bülent arınç, rte'nin en son 'kızlı erkekli' açıklamasından sonra kendisine sitem etmiş, 'başbakan bu konuya 1-2 gün için de kendi ağzıyla açıklama' getirmelidir demiştir. muhtemelen ilerde ikisi arasındaki fikir ayrılıkları daha da belirgin hale gelecektir.
abinizden yediğiniz dayaktır. ne baba tokatına ne de anne terliğine benzer. ayrı bi tadı vardır ve resmen bağımlılık yapar.
9 yaşındayım. ilkokul 3. sınıftayım. kamışa da daha su yürümediği için ilgimiz başka şeylerde tabii. okul olmasına rağmen her gün atari salonuna gidiyorum. okula uğramıyorum hiç. okuldan kaç gün kaçtığımı hatırlamıyorum bile. okul müdürü babama haber vermiş durumu. 19 gündür okuldan kaçıyomuşum. okuldan atılmama 1 gün kalmış. (benim zamanımda devamsızlık hakkı 20 gündü) babam da abime haber vermiş iki koldan beni arıyolar. 19 gün olması umrumda değil. 40 gün olsa devamsızlık hakkı 40 gün de kaçardım. resmen bağımlıyım. çıldırıyorum atari diye. street fighter'lar, art of finghting'ler, mortal kombatlar. bir gün bile oynamasam krize girip bileklerimi kesebilirim. atari salonuna sabah 9'da girip akşam 5'te çıkıp, sanki okuldan çıkmış gibi eve gidiyorum. süper rol yapıyorum evdekilere. zaten ortaokulda bi hocam bu yeteneğimi keşfetti ve tiyatroda rol verdi.
okuldan kaçtığım 19. günmüş. haberim bile yok amk. yine abanmışım atarinin başına street fighter oynuyorum. almışım ken'i, herkesin ağzını burnunu kırıyorum. dhalsim geliyor rakip olarak. bilenler bilir tehlikeli rakiptir. ilk raundu alıyorum. ikinci raundun başlarında bi el hissettim omzumda. 'lan siktirgit' diyerek eli attım omzumdan ama bakmadım kim diye. ama ne yalan söyleyim elin büyük olduğunu hissetmiştim. ikinci raundun ortalarındaydım. en heyecanlı yeri. şekilden şekile giriyorum dhalsımı dövcem diye. aynı el yine dokundu omzuma. 'olum siktirgit anlamıyomusun' derken kafamı bi çevirdim ki abimle göz gözeyim. işte o an kelimelere dökülmez ey sözlük. sıcak bişey topuklarıma doğru indi. altınıza işersiniz de o sidik paçaya kadar iner ya aynen öyle. 'allahım böyle olmamalı diye geçiriyorum' kafamdan.
çıkardı beni atari salonundan. hiç bişey konuşmadan eve doğru yola çıktık. yolda yürürken 'bu beni kesin öldürecek' diye düşünüyorum. tokat manyağı yapacak. ellerine bi bakıyorum. kocaman amk. kürek gibi el var herifte. boyu zaten zürafa gibi. sokağın ortasında arkama bakmadan kaçmayı bile düşünüyorum. eve gitmeyim yeter. sokaklarda bile yaşarım. ordan istanbula gidip çocuk sanatçılar gibi meşhur bile olurum. kafamda deli sorular.. ama kesin yakalar abim beni. işte o zaman daha çok döver. 'oğlum git efendi gibi dayağını ye' diyorum içimden. dedim ya zürafa gibi. bacakları da uzun. dua ediyorum evde biri olsa da bu adamı elinden kurtarsa diye. ablam evdedir diye düşünüyorum. o kıyamaz lan bana. evet kıyamaz. bitanecik ablam koruyucu meleğim benim. ulan ablama da yapmadığım pislik kalmadı zamanında. erkek arkadaşıyla ne zaman buluşsa hemen ispiyonladım babama. şimdi koruması için dua ediyorum. tek tek pişman oluyorum ablama yaptıklarım için. umutlanıyorum bi an. yok lan kıyamaz. ablam o benim. kesin alır beni bu gaddar adamın elinden. evet evet doğru düşünce. ablaya odaklanmalı...
eve giriyoruz. girer girmez 'ablaaaa' diye sesleniyorum bi umutla. ama ses yok. belki duymuyodur. belki mutfaktadır. belki tuvalettedir. evet evet kesin tuvalettedir. ablam sıçma nolur sıçma, çık o tuvaletten. gül gibi kardeşini öldürecek bu herif. kesin duymuyodur diye çığırmayla karışık 'ablaaaa' diye bağırıyorum çaresizce. ama yine ses yok. anlıyorum ki evde yok. boynum bükük 'anneeeaa' diye sesleniyorum ama yine ses yok. anne diye neden sesleniyosam amk. annem daha fazla dövecek. ama abimden öyle korkmuşum ki 'olsun lan dövüyosa annem dövsün bu ipnenin eline bırakmasın beni' diye düşünüyorum. annedir o. 1-2 tane tokat atar, sonra 3-5 tane terlik darbesi. ama yine de kıyamaz. dayağı attıktan sonra pansuman bile yapar diye düşünüyorum. kıyamaz küçük oğluna. ama yok. annem de evde yok. tek tek bütün hamleleri hesaplıyorum 2-3 saniye içinde. nerden nasıl kaçarım diye. tokat vurursa naparım, tekme atarsa naparım, hangi kanepenin altına girerim hepsini bir bir geçiriyorum kafamdan.
evett 9 yaş büyük abiyle başbaşayız efenim. aslanın avına yaklaşması gibi yavaş yavaş geliyo karşıma. ulan ellerini geçtim, boyuna bi bakıyorum, daha uzun geliyo bana. ilk defa abimin fiziksel özelliklerini bu kadar dikkatli inceliyorum. ve başlıyoruz olaya, ilk olarak bi kaç hafif tokat geliyo. sağa sola savruluyorum ama dimdik duruyorum karşısında. ulan niye ayakta duruyosun salak. at kendini yere ağlamaya başla. ama o an nolduğunu anlamaya çalışıyorum. dimdik ayaktayım yine. o da buna tav olup, sen misin karşımda duran diye o street fighter'da ne kadar hareket var hepsini uyguluyor üzerimde. sen misin street fighter'da dhalsımı döven. abin de seni döver işte böyle. duvardan duvara sekiyorum resmen. tokadı bi alıyorum. hopp duvardayım. ellerinin büyüklüğünü daha iyi hissediyorum her tokatlayışında. 'ulan ne büyük elleri varmış' diye geçiyo kafamdan. bu düşünce geçiyo dediğime bakmayın. tam geçerken bi kaç tokat daha almış oluyorum zaten. o kadar hızlı çalışıyo yani. saniyede bilmem kaç milyon hesaplama yapan insan beyninin bile çalışmasına izin vermiyo abim. arada da kıçıma tekmeler tabii. tekme değil de tokatlar çok acayip sözlük. şamar diyolar ya, hah işte ondan. tokat demeye bin şahit ister amk. son attığı şamarda gücünü tam veremiyo abim. şamarı alıyorum ama bu sefer biraz yavaş vuruyo. havada duvara karşı ilerlerken mutfak çarpıyor gözüme. evet evet mutfağa kaçmalıyım diye geçiyo bi anda kafamdan. duvardan seker sekmez mutfağa kaçıp kapıyı kitliyorum. 'aç lan kapıyı' diye bağırıyo abim. sikseler açmam. hele o eller o adamda oldukça hayatta açmam diye düşünüyorum. 'dövmüceksin' diye yemin ettiriyorum. o da bana ' okuldan kaçmıcaksın diye' yemin ettiriyo. sonra açıyorum kapıyı. ama hala gözlerinden alev çıkıyo. ama delikanlı adamdır. bi söz verdi mi tutar ne yalan söyleyim. bu huyunu bildiğim için yemin ettirdim zaten. 1-2 saat sonra bütün suratım mos mor oldu. hem dövdü hem de ilgilendi benle. 'çokmu acıdı lan' diye sorup durdu 1 hafta. 'okuldan kaçmıcam ama bu morlukların hesabını senden sorucam' diye yemin ediyorum içimden. akşam ev ahalisi geliyo tabii. bakıyolar mosmor olmuşum, kimse elleşmiyo. ablam ilgileniyo her zaman ki gibi benle. kıyamaz ablam bana...
neyse. ortaokul, lise derken üniversiteden mezun oldum. mezuniyetime tüm aile bireyleri gibi abim de geldi. yanında eşide var ama kafamda da hain planlar var. diplomayı alır almaz hemen abimin yanına gidip sarıldım. kulağına da '8 yaşında yediğim dayağın eseri bu diploma' dedim.
hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ipne. o ağlarken tebrikleri alıp pis pis güldüm karşısında. yıllar sonra da olsa intikamımı aldım.
arkadaş için, bazı kötü sonuçları göze alarak yapılan fedakarlıklardır.
fedakarlık, göze alarak yaptığınız şeyin üzerinden zaman geçtikçe aptallıkla gerizekalılık arasında anlam yüklenebilen eylemdir. karşıdaki kişiyi çok sevdiğinizde, bazen de çığlık atan vicadınınızı susturmak için yapılan eylem. saçma durumlarda deli cesareti gerektirebilir.
2003 ya da 2004 yılıydı. vizeler ve finaller bitmiş, çoktan soluğu izmirde, memlekette ailemin yanında almışım. üniversiteden gelen diğer arkadaşlarla ortam kuruldu tabii hemen. nerdeyse her gün içiyoruz. cebimizde kalan son paraları birleştirip tekel bayiileri zengin etme yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. neyimiz varsa alkole yatırıyoruz. 5-6 kişilik bi arkadaş grubu işte.
ali diye bi arkadaş grupta. tip olarak çok benzeriz birbirimize. babası, ali küçükken vefaat emiş.annesi ev hanımı. 1 tane de erkek kardeşi var. babasından kalan maaşla, akrabalarının yardmıyla falan geçinmeye çalışıyolar. yazları ve okuldan sonra part time işlerde çalışıyo aliyle kardeşi. cafelerde garsonluk falan işte. zaman buldukça da bizle takılıyo. daha doğrusu biz gidip evden alıyoruz aliyi. çocuğun cebinde adam gibi para yok nasıl çıksın. annesi seviniyo arkadaş çevresi var diye. naapsın kadın.
izmirde bi üniversitede okuyo ali. memleket diye yazmış zaten izmiri. memleketi tercih etmesninin en önemli nedeni maddiyat. bu yüzünden şehir dışına çıkmayı pek düşünmüyo. hem annesi ve kardeşiyle ilgileniyo hem de okumaya çalışıyo işte. para falan ödetmemeye çalışıyoruz aliye. mahçup olmasın diye hiç almıyoruz değil de az almaya çalışıyoruz ya da fazla hesap gelen yerlerde ali dışında bi arkadaşa iteliyoruz hesabı. aslında koca bi tezgah birine hesabı ödetme olayı. parayı çoktan hesabı kitleyeceğimiz arkadaşa vermişiz önceden toplayıp. dedim ya koca bi tezgah. olsun, keyfimiz yerinde. içiyoruz eğleniyoruz. ne kadar boş iş var hepsi bizde amk.
yaz böyle geçti. hepimizin alkol eşiği 3 katına falan çıktı. 2 kiş bir kasa birayı (24 tane) çok rahat içebiliyoruz. vücudumuz biraz uyuşunca dert etmiyoruz hiç bişeyi. her akşam buluşuyoruz. bi gece ilk aliyi aldım evinden. sıkıntılıydı biraz. farkettim hemen. mesaj attım diğer arkadaşlara 'bu gece buluşmuyoruz' diye. alinin bi derdi var çünkü. diğerleri sikimde değil de ali durum itibariyle farklı benim gözümde. arabayı manzaralı bi yere çekiyorum . biraları çoktan almışım tabi. başlıyoruz içmeye. ali, 3-4 bira içinde çözülüyor hemen.
-noldu lan. moralin bozuk gibi.
+ya yok bişey.
-anlat lan sikerim belanı.
+oğlum benim durum belli. baba yok. babamdan kalan maaş eve zor yetiyor. burslarla okumaya çalışıyoruz işte.
-eee? (takmıyomuş gibi apıyorum ama içim parçalanıyo. coolluğumu sikeyim.)
+bu sene 3. senem bitti. son senem artık üniversitede. biliyosun.
-ali sikerim bak seni. sadede gel. anlat hadi.
+oğlum senin ingilizcen iyi. beni ingilizce çalıştırsana lan.
-tamam halladeriz lan. taktığın şey bu muydu amk?
+kaldım lan ingilizceden. alttan alayım dedim o da olmadı. bütünlemede geçemezsem başbakanlık bursum kesilecek. ayda 70 milyon aga. büyük para benim için. nolur yardım et lan. (o zamanlar 3 dersten kalınca başbakanlık bursu kesilirdi)
-tamam lan sorun mu bu. hallederiz de ne kadar var sınava?
+1 hafta.
-tamam hallederiz de niye daha erken söylemiyosun ipne. çalışırdık yazın.
+oğlum ailenizin yanına dinlenmeye gelmişsiniz. benimle mi uğraşcaksınız bi de.
-tamam dert etme. hallederiz.
ertesi gün kitaplarla ali bizim eve gelir. sabahın köründe dikilmiş kapıya. naapsın çocuk aylık 70 lira büyük para. zaten yüzünden belli ne kadar mahçup olduğu. başlıyoruz çalışmaya. 1 hafta gece gündüz çalıştırıyorum. ama almıyo ipnenin kafası. ilkokul seviyesinde defalarca anlatıyorum. bıkmadan usanmadan. 'kafanı sikeyim ali' diye söyleniyorum içimden. sonra hak veriyorum. aslında anlamaması da normal. konular ilerlemiş ve karmaşıklaşmış. bizim ali derse girmemiş tabii devam zorunluluğu olmadığı için. erken çıkıp cafeye gitmiş, part time çalşıyo çocuk para kazanmak için. içimden ettiğim küfürleri tek tek bu sefer kendime ediyorum bunu öğrenince. sınava 1 gün kala kendimize geliyoruz. ali'nin kafasında tense'ler uçuyo amk. bira içerken bile present perfect tense le past perfect tense'in ayrımını soruyo. şizofren olmuşuz 1 haftadan. gece ayrılıyoruz. adam gibi uyumasını, sabah onu arabayla alıp beraber gideceğimizi tembihliyorum.
ertesi gün yani sınav günü arabayı aldım. evden aliyi aldıktan sonra okuduğu üniversitenin kampüsüne doğru yola çıktık. alinin surat kireç gibi. korkuyo adam. 70 lira büyük para aga. saçma sapan güldürmeye, biraz olsun sınav stresinden uzaklaştırmaya çalışıyorum aliyi ama nafile. yol boyunca 'ya yapamazsam ya kesilirse bursum' diye cümleler kurup duruyo. böyle saçmalamara arasında üniveristeye varıyoruz. bunun okuduğu fakülteye gidiyoruz. otoparka park ediyorum arabayı. daha 45 dakika var sınava. sigara falan içirtiyorum ali'ye, olips şeker yediriyorum, ama fazla su içirmiyorum ki çişi gelmesin sınavda diye. çocuğu sınava girecek veli gibi heyecanlıyım amk. dakikalar geçtikçe ali daha da beyazlaşıyo. yanlışlıkla biri korkutsa o an bayılacak çocuk. son 15 dakika kalıyo sınava. alinin el ayak titremeye başlıyo. içimden altına işemese bari diye dua ediyorum. yavaştan gönderiyorum aliyi. ama hiç şansı olmadığını düşünüyorum çünkü konular afedersiniz ama 'boru' kıvamını almış çoktan. tam kapıdan girerken vicadanımın çığlıkları başlıyo. kendi kendime 'dinleme lan vicdanını' diye söyleniyorum ama yapamıyorum. ama yapamıyorum. tam binadan içeri girerken sesleniyorum arkasından.
-ali (cavap yok)
-ali(cevap yok)
-lan amk manyağı.alii.(yavaş yavaş dönüyor bana.ruh gibi olmuş hepten)
+noldu lan.
-gel lan buraya tipini siktiğim.(ağır ağır geliyo bana doğru)
+noldu oğlum.
-bak şimdi bişey yapcaz senle.
+napcaz lan?
-sen söyle bakalım bu sınav sınıfta mı amfide mi?
+amfide.
-kaç kişi giriyo bu sınava.
+valla bilmiyorum da bi ton adam var. hoca alayımızı sikti.
-hmm anladım. kalabalık olacak yani. peki hoca mı girer sınava yoksa asistanlar mı?
+asistanları girer. o şerefsiz hayatta bozmaz keyfini. tamam da niye soruyosun bunları.
-tamamdır. ver bakalım kimliklerini.
+oğlum napıyosun?
-ver lan işte kimlikleri. ben giriyorum senin yerine sınava.
+oğlum ya yakalanırsan.
- bişey olmaz. kaçarım.
+sınav kağıdında benim adım olur ordan anlarlar.
-sınavı yaptıktan sonra hatta amfiden çıkarken yazarım adını son ana kadar yazmam. o ana kadar yakalasalar bile orda isim olayacağı için bulamazlar kim olduğunu. kaçarım bişey olursa. (gerçekten de amfiden çıkarken yazdım ad ve öğrenci numarasını)
korku içinde verdi kimlikleri. başka çaresimi var amk.
amfiye doğru yürüyorum ama sanki ağır çekim herşey. etrafımda insanlar sanki soyutlanmış da sadece ben varmışım gibi hissediyorum. heyecanımı kontrol altında tutmaya çalışıyorum. içimden 'oğlum napıyosun lan' diye diye düşünüyorum ama geçiştiriyorum hemen. zaman durmuş gibi. normalde herşeyde mantık arayan bi adamım ama en ufak bi fikrim yok ne yaptığıma dair. sadece o bursa ihtiyacı olan bi adama yardım etmek istiyorum. hepsi bu. amfiden içeri giriyorum. kimseyle göz göze gelmemek için büyük çaba harcıyorum. tam ortasına oturuyorum amfinin. ne en öne ne de en arkaya. tam ortada olduğum için etrafımda asistanlar cirit atıyo ama kimse benle ilgilenmiyo. hepsi amfinin en uçalarına dikkat kesilmiş. kimlikleri sıranın üstüne koyuyorum. korku yok. en ufak bi tedirginlik yok. başımı bi kaldırıyorum bayan bi asistanla gözgöze geliyorum. bana bakıyor. 1 gram bile tedirginlik hissetmiyorum. gülümsüyorum. o da bana gülümsüyor. göz ucuyla kimliklere bakıyor. hala gülümsüyorum. aliyle benzerliğimizde dolayı ve dikkatsiz davrandığından olsa gerek sınav kağıdımı veriyor ve atlıyor beni.
toplam 25 soru var. 20 tanesi seçenekli, 5 tanesi klasik. 23 soruyu doğru olacak şekilde işaretliyorum. 2 yanlış yapıyorum bilerek. asistanların boş bi anını kolluyorum. toplam 5 asistan var. 2 tanesi çıkyor sınıftan. 3 tane kalıyor. onların da 2 tanesi masada bişey konuşmaya başlıyolar. işte o anda kalkıyorum oturduğum yerden ve sınav kağıdını vermek için yürüyorum. kağıtta hala isim soyisim ve numara yok. yakalanma ihtimalime karşı hala yazmamışım. sınav kağıdının teslim edildiği masaya en yakın sırada hızlı bi şekilde yazıyorum bilgileri ve kağıdı bırakıyorum masaya. 8-10 dakika içinde çıkıyorum amfiden. aliyi buluyorum. bi yerde pusmuş beni bekliyo ipne. sınav sonucunu öğleden sonra öğreniyoruz. 90 civarı bi notla geçmiş.
o gece biraları ali ısmarlıyo tabii. sarhoş olup sevinçten ağladı bütün gece başbakanlık bursunu kurtardığım için. sınav yetmezmiş gibi bi de zırlamasını çektim pezevengin.
neyi mi feda etmeyi göze aldım?
bütün öğrencilik hayatımı mahvetmeyi.
şimdi bakıyorum da bunu ben nasıl yapmışım diye. nasıl göze almışım o tehlikeyi. cesaretle gelen aptallık.
aklımda kalan alinin bi tek cümlesi ' 70 lira benim için büyük para'
haber vermek için yayında olan ancak haber vermekten bi haber olan haber kanallarıdır.
hiç televizyon izlemedim bugün. zaten izleyesim de yok son olaylardan sonra. taraflı haber veriyolar ya da doğru düzgün haber vermiyolar diye. boşuna da yüklenmeyeyim açayım izleyeyim diye düşündüm. ülkede ne olmuş ne bitmiş haberim de yok. ntv'yi açtım. 02.00 haber bültenini yakaladım.
millet boşuna izlememişim, boşuna kızmışım. mis gibi haber verdi adamlar.
haberler sırasıyla aynen şöyle.
-erken teşhiste prostat kanseri % 100 tedavi ediliyor. her 6 erkekten 1 i prostat kanseri tehlikesi ile karşı karşıya.
-fransada çiftçiler eylem yaptı. çiftçiler ve polis arasında çatışma yaşandı.
-mursi yargılanmaya başladı. mursi yanlıları sokaklara döküldü. mursi yanlılarına göre bu yargılama geçersiz.
-hatay'ın babatorun köyünde üretilen nar ekşisi kalitesi ile dikkat çekiyor. köyün gelir kapısı nar ekşisi. nar üretiminde dünyanın 3. sırasındayız.
-istanbuldaki liseliler arasında sigara içme oranı % 40. meslek liselerinde sigara çok fazla tüketilirken anadolu liselerinde alkol daha fazla tüketiliyor.
ulan bende mi sorun var diye düşünüyorum. ekonomiden, siyasetten hiç bi haber yok. tam umudum kesilmişken spiker beklediğim haberi veriyor; meğer ülkede her şey yolundaymış lan.
-karadenizde hamsi bolluğu. hamsinin kilosu (kasası da olabilir.şoka girdim duyunca) 1 liraya kadar düştü. istanbulda bu fiyat 5-6 liraya kadar çıkabiliyor. bir tekne yaklaşık 1000-1500 kasa hamsi yakaladı.
spiker: bültenimiz sona ermiştir. gece 03.00 bülteninde türkiyeden ve dünyadan gelişmeleri aktaracağız.
başlık açıp tanım yapmadan yalnızca 'bkz' verme durumu.
sevgili yazarımız sadece bkz vermiş. ona tıklıyorum bi bkz daha. ordan tekrar bi bkz daha. zaman tünelindeyim lan sanki. 2006 yılındaki entry'ye kadar gittim. ne öğrendim. bi hiç. 'arif'in manchester'a attığı golü' ararken 'songül karlının göğüs dekoltesi' adlı videoyu bulmuş gibi şaşkınım lan. nerden geldik buraya.
çok ilginç örnekler var. bi de anlaşılamayan konu adamlar rastgele bi yerde o an seçtiği insanlar ya da nesneler hakkında gösteri yapıyolar. yani önceden hazırlanmış bi sahne yok.
bi de video var elimde. bu videoyu biraz önce izledim. bi arkadaşım paylaşmış. kamera açıları falan bi açık bulunabilir ama çok ilginç olay.
bu önceden hazırlanmış bişey çok belli ama açıklaması zor yine de.
kendi düğünü için facebooktan etkinlik oluşturan insan prototipidir.
evet var böyle arkadaşlarım. nasıl bi düşünce hayret ediyorum. hadi tamam davetiye gönderemiyosun, bi telefon aç insan evladı. arkadaşın için zaman ayırmak bu kadar zor olmamalı. ya da teknolojinin bu kadar saçma sapan kullanılmaması lazım.
ted serisinde yer alan ve beyin odaklanma uzmanıdır kendisi.
bu videoda beyin nelere odaklanır, nasıl çalışır ve dikkat başka tarafa dağıtılarsa insan beyni nasıl da kolay yanıltılırın cevabını vermiştir.. gösteri ingilizcedir ama sonuna kadar izlediğinizde hangi dilde olduğunun pek önemi kalmayacaktır.
diyanetin açıkladığı fitre fiyatıyla ortaya çıkan çelişkidir.
2013 yılı fitre fiyatları açıklandı. kişi başına 9.25 liradır. yani bir kişinin günlük asgari ihtiyacının karşılığı olan miktardır. bu miktar aylığa vurulduğunda 1 kişi için 277.5 liradır. bir ailenin ortalama 4 kişi olduğunu düşünürsek bu miktarı 4 ile çarparsak ortaya 1110 lira çıkmaktadır.
ülkemizde asgari ücret ne kadardır? 2013 döneminin ilk 6 ay için net ele geçen para 773 liradır. 2013 yılı ikinci 6 ay içinse net ele geçen para 803 lira olacaktır.
buradaki çelişki açıktır. hadi ben bu çelişkiyi biraz kapatmaya çalışayım. anne ve baba her ikisi de çalışıyolar. ikisinin maaşının toplamı 1600 tl para yapar. diyanetin de açıkladığı ücretten yola çıkarsak bu 1600 liranın 1110 lirası minimum 4 kişinin yiyecek ihtiyacını karşılar.
kira, elektrik faturası, su faturası, giyecek ihtiyacı gibi konular zaten malumunuz. bu ihtiyaçların hepsini bir aile geri kalan 490 lirayla karşılama zorunda. bu nasıl bi mantık. zaten istanbul, ankara, izmir gibi şehirlerde 500 liranın altında kira yok.
ama olsun bizim ımf'ye borcumuz kalmadı. ama olsun bilmem kaç kilometre duble yol yaptık, şehitler evlerine daha rahat ulaşıyor. ama olsun bilmem kaç tane ağaç ve fidan diktik.
benden tavsiye akp her aileye birer tane ekonomi uzmanı göndersin de çözsün bakalım bu sorunu. akp nin en değer verdiği yerlerden biri olan diyanete de inanmaması çok manidardır.
alt komşuyu eve girerken yanında taş gibi bir rus kadınla görmektir.
bu gece saat 1 gibi sigaram bitti. evin yakınında tekel bayii var allahtan. sigaramı aldım geliyorum. apartmanın önünde yaklaşık elli metrelik bir yol var ve bu yolun her iki tarafı da giriş olarak kullanılıyo. yani iki giriş. ben bi taraftan yürüyorum yavaş yavaş ve karşıdan 2 kişi gelmekte. hafif karanlık, seçemiyorum kim olduklarını. bir tanesi kadın. uzun boylu, mini ekeli, topuklu falan giymiş. 'alla alla bu kim amk' derken, bi baktım yanında bizim komşu. kimseye gözükmemek için mevzii alarak geliyo apartmana doğru. kadın çok rahat rahat ama adam da biri tarafından görülme korkusu var.
sevgili komşum beni bi gördü ve durdu kaldı. artık yapacak bişey yok. üçümüz de apartman girişine çok yakınız ve girmekten başka çareleri yok. içimden de 'geel geeeel babana gel' diyorum. neyse adam da yapacak bişey yok diye düşünüp apartman girişine yaklaştılar. ben girdim, ardımdan da hatunla muhterem komşum girdi. ama adam benle göz göze gelmemek için herşeyi yapıyo. ben de bunu anlamıyorum. taş gibi rus kadını getirmişsin eve kadar, benden mi utanıyosun aa pezevenk?
neyse, asansör geldi bindik, yolumuz uzun. ben 7. kat, onlar ise 6. şöyle komşumun yüzüne baktım, adam boncuk boncuk terlemiş. içimden de 'sıkılcak bişey yok abi' diyorum. altıncı kata geldik. hatun çıktı asansörden. tam inerken 'iyi geceler' dedi komşumuz. ben de 'iyi geceler aabeeemm' dedim. muhtemelen komşum hayatının en uzun asansör yolculuğunu yaptı.
muhtemelen şimdi hilti gibi çalışıyodur komşum. beline kuvvet, kolay gelsin usta.
not: slav ırklarıyla zaman geçirdiğim için bir görüşte tanıyabilmekteyim. saygılar.
akşam üstü işten geldim evin içinde takılıyorum. yemek falan yedim. ama o aralar herşey mükemmel hayatımda. ve bu hale ben bile şaşırıyorum sevinmem gerekirken.
öyle çok facebook'a falan bakan bi adam değilim. kafam eserse bakıyorum, yoksa günlerce bakmıyorum bile. o gün şeytan dürttü resmen. girdim facebook'ta saçma sapan dolaşıyorum. bir kaç arkadaşla muhabbet ettim. keyifler yerinde, gülüyoruz falan.
sonra birden arkadaşımın fotoğrafı çıktı facebookta. şehit oldu yazıyordu. şehit... sadece bu. tepki veremedim bi süre. hayat durdu resmen. konuşamadım. nefes alamadım. ağlamaya başladım ama hıçkıra hıçkıra değil. istemsiz bi şekilde akmaya başladı gözyaşlarım. olduğum yerden bi kaç saat kalkamadım.
ailemle yıldırım'ın ailesi çok yakındı. şehit olmadan 2 sene önce görmüştüm en son. evlenmişti. çocuğu olacaktı. uzun boylu, yapılı, dalyan gibi bi adamdı.
45 saniye meşhur oldu işte. zaten hep böyle olmuyor mu?
medya için normal bi olaydı. altı üstü bir şehit ve haber niteliği 45 saniyeydi. olay hakkında kısa bi bilgi verilir, şehit ailesinin evi gösterilir ve cenaze namazından bir kare verilir. hepsi bu. ama işte ateş düştüğü yeri yakar diye boşuna dememişler. sizin o kısacık haber yaptığınız adam benim benim arkadaşımdı!
askerde komutanlarla ya da rütbesiz askerlerle girilen ilginç diyaloglardır.
bölük sabah içtiması için toplanmıştır. bölük komutanı olan yüzbaşı beklenmektedir.
yüzbaşı gelir ve şu diyalog yaşanır.
yüzbaşı: günaydın asker.
askerler: günaydın.
yüzbaşı: aranızda elektrik elektronik, bilgisayar ya da makine mühendisi varsa el kaldırsın.
(4-5 kişi el kaldırır.)
yüzbaşı: gelin bakayım buraya.
askerler: (komutanın yanına koşar adım gider) emredin komutanım.
yüzbaşı: ben bu cep telefonunu yeni aldım da. nasıl kullanılır bu alet. çözemedim bi türlü. bi tarif edin bakayım.
arkerler: zzzzzzzzzzzzzzz. tabii komutanım. emredersiniz komutanım.
adam gitmiş telefon almış eyvallah. kullanım kılavuzunu da hiç ellememiş buna da eyvallah. ama neden gelip bölükten mühendis buluyosun arkadaş. altı üstü telefon ya. kurcala biraz. nerden anlasın o asker o telefonun kullanımından? kendimi yaptı telefonu?
mühendis olduğu için bu kadar pişman olan başka insan görmedim hayatımda.
edit: eksileyen var. komutanım senmisin? yeminle yanlışlıkla oldu bu entry. saygılar.
leyla ile mecnunun 96. bölümünde baba iskenderin oğlu mecnuna söylediği sözdür.
bu onur ünlü acayip adam ya. her hafta bi yolunu bulup seyirciye gereken mesajı veriyo. bir de dikkatimi çeken başka bi konu, bölüm sonlarında yaşanan bir sahne ya da söylenen bir söz üzerinde dönmekte bütün bölüm. ama kimse bunun farkında değil. son sahne geliyo ve şimdi ne olacak derken seyirci o vurucu söz ya da sahne gelip kurşun gibi çakılıyo insanın beynine. ilginç adam bu onur ünlü. helal olsundur.
edit: fragmanda söyledi daha bölüm yayınlanmadı. aramayın boşuna.
sevmediğin adamın facebooktan arkadaş olarak eklemesidir.
üniversitede sevmediğim bi arkadaşım vardı ne yalan söyleyeyim. saçma sapan bi herifti. adam 2 gün önce ekledi. hala kabul etmedim. eminim ki bu adamda benden hoşlanmazdı pek. peki neden ekliyosun amk o zaman ya? neden strese sokuyosun adamı?
polisin olaylara müdahele etmeden önce müzakerecilerin göstericilerle uzlaşma yoluna gitmesidir.
biraz önce izlediğim habere göre polis biber gazıyla ya da fiziki müdahaleden önce göstericilerle müzakere edecekmiş. bunun için polis teşkilatında müzakere uzmanları yetiştirilecekmiş. bu müzakereciler soğukkanlı olup olayları yüksek bi yerden izleyecek ve gerektiğinde müzakere yolunu zorlayacaklarmış. ha bir de tarafsız olacaklarmı. türk polisi soğuk kanlı ve tarafsız. hiç akla yatacak gibi gözükmüyo.
Polisin biber gazı yerine müzakereyi tercih edecek olması iyi niyet belirtisi değil de biber gazının maliyeti gibi geliyor. sonuçta her gördüğün gruba biber gazını dayıyosun. sık sık dur. biber gazı tüpleri boşalıyo tabii.
koşu bandında 3 dakika koşup karşıda duran aynada hemen kıçına bakıp erimiş mi diyen bayandır.
olay spor salonunda geçmiştir. 3 yıldır body çalışıyorum ama 1 adet baklam bile yok. bu nasıl body yapmak anladığım da yok zaten ama gidip ter atıyoruz işte. bu manayla spor yapmış oluyoruz. sonra saunaya girip eşşek gibi yatıyoruz.
dün gittim yine çalıştım salonda. salonda ilk defa gördüğüm bi hatun vardı. hafif karaman bişey. biraz da ayva göbekli ablamız. sevgilisiyle spor yapmaya gelmiş romantikler. ulan sevişseniz daha çok kalori yakacaksınız haberleri yok malların.
neyse koşu bandına çıktı bunlar. ben de sporu bitirdim oturdum koltuğa bişeyler içiyorum ama bu mallar tam önümde. 3 dakika ya koştular ya koşmadılar. indiler koşu bandından. aynanın yanına gittiler. ablamız sevgilisine kalçalarını gösterip 'hayatım erimiş dimi biraz' dedi. çocuk da bunu bozmayayım diye 'evet aşkım' dedi.
bak bak bak. erimiş mi aşkım? evet aşkım. vay amk ya. daha ne koştunuz. ne çalıştınız ki erisin o göt. sonra 5 dakika daha çalışıp çıkıp gittiler salondan. o götün günlük 8 dakika çalışmayla erime ihtimali yok ablacım.
onun sevgilisine ne demeli. orda 'evet aşkım' diyeceğine, 'sen benle taşşak mı geçiyosun hayatım' dese, hatun 1 hafta içinde o götün boyutlarını yarıya indirir. taş gibi de olur.
bu saçma cevaplardan kaybediyoruz işte. evet aşkımmış.
eminönü, aksaray gibi yerlerde saat satan siyahilerin malatyalı olmasıdır.
bunlara kim öğretti bilmiyorum ama bir kaçına nerelisin diye sorduğunuzda mutlaka bir tanesi malatyalıyım der ve beyaz at gibi dişlerini gösterir size. pis pis gülüyo bi de bunu söyledikten sonra.
malatya ne alakadır bilinmez ama o an adamı şoka sokar.
otuz yaşına gelmiş kadınların girdiği bunalımdır. genelde kadınlar otuz yaşına kadar çok seçici davranırlar. yok armudun sapı üzümün çöpü. yakışıklı olsun, zengin olsun, evi olsun, yazlığı olsun. olsun da olsun amk.
fakat otuz yaşına gelindiğinde olaylar değişir.evde kalma çanları çalmaya başlamıştır. birden yaşlandıklarının, memelerinin sarktıklarının, gözlerinin kenarında oluşan kaz ayaklarının farkına varıp, hafif şişik armut göbekleriyle evlenecek adam gibi erkek avlamaya çalışırlar.
şimdi bu hatunlara sorulmaz mı, sen bu yaşa kadar kaç tane adam gibi adamı hiç edip hayata küstürdün. o zaman güzeldin tabii. herkes peşindeydi.ama ne zaman eşek götüne benzemeye başladın ve bunun farkına vardın, kendini hemen birine itelemen gerekti.
bir de bunların eski sevgiliye dönmek için debelenenleri vardır ki, siktir git denilesidir.
bugüne kadar izlediğimiz reklamlardan ya da market raflarındaki şampuanlara baktığımızda da göreceğimiz gibi keller için şampuan olmaması sorunsalıdır.
her ne kadar bu arkadaşlar kafasında saç olmadığı için göğüs kıllarında şampuanı köpürtüp kafasına sürse de, o şampuan üzerinde
'kepekli saçlar içindir' yazdığı için zorlarına gitmektedir. bu durumu içerlemektedirler. şirketler neden sadece saçı olanlar için şampuan yapmaktadır? bu şampuanı üreten şirketler tarafından kel insanlara saç ektirmesi gerektiği mesajı verilmektedir diye düşünüyorum.