benim güzellik kavramım çok çok farklı olduğundan dolayı beni çok çok aşırı cezbetmeyen bir kişilik kendileri. bana sorsan bir anna torv 10 kat falan daha güzeldir heralde. biliyorum bir çok arkadaş "oha!" diyebilir ama dediğim gibi benim güzellik anlayışım çok farklı.
steve jobs'ın çığır açtığı doğrudur, buna karşılık açtığı çığırı çok iyi kullanıp milleti on numara söğüşlediği de doğrudur. eğer bir kez apple ürünü satın alırsanız hep almak istersiniz. fiyatı önemli değildir, çünkü kaliteli ve her zaman piyasadaki muadillerinden farklıdır apple'lar.
ehehe. ne desem bilemiyorum. hayatım bazı şeyleri istemek ve elde edememek üzerine geçmekte. her gün başka bir şey hayal ediyorum ve gerçek olmuyor, gayet de bildiğim üzere. hayat nedense istediklerimi vermeme -veya çok üstün sıkıntılardan sonra verme- konusunda gayet bonkör davranmakta bana. bazen hayatı tenasül uzvuna takmayan bi insan olup çıkıvermek istiyorum, bir gecede. sabahı, akşamı belli olmayan, yedi yirmidört kafası iyi olan falan böyle. neblim, bi motorsiklet klübüne üye olup -kapadokya'ya gezi düzenleyenlerinden değil- deli gibi dehşet saçmak istiyorum. bazen aynı kaybedenler klübündeki gibi dünyayı sikine takmayan bi radyocu olmak istiyorum. bazen deliler gibi kafayı bulup sağa sola sarkıp dayak yemeyi istiyorum. sonuç olarak; istediğim hayatı yaşamak istiyorum, zorunda olduğum hayatı değil.
zorunda olmak, hayatta en nefret ettiğim şeydir benim aslında ve, ne yapacağım konusunda bir fikrim yok. aynı rahibe günah çıkartır gibi hiç tanımadığım birisiyle saatlerce konuşmak istiyorum. ön yargılar olmadığından dolayı çok daha anlayışlı olmaktalar onlar. kısaca en iyi insan tanımadığın insandır düsturunu benimsiyorum bir yerde.
işte böyle dostlar. hayat genelde istediğinizi vermiş gibi gözükür ama sol kroşesi her zaman havadadır. en hazırlıksız anınızda yakalar sizi, sonra da havluyu öyle bir atarsınız ki tek düşünceniz o ringden kaçmak olur.
demosundaki joystick problemini çözmek için: gidin bir logitech joystick alın. hem senelerce kullanırsınız hem de o görmedi bu oyundan attı sorunu olmaz.
oyuna gelince, oyunu zar zor açabilmiş olmamdan dolayı yorum yapamayacağım.
adnans gibi ucubelerden sonra ileriyi görebilen, kişiliği ve duruşuyla her yerinden galatasaraylılık akan, söyledikleri de birer birer çıkan über insan, über başkan.
çok yağladım ama, içimden geldi be. adnansdan beri galatasarayla aramızda olan buzları eritti bu adam, az bile.
nedense bir türlü oynamayı beceremediğim oyundur. top playerde kim oynuyor olursa olsun deli gibi çalım atıyor şerefsizler. daha rahat gol atabilmenin bi yolunu bulamadım. kaleciler tam manasıyla rezalet. ilk maçımda ters bi topta defansa çarpan topu sadece mal mal bakarak içeri alan kaleciyi gördükten sonra bi düşündüm allah allah ben beginnerde falan mı oynuyorum diyerekten. çalım mevzuu (eğer atmayı becerebilirsen) her oyuncuyu messi yapmış. şutlar geçen seneye göre efsane ama hala istediğim kıvamda değil. bir kere yanında oyuncu varken şut çeken adamın topu balon gibi 20 metre havalanmaz, senelerdir peste olan gerzekçe bir durumdur ve nedense düzeltilmez.
bu kadar aptal kalecilere rağmen napoliye milanla 2-0 yenilmem senelerdir pes oynayan bünyemde tahribat yarattı. birileriyle oynarken tamam da bilgisayara karşı ı ıh.
editto: oynadığım en kötü peslerden olma şansı yüksek.
editto 2: direkten dönmüş bu oyun. tam sürüme kadar düzeltirlerse çok güzel bir oyun olacak ama benim defansın kevgirden beter olması acayip sinirimi bozmakta. yapay zekadan top alınmıyor amuğa koyim.
bütün tadıyla içilen, sonraki 9 ila 16 saat arasında (ramazanın o seneki zamanına göre değişen) sigara içilemeyeceğinden dolayı her nefesi sigara tiryakisi için önemli olan sigaradır. tadı bi farklı gelir haliyle.
bu diziyi fazla izlediğime kanaat getirdim az önce. pendik dolaylarında imsaktan önceki son sigarayı içerken dışarıdan 30 saniye kadar belirli bi frekansta devam eden sonar sesine benzer bi ses duydum. ya kafayı yiyorum ya da pendikte ne olduğunu açıklayamadığım bi olay oldu.
dizi ile ilgili tonla yazacak şeyim var ama kafayı yemediğime inanmam gerekiyor önce.
saints row adlı serinin 3. oyunu. artık gta çakmalığı modunu iyiden iyiye aşmıştır. oyunda gerçek hayatta yapamadığınız şeyleri (gerçek manasıyla söylüyorum bunu, kendinizi topa koyup fırlatma gibi über şeyler) yapmanızı sağlayacak gibi duruyor ilk teaserler itibariyle.
ha güzel mi olacak, sanmıyorum ama torrentten çekilmeye değer. çıkış tarihi 18 kasım 2011 gibi gözüküyor, tabi ertelenmezse.
yanlış bilgi. anal ilişki erkeğe zevk verir. çünkü erkeğin penis başından yola çıkan sinirler omuriliğie kuyruk sokumundan bağlanır, yani dolaylı olarak erkeğin amiyane tabiriyle "göt deliği" nin hemen arkasından geçer. giren çıkan durumunda oradaki sinirler de uyarılır haliyle.
editto: erkek anatomisi ile ilgili bir bilgidir. homo arkadaşlarımızın (both sexual and phobic ones) bilgisine.
sırf vakıf üniversitesi diye atılmayan bok kalmayan okulum. okulu babasının keyfine uzatanlar var, okumaya değil de "non-stop partying" e gelenler var, zekası pırasadan hallice olup diploma alanlar var, evet bütün bunlar kabulüm ama 1 senedir okumakta bulunduğum bilgisayar mühendisliğinde bir tane bile hocamın bize "müşteri" gözüyle bakmadığının ve hepsinin de bizi iyi yetiştirmek için çabaladığının farkındayım. çoğu defa tenkit de yemişimdir bu konuda, "adam ol lan!" minvalinde.
yazmaya niyetli olan arkadaşlar varsa yazsınlar, öyle bahsedildiği gibi bi okul değil kesinlikle. gelin, görün, hocalarımızla konuşun, kararı sonra verin.
insanda çok büyük hisler uyandıran mükemmel eser. ah galatasarayımın şampiyonlar ligi maçlarından önce çalarken kalbimin küt küt attığı, "şampiyonlar ligi ana sponsoru ford, mastercard ve play station, galatasaray - x maçını sunar." kısmını duymadan içimin rahat etmediği...*
özellikle fifa veya pes oynarken maç öncesinde dinlenirse o maçın kıran kırana deli gibi geçmesi olağandır. insanı messi yapmakta bu theme.