla evlerine gitse tekme tokat döverler. fethullah gülen'le uludağ'dan faha fazla dalga geçen sözlük mü var lan ayrıca. bi şey yazıyon bari araştır koca kafalı.
--spoiler--
ateist yazarların sıklıkla acemiliğe düşürülmesi ve çoğu kez de belli bir politika çerçevesinde zaman yayılarak en ufak hatalarında hesaplarının silinmesi iddiaları destekler nitelikte. ayrıca komünizme sıcak bakan birçok yazarın rs ne la adlı yazarın moderatörlüğe yükselmesinden sonra hesabının kesilmesi oldukça ilginç
--spoiler--
sözlükte defalarca ateizm ve komünizm propagandası yaptım. kanunlara göre "yasa dışı" ilan edilen bi örgütü ve hayatını kaybeden önderini övdüm. hiç birinde de çaylak yapılmadım. hatta direk rs ne la 'yı eleştiren başlık açıp epey de ağır ifadeler kullandım. adam çaylak yapmayı bırak, özel mesajdan yazdıklarıma cevap vermeye çalıştı. uçurulan ateist arkadaşlar oldu. tanıyorum hepsini. ama uçmalarının sebebi propagandasını yaptıkları şeyler değil. saçma sapan hatalar. uçurulduğu sanılan ama sözlüğü kendi bırakan ateist, komünist tandaslı arkadaşlarda vart tabii. diğer sözlüklerde yazıyorlar şu an. çaylak falan olurlarsa oralarda geri gelirler.
--spoiler--
ki bunların arasında itü sözlük'te celebirity muamelesi gören daha sonradan zall'ın kirli ilişkilerini ortaya çıkaran christian troy’da var.
--spoiler--
sözü götüme bırakıyorum: hahahahahahahaha.
--spoiler--
başarılı bir reklamcı olduğu bilinen rs ne la adlı yöneticinin geçmişi de hiç parlak değil. ailesinde Nakşibendi tarikatının önde gelen isimlerinin yer aldığı artık bir söylentiden çok öte bir şey. zall'ın kirli işlerini onun üzerinden yürütmesi, bir nevi tetikçisi olarak kullanması çok büyük bir ihtimal.
--spoiler--
nick altını okudğum kadarıyla rs ne la denilen bu adam içen, sıçan bi adam lan. düşünceleri benimkileriyle taban tabana zıt. "moderasyon tarafsız olmalı" yok birader derdimiz bu olmadı hiç bir zaman. " moderasyonda her taraftan adam olmalı" bunu istedik hep. rs ne la ya tepki göstermemizin sebebi fikirleri değildi yani. rs ne la yı dengeleyecek ikinci bir adamın moderasyonda olmamasıydı. ufff mına kodem konu saptı. dün röportajdan izlediğim kadarıyla zall'ın tek kirli şeyi boklu donu olabilir efendim, rs ne la onu temizler veya temizlemez kendi bileceği iş.
--spoiler--
ayrıca zall, kedi kemal namıyla yazdığı başka bir sanal oluşumda, içki yasağını, milli piyangonun kaldırılmasını, mayo reklamlarının yasaklanmasını savunması ve şeraite yakın bir rejimin sözcülüğünü üstlenmesi oldukça ilginç. kendi sözlüğünde açtığı fake hesaplarla başbakan tayyip erdoğan ın en gözü pek savunucularından olması iddiaları destekler nitelikte. ülkemizin dört bir yanında bulunan atatürk heykellerini saddam heykelleriyle benzeştirerek yaptığı provakatif yorumlar da cabası. aşağıdaki linkler sanırım yukarıda geçen bir çok iddiayı kanıtlar nitelikte.
--spoiler--
anlarız şimdi hacı: o kedi kemal rumuzunu kullanan ibne tam bir o. çocuğudur. eğer zall sa kayıtsız kalmaz herhalde bu küfüre.
bak şimdi yazıyı yazan lavuk kardeşim; uludağ sözlük türkiye gerçeğidir. ekşi ve itü gibi muhaliflerin iktidar olduğu bi yer değil yani. sokaktaki iktidar sahipleri burada da iktidar. sanal bi zafer sarhoşluğu yaşamak istesek gider itü veya ekşi de yazabiliriz bizde. evet, uludağ sözlükte sayımızın çok fazla olduğunu da söyleyemem. ama dışarıda ne kadarız sanki birader? iyiyiz biz birader burda; dincisiyle, ateistliyle, ulusalcısıyla, sosyalistiyle, devrimcisiyle, milliyetçisiyle iyiyiz işte mına koyayım. bir daha da böyle bi yazı yazmadan gel bi bize sor. daha gerçekçi yalanlar buluruz en azından.
( tamam lan rs ne la, yazdım işte istediklerini. çek artık şu silahı kafamdan )
yaklaşık 1 sene kadar önceydi. sözlüğe adım atalı henüz 1 hafta olmuş, olmamış. sözlük fasa fisolarını çözmeye çalışırken sağ tarafta " kişisel istatistiklerim " diye bi dalga görüp içine dalıverdim. son oylananlar, son oyladıklarım ve budur işte... hoca, adamın biri entryimi işte budur yapmış. ulan göt hangi ara tavana yapıştı anlayamadım.
o anki duygularımı nasıl anlatsam bilmem. zaten ilk okuduğumda inanamadım, evdekileri çağırdım hep beraber okuduk yine inanamadım. üst komşu hatice teyzenin makine mühendisi oğlunu çağırdım, " kız var mı bu sözlükte" deyince dövüp geri yolladım. o sırada karşı komşu cemil abi göğüslerini sıvazlıyordu. bi süre bende sıvazlayıp sözlüğe geri döndüm. o yazar kişisini ne yapıp edip bulmam gerekiyordu. başladım tek tek bütün yazarların "işte budur" entrylerine bakmaya. ve 4 saat 16 dakikalık aramadan sonra buldum...
o yazara mutlaka mesaj atıp teşekkür etmem lazımdı ve attım...
- abi merhaba ve çok çok teşekkür ederim.
+ merhaba da teşekkür niye?
- benim entryi işte budur yapmışsın. allah ne muradın varsa versin abi, ailecek duacıyız sana.
+ ahahaaha nerden buldun beni yahu?
- tek tek baktım abi.
+ hahahah. güzel yazmışsın, tebrik ederim.
- bir daha söyler misin abi?
+ güzel yazmışsın güzel. hadi iyi geceler sana.
- abi senin yazdıklarını da okuduk, ailecek çok beğendik. sözlüğün en iyi yazarı sensin.
+ abartma yahu, git bi yüzünü falan yıka sen.
- sabah yıkadıydım abi. bu arada babamın da çok selamı var sana, gözlerinden öpüyormuş.
+ sağolsun hadi iyi geceler.
- anam da adresini versin bi sarma yapıp yollayım diyo.
+ ya kardeşim amma abarttınız. yeter yahu.
- ya abicim, biz teşekkür mahiyetinde şey ettiydik.
+ abi deyip durma hem bana. kadınım ben.
- hımmm a/s/l ?
+ defol git be başımdan. gerizekalı.
- sinirlenince ne kadar güzel oluyorsun.
+ bana bak haddini aşma!
- ver o zaman entyrimi geri. hırsız.
pazar günleri... çalışan nüfusun büyük çoğunluğu için tek tatil günü. bütün hafta o gün için planlar yapılır. ayaklar uzatılıp t.v. seyredilecek, pes oynanıcak, sevgiliyle-arkadaşlarla buluşulacak, maç izlerken biralar yudumlanacak v.s. v.s. ancakkk bu planlama aşamasında göz ardı edilen faktörler vardır; elektrik süpürgesi, toz bezi, kornişlere takılacak perdeler, alışveriş listesi ve tüm bunlara hükmeden ulu moderatör anne.
annelerin temizlik gününü pazara almasındaki en önemli etken, o gün ev ahalisinin evde olmasıdır.
şimdi tatlı dille başlayan ve kendimizi en son çamaşır çitelerken bulduğumuz bu temizlik evrelerini tek tek inceleyelim...
hadi beni yakışıklı oğlum/güzel kızım evresi: bu evrede temizlik yaptırılacak şahıs anne tarafından bir iki güzel sözle olayın içersine katılır. bu evrede anne tarafından istenecek şeyler; dolaptan bilmem neyi ver, viladayı getir tarzı basit eylemledir.
ama senin boyun uzun evresi: burada anne kendi fiziki özelliklerinden yakınırken, karşı tarafın fiziki özelliklerinin üstünlüğünü vurgular. bu aşama, genelde yüksek yerlerini tozunu alma, perde takma gibi durumlarda kullanılır.
temizliği dramatize etme evresi: dip bucak temizliğe girişilen zamanlarda annenin kendine yüklenen "sözde" misyona isyan etme evresidir. bu evrede " ben her gün bu işleri yapıyorum, benim kırk tane elim yok, ayaklarıma kara sular indi " gibi yakınmalarla hedef kişinin masumane duygularıyla oynanır. gayet başarılı bir uygulamıdır.
annenin sertleşme evresi: bu evrede annenin kibar tutumu sonra erer. hulusi kentmen gitmiş yerine erol taş gelmiştir. " gel dedim sana buraya, çabuk dediğimi yap " gibi emir cümleleri ve " ben sana yapacağımı bilirim, görürsün sen " gibi tehtid unsurları devreye girer. yaşatılan göt korkusu sonucu başarı oranı yüzde yüzdür.
terlik, oklava evresi: saat 21:00 sıralarında gerçekleşen en acı verici evredir. zamanın farkına varmayıp kendini tuveleti hipo ile temizlerken bulan şahıs, pazar gününün heba olmasının verdiği öfkeyle anneye diklenir. anne ise her zamanki klasik yöntemlerle bu öfkeyi bastırıp, kahvesini yudumlarken temizliği devam ettirir.
uykı evresi: annenin 1 saat kadar önce uyuduğunun farkına varıldığı evredir. saat 00:00 sıraları. ve içeriden o ses yükselir: hadi çocum yatsana sabah iş var!
düdüt: lan bir daha uzun entry yazarsam tuvalet fırçası olayım!
biliyorum imkansız bir dilek ama bir fenerbahçe taraftarı olarak görmek istiyorum lan bu doğa üstü olayı. düşünsene; maldonado 3 kişiyi çalımlayıp, 7 kişinin arasından guiza'ya asist yapıyor. guiza'da topu göğsüyle kontrol edip müthiş bir voleyle topu doksana takıyor. lan vazgeçtim, top maldonado'nun kafasından sekip, guiza'nın poposuna çarpıp ağlara gitsin. kendi kalemiz bile olsa razıyım be. hadi lan lütfen.
guiza, bursaspor maçında gol atınca acayip heyecanlanmıştım(bu heyecanı maldonado sivas maçında ara pas yaptığında da yaşamıştım. şansa bak ki o zaman guiza henüz fener'e gelmemişti). hemen baktım pası veren maldonado mu diye, 18 e girememiş herif. pası da bursalı bi oyuncu atmış zaten. aragones maldonado nun önünü kesiyor bence.
kartta olmasını istediğim özellikler ise şu şekilde;
1- isviçre'dekiler dahil tüm bankalarla anlaşma yapılsın.
2- bonusu, para puanı gani gani olsun.
3- kart ilk geldiğinde içinde 100 liralık para puan/bonus olsun.
4- bu para puan ve bonuslar karma puanına göre değişsin. ( örneğin, yazarımızın kart eline geçtiğinde 140 karma puanı var ve 1 hafta sonunda karma puanı 150 ye çıkıyor bonus/para puanı 110 olacak. ancak kişinin karması 140 dan 0 a düşerse sözlüğe 40 puan borçlanacak ) ( tarraa yedin grand ekinoks )
5- para puan ve bonuslarla sadece alkol alınabilsin.
6- alkol kullanmayan yazarlar sözlükten uçurulsun.
7- rs ne la modluktan alınsın.
8- konu saptı mına koem.
9- kartla otobüs, metro ve uçak yolculuğu yapılabilsin.
10- alok haricinde, japon balığı da alınabilsin.
"endüstri devrimiyle birlikte konsantrasyonu artan sera gazlarının etkisiyle atmosferin alt tabakalarındaki sıcaklık ortalamalarının, gezegenimizin doğal dengesini bozacak düzeyde artış göstermesi süreci" küresel ısınmanın sözlük tanımı işte bu. öz türkçeyle anlatacak olursak; üç beş seneye kadar kadar götümüz haşlanmış yumurtaya döneceğinin resmidir.
bilim insanları, yavaş yavaş dünyanın sonunu getirecek bu olaya karşı türlü önlemler öneriyorlar. eee tabii tüm dünyayı tehtid eden bu duruma yurdum insanının duyarsız kalması beklenemez.
uzun zamandır çevremde işittiğim çözüm önelerini şöyle bi toplayayım dedim...
çözüm 1: klima paradoksu...
- lan, içeride klima çalışıyor, ne diye camları açıyorsun?
+ abi, malüm küresel ısınma var. dışarısı da soğusun biraz.
- vayyy çevreci tospaaa seni.
çözüm 2: taharet musluğu...
- olum, tuvaletten çıkınca ellerini niye yıkamıyorsun?
+ küresel ısınma nedeniyle hızla yok olan su kaynaklarından haberin yok heralde senin? ben duyarlı bi adamım. ailecek 2 haftadır da yıkanmıyoruz ayrıca.
- senin fotosentezden haberin var mı? mına koduğum karbonmonoksit kaynağı, kaktüsler bile soldu lan kokundan.
çözüm 3 : vücuttaki soğuk havanın dışarıya salınması...
- ya ahmet abi, şu küresel ısınma için bi şeyler yapmak lazım be. kıçımda isilikler çıktı yemin ederim.
+ aslında benim bi çözüm önerim var.
- nedir abi?
+ şimdi elini ağzının yaklaşık 15 cm uzağında tut ve nefesini dışarı ver.
- verdim abi.
+ ne hissediyorsun?
- gıdıklandım.
+ o değil lan salak. soğuk hava geliyor değil mi eline.
- abi büyüksün.
+ bunu 7 milyar insanın aynı anda yaptığını düşünsene.
çözüm 4: alkol alımı...
- vayyyy sek içiyorsun rakıyı.
+ eee küresel ısınma var.
yukarıda yazılan her şey şahsen duyulmuştur. tüm bu önerilerden yola çıkarak sosyal mesajımızı da verelim; herkes kendi evinin önünü soğutursa sorun kalmaz.