bir şehirden bir şehire taşınmak, bir evden diğerine taşınmak en nefret ettiğiniz yerden bile taşınıyor olsanız garip bir burukluk yaratır.bunun içinde 'yeni'den korkma ve onunla gelen belirsizlik hissi de vardır.eski olan her ne ise ondan taşınmak, hüznü sıklıkla, karmaşayı ise kaçınılmaz olarak beraberinde getirir.*
johnny depp ve john malkovich gibi iki büyük ismin yanyana gelmesinin ancak rüyada olacağının yalanlaması.john malkovich bu filmin aynı zamanda yapımcılarından biri.yönetmen ise ilk uzun metraj deneyimini bu filmle yaşıyor.zaman zaman sıkıcı olup dikkatinizi dağıtabilecek bir konuyu, yönetmen laurence dunmore öyle güzel işlemiş ki; değil sıkılma, merakla izlenir bir film olmuş.izlenmeli ve 'johnny depp'in bu dünyada oynayamayacağı rol yoktur' önermesine bir kez daha hak verilmeli.
son günlerde bu kişinin aniden her programda boy göstermeye başlamasıyla şaşırtan durum.bu kadın uzun yıllardır vardı ne oldu da şimdi abartıldı ve kendine ait programı olacak düzeye geldi.hem ekranda safiye soyman'ı görme ihtiyacı olduğuna kim niye karar verdi ki çok 'saf'iye bir durum armagan caglayan bize de yürü ya kulum dese de köşeyi dönsek furyası
bu testlerde hayat ya beyaz ya siyah olmalıdır, arası yoktur.soruların içeriğine o kadar yabancısınızdır ki, daha soruyu bile kafanızda şekillendiremezken cevaplardaki şıkları hiç anlayamazsınız.bu testlerin, başka bir gezegende yaşayan başka bir türle ilgilendiği sanılır.yine de iki üç kız biraraya gelince iyi komedi olur diye bakılmadan geçilmez *
michelle pfeiffer'in edebiyat öğretmeni rolünde olup, şair dylan thomas'ı umutsuz vaka gibi görünen öğrencilerine bob dylan ile bağlantı kurarak anlattığı, soundtracki güzel, eğlenceli bir film *
yakın bir dost gibi hem çıldırmış hem hüzünlü anlarda yoldaş olabiliyor onu keşke anlatmaya çalışmasaydım dersiniz ya bir dostunuzu kelimelerle anlatamayacağınızın ayırdına varınca, işte ben de şimdi bu hisse kapıldım.*
ferda anıl yarkın'ın eski bir şarkısı:'kiminle gittiysen orda kal, bunaldım hatta hep orda kal' sözü; birçoklarınca anlam verilemeyerek de olsa 'bunaldım hatta portakal' olarak söylenmiştir
özlemeyi en iyi ifade eden renk kırmızıdır.kırmızı gibi güçlü, hırslı, tutkulu, öfkeli olursunuz özleyince.özlenen kişiyi yere göğe sığdıramamak da mümkündür, öldürmek istemek de.. bu yüzden özlemin rengi kırmızıdır *
bu vedalaşma sözlerinden ilki; bir daha görüşmenin umudunu taşırken, ikincisini duymak, söyleyen kişiyi kaybetme korkusu yaratır. hoşçakal demek, benden uzakta olduğun zamanlarda iyi olmanı istiyorum demek gibidir, güle güle daha iyidir *
son günlerde mail yoluyla gündemi meşgul eden mevzu.yok efendim letonya yakında okullarda iki büyük kolanın içilmesini yasaklayacakmış da, biz de yasaklasakmışız da...ortalıkta onca sorun varken niye bu sudan asitten sorunlar büyütülerek gündem yaratılıyor bilinmez.bu gündemi kim yaratıyor, daha doğrusu kim şişiriyor..**
güzel olmasına güzel, hatta çok guzel bir şarkıdır ancak bilumum barda çerez şarkı haline getirilmesi sonucu hande yener dinleyenlerin bile ezberinde olan bir marş haline gelmiştir.*.*
sadece oturup dinlemek gerek.hiçbişi düşünmeden, hiç bişi hissetmeden.zaten o gerekli olan fikri ve hissi size getirecektir.sarkı bitinceyse dünyaya geri döndüğünüze bin pişman olup başa saracaksınız başka çıkar yolu yok.bu şarkı dinlenirken içki içmeye gerek yok, sarhoşluk peşinen gelecek.kendinizi kaybederken dövdüğünüz dizleriniz mora dönecek.bu şarkıyı dinlerken sizle aynı hissi duyduğuna inandığınız biri varsa tutun onu kolundan bir ömür boyu bırakmayın.o sizin yoldaşınız, ruhdaşınız..
her ne kadar abartılarla bezeli olsa da her şeyin içinde kendine has bir saflık vardı.sanki kötüler bile kötülüğü yeni öğrenir gibiydi.simit modeliyle tepede toplanan saçları, vatkalı parlak elbiseleriyle kadınlar daha gösterişli, balon etekleri ve sezen aksu modeli saçlarıyla kız çocukları fransız ekolünü takip eder gibiydi.aşklar daha saf şarkılar daha içliydi.ancak her ne olduysa oldu, o dönemin çocukları seksenleri hatırlayınca zihinlerinde kötü izler canlanır oldu.ben oldugum yerden geriye baktığımda seksenleri ne kadar masum bulsam da acıyla ve hüzünle karışık anıyorum, bu yüzden mümkün olduğunca hatırlamamaya çalışıyorum
"Öldüren Cazibe, Sadakatsiz.." daha uzatabiliriz.hepsinin ortak noktası sadakatsizlikten sonra gelen pişmanlık hissinin yoğunluğudur.özellikle "Play It Again Sam" gibi olaya karmaşanın fazla girmediği durumlarda olan 3. kişiye olurken, "sadatsiz" de gördüğümüz gibi durumlarda olan aldatılan eşe olur ki; geriye bir hiç uğruna paramparça olan hayatlar kalır
eylül başında istanbul dışında olmak, placebonun festival içinde sahne alacagına sinirlenmiş olmak, o günü ne kadar sinir harbiyle geçireceğini şimdiden kestiremez olmak, efkarlanmak..
işin garibi röportaj vermelerine alışık olmadığımız askerlerin bugün gayet rahat bi halde gazetecilerin sorularına uzun uzadıya cevap vermeleriydi.silahlı kuvvetlerin çehresini değiştirme kararı mı aldı birileri ne?
bu kurama göre birtakım örgütlenmeler 'benzeşme' yoluyla ortaya çıkar.yerelleşme anlamında metropollerde kurulmuş 'şuralılar derneği', 'buralılar derneği' tarzı oluşumlar da bu yolla kendilerini maddi ve manevi yönden tatmin edecek küçük çaplı bir örgütlenmeye giderler.bizim de 'sözlükteki suralı yazarlar' tarzında gördüğümüz başlıklar koca sözlükte (!)birbirlerini bulup dayanışmak isteyen 'oralılar'ın işi olsa gerek