gerçekleşmesini istemediğim ve istemeyeceğim bir temennidir. zira kürtlerin, kendilerini ifade edecek başka bir talep bulabilseler böyle bir salvoyla ortaya çıkacaklarını düşünmüyorum. gerçekleşmesi halinde; iki milletin ortak kültürüne rağmen birlikte barış içinde yaşamayı beceremediğini belgelemiş olur ki hala ümitvar olduğumuz bir mesele olduğu için, o acı sonla bitmesini asla isteyiz.
bahar şenlikleri zamanı konsere geldiklerini öğrendiğim, ölecekler ve ben hiç konserlerine gitmemiş olacağım diye içten içe endişelenip birtakım olumsuzluklar yüzünden izleyemediğim/dinleyemediğim insanlardır.
yalnızca filmlerde olduğunu sandığım eylem. ne yani böyle tıkır tıkır saat dönüyor, zamanın su gibi akıp geçmesi hissi uyandırılıyor ve siz o sırada çeşitli konumlarda bir kağıda mektup yazıp buruşturmuş olduğunuz için günün sonunda bitkin bir surat ifadesiyle birlikte yerlerde bir sürü buruşuk kağıt yığınları mı oluyor? vaauv.
birçokları tarafından eleştirilen bir davranıştır. "herkesle iyi geçinenlerde muhakkak bir yavşaklık vardır" sözünden ilham aldıklarını söylerler. halbuki alakası yoktur. herkesle iyi geçinmez çünkü bu insanlar, yalnız samimiyetine karşılık verenlerle devam eder. kimileri de vardır ki samimiyete karşı çok fena tribe girer, kendisine yöneltilmeyen teklifi ararlar. iki satır muhabbete izin vermezler. keyiflerine baksınlardır. biz samimi kaynaşmacı bireylerin gözüne görünmesinlerdir.
tam ".... yavşaklığından utanıyorum" lu başlık bulmuşum, "pis fakirler" edebiyatını yapacağım, bir de ne göreyim? çizgi filmvari bir efektle gözlerim yuvalarından fırladı ve tekrar yerine girdi, aniden parladım: "ikiyüzelli milyon mu?!" tanrı aziz milletimize akıl fikir versin, kapitalist düzenin belasını versin, büyük ihtimalle siyah ojeli ayakları parmak arası terliklerinden taşan tipini tipçiğini yediğim ronaldo'ya da müstehakını versin.
tanım: ikiyüzelli milyon değersizliğinde, haklı bir utançtır.
bir yazarın* biçare yakarışının yegane sebebidir aynı zamanda. bakın güzel sözlüktaşlar, bakın sevgili yönetim kadromuz. bu lanet olası mukayeseyi yapmak gerçekten de midemi bulandırıyor ama şunu belirtmeliyim ki; ekşi sözlükte nefret söylemi denetim grubu gibi şahane oluşumlar boy gösterirken ve belli bir duyarlılık düzeyinin üstüne çıkılırken, uludağ sözlüğün dünyaya gözlerini kulaklarını kapayan yazar kadrosuyla hareket etmeye çalışması, vasatın üstüne çıkamaması ve kahvehaneyi aratmaması gerçekten büyük talihsizliktir. duyarlılık hususuna riayet etmeyen bir oluşumun hali nicedir? bombo* bir başlıklar dizini görmek, insanların seviyelerinin çok altında mevzular konuşmasıyla açıklanabilir, seviyeleri budur demeye dilim varmıyor doğrusu. değerli vakitlerimize daha çok değer katmak adına sözlükte takılmak ütopik değildir esasen. arz ederim.
son zamanlarda bir hayli göze "batan" durumdur. sözlüğün dünyaya iki bacağının arasından bakan ve gündemle ilgilenmeyen, boş teneke diye tabir etmekten imtina etmeyeceğim zırvacılarla dolması artık sıkmaya başlamıştır. ne vakit bir haber başlığına entry gireyim desem sol frame; "alttakinin ismini tahmin etmece", "üstekine şarkı armağan etmece" gibi forum mavralarıyla dolup taşmakta ve güzelim haber gözden kaybolmaktadır. bu sık tekrarlanan bir olay haline geldikçe istatistiğe vurmakta ve genelleme yapmakta sakınca görmemeye başlıyor insanlar ve başka başka platformlarda sık sık "uludağ sözlüğün liseli kaynaması", "uludağ sözlüğün seviyeyi düşürmesi", "uludağ sözlüğün kalitesiz bir klon olduğu gerçeği" tarzı bahisler dönüyor haliyle. acı olan şu ki; sonuna kadar haklılar.
geyik, muhabbet, komiklikler, şakalar, tespitçilik oynamaklar, celebrity'ler, anketler, asılsız iddialar, dalgaya vurmaklar, eleştirmekler, hayal gücünü bir şekilde neşretmekler vs. bunlar "sözlük" dediğimiz oluşumların olmazsa olmazlarıdır, tamam. ama burada insanların fikirlerine de ihtiyaç var, bilhassa kuruluş gayesi doğrultusunda üyelerinin "düşünebilen" varlıklar olduğu varsayılıyor.
sanat, kültür, siyaset, spor, gündem, vs. bu branşlarda yeteri kadar aktif olamayan sözlük, otokontrolünü kaybetmiş ve devreden çıkmaya hazırlanıyor demektir. zira fikri dünyasına ve sosyal hayatına katkıda bulunması da bir yazarın sözlükten beklentileri arasındadır, en azından çoğumuzun böyledir diye tahmin/umut ediyorum.
işbu giride, pek değerli yönetimi ve siz sevgili sözlüktaşlarımı, titreyip kendimize gelmeye davet ediyorum. zira uludağ sözlüğün
ekşiye girişteki staj aşaması olması durumu veya olduğu gerçeği, hepimizi rahatsız ediyordur.
bu biçare girişimde; daha evvel defaetle denenmesine ve nihayetinde şu an da olduğu gibi olumsuz neticelenmesine rağmen bulunuyorum. umarım inciye doğru yollanan sözlüğün akıbeti, öngördüğüm ölçüde vahim olmaz. saygılarımla.***
not: aramaya bütün kalbimle inanıyorum lakin benzer başlıklarda mevzuğun çok farklı taraflarına değinilmesi hasebiyle, bakış açımı yeni bir başlıkla izah etme gereği duydum.
hissizleşmek ve önüne koyanı yemektir. neye inanacağını şaşırma derecesinde aldatmalar ve yalan tuzaklarının içine boğazına kadar batmasıdır. kendini gerçekleştirememesi, orijinallikten uzak kalarak çağa uyabilmek adına prensip ve anlayışlarını gevşetip genişletmesidir. ve mevzuğun üstadı için:
müslümanlık ve milliyetçilik hiçbir şahsa dayatılmadığı için, insana kendini gerçekleştirebilecek özgürlük alanı sağlandığı için söze konu olan ülke türkiye değildir.
bilhassa şu zamanlarda insanlar pagan kültürleri bir hareketli makara, bir kaldıraç, bir çıkrık kolaylığında benimserken belli bir bilinç düzeyini onikiden vurmayı başardığı için haklıdır, tabii benim nazarımda. zaten övünç duyacak kadar hissetmese müslüman olmazdı zannediyorum.
mavi marmara gemisinin oraya sadece ve sadece "insan" ve "mazlum" oldukları için yardım götürmeye gittiğini anlamayan ve asla da anlamayacak olan vicdansız, beyinsizlerin deli gönüllerini azıp coşturan söylem. helal olsun lan, bir gram vicdan sahibi olmayı nasıl bu kadar kat'i surette reddettiniz? "hiçbir çıkar veya ayrım gözetmeksizin yardım" lafını en son ne zaman duydunuz? bu kafalara ulaşmak için ne alıyorsunuz? ulan. of ya.
yaşadığı koşullara uyum sağlamakta ve yozlaşmakta olan müslümandır. kulluk bilincine varamamış olmasıyla da açıklanabilir. bireysel olarak yargılanmamaları gerekir zira dini eğitim ve bilinç herkese nasip olmuyor bu zamanda. neden acaba.
sanat ruhu dediğimiz şeyi "sanat tarihi" vs. gibi derslerinde aldığı notlar çerçevesinde algılayan, üniversiteye gelene kadar dan brown da olmasa ressam adı duymayacak tiplerin o sergi senin bu sergi benim gezip kültür-sanat adına görüş beyan etmeleridir. bu bireylerin en mühim özelliği cool takılmak adına etraftaki kimseyi önemsememeye çalışmak ve kültürünün reddettiği her türlü eyleme-tavra-harekete-işe-oluşa karşı ne kadar da hoşgörülüyüm imajı vermek için yalakalık yapmaktır. pozitif bilimlere dair bölümlerde okuyanları küçümsemektedirler genelde, sıkıcı bulduklarını ve asla seçmeyeceklerini filan söylerler. sanatı daraltma çabaları çok komiktir. sanatın mantığı onların beyinlerindeki gibi elitist değildir, izafidir sanat ve herkes içindir. ve çok sinir oluyorum ııggh.
yarıldığım videodur. hey yarabbim ya amsdvghsja. hayır o döşü bağrı nasıl toplamış o çocuk merak ediyorum, ciğeri düşecekti az daha. hele o üçlüye bayıldım nasıl şeker hepsi de, "agucuhujumutuşugu" gibi anlamsız sesler çıkararak sevmek istiyorum hepsini. tabii ki klip oyuncularından tavuk kadrosuna da teşekkürü borç bilirim. kahdkahkajds geberdim.
bünyemde çok feci bir heyecan yaratan eylemdir. aynı zamanda birçok sıkıntıyı da beraberinde getirir çünkü yüzeysel muhabbeti sevmeyeceğim ve direkt cıvıtacağım için büyük ihtimal karşıdaki erkekse "hafif" damgası, kızsa "ukala" damgası yiyeceğimdir. ama sallamam dalarım muhabbete, anlarsa ne ala, damgalarsa ben yine de eğlenmiş olurum o da kırmızı alarma geçip koşarak uzaklaşır ehe. bazen de müdahale etmeye mecalin olmaz ve o aptal muhabbetleri çevirip sıkıntıdan patlarsın.
-naber?
+iyidir ya senden naber?
-benden de iyi. ... ee neler yapıyosun?
+hiç işte ya nolsun. sen neler yapıyosun?
-ben de öyle işte okul mokul ayh ölücem şimdi devamını yazamicam çünkü yazarken bile patlayacak hale geldim.
velhasıl; uzun süre görüşülmemiş kimseyle konuşmayın bence. uzunluk da izafi tabii bu arada.
akabinde bırakmak, başlamak, sabahları bırakmak, yatsıları bırakmak, sünnetleri terk etmek, hepten bırakmak, başlamak... şeklinde gider genelde. imanı felsefe edinememiş, hubb -yani allah sevgisini hissedememiş kişilerin kulluk hususundaki ikircikli tutumlarının bir evresidir. her şeyi bilir, ikna olur insan ama faaliyete geçiremez. üşengeçliktir çoğu zaman, belki çevreden gelecek tepkilerden çekinilir -iyi veya kötü, bazen umutsuzluktur. üşengeçlik için söylenecek pek fazla bir şey yoktur, nefsin isteklerine amade olduğumuz halde rabb'ınkilerden yüz çevirmek ne dehşetlidir? çevre meselesi çok büyük imtihandır -bence, tecrübe ile sabit. iyi eleştiriler de kasabilir insanı kötüler de. mesela "vaay aamet ya sen de kılar mıydın iyi iyi yola gelmişsin keh keh" veya "canım ayşecim çok sevindim senin adına inşaallah hayırlı olur senin için dua etmiştim ah çok şükür" vs. bunlar insanın unutmaya çalıştığı o gafil zamanlarını hatırlattığı için acayip sinir olmasına neden olur, bunu yapan varsa yapmasın lütfen, insan psikolojisi diye bir şey var. bir yandan da eskisi gibi boş beleş gezdiğinizi düşünen arkadaşlar "ne namazı yea kanka gel iki dakka pes atak allaasen" vs. değişimi kabullenemeyen yakın arkadaş yorumları vardır ki bu aşamada vardığınız bu mükemmel bilinç düzeyini onlara da aktarmalı ve beraber hareket etmeyi önermelisiniz bence, tek başına nispeten daha zordur zira. şakirt, yobaz, dinci vs. ile yaftalayanlar olursa ellerinizi kollarınızı sallayarak çığlıklar eşliğinde arkanızı dönüp kaçmaya başlamanız önerilir. umutsuzluk mevzuu vardır bir de. allah, rahman ve rahimdir. rahmeti çok geniştir. onu arzuladığınız ve yolunda çabaladığınız takdirde size bin misliyle yaklaşır, merhametle muamele eder. mağfiret dileyip o yola girin, geçmişiniz için yapabileceğiniz tek şey bağışlamayı dilemektir zaten. sakın umutsuzluğa kapılmayın. zira yeis bataklıktır, müslümanlar yeisten uzak durmalıdır. velhasıl başlayın, başlatın. ibadetin coşkusunu kaybetmemek için imanınızı zinde tutun ve kendinizi allah'a teslim edin.
ha bir de editi: "Sizi harekete geçirmeyen imanın, sizi sırattan geçirmesine imkan yoktur." [Hz. Mevlana]
akp'nin otokontrolü için her daim gerekli olan muhalif kesimdir. mesnetsiz eleştirileri çok çok ayrı tutuyorum. içeriğini bilmediği ve asla öğrenemeyeceği mevzuular hakkında da medya gazıyla bol keseden sallayanları ise tutmuyorum bile*. yüzde %50 de öyle kaşına gözüne vermedi oyunu, herkesin eleştirdiği hususlar var lakin çözümüne öncelik verdikleri sorunlar için veriyorlar, bunu da unutmamak lazım.
seçim akabinde azıp coşan deli gönülleri, neticeyi hazmetmekte zorlanıp akp seçmenine -yani halkımızın %50si ediyor- küfür kıyamet dümdüz gitmişler ve gitmeye de devam etmekteler. "deveyi diken, insanı .... gerek." lafı ve daha niceleri kıçlarında patlamaya devam edecek böyle giderse. aa doğru mv sayısı arttı şalalalallalala. yerim sizi agu.