bilgisayar için çıkan spor oyunlarının (futbol, basketbol fark etmez), oyun sektörüne bakıldığında geride kalmış olması durumudur.
bu sene çıkan oyunlara bakıyorum şöyle. mesela witcher 3, mad max, batman arkham knight, metal gear solid, fallout. canavar gibi grafikler, devasa haritalar, binlerce detaylar var. oyun motorları değişiyor. hikayeler yenileniyor, combat ve stealth sistemleri geliştiriliyor. bakıyorum fifaya, pese gıdım gıdım grafik artışı olmuş. oynanışlarda ahım şahım bir ilerleme yok. oyunun kuralları aynı, hareketler aynı. bir futbolcu modellemeleri değişiyor onu da karakter yaratımı kısmından yapabiliyorlar. ne eklediniz lan siz bu oyuna? şimdiye kadar oynanış ve grafik açısından gerçeğe yakın olması gerekmez miydi bu oyunların?
türkiye'deki versiyon maalesef islam kültürü ve ahlak bilgisidir. din kültüründen bahsedebilmek için tüm dinlerden az da olsa bilgi verilmesi gerekmektedir. tüm dinler derken hristiyanlık, yahudilik ve ateizmden bahsediyorum. yoksa gidip hint, uzak doğu dinlerine de dalarsak işin içinden çıkılmaz. ama diğer dinler hakkında da bilgiler verilse azıcık güzel olmaz mı? bakın arkadaşlar islam bunu savunur hristiyanlık bunu savunur bu yüzden islam ya da hristiyanlık şu açıdan güzeldir bıdı bıdı bıdı... deseler mesela. çocukta da azıcık sorgulama yetisi gelişse. hoş olur bence. hatta islamın felsefe açısından iyi olduğunu ancak uygulamaya gelince en kötü din olduğunu da anlatsalar. değil mi?
ahlak bilgisi ve din kültürü olsa ülkedeki bir çok sorunu çözecek olan şey. ahlak dinden sonra gelmez canlar. din olmasa da ahlak olur ancak ahlak olmadan din sadece çöplüktür.
bazı müslümanların "gavurlar" tarafından yapılan keşifleri çama çabalarının sonucu ortaya çıkmış kalıp.
macellan dünyayı turlayıp yuvarlak olduğunu bulur "abi kuranda var zaten bak devekuşu yumurtası gibi yazıyo hatta, yani geoid olduğu bile yazıyor denir.
fizikçiler doppler efektini kullanarak galaksilerin hareket ettiğini bulur. sonra kütle çekimi kanunua bakar. der ki " lan madem kütleler birbirini çekiyor, eninde sonunda hepsinin bir noktada birleşmesi lazım. ama bu koduğumun galaksileri bizden uzaklaşıyor. yoksa bu evren genişliyor olmasın?". adam bu teoriyi kuruyor ama zaten kuranda var.
hücre ile ilgili yeni bir keşif çıkıyor. genetik mühendisleri bir şeyler buluyor. "bak zaten bu ayette bu kastediliyor. bahsedilmiş hep. dünyayla güneşin yörüngede olduğunun kuranda olduğunda bahsetmiş miydim?"
ah amk evladı her bok kuranda var madem niye bulmuyorsun? bir tane örnek versene bana kuranda şu dikkatimi çekti ben de araştırdım deneylerini yaptım bunu keşfettim diye. bir tane müslüman bilim adamı göster. gavur dediğiniz adamlar araştırıp buluyor, müslümanlar da(kuranda var adamları) bu bilgilere çöküyor. bildiğin hırsızlık anasını satayım. pişkinlik de cabası.
edit: eksiler uçuşmuş ama bir tane örnek veren mesaj gelmedi. hayırdır?
o penis ereksiyon olduğunda kansızlıktan bayılacak adam. sabah ereksiyonunu da merak ediyorum adamın. yorgan havalanır anasını satayım. tabi bir de rüyalanması kamyon devirmek yerine tır devirmek falan olur herhalde.
hapse giren adamımız oradaki eski topraklar tarafından bir güzel tartaklandıktan sonra yardıma koşan dombili mahkum ile uzun süredir orada bulunan yaşlı mahkum adamımızın yanına gelir. daha sonra hapishanede saygı görmek için yapması gerekenleri anlatır. ona sansar billy'den solak john'dan koca sam'dan bahseder. gregorun sırtındaki bıçak yarasını ve kavga çıkacak olursa oraya vurması gerektiğini öğretir. eğitim tamamlandığında kahramanımız yeni reis olma yolunda ilerlemektedir.
işin ucunda hep bir para alma-verme içeren geleneklerdir.
başlık parası
gelin arabasının önünü kesmek
makas kesmiyor (bıçak da olabilir)
gelini odaya kapatıp kapı açılmıyor demek
ilk bulanlar nasıl bulmuş merak ediyorum. o adamlara "helal olsun" mu desem "senin ben amına koyayım" mı desem bilemedim. damatlardan çok beddua yediler ama.
çoğunlukla amerikan filmlerinde rastlanan bir iyi şans dileme şeklidir. genelde pederler ya da dindar teyzeler yapar. bir kaç farklı şekilde yanıt verilebilir.
örnek olarak:
p: peder.
j: jonathan (kutsanan oyuncu).
p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: tanrı bugün burada değil peder.
p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: rachel'a iyi bak peder. (rachel'a bakarak) geri geleceğim.
p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: lık lık lık lık (kilisede içki içiyor pezevenk)
p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: umalım öyle olsun peder.
p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: tanrı var olsaydı burada olacağımızı hiç sanmıyorum peder.
j: tanrı seni kutsasın peder.
p: senin ben amına koyayım jonathan amına.
uykusuzda çizen genç çizer. diğer çizerlerden çok daha gençtir. (baya gençtir ama. bir ara üniversite sınavına girebilmek için çizime ara vermişti o derece. 14 yaşında başlamış sanırım). ergenlik ile ilgili çok güzel tespitleri vardır.
burak yaşı gereği sürekli aşık olan ve kızlar hakkında "lise sonda seks yaparım herhalde....çok normal bişeymiş çünkü....yemek içmek gibi bişeymiş" gibi düşünceleri olan bir ergendi.
emre o kadar az seks yapıyordu ki dünyanın sapkınlık ortalamasını düşürüp kıyametin normalde kopacağından on gün sonra kopmasını sağladı.
tolga durup dururken babasının parasının bir kısmını istiyordu, babası da ona veriyordu.
insanı ömür boyu erken boşalmaya mahkum edebilecek kadar korkunç bir tramva. otobüse bindin oturuyorsun. teyze geldi gözünün içine bakıyor yer ver diye. (yer vermezsen taallukatını sikerim gibi bakıyor daha çok). yer vermezsen o bakışı çekiyorsun yol boyu. bir güzel geriliyorsun. bir de otobüste orospu çocuğu konumuna düşüyorsun. bakışları iplemezsen ve yakınlardaki bir adam tamam teyzecim gel buraya otur derse yine orospu çocuğu konumuna düşüyorsun. (anahtar kelime "tamam". hani bu yeni tüylenen ergen yer vermedi sana ama tamam önemli değil benim yerime oturabilirsin "tamam"ı). kalkıp yer versen bu kez de delikanlılık taslamak gibi oluyor. samimiyetsiz oluyor. yine orospu çocuğu gibi hissediyorsun. her ucu boklu değnek yani.
yazarın çok çok önemli notu: erken boşalmıyorum yanlış anlaşılmasın.
uykusuz dergisinde emrah ablak'ın köşesi. her hafta tayyip erdoğan'ın ağzından yazıyor. örnek olarak
sevgilim uykusuz okurlarım? iyice fenerbahçe-galatasaray maçlarına döndük ha.. bu akp-chp çekişmesini diyorum?hep bizim parti koyuyo.. tadı tuzu kalmadı işin.. kemal kılıç tuhaf adam. siyasetçi olmadığı için siyasi başarısızlığın ne olduğunu bilmiyor..müdür adam işte..ben nasıl ?başkanlık sistemi? istiyorum işte kemal de iktidara gelse müdürlük sistemi gibi bir şey isteyebilir. başka türlü beceremez zaten. bırakacaksın bunu don kişotun yel değirmenleriyle güreştiği gibi yürüyen merdivenlerle güreşip duracak..
chpde bi muharrem var sesi gür çıkan. ama partinin kulislerinde canını çıkarırlar onun da.. bize sıra gelmez..
yerime ahmet'i başbakan yaptık.. benim soğuk su ve hızlı programda yıkanmış halim.. kısa kemıl.. o'nun dış işleri sırasında uzak veya yakın komşularımızda milyonlarca insan öldürüldü veya göçe zorlandı.. ama kendisi donanımlı bir insan.. full+ full. parmak sensörü var. biri parmak büktüğü zaman hemen ona doğru gidiyo. ayrıca kuryüz kontrol mevcut. ver gazı , sen frene basana kadar aynı hızda devam etsin.. tabii başbakan först leydisiz olmaz.. aşıların içinde maymun ve domuz dna'sı olduğunu ve bizi domuzlaştırdığını söyleyen bi leydimiz var artık. valla ırakta suriyede insanın aşısızını gördük.. maymun veya domuz dna'sına gerek kalmadan hayvanlaşmışlar. bence bizim aşılarda öküz dna'sı var.
kemal! nedir olum; muhavazakar kesimde olup da ,egosunu doyuramamış ne kadar adam varsa çağırıyosun.. önce ekmel şimdi de saadet partisinin eski genel başkanı.. noldu? cumhuriyet öğretisi çalışmıyor mu artık.. çalışmaz tabii. ben sunniyim sen alevi.. ikimiz de arap emperyalizminin bir ürünüyüz.
ayrıca sen seçmenlerini altında çalışan memurların falan sandın herhalde.. ?tıpış tıpış? falan diye laflar falan.. sen arabayı sağda müsait bi yere çektin kendini gidiyo sanıyosun.
hayata devam edebilmek için bir savunma mekanizmasıdır. başına gelen kötü olayları unutmayı kastetmiyorum. başkalarının başına gelen kötü olayları kastediyorum. soma faciası gibi, gezide ölenler gibi, van depreminde evsiz kalan onca insan gibi. sürekli bu olayları hatırlayıp üzülmüyorum ben, yapan da var mı bilmiyorum. varsa helal olsun çünkü benim gözümde imkansız. unutuyorum çünkü unutmam gerekiyor. başka türlü nasıl devam edebilirim gündelik hayatıma? arkadaşlarımla stüdyoya giderken, akşamları birer bira içerken, kız arkadaşıma sarılırken bu olayları düşünemem. eğer sürekli bunları düşünürsem kendi hayatıma gerektiği gibi devam edemem maalesef. bu olaylar popülerliğini kaybedince birçok insan bunu yapıyor. yardım etmeye vakti ve maddi gücü olan yardım edip vicdanını rahatlatabiliyor belki ama benim uyguladığım tek şey unutmak. ama bunu kabullendiğim için mutluyum, en azından her faciada facebook resmimi siyah yapıp da ardından ironi gibi "hiç unutmayacağız" yazmıyorum. kendi çevremde bunu yapanların sosyal hayatlarına baktıkça böyle yazmaları çok ikiyüzlüce geliyor. gerçekten unutmayan, felaket mağdurları için ellerinden geleni yapan insanlara helal olsun. daha da yazardım da yazacağımı da unuttum hakikaten
iki kişinin birbirine fiziksel olarak hasar vermesi durumu.
iki çeşittir. birincisi spordur. kuralları vardır. iki kişiden biri dayağını yer, dövenin elini sıkar olaysız dağılır. biz de seyrederken maçın kaçıncı rounda geldiğini gösteren kızları bekleriz.
ikincisi ise tartışma veya bir anlaşmazlık sonucu karşıdakinin ağzını yüzünü kırmak, taallukatını sikmek istemektir. ilginç bir durumdur. düşünsene karşındaki adam seninle aynı fikirde değil diye onun canını yakmak ona zarar vermek istiyorsun. niye yapıyorsun bunu? net bir sebebi yok. en azından ben açıklayamıyorum. ama birine vurmak istemenin kendine ait bir duygusu var. sadece nefret ya da kızgınlık değil. karşındaki o kadar mal ki var olmasın istiyorsun. bir düşünsün seninle aynı fikirde olsun ya da en azından saygılı olsun, saçmalamasın diye düşünüyorsun. olmuyor. ağzına bir tane vuruyorsun. o da sana vuruyor. bir taraf kazanıyor kavgayı. böyle böyle gidiyor...
annenin yemeği tabağa koyarken "ne kadar istiyorsun" diye sorması ve ardından söylediğiniz miktara bir ya da iki kaşık daha fazla eklemesidir. çocuğum yesin de gürbüz olsun, toraman olsun ister. yeri gelince illallah edersiniz tabi ama ana yüreği denilen kavramı hissettiren şeylerden biridir.
not: bir de anneanne ya da babaanne payı var ama o evlerden ırak. istediğiniz miktarı yemek için tabak henüz boşken tamam o kadar yeter demeniz gerekiyor.
çekilecek meslek değildir. bu işi yapanlara saygım sonsuz ve bence aldıkları parayı sonuna kadar hak ediyorlar.
okumasını geçtim (sırf bu lafım yüzünden bir doktor beni bıçaklasa gıkımı çıkarmam 6 yıl geçilir mi lan?) insanla uğraşıyorlar bir kere. insan lan. hayvan değil bak. insan.
en iyi insanın bile hastayken rahatsızlık verdiği anlar olur ki insanların çoğunun yarrak gibi olduğunu hesaba katarsak bu doktorlara kamaşullah gibi sabır lazım. hep dert, hep şikayet, hep huzursuzluk. hastayken hastanede zor duruyorum ben, uzak kalmak için bin türlü çaba gösterip bahane buluyorum, adam her gün oraya gidiyor. o ortamı bir düşün okuyucu. ilaç kokusu, durumu ciddi olan hastalar, hiç bir şeyi olmadığı halde gelen hastalık hastaları, imkan bulamadığı için küçük şehirden gelmiş kafası karışık halde kan verme bölümünü arayan insanlar, ağlayan bağıran çocuklar... daha yazsam yazılır. her gün ama istinasız her gün böyle bir yere gittiğini düşün. bu yazdıklarım normal hali bir de. acil hastalar, trafik kazaları falan ayrı yani. bir de bu doktorlar her gün millete laf anlatıyor. sıra beklemeyenlerle, şikayet edenlerle, doktoru dövmeye kalkanlarla, dangoz dangoz konuşanla uğraşıyorlar. adam ilgilense sırada bekleyen çok uzadı diye kızıyor, ilgilenmese hasta kızıyor özen göstermiyor diye. çıldırırsın lan.
bana göre insanla uğraşılmaz. veteriner ol hayvanlarla ilgilen daha iyi. iyileştirirsen ses etmez hayvan. insan öyle değil işte. ben akıllı mantıklı olduğuna inanan bir insanım, doktora gidersem ve sadece ilaç yazıp gönderirse bozuluyorum. muhtemelen adam olayı çözüyor çat diye ardından ilacı yazıyor ama kesmiyor beni işte. ilgilenecek abi. ben oradan çıktığımda iyi hissedicem. bu olmazsa deliriyorum. ha gel gelelim hiç bir doktora bu yüzden tek bir laf etmemişimdir ama bilemedim işte. muhtemelen bu yüzden de gitmem hastenelere. o kadar gidersin reçeteyle yollarlar. sanırım bana healer lazım. verecek iksiri canım dolacak.
valla kendilerine sabır diliyorum. doktor değilim, ailede doktor da yok. mühendislikte götüm çıkıyor zaten, tıpta götüm kan toplardı kesin. gerek yok böyle şeylere.
üniversite tercihi zamanı gelmişken söyleyeyim. tıp da mühendislik de yazmayın. ya da tobb etü'den yazmayın. yazmayı düşünen özelden ulaşsın, hakiki bir tanıtım günü çakayım aklını alayım.
bir türlü ısınamadığım, bana hiç samimi gelmeyen mekan.
kahve sevmememin de etkisi büyüktür (hemen sövme okuyucu kahve sevmeyen de var yani. oluyor öyle.) tabi ama starbucks'a ayrı bir kılım. bi havalı böyle bi garip. lan bana bi grande (grande midir tall mudur her ne sikimse) latte derken ki girdiğin havaya gel. 10 yıl önce beraber top oynuyoduk adam seçmek için aldım verdim yapıyorduk. sanki lord çocuğu gibi büyüdün anasını satayım. elinden eksik olmuyor üstünde tuğberk yazan kahve.
mekan da samimiyetsiz. gidip bi oralet içemezsin mesela. (ha şu yaşımda kahveye de gitsem oralet içmem ama elimde bulunsa olur gibi.) gidip kahve içmek istesen, desen ki "hafız bana bir kahve ver", "amerikano mu, latte mi, sütlü mü, sütsüz mü, boklu mu, püsürlü mü, yanında çilekli turta vereyim mi?" gibi bin tane soru geliyor ardından. "çay yok mu hacı ya? ince belli bardakta? fincan da olur o da iyidir. ha bir de ekstra şeker olsun 2 tanesi kesmiyor."
fiyatlar da ayrı bir sıkıntı. 8 lira 10 lira civarı bir kahve. gerçi ortalama bir kafede kahve fiyatı nedir bilmiyorum belki normaldir. çok da sövmeyim.
yalnız çok saygı duyduğum bir olayı var. sözlük platformlarında okuduğum kadarıyla bunlardan birine girip hiç bir şey almadan orada tüm gün otursan bile bir allahın kulu da gelip bir şey demiyormuş. misafirperverliği ile ünlü türk halkına ait mekanlarda bile görülemeyen bir durum bu. tebrik ediyorum kendilerini bu hizmet anlayışlarından ötürü.
not: en üstteki paragrafı starbucks'a giden herkese değil, annesinden süt yerine latte emmiş gibi takılan insanlara yazdım. yanlış anlaşılmasın. kimsenin kalbini kırmayalım. çok tatlısınız. sizi yerim. bir ara oralet içelim derseniz mesaj atın. yazınca fark ettim özlemişim portakallıyı.
polis görünce lan başımıza bela almasak şimdi dedirten durumdur. kendine has iğrenç bir gerilimi vardır durumun.
bir ülke ve o ülkenin vatandaşları için acınası bir durum. ne oldu da bu hale bu kadar çabuk geldik diye soracak oldum kendime sonra polisin yazdığı destanlar geldi aklıma. ondan olmuş hep. uzundur böyle hissediyordum sözlüğe de yazayım dedim bu gerginliği. polise verilen yetkiler ne kadar uçtu bilmiyorum. uykusuzda okuduklarıma göre eylem yapacağımdan şüphelenen bir polis durduk yere beni öldürüp cesedimi bir yere gömse 2 yıl hapis cezası falan alıyorum. iyi halden de 4 yıla çıkıyor.
geriliyorum polis görünce. sanki suç işlemişim ya da işleyecekmişim gibi bakanlar var. lan lun tadında hitap edenler var. laf etsem kavga çıkarır. adam beni tamamen haksız gösterecek yetkiye sahip. yediğim sopa ile kalırım gibi geliyor.
okuldan eve otobüsle dönüyorum. durağa kadar yaklaşık 15 dakikalık bir yürüme mesafesi var. durağa giderken akp binasının önünden geçmek zorundayım. buradan geçerken kulaklığımı çıkarıyorum çünkü seslenirler falan duymam bir de al başına belayı.. bir kaç kere polis çevirdi beni orada zaten. sırf tipim yüzümden. daha doğrusu saçım yüzünden. uzun saçlı olunca deri ceket giyince bir de v kasa gitar var hemen it kopuk olduğumu anladı adam (sezgiler kuvvetli maşallah). seslenmiş duymamışım. baktım el kol yapıyor çıkardım kulaklığı "noldu hocam" dedim. ne o sırtındaki dedi. gitar dedim. aç bakıcam dedi. spor çantamda çamaşırlar vardı açtı ona da baktı sonra. sesinden ve emir tonunda konuşmasından belliydi otomatikman satanist bellemiş beni. kimlik kontrolünü de yapınca "nooooldu götüm?" tadında bir bakış attım. "siktir git uğraştırma beni" der gibi bir bakış attı bana. siktir olup gittim sonra.
gezi olaylarından sonra hiç biri ile muhatap olmamaya çalışıyorum. daha konuşmayı hitap etmeyi bilmeyen dingile veriyorlar silahı, copu kendini bir bok sanıyor adam. sıkıntıyı biz çekiyoruz sonra.
sosyal medyanın çok popüler olduğu bu zamanlarda insanların çok sık yaptığı ve fark edilmediğini sandıkları eylem.
instagramım yok ama az çok nasıl bir şey olduğunu biliyorum. lan herkes mi bu kadar eğleniyor? hiç kimsenin derdi tasası yok. ya ilginç bir resim bir olay olur koyarsın da arkadaşlarla çıkılan yemeği paylaşmak garip geliyor bana. yemek lan alt tarafı. aynı okulda olup her gün pastaneye gidip orada check in (foursquare olayına da ayrı giricem) yapıp instagrama koyan insanlar var.oturun sohbet edin lan. daha siparişler gelmeden hadi fotoğraf çekeliiim diyen yarrak kafalıya da bir tane vurun, rahat dur iki dakika amına koyim diyin.
foursquare denen bir meret varmış bir de. 5 yıl boyunca sürgülü samsung kullandım ben kamerası vga'nın iki alt modeliydi. wifi'i geçtim wap'a girmiyordu telefon. şimdiki telefonum akil telefon ama yarım akıllı biraz. alışmadım haliyle hala da kullanmam foursquare falan. mantıken düşününce güzel uygulama şimdi. neden? faydalı olarak kullanabilirsin. insanlar bir yere gider orası hakkında yorumları okursun, bir fikrin, bir beklentin olur. buraya kadar tamam da check in nedir? biz geziyoruz, eğleniyoruz demenin başka bir yolu değil midir?(değil diyen varsa özel mesajla açıklayabilir. efendi gibi dinlerim)
kısacası pek samimi gelmiyor bu olaylar. millet eğlencenin özünü kaçırıyor. 4 kişilik masada herkes check in yaparken mal gibi kaldığım çok olmuştur. sohbet etmeye geldik gençler. insanlara göstermeden önce gerçekten eğlenelim.
sınavından beklediği notu alamayan öğrencinin kağıdına bakmasına engel olmaya çalışan öğretmenin verdiği ibnemsi cevaptır . bu öğretmen çocuk kağıdına bakmasın uğraştırmasın beni diye öğrencisini korkutmayı seçer. bu öğretmen tipi hakkını arayamayan insan tipini yetiştiren canlı türüdür. aman ses etmeyelim elimizdekinden de olmayalım bakış açısının sebeplerinden biri bu laftır.
çocuklara laf anlatmak yerine daha çabuk çözümler bulmak için ebeveynlerin genelde yaptıkları hatalar bütünüdür.
şımartmak: benim oğlum (genelde erkekler şımartılır gerçek bu) o istediğini yapar. yeğenim 3 yaşında. eşyalara özellikle başkalarının eşyasına zarar vermemesi gerektiğini bile bilmiyor çocuk.daha doğrusu babası öğretmiyor. gitar çalarken odama girip jakı amfiden çıkardı. jakın bir ucunu çocuğa diğer ucunu da o çocuğa hiç bir şey demeyen babasına saplamak istedim. gerçi sonradan şımara şımara benim kuzenin amına koydu. oh olsun be kuzen müstehak sana.
çocuğun yanında kavga etmek : en büyük tramva sebeplerindendir. çocuğunun yanında öpüşmeyip de kavga eden zihniyetinize tüküreyim. iyi bok yiyin siz. bir de 8 yaşındaki çocuğun fikrini alın ayrılalım mı diye. aferin size. o kadar kavgadan sonra çocuk için seçenekler bellidir zaten. ya kendisi de öyle birisi olur ya da ben bunları ilerde eşime ve çocuğuma asla yaşatmak istemiyorum deyip sabırlı bir insan olur.
çocuğu hırslandırmak : sen yemezsen ablana/abine yediririm. yedir amına koyim. yesin işte ablası. paylaşmayı öğrensin çocuk. benim hakkımı kimse yiyemez gibi bir anlayış oluşuyor sonra. paylaşımı sevmeyen bir insan oluyor.hırslanıyor. hemen herkesin başına bir kez gelmiştir. kardeşiniz , yeğeniniz ya da komşu çocuğu var karşınızda. 0-3 yaş arası oyuncakla oynamak yerine onu yutmaya meyilli olduğu yaş. çocuk karşınızda oynuyor siz de ona bakıyorsunuz. çocuğun bir oyuncağını elinize alın. size yönelip onu elinizden alıp oynamaya başlar. sonra başka bir oyuncağı alın. elindekini hemen bırakıp sizin elinizdekini almaya çalışır. hadi bilmem necilik oynayalım dediniz. sizin seçtiğiniz karakteri hep o almak ister. ben örümcek adam olucam, ben batman olucam gibi. neden ? sırf siz seçtiniz diye.
çocuğa bağırmak vurmak : sonra bu çocuk niye böyle. hakkını arayamaz ki o adam. derdini anlatamaz anlatmak istemez. daha önce dinlemek istememişlerdir onu. annesi ağzına bir tane vurmuştur neden yaptın diye sormak yerine. bir dinle çocuğu. bir sor. yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalış. sen vurunca korktuğu için susuyor o. ben de sana vursam sen de susarsın.
çocuğu birileriyle karşılaştırmak : falancanın oğlu seni her alanda sikti.e amına koyayım ben onun. bana ne ondan. bir çocuğa böyle yaklaşırsanız o da size kendinden kötü örnekleri gösterecektir. ve ebeveynler biliyor ki daha kötü örnek her zaman vardır. ama kötüler bizi bağlamaz ben daha iyilerden bahsediyorum onları örnek alman lazım derler. karşılaştır sen o çocuğu. bir gün o da sana ama bilmem kimin babası ona şunu yapmış diye sahip olmadığın bir imkanı yüzüne vurursa zırlama ama.
çocuğa sorumluluk vermemek : bu benim işte. her işime bizimkiler koştu. bir faturayı zor yatırırım. bir işi eksik yaptığım için pederden çok azar yemişliğim vardır. her işimi bin kişiye sorarım doğru olsun diye. hala da sıkıntı çekiyorum bir iş yaparken.çocuğa iş verin. uğraşsın beceremeyince yörenin esnafına sorsun , kaybolsun zar zor yolunu bulsun. yapsın bunları.
çocuğu kurslarda boğmak: henüz baba değilim ama olmaktan korktuğum ebeveyn türü. kendim olamadığım şeyleri çocuğumu olmaya zorlamaktan korkuyorum. hem basket oynasın hem yüzsün hem gitar çalsın hem jimnastik yapsın isteyen ebeveyn olmak istemiyorum. çocuğum hafta sonunu kurslarda geçirmesin. olmam herhalde böyle birisi ama emin olamıyorum. neyse hanım dizginler beni inşallah. en azından gitar çalsın lan gruba basçı bulamıyoruz.
başıma az gelmemiştir. saç yüzünden hep. uzun sarı düz saç sahibi bir insanım. saçımı toplamadığım ve açık olarak gezdiğim bir dönem vardı. saçlar düz diye herhalde tüm arkadaşlarım "hitlercim arkadan kız gibi görünüyorsun" derlerdi. ben de götüm çok güzel zaar" diye düşünüp hayıflanırdım. dolmuşta fortlayan olurdu. allahtan suratta top sakal var da ordan hallenen yok pek. gerçi saçım açıkken ve yüzüm dönükken kız zanneden de çıktı. şuanki sevgilim (o zamanlar sadece "arkadaş"tık),ben, 2 tane de bölümden arkadaşlarla okulda sabahladık. laboratuvarda ikili koltuk vardı. hatunla ben koltuğa çöktük arkadaşlar da iki sandalye çekip karşımıza oturdular. dersin asistanlarından biri içeri girdi günaydın dedi çıktı. öğlene doğru bölümden arkadaşlara lan labda 2 kız iki erkek oturuyomuşunuz kimi attınız laba kerhanacılar tadında bir şeyler demiş. aha dedim ebenin amı ali sami dedim.
arkadan saçlar benziyo insana koymuyo da yüz dönükken hoş olmuyo hiç lan.
genel olarak cihazların elektrik, elektronik ve yazılım kısımlarını inceleyen mühendislik dalıdır.
okuyan kişinin taallukatı sikilecektir bunu göze alarak bölümü tercih etmeniz gerekir. hemen her mühendislikte olduğu gibi sert bir bölümdür. hele bir de arıza hocalar varsa kan kusarsınız. lisede zorlanılan türev integrali 15 transistörlü bir devrenin transfer fonksiyonunda götünüzle alabilmeniz gerekir ki 100 puanlık sınavın 3 puanını alabilesiniz.
şimdiye kadar gördüğüm dersleri yazayım hafif de bir özet geçeyim. (dersler üniversiteler arası değişir, isimleri ve müfredatları arasında farklılıklar vardır.)
temel fizik dersleri : dinamik, enerji, minik sevimli elektrik devreleri
programlama dersi olarak c++ ve java
matematik dersi olarak calculus yani türev integral limit bok püsür. ayrıca diferansiyel denklemler, lineer cebir ve nümerik analiz.
olasılık dersi olarak olasılık (ananızı sikecek ananızı)
temel elektrik ve elektronik dersi olarak devre analizi, devre analizi 2(alternatif akım), elektronik devreler(transistörler ve yükselticiler), analog elektronik(ilk 3'ünün toplamının 3 taşaklısı)
elektromanyeik alan teorisi, elektromanyetik dalga teorisi
kontrol sistemleri, haberleşme sistemleri, mikro işlemciler,sinyaller ve sistemler, mantıksal devre tasarımı ve daha niceleri...
şu derslerin ismine bak bi lan. taşşak kokuyor resmen. kolay diyen varsa bana özelden yazsın. hiç fuck buddy ilanına gerek yok bizzat ben gidip götümü açıcam. adamın götünden kan alırlar kamil kan. öyle zor ki. ya ben endüstri mühendisliğinin bir dersine girdim zamanında. keyfine yani işsizdim. konu başlığı fiyatlandırma idi. ders ne hatırlamıyorum. biz o sırada olasılık alıyorduk mesela. konu başlığı rastgele değişkenlerde bileşik olasılık yoğunluk fonksiyonu. yok artık ebenin amı ali sami. yapacak bir şey yok ama. okuyacaz artık eşşek gibi.
ha bir de birbirini bağlayan dersler var o da bonus.
çocukluğum marvel ile geçti tabi haksızlık etmeyelim ama dc comics daha ciddi gibi sanki. şimdi bakıyorum marvel'a dc universe daha ciddi ve daha karanlık. kötü adamlarına bakarak anlaşılabiliyor zaten olaylar. marvelda bu olay yok malesef. kendine bağlayabilen doğru düzgün villain yok marvel piyasasında. iron manin ilk filminde kötü adamın derdi ney? para. örümcek adamdaki venomun derdi ne? peter parker bunu fotoğrafçılıkta sikertmiş öfkeli adam. thordaki elflerin derdi ney? güç. şimdi felsefeler bu kadar basit olunca insan sevemiyor bu kalitede kötü adamları. (hepsi böyle değil biliyorum. popüler olanlardan bir iki örnek seçtim)
şimdi gelelim dc universe'e. kahramanların neden kahraman olduğunu kötülerin neden kötü olduğunu anlayabiliyorsunuz. batmanin annesi ve babası öldürülmüş suçlulardan bu yüzden nefret ediyor. yarasa kostümünü giyme sebebi en büyük korkusu olan yarasaları düşmanlarıyla paylaşması. arrow ıssız bir adaya düşüp orada hayatta kalmak ve orada olan birtakım olayları önleyebilmek için ahlaki değerlerini ve insanlığını kaybedecek kadar kötü şeyler yapmış bir adam. babası arrowun hayatta kalabilmesi kendini öldürmüş. flash'in annesi öldürülmüş. adamlarda hep bir dram, suça karşı nefreti tetikleyen bir olay var. kötü adamlara gelelim. mr freeze mesela. tedavisi olmayan bir hastalığa tutulan nora fries kocası viktor tarafından tedavinin bulunduğu bir zaman çözülmek üzere dondurulur. bu adam karısıı kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapar. çalar çırpar mekan basar zindanda expoint kasar. affetmez. ra's al ghul dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için suikastçiler birliğini kurar. yozlaşmış kişileri öldürür, yozlaşmış şehirleri yok etmeye kalkışır. öldükten sonra kendisini dirilten lazarus pit havuzunu çok kullandığı için akli dengesini kaybetmeye başlar ve idealleri uğruna masum insanları feda edebilmeye başlar. joker batmanin zıttıdır. bir insanın kötü bir gün geçirerek yoldan çıkabileceğini herkese kanıtlamak ister. derdi para veya güç değildir sadece kaos ister. kendisine deli diyenlerin ne kadar kolay delirebileceğini kanıtlamak için sürekli arıza çıkarır.
böyle bir kıyaslama yapınca sadece kötü adamlarla bile dc universe öne geçiyor. marvel'ın popüler olma sebebi biraz daha basit olması sanırım. adamın başına bir kaza geliyor hop süper güç. ya tamam olsun bunlar dc universede de var ama hiç mi kötü yanı yok lan bu güçlerin. ironmanin gücü yok bir kostüm yapmış herif oha amk diyor insan. lan batman olaya göre gidip kostüm falan değiştiriyor. kendisini yavaşlatmaması için yanına belli miktarda malzeme alabiliyor. süper güçleri olan insanlar günlük hayatlarında sıkıntı çekiyorlar kontrol edemiyorlar. marvel hep güllük gülistanlık.
roma döneminde bir askerin hikayesini ele alan bir crytek oyunu.
grafikler güzel derken baya baya güzel. kaplamalar, mekanlar, karakterler, her şey çok başarılı. bir tek düşman tipi çok az. aynı tipte 3 adam saldırınca komik olmuş o grafiklerde.
oynanış dümdüz. batman arkham city tarzına yakın bir dövüş sistemi var. space ile atağı savun sağ tuş ile kalkanı vur sol tuş ile kılıcı vur. işaret çıkınca execution yap. bütün oyun boyunca bunu yapıyorsunuz. kılıç ile başlıyorsunuz oyuna. bir daha da silah değiştirmiyorsunuz. upgrade olayı var ama canınızı ve focus barınızı artırabiliyorsunuz. bir de her execution size tercihinize göre ödül veriyor (can,xp,para yerine geçen valor, ya da zamanı yavaşlatmanıza yarayan focus puanı). upgradeler ile bu ödüllerin miktarını artırabiliyorsunuz.
executionlar çok kanlı ve yaratıcı. ancak çeşitliliğin sınırı olduğundan bütün oyun boyunca aynı şeyleri görmekten sıkılıyorsunuz. bir de yapay zeka siz havalı executionları yaparken seyrediyor. oynanışın değiştiği tek kısım var. askerleriniz ile birlikte yürürken size ok atan adamlardan space ile kurtuluyorsunuz.
hikaye idare eder. çok kötü değil çok iyi değil. merakta bırakmıyor insanı ya da şaşırtmıyor.
tam misafirliğe gidip o evdeki bilgisayarda oynamak için yapılmış bir oyun. gidip açacaksınız bir kaç adam keseceksiniz sonra çayınız bitince biz kalkalım artık diyerek kapatıp unutacaksınız.
bu entry (#25934895)'deki hikayenin devamıdır. baştan söyleyeyim dedim.
gözlerini açtığında bembeyaz bir odadaydı. oda da denemezdi pek. duvarların varlığını hissedemiyordu çünkü. alabildiğine beyazdı sadece. sonsuza kadar gidiyor gibiydi. iki adam duruyordu karşısında. bir tanesi tanıdık gelmişti. şeytandı bu. daha önce konuşmuşlardı. gözlerinde oynaşan görüntüler yoktu bu defa. kırmızı renkli normal gözleri vardı sadece. diğer adamı tanımıyordu. hiç görmemişti daha önce. görse hatırlardı kesinlikle çünkü adam daha önce görülen kimseye benzemiyordu. sonsuz bir gururu varmış gibi dikti adam. ama aynı zamanda gelmiş geçmiş en mütevazi insan görünümüne de sahipti. hem çok genç duruyordu hem de çok olgun. zıtlıkları barındırıyordu içinde. gülümseyerek bakıyordu ona. yanına yaklaştı biraz. elini uzattı. merhaba dedi. adama "sen kimsin?" diye sordu. adam gülümsedi. "şeytanla tanışmıştın. sence ben kimim?" çok belliydi tabi ki. tanrıyla konuşuyordu. ama burası cennete veya cehenneme benzemiyordu. "ikisi de değil zaten" dedi tanrı. sadece konuşmak için bir alan. öylesine yarattım. ne konuşacağımızı merak ediyorsun biliyorum. şeytanla konuştuktan sonra hayatında bir şeylerin değişmesine memnun oldum. yaptığın şeyler gerçekten hoşuma gitti. tabi şeytanla konuşmadan senin yaptığını yapanlar da var ama yine de çok zor bir şey.
ne yaptım diye düşündü. intihar olayından sonra gerçekten değişmişti. bizzat şeytanla karşılaştıktan sonra tanrıya inanmıştı. kutsal kitaplarda olduğu söylenen yanlışları bulmaya çalışmıştı. sorgulamıştı. mantık yürütmüştü. bu aklına geldiği anda tanrı "evet buydu işte önemli olan dedi." sen bir çoğunun yapamadığını yaptın. düşündün. sorguladın. ne kadar basit değil mi. ve ne kadar güzel. açıkçası hepiniz bunun farkında olsaydınız şeytanla küçük iddiamız bu kadar karmaşık olmazdı. ama ne yapalım tembelliği seviyorsunuz. size cennet vaat ettim hemen peşine düştünüz. oooo kutsal kitap alırım bir dal diyip okudunuz saatlerce. dilini bilmeden, ne dediğini bilmeden ne demeye çalıştığını düşünmeden. ve bunun karşılığında cennete gideceğinize inandınız. ancak bu iş o kadar kolay değil ve birçok insan bunun farkına vardığında çok geç olacak.
kutsal kitaplara koyulan yanlışlarla başlayalım. mesela size benim varlığımı sorgulama yasağı var. sizce sizi yarattıktan sonra irade verip, merak duygusu verip sorgulamanızı yasaklamak çok saçma olmaz mıydı? kendini benim varlığıma inanmaya zorlamak yerine doğruyu arasan, sonuca ulaşamazsan da elinden geldiğini yapmış olman daha iyi olmaz mıydı? insanlar içinde bile emeği takdir edenler varken benim etmeyeceğimi düşünmeniz çok yanlış değil mi? dinin sizi düşünmekten alıkoyması kadar saçma bir şey olabilir mi? bence bu bulmanız gereken en basit yanlışlardan biriydi. ama siz cinselliğe o kadar takıldınız ki yanlışları düşünmek aklınıza bile gelmedi. sizce koskoca evreni keşfetme araştırma imkanı sunulurken neden evlilik öncesi sekse bu kadar takıldınız? keşfedilmeyi, düşünülmeyi, araştırılmayı bekleyen onca şey varken kıyafetinizden bacaklarınızın görünüp görünmediğine neden bu kadar önem verdiğimi düşündünüz? bu saçmalıklara inana inana bir noktadan sonra ahlak anlayışını cinsellikle sınırladınız. sonra da düşünmeyi bıraktınız.
bana inanmayanların direk cehenneme gitmesi var bir de. neden öyle bir şey yapayım ki? sorgulasın, doğruyu bulmaya çalışsın. bana inandığını söyleyen ve açıp inandığı din hakkında hiç bir şey bilmeyen, tek isteği hurilerle sevişmek olan bir karaktersiz, bana inanmadığı halde düşünen bir kişiden benim gözümde neden daha değerli olsun? içinden geldiği için iyilik yapan bir insan yerine bana yaranmak için ya da sonsuza dek istediklerinin olması için bir şeyler yapan adamı neden tercih edeyim?
cennetten ne beklediniz bu kadar? her istediklerinizin olduğu, sonsuz mutluluk, bir çoğunuz için sonsuz cinsellik. hayal gücü sıfır. açıkçası size sonsuz mutluluğu da versem ondan sıkılmanız çok kolay. hayal etsene bir cennette olduğunu. her istediğin oluyor. sonsuz bir tatmin içindesin. amacın yok, zaten ulaşmışsın. bu yüzyıl sürdü hatta binyıl. sonra ne yapmayı planlıyorsun? amaçsızca var olacaksın. sıkılacaksın belki. hayal gücü olmayanları cennete koysam da sonları bu olacak. onu da cehenneme çevirecekler.
cennetten beklentileri yükselttiğiniz gibi cehennemden olan korkularınızı da azalttınız. üstüne düşünseydiniz davranışlarınız daha farklı olurdu. korku çoğunlukla ödülden daha bir motivasyondur. bulunduğunuz yeri yeterli bulabilir ve daha iyisi için çabalamaya üşenebilirsiniz ancak daha kötüye gitmeyi hiç istemezsiniz. sonsuz bir ateşten bahsediliyor tema olarak. bazı dinlerde de sonsuz bir soğuk. yer gök buzla kaplı. sonsuzluk olayını kavrayamıyorsunuz bu çok normal ancak süre bazında da düşünmeye eriniyorsunuz. çocukken elini yaktın mesela. o acıyı düşün. sadece 1 saat boyunca yaşadığını düşün. o 1 saat nasıl geçerdi? biteceğini bilsen bile nasıl geçerdi? ya bitmeyeceğini bilsen? hiç umudun olmasa durumun düzeleceğine dair? şeytan seni kandırırken cehenneme gideceğini söyledi ama sen bile bunu sorgulamadın. hiç biriniz yapmadınız. ben bu cezanın yeterince kötü olacağını düşünüyorum ama şeytanın verdiği fikir de gayet güzel. cehenneme haksız gittiğine inanmanız. korkunç bir acı, umutsuzluk ve çaresizlik duygusuna, haksızlığa uğradığınız için duyduğunuz öfke. bunca öfkeye rağmen hiç bir şey yapamamanız ve çaresizliğinizin daha da artması. bunu da düşünmediniz.
senin zamanın doldu. her şeyi kendi kendine bulmanı beklemiyordum ama elinden geleni yaptın. ve bunu takdir ediyorum. mükafatlandırılacaksın ancak cennet beklediğin gibi bir yer değil. daha doğrusu cennet bir yer değil. sadece hayal dünyanız. bundan sonra hayal dünyanın içinde yaşayacaksın. merak etme aklına kötü şeyler gelmeyecek. ama iyi şeylerden sıkılmamak için dünyada yaptığını yap. neyi denemedim diye sorgula. hayal et. düşün.....
bu ve önceki entrydeki fikirler şahsıma aittir. kimsenin inancına saygısızlık etmek gibi bir niyetim yok. tanrı olsam böyle yapardım diye hayal ettim ve benim aklıma geldiyse o da böyle yapardı gibi geldi. bu da benim inancım.
dc universe ve marvel evrenindeki en baba süper kahramandır. bunun sebeplerinden biri de çizgi romanlarda karaktere (sivil haline ve batman'e dönüşümüne) verilen önemdir. ayrıca gelmiş geçmiş en baba villainlara sahip olması da batman'i iyice taşaklı bir abi yapmıştır.
kendisi sadece insandır. herhangi bir süper gücü falan yoktur. yıllarca fiziksel ve mental olarak kendini eğitmiştir. harika bir strateji uzmanıdır. gizlenmeyi ve yakın dövüşü çok iyi bilir. bir animasyon filmde süperman denen lavuğu bile dümdüz eder. bu kadar sağlam adamdır batman.
justice leauge üyesidir. ancak justice leaugede bulunan tüm süper kahramanların nasıl etkisiz hale getirileceğini bilir ve eğer herhangi bir sebep yüzünden üyelerden biri tehdit haline gelirse diye bu yöntemleri bilgisayarına kaydetmiştir . bu kayıtta kendisinin de nasıl etkisiz hale getirilebileceğini anlatmıştır.
silah kullanmaz. öldürmem kuralı vardır. bu kural kendisine joker gibi bir belayı da bulaştırmıştır. ancak bir kez birini öldürürse değişeceğinden ve öldürme üzerine giden bir savaş yolu seçmekten korkar.
süper gücü olmaması sebebiyle bir çok insan marvel evrenindeki iron man'e benzetir. ancak batman'i batman yapan şey kostümü değil ustalaştığı yetenekleridir. zaten çok fazla aygıt da kullanmaz. genel olarak grapple hook ve pelerini ile takılır.
witcher 3 wild hunt'ın içindeki mini kart oyunu. bakış açısına göre witcher 3 gwent'in etrafına yapılmış bir rpg de olabilir çünkü o kadar güzel.
oyuna 10 kart ile başlıyorsunuz. 3 elin 2sini alan kazanır. tur içinde kart çekemezsiniz. 10 kart ile devam etmek zorundasınız. amacınız iki oyuncu da pas geçtiğinde yerdeki kartlarınızın saldırı puanlarının daha fazla olmasını sağlamak. yani tur bittiğinde adamın saldırı puanı 45 iken sizin daha fazlasını sağlamanız gerekiyor.
3 bölge var. kılıç ok ve mancınık. her bölgeye o bölge ile iligili kartları koyabiliyorsunuz. saldırı puanı açısından yerin bi olayı yok ama. mancınık daha çok etki ediyor falan gibi bir durum yok yani
peki zorluğu nerede? öncelikle kart çekemiyorsunuz. yani tüm kartları ilk elde atarsanız 100de 98 turu kazanırsınız ancak son 2 el atacak kartınız olmayacağı için rakibiniz elinize verir. o yüzden doğru yerde pas demeniz gerekiyor. ilk turu kaybetseniz bile rakibinizin güçlü kartlarını elinden çıkarttıysanız son 2 tur kazanırsınız. ya da ilk turu alıp 2. turda allah ne verdiyse oynarsınız. rakibiniz tüm kartlarını serdiğinde elinizde tek bir kart tutarsınız 3. turda eli alırsınız. size kalmış.
basit taktikleri ise şöyle: öncelikle casus kartları mutlaka kullanın. üzerinde göz işareti olan kartlar. bunlar rakibinizin alanına gider ve onların saldırı puanını artırır ancak sizin kart çekmenize yarar. ayrıca rakibiniz size casus kart attığında decoy kartı kullanarak rakibin attığı kartı elinize alabilirsiniz. böylece rakibin casus kartı ile de kart çekmiş olursunuz.
hava kartlarını iyi kullanın. özellikle monster decke karşı biting frost kartı çok iyidir. kılıç kartlarının saldırı puanını 1e indirir. ancak hava olayları kartı iki taraf için de aynı şeyi yapar. o yüzden kullanırken az kart koyduğunuz bölgeyi etkileyecek kartları kullanın. okçunuz çoksa impenetrable fog'a yönelmeyin mesela.
scorch denen bir kart var. en yüksek hasarlı kartı yok ediyor. en yüksek hasarlı sizin kartınızsa sizin kartınızı yok ediyor. en yüksek karttan birkaç tane varsa hepsini yok ediyor. dikkatli kullanın
bir de güneşli kartlar var. bu kartlara iyi veya kötü hiç bir şey etki etmiyor. hava olaylarını kullanırken dikkate alabilirsiniz.
healer kartları ile kart diriltebilirsiniz. decoyunuz yoksa, rakibiniz size casus kart attığında, ertesi tur healer ile o kartları diriltebilirsiniz.
destelerden bahsedeyim biraz. 4 farkli deste var. monsters, northern realms, nilfgaard ve scoatiel. monsters deckinde bir kart kullandiginizda ayni turdeki kartlar elinizden veya destenizden cikip yere geliyor. bir kart kullanarak 3 kartı oyuna sürebiliyorsunuz.
scoatielde ise kartlar 2 farkli konuma gelebiliyor. yani bir karti hem okçu hem de kılıc bölgesine koyabiliyorsunuz.
nilfgaardin özelliğini tam anlamadım. northern realmsde ise bol casus be decoy ile kart cekme ağırlıklı oynayabilirsiniz. eğer özel kartlari da toplarsaniz önünüzde kimse duramaz.
kız arkadaşım doğum günüme kartları çıkartıp 4 desteyi de elime dizdi sağolsun. kapışmak isteyen varsa beklerim.
polonyalı yazar andrzej aapkowski'nin kitaplarına dayanan witcher serisinde witcher 2 assassins of kings oyunun devam hikayesini anlatan oyun. diğer oyunlardan farklı olarak witcher 3 open world şeklinde tasarlanmış. oyun 3 farklı haritadan oluşuyor ve haritalar arasında fast travel dışında ilerleyemiyorsunuz. ancak bu durum open world hissini azaltmıyor. haritalar yeterince büyük ve dolu dolu.
dövüş sisteminde değişiklikler var. önceki oyunlara ek olarak dodge sistemi gelmiş. artık sağda solda yuvarlanmak yerine çok daha estetik ve kullanışlı olan bu hareketi kullanabiliyoruz. önceki oyunlarda yerde yuvarlanmaktan beli bükülen geralt’a iyi bir ekleme olmuş. dodge yaptıktan sonra hemen rakibe vurma işini çözmeniz biraz zaman alabilir. bazı rakipler (örneğin drownerlar) çok çevik ve siz saldırıdan kaçıp tekrar vurana kadar onlar da geri sıçrıyor. doğru açılardan yaklaşmanız gerekecek. allah ne verdiyse dalarım diyen arkadaşlar. dalmayın. taktiksiz dalarsanız sizi üzerler. yapay zeka çok iyi veya çok kötü değil ama düşmanlar dövüşmeyi biliyorlar.
ayrıca yetenek ağacında da değişiklikler var. artık bir yeteneği geliştirdiğinizde onu ortadaki yetenek ağacına eklemeniz gerekiyor aksi takdirde o yeteneği kullanamıyorsunuz. yeteneğin ne olduğunun ya da ne kadar geliştirdiğinizin bir önemi yok. o yüzden ortadaki kısma yeteneği mutlaka yerleştirin. ayrıca bu ağaçta yetenek için ayrılan boşluk sayısı az o yüzden yeteneklerinizi dikkatli seçin. her şeyden birazcık olsun gibi bir yaklaşıma gitmeyin. bir tarz belirleyin ve o tarz üzerinden ilerleyin. ayrıca mutajenlerin kullanımı da değişmiş. yeteneklerin bulunduğu kutucukların dışında bir kutucuk daha var. o kutucuğa mutajenleri koyabiliyorsunuz. kılıç için kırmızı, büyü için mavi ve simya için yeşil renkli mutajenleri kullanıyorsunuz. eğer 3 kutucukta aynı türden yetenekleri koyarsanız mutajenin etkisi çok daha fazla oluyor. yani 2 büyü bir kılıç yeteneği yerine 3 büyü ya da 3 kılıç kullanmak sizin için daha avantajlı.
para kazanmak çok zor o yüzden paranızı boş şeylere harcamayın. witcher gear dışında ekipman craft etmeyi tavsiye etmiyorum çünkü bir saat dolaşırsanız craft edebileceğiniz bir kılıçtan daha iyisini bir yerlerde bulursunuz. o yüzden çaresiz kalmadıkça craft işine girmeyin. para bulmak oyunda biraz zor. ayrıca bazı craft materyalleri oyunda çok nadir o yüzden onları da boşa harcamayın. hele bir dimertiyum var ki düşman başına. witcher ekipmanlarını mutlaka craft edin. onları ilerde geliştirebiliyorsunuz. ayrıca oyun içinde güzel görünen zırhlar sadece witcher ekipmanları. geri kalanların 100de 95i götüm gibi diğerlerinin de yüzüne bakılır. iyi olanı bile yok.
bol bol loot yapın. guardlar yokken yetim hakkı demeden alın her şeyi. junk itemları tüccarlara, kılıçları blacksmith’e ve zırhları da armorer arkadaşlara satın. bir kılıca demirci 100 gold verirken aynı kılıca bir tüccar 30 gold veriyor. o yüzden itemleri yapan kişilere satın. ilanları okursanız oradan da para kırabilirsiniz. örneğin bal peteğine iyi para veririm diye bir ilan buldunuz kasabada. o kişiye petekleri iyi bir fiyata kitleyebilirsiniz. eski paraları novingradda vivaldi bankasına götürün. orada yeni paraya çevirebilirsiniz.
oyunu hard veya death march’ta oynayın. bu zorluk seviyesinde yanınızda daima yiyecek içecek bir şeyler bulundurun. çünkü meditasyon yapsanız bile bu zorluklarda canınız dolmuyor. bol bol iksir kullanın. iksirleri ve bombaları craft ettikten sonra bir daha yapmanıza gerek kalmıyor. örneğin can iksiri olan swallowun malzemelerini topladınız. iksiri craft ettiniz ve 3 tane swallow’unuz oldu. malzemeleriniz de bitti. bu iksirlerden birini içtiniz ve meditasyon yaptınız. iksiriniz tekrar 3 tane olacaktır. oyun bunu size söylemiyor ve ben 2. bitirişimde öğrendim bunu. her yerde yiyecek aramaktan çok daha iyi oluyor.
oyunda 3 farklı tarzda ilerleyebilirsiniz. 1.si kılıç yeteneklerinize öncelik verirsiniz ve hasarınızı artırmaya uğraşırsınız. bunun için cat school gearı kullanabilirsiniz. whirl yeteneğini de mutlaka açın. rün olarak da düşmanı yakan donduran kanatan vb hasarlar veren rünlere yönelin. eğer büyücü bir tarzda ilerlemek istiyorsanız wolf veya griffin school gearı tercih edin (tercihen wolf çok daha güzel görünüyor). aard igni ve quen yeteneklerine ağırlık verin. queni belli bir seviyeye getirdiğinizde hasar aldığınızda canınız doluyor. taktiklerinizi buna göre geliştirebilirsiniz. son alarak simyacı bir tarzda ilerleyebilirsiniz. bu tarz için bear school gear’ı tercih edin. hasarınızı ise bombalardan ve yağlardan yapacaksınız o yüzden simya yeteneklerine ağırlık vermeniz gerekiyor. oyun içinde tarzınızı değiştirmek isterseniz potion of clearence denen iksiri bazı tüccarlardan satın alabilirsiniz. tüm yetenek puanlarınız sıfırlanır ve baştan istediğiniz gibi dizebilirsiniz.
yan görevleri mutlaka yapın. hem para açısından hem xp açısından çok faydalı olurlar. ayrıca yan görevlerin ve kontratların hikayeleri çok iyi. bazılarını detaylandırıp yeni oyunlar yapabilirsiniz o kadar iyiler. ayrıca başlarda dövüşürken at üstünde dövüşün. kılıcı direk düşmanın kafasına vurduğu için hasarınız 2 3 kat artıyor. ancak dikkatli olun. atınız korkarsa sizi üzerinden atar ve yere düşersiniz. büyük bir dezavantaja dönüşür.
level scaling yok bir de oyunda yaratıklar sizlerle birlikte güçlenmiyor. 5 leveldayken 15 level bir yaratığa saldırırsanız sizi harcar. aklınızı alır. keza siz de alt seviyelerdeki yaratıkları elinizin tersi ile öldürebilirsiniz. bu durum görevler için de geçerli. görevler için recommended level sistemi var. eğer o görev yeşil görünüyorsa görevi zorlanmadan yapabilirsiniz. illa orada yazan seviye olmasına gerek yok. kırmızı ise kesin ölüm demektir. ölmeseniz de çok uğraştırır.
oyunun grafikleri mükemmel. renk paleti çok geniş ve canlı renkler kullanılmış. gün batımını ve gün doğumunu oturup seyredebiliriniz. rüzgar ağaçları yerlerinden sökecekmiş gibi eserken uzaktaki fırtına belirtilerini görebilirsiniz. geralt a storm is coming derken atınıza binip oradan uzaklaşabilirsiniz. gerçekten her bir kısmı sanat eseri tadında olmuş. karakterlerin mimikleri, kıyafetleri, ışıklandırmalar her şey çok güzel. müzikler ise efsane. percival adlı grubun yaptığı folk tarzı soundtrackler efsane gaza getiriyor sizi. lazare, hunt or be hunted ve ladies of the wood favori parçalarım.
veee hikaye. en önemli kısım. hikaye çok iyi. ciriyi bulana kadar imanınız gevriyor biraz ama olsun. oyun içinde yaptığınız seçimler hikayenin gidişatını etkiliyor. özellikle ciri ile ilgili kararlarınız oyunun sonunu etkiliyor. iyi sonla bitirmek istiyorsanız ciriyi üzmeyin beyler. ayrıca yennefer ve triss arasında seçim yapamayan arkadaşlar. seçin birini. yoksa ananızın hörekesini görürsünüz.
şahsi fikrim oyun her şeyi ile mükemmel. grafikler oynanış ve hikaye gayet başarılı. cd project red’in dlc politikası ise apayrı bir artı katıyor oyuna. ayrıca oyun içindeki detayları ve easter eggleri bulursanız oyun çok daha keyifli bir hal alıyor.
altta yazılmış öküz gibi sistem istiyor hakikaten. ben ultra high arası oynuyorum. hairworks kapalı(10 15 fps fark ediyor). sistem şöyle ram 8 gb işlemci intel i5 2500k 3ghz ekran kartı msi gtx 770 twinfrozer nvdia, klavye maus logitech, gamepad kontorland.