bir şehirden bir şehire taşınmak, bir evden diğerine taşınmak en nefret ettiğiniz yerden bile taşınıyor olsanız garip bir burukluk yaratır.bunun içinde 'yeni'den korkma ve onunla gelen belirsizlik hissi de vardır.eski olan her ne ise ondan taşınmak, hüznü sıklıkla, karmaşayı ise kaçınılmaz olarak beraberinde getirir.*
son günlerde bu kişinin aniden her programda boy göstermeye başlamasıyla şaşırtan durum.bu kadın uzun yıllardır vardı ne oldu da şimdi abartıldı ve kendine ait programı olacak düzeye geldi.hem ekranda safiye soyman'ı görme ihtiyacı olduğuna kim niye karar verdi ki çok 'saf'iye bir durum armagan caglayan bize de yürü ya kulum dese de köşeyi dönsek furyası
bu testlerde hayat ya beyaz ya siyah olmalıdır, arası yoktur.soruların içeriğine o kadar yabancısınızdır ki, daha soruyu bile kafanızda şekillendiremezken cevaplardaki şıkları hiç anlayamazsınız.bu testlerin, başka bir gezegende yaşayan başka bir türle ilgilendiği sanılır.yine de iki üç kız biraraya gelince iyi komedi olur diye bakılmadan geçilmez *
bu vedalaşma sözlerinden ilki; bir daha görüşmenin umudunu taşırken, ikincisini duymak, söyleyen kişiyi kaybetme korkusu yaratır. hoşçakal demek, benden uzakta olduğun zamanlarda iyi olmanı istiyorum demek gibidir, güle güle daha iyidir *
son günlerde mail yoluyla gündemi meşgul eden mevzu.yok efendim letonya yakında okullarda iki büyük kolanın içilmesini yasaklayacakmış da, biz de yasaklasakmışız da...ortalıkta onca sorun varken niye bu sudan asitten sorunlar büyütülerek gündem yaratılıyor bilinmez.bu gündemi kim yaratıyor, daha doğrusu kim şişiriyor..**
"Öldüren Cazibe, Sadakatsiz.." daha uzatabiliriz.hepsinin ortak noktası sadakatsizlikten sonra gelen pişmanlık hissinin yoğunluğudur.özellikle "Play It Again Sam" gibi olaya karmaşanın fazla girmediği durumlarda olan 3. kişiye olurken, "sadatsiz" de gördüğümüz gibi durumlarda olan aldatılan eşe olur ki; geriye bir hiç uğruna paramparça olan hayatlar kalır
eylül başında istanbul dışında olmak, placebonun festival içinde sahne alacagına sinirlenmiş olmak, o günü ne kadar sinir harbiyle geçireceğini şimdiden kestiremez olmak, efkarlanmak..
bu kurama göre birtakım örgütlenmeler 'benzeşme' yoluyla ortaya çıkar.yerelleşme anlamında metropollerde kurulmuş 'şuralılar derneği', 'buralılar derneği' tarzı oluşumlar da bu yolla kendilerini maddi ve manevi yönden tatmin edecek küçük çaplı bir örgütlenmeye giderler.bizim de 'sözlükteki suralı yazarlar' tarzında gördüğümüz başlıklar koca sözlükte (!)birbirlerini bulup dayanışmak isteyen 'oralılar'ın işi olsa gerek
köyün çehresinin değişmesine neden olan eylemi kınama sözü. artık bu köy global bir köy ise -ki öyle-, kınama ve yadırgama süreci daha hızlı atlatılır hale gelmiştir. "yeni adet" çarçabuk içselleştirilip tüketilir, "sıradakii" diye seslenip daha yenisini getiren mavi-kırmızı-beyaz renkli çığırtkana iş düşer.naapsın adamın işi başından aşkın, dünyayı katletmek için ivedilik şart.
şaşılıkla duygusallık arasındaki bakış.o ince ayrımın baygınlığa kayanı makbul sayılır.ancak bu bakışın güzel olduğu bilgisini yıllardır yüz kez izlemiş olduğumuz filmlerin beynimize işlemesine mi borçluyuz bilinmez
fazla verici insan modeline ait söz.genellikle sıkıcı ve çok gereksiz, uzun konuşmalar yapan, karşısındakinin ruhsal durumunu önemsemeyen insanlar tarafından sarfedilir
"baba lise" olarak bilinir.denizlinin önemli ve bir o kadar da kalabalık lisesidir, 4 binada eğitim vermektedir.zamanında itü'ye giren öğrencilerin büyük çogunluğu denizli lisesi mezunu olunca, ismet inönü liseyi ziyarete gelir ve adı "inönü lisesi" olarak değiştirilir.ancak iktidar değişince "denizli lisesi" adını alır. atatürk'ün ziyaret ettiği sınıfın bulunduğu eski bina, lise anıları açısından iyi bir mimariye sahiptir
okuya okuya ve izleye izleye fenalık getirmiş hikayeler. sarımsaklar, kazıklar, haçlar, kafası kopmuş tavşanlar, uzayıp sivrelmiş dişler, yaralanmış boyunlar ve yeter artık hep aynı şey, diye sızlanan okuyucular..
bir çatıda uzanıp yıldızları izlemek, hayatta imkansızlıkların varlığını unutanlar için birebirdir.yatarsın, yukarı bakarsın, için bi hoş olur, onları yakalamak istersin, tüm hayallerin resmi geçide dururlar, ancak dokunamazsın bile, bi süre çırpınmış yüreğinle başbaşa kalırsın..
bunlar tatlı deliler, tatsız deliler ve neden deliler? olarak 3e ayrılır.Tatlı delilere akla gelen ilk örnekler;ferhan şensoy, okan bayülgen, aysel gürel, emin çölaşan,pakize suda,nilgün belgün, ali poyrazoğlu..tatsız deliler ise isimlerini saymak için ömür yetmeyecek kadar çoktur.bunlar sanat, siyaset, eğitim alanlarında olduğu kadar sokakta da sık sık karşımıza çıkan,delilik haklarını insanları rahatsız etmeye yönelik olarak kullanan türdür.neden deliler kategorisine gelince, bunlar mustafa topaloğlu ya da nil karaibrahimgil gibi oldukça normal oldukları halde deli-ymiş gibi görünen ya da görünmek isteyen kişilerdir.neden deliler sözü iki türlü anlaşılabilir: meclis binasının önünde çırılçıplak soyunarak protesto gösterisi yapan vatandaşa siyasetçinin sorduğu neden deliler sorusu oldukça açık cevaplara sahipken,bizim sorduğumuz neden deliler sorusu delilik kurumunun şahsiyetiyle alakalıdır.Öte yandan tatlı delilik oldukça hoş bişidir..
ülkemizde genç kuşak yönetmenler arasında sadece Çağan Irmak mı var yani beğenebileceğimiz türden diye hayıflanırken, 'korkuyorum anne'yi izleyince, nasıl olup da bu güne kadar bi filmini izlememişim dedirten, muhteşem renkler kullanan, karakterleri çok dokunaklı olan bir yönetmen..(Öyle ki,belki de 20 kez izlenmiş olan "amelie" nin verdiği histen cok daha etkili bir his veriyor bu film) tüm bunların yanında senaryoya da kendinin el atıyor olmasıyla (korkuyorum anne- reha&nilüfer erdem) ilerde bir 'reha erdem sineması' ekolünü yaratacağına inandıran, şimdilerde gösterime girmeye hazırlanan "5 vakit" i ise merakla beklenen, reklam yönetmenliği de yapan yetenek..