şu an bu entry ile yaptığım eylemdir. 8 yıldır burada güzel kaliteli entryler gördüğümüz oldu. ama sonra bir sabah uyandık ki burası adeta bir sürü ergen ve yetişkinin(!) mastürbasyon yapmak üzere kullandığı, inci sözlük tadında bir porno sitesi olmuş.
aklı başında olan tüm yazarların (ki bu küçük bir kesim demek oluyor) bu (bkz: id) yuvasından kurtulması dileğiyle.
"istanbul'da Alpaslan Anadolu Lisesi din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Durmuş Çebi, "Dersimde örtünebilirsiniz" diyerek öğrencilere bone ve türban dağıttı. Öğrencilerin çoğu bu isteğe uymazken sınıflarda birkaç öğrenci türbanla derse girmeye başladı
Aydınlık’tan Özlem Konur Usta’nın haberine göre; istanbul Pendik'te yer alan Alpaslan Anadolu Lisesi'nde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Durmuş Çebi kız öğrencilere bone ve türban dağıttı. Geçen hafta yaşanan olaya veliler tepki gösterdi.
Alpaslan Anadolu Lisesi Müdürü Serdar Paşaoğlu ise "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni Durmuş Çebi'nin derste öğrencilere türban dağıttığı doğru mu?" sorusuna, "Bu böyle olmaz. Bu ne kadar çirkin bir uslüp" diyerek telefonu Aydınlık muhabirinin yüzüne kapattı.
DAHA ÖNCE DE KUTLU DOĞUM PROGRAMI DÜZENLEMiŞTi
Aydınlık'a konuşan Eğitim iş istanbul 2 Nolu Şube Başkanı Mehmet Yeşildağ, "Türban artık anaokullarına kadar indi. Bundan bir sonraki adım, kendi sendikalarının da isteği olan karma eğitime son vermek. Bu çağda okulları imam hatibe çevirdiler" diyerek tepki gösterdi.
Durmuş Çebi, daha önce de Pendik Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde kutlu doğum programı düzenlemişti. Çebi'nin önderliğinde düzenlenen programda, Kuranı Kerim tilavetinin yanı sıra öğrenciler dualar etmişti. "
sonuna üç nokta koydum mu daha da kendinden geçen insandır. sosyal medyada şiirleşerek anlaşan duygusallar var bir de onlara hiç girmiyorum bile. 40 kere okusam anlamadığım şiirden hayatın anlamını çıkarıyor kendince. aslında o da anlamıyor ama farklıyım imajı verecek ya. hele o sona konan üç noktaya hep gıcık oluyorum. ne oluyor yani üç nokta koyunca?
"jaluzinin salkımları tadında ay ışığı altında raks eden çocukluğum..." bu ne amk. senin jaluzine de üç noktana da sıçayım.
" duvar ve ben... fısıldıyordu duvar... sessizce ve usulca..." yani? çıkarmamız gereken sonuç?
" ey sevgili... lavabomdan topladığım saç tellerinle seviştim bu gece... aşk bir hece..." aşk bir sudur iç iç kudur daha iyi yani.
yardımcı doçent olmuş şahısların diğer insanlara bakış açısıdır. ona göre dünya bunlardan ve kendisinden oluşmaktadır. şımarıktır, egosunun ara sıra beslenmesi ve sulanması gerekir. yoksa içlerindeki divayla mücadele etmek zorunda kalırsınız.
kurgu kaliteleri ve hitap ettiği kitleler arasında dağlar kadar fark olsa da işlediği konu ve geçtiği mekan bağlamında yabancı dizilerin türkiyedeki karşılığı niteliğinde olan dizilerimizdir.
çağımızın hastalığı, günümüz insanının yanılgısıdır. bireyselliğe bu kadar vurgu yapıldığı halde bireye bu kadar az değer verilen bir sistemde, of acayip farklı bir insanım diye diye kendini garip hallere sokmamak gerekir. sonra üzülürsünüz.
uludağ sözlüğün ülkenin belli bir populasyonunu temsil eden bir örneklem grubu olduğu düşünüldüğünde ülkem insanının aslında ne ile kafayı bozduğunu da gösterir.
iyi oldu. ne zamandır evde oturuyorlardı. azıcık slogan, araba sürüşü, yürüyüş, ülke kurtarma, laiklere falan sövme. açıldılar biraz deşarj oldular. ne güzel.
dün fetullahçı terör örgütünün hükümete darbe yaptığı haberleriyle yankılandık. neyse biz hiç bişey anlamadık ama bişeyler oldu bitti. binali yıldırım bugün açıklama yapıyor "Bu olaya karışan şu ana kadar 2839 çeşitli rütbede subay, asker gözaltına alınmıştır. Üst düzey rütbeliler de mevcuttur." diyor. Bu belayı başımızdan def ettik diye konuşuyor. şimdi ben anlamadım. fetö değil miydi darbeyi yapacak olan, akp'yi bitirmek için? sonuca bakıyorum akp fetöyü bitirdi.
sonra düşünmeden edemiyorum aslında kim kime darbe yapmak istiyordu diye.
kendi açımdan öfke, korku, keder gibi duygulardan daha üst düzey bir aşamaya geçmiştir. bir duygu adı olmasa da duygunun ifade ediliş şekli olandır.
(bkz: öff)
maşallah demeyeni facebooka almıyorlar artık anladığım kadarıyla. çekerken kaymış, bulanık bir fotoğrafını paylaşıyor bildiğin suratı falan kaymış sıradan bir fotoğrafını paylaşıyor götüm. ama altına 50 tane mışıllıh cınım diye yorum. diordan far almış, tesadüfen(!) victorias secret çantasının yanında resmini çekip paylaşıyor altına da "yine mi hediye canım kocişim" yazıyor, bir allahın kulu da kezban mısın afedersin demiyor. yine 50 tane mışıllıh cınım.
gerçekten beğendiğimiz şeylere mi maşallah diyoruz yoksa bilgisayarın enter tuşu gibi habire bastığımız bir tuş mu bu ben anlamış değilim. yemin ederim artık "bugün sıçtım kızlar iyi ki yanımdasınız çok şanslıyım" yazıp paylaşsalar, altına nazar duası yapıştırıp mışıllıh cınım darısı başımıza falan yazacaklar. bu nasıl bir kolektif yapılanma, bir insan da eleştirmez mi, doçentinden ilkokul mezununa herkes mi bunu yapar... Bir de virüs gibi herkese bulaştırma çabasındalar. maşallah yazılan fotoğrafım olsa utanıyorum, bunu beklediğim için paylaşmışım gibi.
neyse iyi geceleer *.
doğru olmayandır. bir insan mhp milliyetçisi olmadan da islamcılık, ülkücülük aşkında olmasa da hdpye antipati besleyip, öldürdüğü yüzbinlerce sivilin askerin hesabını sorabilir. böyle aciz siyasete kendini kabul ettirme mi olur diyebilir. sen iki gün önce millete bedelli askerlik yaptırma sebebiyken bugün o milleti kucaklayacağını nasıl sanıyorsun diye sorulabilir.
chp'liyim ve hdp barajı aştığı için hiç mutlu değilim. akparti bir yolunu bulup (erken seçim vs) yine ağzımıza sıçmaya devam edecek ama hdpyi legal terörist olarak gördüğümden hiç sempati duymadığım ve kim ne derse desin kendime zıt-karşıt bulduğum bu partinin ak partiden gözümde hiç bir farkı yok. bunu oyların ak partiden hdpye bölünmesinden de anlıyoruz. birinin düşmesine duyduğum sevincim diğerinin yükselmesi yüzünden kursağımda kaldı. bir çok insanın kafasındaki kaosun asıl sebebi de bu kursakta kalması olayı işte.
facebook sayfamda yakından veya uzaktan tanıdığım ve hdp propogandası yapan, selo ile bağlan hayata vs diye cici cici paylaşımlar yapan, türk, kürt, 'biz'ler meclise, halkın adamı gibi sevinç nidaları atan adamların, aynı zamanda bundan bir kaç ay önce "bedelli çıkmadı ımınakoyim ya napçaaz?" şeklinde ya da "ohh bedelli çıktı gençler rahatladım yeminediyorum" gibi paylaşımlarına da şahit olmuştum.
şimdi sen kısa dönem askerliğe, olmayan paranı kredi çekip yatırıyorsan askerlikte bir şeylerden zarar görme ilgili ciddi korkun var demektir. buna zaten saygı duyuyorum. bu bir. ama kardeş sen sana ölüm tehdidi oluşturan, kaçmak için yusuf yusuf krediler çektiğin pkk örgütünün (hadi kabul edin terörist diye adlandıralım) propogandasını yapıp, başkanına selo 'can' diyorsun. bu nasıl bir ironi. bu nasıl bir bohem. enayi misin sen.
taytip erdoğan ve bıyıklı ordusu ile, lord voldemort un kendisi ve ölüm yiyen ordusunun karanlık karakterleri konusundaki benzerliği düşünüldüğünde bu sıfat kendisine tarafımca uygun görülmüştür. o artık kendisinden bahsederken destur çekmemiz gereken hatta adından bahsetmememiz gereken, you-know-who dur. ancak voldemort kötü olsa da destansı bir büyücüdür. recepin dahaca olağanüstü bir siyaset becerisi ve eylemini görmedik. bu da onları birbirinden ayıran bir noktadır.
mevzu bahis kişinin tam anlamıyla cortlamasının, özellikle 90'lı yıllarda doğmuş kuşağın ilk ergenlik yılları olan 2000'li yıllara denk gelmesiyle birlikte, çocukluğunda bu kadar sıkı, gri bir ülkede yetişmemiş bünyelerin gençlik yıllarında ağır etki yaratması ve geçliklerinin bu adamın evimizin, elimizin, cebimizin yoklayıcısı olmasıyla çürümesidir.
en büyük ergenlik krizi sebebi bu adam olmuştur. kendi anamız babamızın kuralları ve öğretilerini almamız gerekirken, bu adam tüm türkiyeye tek bir kural ve öğreti anlayışı getirmeye çabalamıştır. bazı şeylerden kusmak istercesine soğutmuştur. hayatımızın bahar olacağı yıllarda, bir şeylerden korkmamız gerekmeyen nadir hayat dönemimizde bize korku aşılamaya çalışmış, toplumu bize karşı doldurmuştur. gençlik düşmanı, gençleri anlamayan, kısıtlayan, taciz eden bir salgın salmıştır ülkeye.
en ayı, en dürtüsel muhafazakar insanın bile içerisinde azıcık varolan"topluma saygılı davranma"lıyım tutumunu yok etmelerini istemiş, "içinizde tutmayın aslanlarım dökün içinizi, saldırın" rahatlığını vermiştir onlara.
toplum bir kesimin dürtülerini, isteklerini, düşüncelerini içine attığı, artık vakur bir halde olduğundan dile getirmediği; bir diğer kesimin ise dürtülerini çıldırmışçasına oraya buraya savurduğu, yolda gördüğü açıkkadına özgürce laf atarak taciz edebildiği, elinde satırla doğrayabildiği, sokak arasından dükkan önünden geçen kadının pantolonunun arkasına hipnoz olabildiği(gözü kaymak da değil), rahatça toplu tecavüz edip serbest kalabildiği, seri katil olabildiği, sınav soruları çalıp torpillerle önümüze geçip kadrolara yerleşebildiği, hayvan gibi paralar kazanıp evdeki çarşaflı karılarına çocuk baktırıp plazalarda metreslerle gönül eğlendirmesinin meşru hale geldiği, o evde kocasını bekleyen kadınların da kocalarından duyamadığı seni seviyorum lafını tayyip erdoğana meydanlarda haykırdığı yani kendisini rehin alan kişiye artık sempati duymaya başlayarak psikopatlığın doruklarına çıktıkları (bkz: stockholm sendromu), fakir veya orta halli adamların da aynı psikopatlık derecesinde (bkz: ısıttırırım yalarım tayyip erdoğan)ı dedikleri, din denilen kutsal olması gereken şeyin her cümlede kullanılıp her pisliğe alet edildiği, yeşilin kalmadığı, grinin çoğaldığı bir ülke haline geldik.
gençliğimiz bunlarla çürüdü. başka bir ülkede başka koşullarda yaşasaydık eminim böylesine pasif agresif, antisosyal, anksiyete bozukluğuna sahip bireyler olup çıkmazdık. bu adamın ve bu adamların varlığıyla yetişmiş olmak hepimizde farklı tesir ediyor.
ben halen beni rehin almış kişiye sempati duymaya başlamış değilim. aksine, ilk gün hakkında ne kadar olumsuz hissediyorsam hala o kadar ve daha fazla olumsuz şeyler hissediyorum. çoğunlukta işe yarayan şey bende işe niye yaramadı onu da merak ediyorum. mutlu rehineler de gerçekten mutlu mu onu da sorgulamak lazım tabi.
televizyondaki reklamlarda, dans yarışmalarında, programlarda, cips paketlerinin üzerinde, tatil turu reklamının üzerinde, tarz yarışmalarında, sunuculuklarda her yerde burcu esmersoy kişisinin ortaya çıkması durumudur. sanırım ülkede sunucu, oyuncu kıtlığı var. dans etmesi, ıslık çalması, sırıtması,"bakın bunu da yapıyorum onu da çok yetenekliyim" mesajını gözümüze gözümüze sokup orada burada karşımıza çıkması, bir de üstüne bir espri patlatıp 'ahııahııhaııı' diye kendi kendine gülmesi işin bal kaymağı oluyor. bir zamanlar -hatta halen- çok güzel hareketler bunlar ekibine nasıl aşırı dozda maruz kaldıysak burcu esmersoya da aşırı maruz kalıyoruz. yakında bizim mutfaktan da çıkacak. yetkililer bir çözüm.
en sinirli ve üzüntülü anlarda, -genellikle arkadaşlar tarafından- duyulduğunda sinir ve üzüntü katsayısını hayli arttıran güya teselli cümlesidir. söyleyen kişinin bu söyleminin altında "öf şimdi teselli etmeye hiç halim yok" veya "yav ben napayım şimdi amk" mesajları yatması olasıdır.
psikologlar tarafından depresyon ve kaygı bozukluklarında, obsesif kompulsif bozuklukta tedavi amacıyla kullanılan, rahatsızlığın türüne ve kişisine göre ortalama 15-16 seans süren, terapiye gelen hastanın(ben danışan demiyorum hasta diyorum evet) kısa sürede toparlanmasını ve eski işlevselliğini kazanmasını hedefleyen terapi yöntemidir. Fikir babaları Aaron Beck,Albert Ellis olmakla birlikte Türkiyede psikologlar tarafından psikanalitik terapi kadar yaygın olarak kullanılan bir tedavi yöntemidir.
hastalar seansa ilk geldiklerinde bir sürü kuraldan ve bdtnin yapısından bahsedilir, ilkeler anlatılır. hasta bunu sıkıcı/sinir bozucu bulabilir ancak sabredildiğinde ve seanslar ilerledikçe yöntemin işe yaradığı görülecektir. tabi ki kişinin katılımı da terapist kadar önemlidir. ev ödevlerini, verilen aktiviteleri yerine getirdikçe ve katılım gösterdikçe başardığını görecek ve depresyon gibi, okb gibi insanın üzerine yapıştım mı gitmek bilmeyen rahatsızlıklardan kurtulmasını sağlayacaktır.
17.02.2015 tarihinde hadisenin o ses türkiye programında usta siyasetçi kimliği ile yaptığı duyarlı yasa teklifidir. özgecanın katillerinin yaşamasını istemiyor ve devlete sesleniyorum diyor: "idam gelsin!"
böyle devirde böyle cesaret.
ya çok salak.
ya bunu demesi için birileri kendisine güzel bir ayarlama yapmış.
tabi ki bu katiller için idam cezasını tartışmıyorum, en ağır cezaları çekmelerini diliyorum ama birilerinin bu vahşet üzerinden bile akbabalık yaptığını düşünüyorum:
özgecanın katili için idam yolu açılınca devamı akp nin canını sıkanlar için gelecek.
not: komplo teorisidir.
one direction adlı ingiliz grubunun klibinde başbakanları david cameronun oynadığını gördükten sonra tayyip erdoğanı akla ilk gelen türk erkek müzik grubunda oynadığını hayal etmek sonucu akla gelen fikir ürünüdür. hayal etmesi biraz zordur ama düşünmesi bir o kadar eğlencelidir. kaan tangözenin başbakanın çamlıcadaki evi önünde bu klipteki gibi hareketler yapması falan. yap bunu recep.
acunun başlarına devlet kuşu gibi konduğu ve o programdan o programa sadece kılık kıyafet değiştirterek sürdüğü ünlüleridir. acuna aittirler ve her görevi yapabilirler. ıssız bir adada da yarışabilirler, dans da edebilirler, şarkı türkü hatta 23 nisan şiiri bile okuyabilirler. para böyle bir şey işte.