...
Kadranı kırmızı saat
Plasterle tutturulmuş kırık cam
Şurda burda plastik çiçekler
Evet, aralık kapıdan soğuk geliyor
Tam kalbimin üzerine bu akşam.
...
beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni.
alışkanlıklarımı, özellikle yanlızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
Oğuz atay okumadım hiç. bu iki cümleyi de sağda solda hep görüyorum. Şunu farkettim, her okuduğumda istemsizce yutkunuyorum. Çoğumuz yalnızlığı incinmekten korktuğumuz için tercih ediyoruz. sevilmemek karşısında çaresiziz çünkü.
Çünkü susuyoruz. Kadınlar, ağaçlar, çocuklar, masumlar ölüyorken susuyoruz. Zenginler daha da zengin olurken, yangınlar büyürken, katiller takım elbiseleriyle adaletin gözüne hoş görünürken susuyoruz.
Yaşamın yanında olmayan tüm sistemlere susuyoruz. Tamahkarlığa susuyoruz. Ben de ancak anonim bir yerde aptal bir entry giriyorum vicdanım biraz rahatlasın diye. Bunun susmaktan farkı neyse!
Kalorifer borularından geldiğini öğrendiğimde bir rahatlama gelmişti. Çünkü üst komşularımız yaşlılar, evlerinde misket oynayan kimse olmadığına eminim *
Yakınken uzak olmaktansa somut bir uzaklıkla avunmaktır.
Çünkü iki ruh arasındaki uzaklık tüm ölçülebilir uzaklıklardan daha imkansızdır. Öyle bir uzaklık ki iki taraf da yaklaşmayı seçmediğinde diğerini sonsuza kadar yürütebilir...
Kötü biri olmaktansa hiç kimse olmayı tercih ederim.
Bir yerlerde ingilizcesini okuduğum söz. ne zaman haberlere falan gözüm takılsa bu sözü tekrarlarım. Kötü olmak, zalim olmak nasıl da kolay. Keşke hep beraber hiç kimse olsak..
Gittiğini görünce üzüldüğüm yazardır. Fotoğraf olayı nedir ne değildir hiç bilmiyorum ama hiç fotoğraf atmasa da yazdıklarıyla sempati ve beğeni kazanabilecek samimi bir yazardı diye düşünüyorum. Boşversin artı oyu, gelsin içini döksün buralarda.
Aklıma ingilizce bilmediği halde "şimdi kendinizden biraz ingilizce bahseder misiniz?" diyerek benim ingilizcemi ölçen, benimle maaşı ve işe başlayacağım tarihi konuştuğu halde bir hafta sonra görüşmenin olmusuz değerlendirildiğini bildiren, bir de bana linkedin üzerinden başka firmalara ait iş ilanı gönderen ik müdürünü bile hatırlayıp sinirlendim. artık uyuyabilirim. iyi niyetliydin ama üzdün kadın. Sevdiysen bile belli etmeyecektin, umutlanmıştık *
Monsoon şarkısını hala baştan sona söyleyebildiğimi farkettim az önce. Açtım klibini izledim, duygulandım. hey gidi ergenlik. Şarkı dinlerken ağlayasım geliyor diye çok derdim var sanıyordum. Dertsiz ama bir o kadar zor günlerdi* https://youtu.be/Le_IyYLrUtQ
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, ‘dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya...
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir “ben”e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde... Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük... Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım... Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı... Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu.
Tam uykum tatlı tatlı gelmişken bahçedeki kedinin deli deli miyavlaması. Hatta resmen çocuk sesi çıkarıp insanı korkutması. Sen bir daha bana karnını falan kaşıtırsın hadi bakalım.
iş yerlerinde her üç metrekareye bu arkadaşlardan bir adet düşmektedir. Her yaş grubundan olabileceği gibi bambaşka fıtratlara sahip olmalarına rağmen tüm yaşam enerjinizi aynı titizlikle emeceklerdir.
Bazen aniden sıkılıp kapatıyor insan. Nedensiz. Hatta o ani gelen iç sıkıntısıyla elimdeki kitabı cama fırlattığımı ve şangır şangır indirdiğimi hayal edip rahatlıyorum.
Aşk
Bağlanmış kökler gibi
Hayat veren toprak gibi
Tüm anneler gibi güçlü olsun.
Camdan sızan güneş gibi
Gökte yıldızlar gibi
Dolu hayatlar gibi sonsuz olsun.