filmleri genelde "geveze" ve "zekice" diye tanımlanır mankiewicz'in. senaryoları hep çok güçlüdür, genelde bol karakter kullanıp hepsine de gereken ilgiyi fazlasıyla gösterir.
özellikle, karakter sayısı ve karakterler arası düğümler dikkate alındığında diğerlerine göre daha minimal bir film olan the barefoot contessa'daki olay örgüsü muazzamdır. ava gardner'ın halen unutulmayan güzelliğini ve masumiyetini, mükemmel bir şekilde yansıtmıştır.
aslında tam cümle "ben bütün dünyayı neredeyse dolaştım ama bu halk kadar kişiliksiz bir halk görmedim." malum karakter yetersizliğinden (söyleyenin değil başlık kuralındaki karakter yetersizliği) azaltıldı.
22 temmuz seçimlerinde 71 milletvekiliyle meclise giren mhp'den enteresan tepkiler gelmekte dünden beri. mhp izmir milletvekili adayı özgür çakmak dün yaptığı açıklamada "bu halka her şey layık. bu halk ihanete göz yummuştur, bu halkla yola çıkılmaz. ortaya çıkan bu tablodan utanç duyuyorum. halkımız maalesef küçük paralara satıldı. şehidine ihanet eden bir halkla karşı karşıyayız. bu tablonun tek sorumlusu halk. Halkımız bu kadar çıkarcı olmamalıydı. ben bütün dünyayı neredeyse dolaştım ama bu halk kadar kişiliksiz bir halk görmedim." buyurmuştur.
halktan nerdeyse nefret edercesine yapılan bu açıklamanın, politikacılarımızın hala geçmişte kalması gereken bir demirel-erbakan-çiller vb. tarzı politikaya körü körüne bağlı kaldığını göstermekte. bu halkın ekonomiyle, terörle, özgürlüklerle ve daha bir çok konuyla derdi vardır ve seçim sonuçları gösteriyor ki, varolan iktidara, muhalefete nazaran daha çok güvenmiştir bu konuların çözümü için. ama mhp bunu kavramaktan o kadar aciz ki, en kolay yolu seçip (seçim gecesi sözlükte de esen bir rüzgardı o) halkı suçlamakta.
şimdi diyeceksiniz ki, bir kişinin dediğini bütün mhp'ye maletme. buyrun:
mhp genel sekreteri cihan paçacı, vatandaşın tercihine saygılı olduklarını belirterek şöyle konuştu: "köylü, esnaf, herkes demek ki hayatında çok memnunmuş. demek ki bu ülkede fındık fiyatı iyiymiş, terör hiç problem değilmiş, milli kaynaklarımızın yabancılara satışında herhangi bir sıkıntı yokmuş, cumhuriyet'in değerlerinin tahribatına yönelik herhangi bir kaygısı yokmuş vatandaşın. vatandaş son derece mutlu demek ki. şimdi müslüman bir cumhurbaşkanı da seçersek ülkemiz daha mutlu hale gelecek."
bir başka enteresan açıklama da mhp genel başkan yardımcısı murat şefkatli'den geldi: "beklediğimizin altında bir oy aldık. esnaf halinden memnun, köylü halinden memnun, toplum bu kadar memnunmuş hayatından. 71 milletvekiliyle meclis'te olsak ne olur, olmasak ne olur. bu milletvekillerinin içinde bulunmam çok şey ifade etmeyecek".
dtp 23 milletvekilliğine 2 gündür sevinirken, bbp 1 milletvekiliyle muhalefet yapacağını bildirirken, solcular meclise giren ufuk uras'ı baştacı edip "tek kişilik ana muhalefet" derken; 71 kişinin hiç manası yok gibi konuşan genel başkan yardımcısına, her şeyin aritmetik olmadığını, muhalefet yapma olayını yanlış anladığını belirtmek gerekmekte.
ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar başarılı oldukları düşündükleri yerler vardır mhp'lilerin uzun yıllardır ama meclis o yerlerden biri değildir. madem ki size muhalefet görevi düştü, buyrunuz yapınız. yok, gerçekten istemiyorsanız, lağvedin kendinizi verin istifanızı. daha ilk günden halka ağzına geleni söyleyerek başlayan muhaliflikten hayır gelmez nasılsa.
"tabanımı kontrol etmekte zorlanıyorum" derken bazen tehditkar bazen de samimiyetle konuşan devlet bahçeli'ye de sabır dilemekteyim böyle milletvekilleri nedeniyle.
cenk ve erdem beylerin satel'de defalarca canlı seslendirdikten yoğun istek üzerine yayımladığı, muhteşem şarkılardan oluşan 1998 yapımı albüm. içindeki şarkıların alfabetik listesi:
1988-89 sezonunda ali sami yen stadı kapalısının üstüne asılan, tüyleri diken diken eden pankart.
o zamana kadar bırakın avrupada bir başarıyı, ligde 13 sezonluk şampiyonsuzluğun stresini yeni yeni üstünden atan bir galatasaray; buna rağmen her katıldığı elemeden gol atamayıp sıfır puanla dönen bir milli takım vardı.
11 yıl sonra olacağı gibi yine herşey bir rapid wien maçıyla başlamış, neuchatel xamax, as monaco maçlarıyla devam etmişti. bundan 19 sene evvel bir türk takımı şampiyonlar klüpler kupasında yarı finaldeydi.
işin enteresan tarafı, bu pankart; sezonbaşında asılmış...yönetim-teknik kadro-futbolcu-taraftar bütünleşmesinin en güzel örneğini daha sezon başından göstermişti galatasaray.
ve nitekim, o kupa hiç yetmeyecekti bu taraftara ve hedef her daim avrupa.
bazen öyle bi entry girersiniz ki, sizin çok özeldir. ya kimseye bahsetmediğiniz bi sırrınızı açıklamışınızdır, ya bi konu/kişi hakkındaki düşüncelerinizi dökmüşünüzdür sözlüğe. hiç bi beklentiniz yoktur sadece kendinizi iyi hissetmişinizdir yazarak; bir de bakarsınız ki entryniz "iyi oylanmış", allah allah dersiniz, şaşırırsınız...ya sizin içtenliğinize gelmiştir oy ya da yazdıklarınızla aynı düşüncede olan insanlar vardır. sevinirsiniz. keşke bi cafede olsak da muhabbet etsek dersiniz.
bu öyle bilimsel bir oluşumdur ki, bu enstitünün fahri üyeleri yaptıkları araştırmalar ve incelemelerle kimlerin vatan haini olduğuna karar verirler.
vergi kaçıranlar ya da yolsuzluk yapanlar gibi genel kavramlarla uğraşmazlar, bu enstitünün görevlileri. daha spesifik örneklerle ilgilenirler: askere gitmeyenler, askere geç gidenler, milletvekilleri, milletvekillerine vatan haini diyenler, ülküceleri eleştirenler, polisi eleştirenler, orduyu eleştirenler, insan hakları dernekleri, beğenmedikleri hükümetler, beğenmedikleri partiler, ezber bozanlar, alt kültürlere önem verenler, azınlıklar vs vs vs.
mazallah evinizde ahmet kaya dinlerken vatan haini olabilirsiniz bu ülkede, genelkurmay başkanını eleştirirken de. "ermenilere soykırım yapılmadı" demeyen herkes vatan hainidir, 50 lerde marmara bölgesindeki rumlar apar topar kovalanırkende "bizden olmayan vatan hainidir" denmiştir, doğuda köyler yakılırken de.
çok kolaydır bu ülkede vatan haini olmak, bi olay karşısında sesinizi çıkartmazsanız da vatan haini olabilirsiniz, bazı şeylere karşı çıktığınızda da. başbakanlar bile anamuhalefet liderlerine vatan haini der bu ülkede.
bu öyle bir enstitüdür ki, nerdeyse onlar haricindeki herkes haindir bu vatan için.
galatasaray paf takımının yıldız kalecisi. bol bol milli takımda da oynamış bu oyuncu 1988 doğumlu. orkun uşak alınmasaydı, 2007-08 sezonunda a takım kadrosunda olacaktı ama şu an durumu belirsizdir.
elvis costello'nun yürek burkan, eğlendiren, umut veren, üzen..bunların hepsini 4,5 dakikada yapan inanılmaz şarkısı.
arada bi de göbek dansı yapan türk kızlarından bahseden şarkının sözleri acık aşağıda:
This is hell, this is hell
I am sorry to tell you
It never gets better or worse
But you'll get used to it after a spell
For heaven is hell in reverse
The bruiser spun a hula-hoop
While all the barmen preen and pout
The neon 'I' in nightclub flickers on and off
And finally blew out
The irritating jingle
Of the belly-dancing phoney Turkish girls
The eerie glare of ultra-violet
Perfect dental work
The failed Don Juan in the big bow-tie
Is very sorry that he spoke
For he's mislaid his punchline
More than half-way through a very tasteless joke
The fraulein caught him peeking down her gown
He's yelling in her ear
And all at once the music stopped
As he was intimately bellowing "My dear"
The shirt you wore with courage
And violent nylon suit
Reappear upon your back
And undermine the polished line you try to shoot
It's not the torment of the flames
That finally sees your flesh corrupted
It's the small humiliations that your memory piles up
This is hell, this is hell, this is hell.
My favourite things are playing
Again and again
But it's by Julie Andrews
And not by John Coltrane
Endless balmy breezes in perfect sunsets framed
Vintage wine for breakfast
And naked starlets floating in champagne
All the passions of your youth
Are tranquilized and tamed
You may think it looks familiar
Though you may know it by another name
03:30 da başlayacak ve nba tv'nin yanısıra ntv'den de yayınlanacak konferans finali altıncı maçı. kendi sahasındaki maçı kazanırsa cleveland temsilcisi lebron james finalde san antonio spurs'un rakibi olacaktır. taraftar destekli lebron kaybederse bu kez finale kalan takım detroit'te yapılacak son maçla belirlenecektir.
nba şampiyonu ünvanına sahip detroit, ligin hem bireysel açıdan hem takım oyunu açısından en iyi 3 takımından biri olmasına rağmen iki gün önce kendi sahalarında kaybederek büyük bir avantaj kaybettiler. konferans finalini 7. maça taşımak için yani saha avantajlarına tekrar kavuşmak için bu maçı kazanmak zorundalar ama karşılarında da hem savunmada hem de hücumda çok becerikli ve maçı gerçekten istediği zaman durdurulması imkansız bir 23 numara var. üçüncü çeyreğin ortalarına kadar başabaş geçmesini beklediğim maçta; herşey detroit'in, tanrıyla lebron james arasındaki anlaşmayı bozup bozamayacağına bağlı.
fazla görmüş geçirmişliğim olmamasına rağmen, uludağsözlük ün geleceği açısından faydalı olacağını düşündüğüm yarışma.
birbirlerinin entrylerini kötüleyip, birbirlerinin sayfalarına entryler girip halihazırda yaptıkları faaliyete bir isim konmasını yararlı buluyorum. yarışmayı kaybedenin belli bir süre "sadece bilgi veren entryler girme" cezası almasıyla kişinin ıslah olmasını da sağlayabiliriz.
1988 yapımı çok başarılı bi komedi filmi. saturday night live tarzı komedi anlayışına sahip ingiliz yönetmen frank oz'un elinden çıkma, fransa'da geçen muhteşem bir film. başrollerinde michael caine, steve martin ve glenne headly nin olduğu filmin konusu, zengin dulları kandırarak hayatlarını kazanan iki üçkağıtçının maceraları olarak tanımlanabilir. abd'li bir kadından, 50000 frankı hangisinin daha önce alacağına dair iddiaya giren caine ve martin'in performansları mükemmel. özellikle steve martin'in akşam yemeği sırasındaki tuvalet sahnesi izleyenlerde küçük yarılmalara sebebiyet verebilecek düzeyde.
osmangazi belediyesinin düzenlediği liselerarası müzik yarışmasında kendi adına bayan solist, grubu metaphor la da orkestra dallarında ödül kazanan, ulubatlı hasan anadolu lisesi öğrencisi, 1989 doğumlu genç yetenek.
rock müzikte iyi bir bayan vokalin nelere kadir olduğunu bildiğimiz için, desteklenmesi gerektiğini düşündüğüm; binlerce yetenekli genç gibi, türkiyenin eğitim sisteminin çarklarında kaybolup gitmemesini istediğim, inşallah şansı yaver gider dediğim, gelecek vaat eden bir rocker.
ankara sinema derneği nin, 'hep seyirci mi bize gelcek, biraz da biz gidelim onların ayağına' desturuyla 1995 yılında yollara düşerek başladıkları; 12 yıldır diyar diyar gezip, avrupa filmlerini türkiyenin heryerine, hatta zaman zaman komşu ülkelere kadar taşıyıp, seyircilerini mutlu eden, kar amacı gütmeyen, özellikle ahmet boyacıoğlu ve başak emre önderliğinde kendilerini paralayacak derecede festivale hizmet eden insanlar tarafından gerçekleştirilen bir sinefil festivali.
ankara, izmir ve bursa'yı merkez alarak, bunların dışında en az bir kez olmak üzere istanbul, antalya, eskişehir, gaziantep, diyarbakır, mersin, çanakkale, kayseri, malatya, kars, tiflis ve bakü'ye de giden; ilk ve son yılları hariç, yani 1995 ve 2006 haricinde bursa'ya devamlı gelen ve yabancı konukları misafir ettikleri yer olarak da bursayı seçtikleri için, 'bursa bizim karargahımız' diyen; bursaya geldikleri her yıl nerde olursam olayım hiç sektirmeden koşup geldiğim, yılın 52 haftası içinde en güzelini bana yaşatan; yıllar boyunca klasiklerle, o yılın avrupada öne çıkan ödüllü filmleriyle, kısa filmlerle, animasyonlarla, kukla filmlerle, belgesellerle, ünlü yönetmenlerin mezuniyet filmleriyle, avrupanın köklü sinema okullarının seçkileriyle...kısacası sinemanın en güzeliyle, en güzelin sinemasıyla bizi buluşturan her daim yollarda olmasını dilediğim, sevgi yumağı festivalcik.
tayyare kültür merkezini bir hafta boyunca evim yapan, kafeterya salonunda zeki demirkubuzla çay içtiğim, yabancı yönetmenlerle muhabbet ettiğim, yeşilçam emekçileriyle dertleştiğim, eleştirmenlerle film tartıştığım -hatta bi keresinde tuncel kurtiz'le şarap bile içmiştim- muhteşem ötesi etkinlik.
yağız anadolu erkeği haluk bilginer, kibar, entelektüel ve aynı zamanda çok kötü yemek yapan karısı rolünde zuhal olcay ve evde inek beslemekten, balkonda ağaç yetiştirmeye varan aktiviteler yapan doğa insanı kayınpeder rolünde selim naşit in başrollerinde olduğu zamanında kanal 6 da yayınlanan medeni haller aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi yerli dizidir zannımca.
23 te sahne alıp, 01 e kadar eski şarkılarıyla milleti coşturan erkin baba, yine herkesi mestetti. önce kısa bir "seçim var, oyunuzu kullanmamazlık etmeyin çocuklar" ve "internet ve big brother" konulu konuşmalarından sonra, ilk kez 1957'de sahneye çıktığından dem vurup, o yıllardaki yabancı rock'n roll klasikleriyle başladığı şarkılarına çöpçüler, yalnızlar rıhtımı, deli kadın, sana bişeyler olmuş, fesuphanallah, estarabim gibi kendisine ait klasiklerle devam etti.
tek başına sahneye çıkıp; bu arada en uzun süre çaldığı şarkı da tek başına'ydı; hem klavyesiyle hem elektrogitarıyla coşan, coşturan erkin baba'ya selam edip, allah uzun ömürler versin diyoruz.
dip not: resimli tıklım tıklımdı, "rock konserine gelen insan profili" klişesine uymayan ortayaşlı birçok seyirci de vardı. sahnedeki delikanlının 66 yaşında olduğunu düşünürsek çok normal olan bu tespite bir de resimli bar'ın playlistinde ilk sırada yer alan, konser öncesi, arası, sonrası her fırsatta helldorado'dan a drinking song'un çalmasında emeği geçen arkadaşlara da selam ederim.
muhteşem alien serisinin şimdilik son filmi (alien vs predator garabetini saymıyorum). 1979'dan 1997'ye çekilen dört filmle, çok geniş bir yelpaze oluşturan bir serinin, en eğlenceli halkası aynı zamanda.
yönetmen jean pierre jeunet nin, la cite des enfants perdus ve amelie arasında çektiği, serinin diğer filmlerinde görece daha fazla olan aksiyon/gerilim öğelerinin acık yer açıp komediyi de aralarına kattıkları bir film.
başroldeki muhteşem sigourney weaver ın yanısıra, winona ryder ın da, en az ripley gibi benliğini/köklerini arayan, sorgulayan bir karakteri canlandırdığı filmde yan rollerde yönetmenin her filminde biyerlerden çıkan, inanılmaz "yan roller adamları"ndan dominique pinon ve ron perlman da var.
ripley in başarısız klonlarını gördüğü, alien ın eğitilmeye çalışırken gereğinden fazla eğitildiğinin ortaya çıktığı, alien ların su altı macerası, ripley in tek planda çekilen inanılmaz 3lüğü, el bombasının uzay gemisine yerden yuvarlama metoduyla sokulması ve en sondaki dünyanın gözüktüğü sahnelerle unutulmaz hale gelmiş bir klasiktir.
film, küçük bir amerikan kasabasında, kasaba sakinlerinin yavaş yavaş aşırı bir şekilde seks yapma arzusuyla yanıp tutuşmaya başlamasını, bir aile üzerinden anlatmakta. hem de nasıl bir aile. hastalığa ilk kapılan kasabalı olan cevval anne, ailenin en sakin üyesi, chris isaak in en memur haliyle canlandırdığı bir baba ve dünyanın en büyük göğüslerine sahip bir striptizci olan saf sarışın bir genç kız.
jackass şefi johnny knoxville in başını çektiği, gittiği her yere seks ateşini götüren grubun acayipliklerini de varın siz düşünün. bayağı gibi gözüken espri anlayışına karşın, tv-gazete-dergi-film-dizi-reklam vb her tür medyalama bombardımanının en etkili silahı olarak kullanılan seksi, bir de ulu bilge john waters tan izlemekte fayda var.
yönetmenliğini olivier marchal ın yaptığı, 2004 tarihli fransız aksiyon filmi.
başrollerinde sadece fransanın en iyileri olmakla kalmayıp, dünyanın en iyi 8-10 aktöründen ikisi olan daniel auteuil ve gerard depardieu nun karşılıklı döktürdüğü, aksiyonun ve dramın çok iyi bir şekilde harmanlandığı, "bi arabalı kovalamaca sahnesi koyalım, bi de üçlü aşk ilişkisi koyalım vs." abd kolaycılığına sığınmayıp, popüler bir film yaparken bile estetik kaygılardan ödün vermeyen, anlatacağı konunun yanısıra anlatım şekliyle de zevk veren, 110 dakikalık seyir şöleni.