ölüler konuşamaz
ama sadece ölüler de susmaz Sitare
susmalıyım
yoksa yıkılır bu yarım küre hicranımdan
yanar bu gökyüzü nefesimin ardından
sen de susmazsın bilirim
ama konuşamazsın da Sitare
farz et ki küçük bir parkta oturuyorum
ve yalnızlığın hançer boynuma
akşam gebe geceye, gece mahkum sabaha
baktığın yer kadar uzağım
sen beni kabre dönen yanımdan değil
ellerini tutup, gözlerine bakarken tanıdın
bir de ardından bakarken tanısaydın
bir de ardından bakarken
ne çok çakılı kaldım penceremin pervazına
ne çok araflara bölündüm
her akşam son gidişini seyrediyorum
yağmur yağıyor, yıldırım düşüyor bazen
ben seni seviyorum Sitare
farz et ki gözyaşların geçmiş geceden ve mendilsizsin
bir karınca yürüyor parmaklarının ucunda
kocaman bir ülkede koşarcasına umuda
nerde bir çocuk ağlasa
gecemden akıyor gözyaşları
gecem kalleş, alabildiğine keder gecem
odamda öksüz masam, yetim kalem
ve taziyede tüm dizelerim
soluk lambam, tabut yatağım
bu terk edişim Antartika kadar buz
bu terk edilişim sahra çölü kadar susuz
ölümlerim sabaha kadar bazen
yaşamıyorum da her sabahtan itibaren
farz et ki hüznün yapışmış tarihin kollarına
çisil çisil bir kent ağlamış sen sustuğunda
bir bedevi vurulmuş ruhunun çöllerinde
sen beni hep konuştuklarımdan anladın
bir de sustuklarımdan anlasaydın
bir de sustuklarımdan Sitare
ölüler konuşamaz
ama sadece ölüler de susmaz Sitare