olay sevgilinin annesi, kardeşi ve hint cevizi arasında geçmektedir;
kardeş: ya bu adamı da hiç sevmiyorum (radyodan gelen ses için)
hint cevizi: kim bu?
anne: ya hani doktor olan var ya o işte (ferhat göçer i anlatmaya çalışarak)
hint cevizi: kutsiiii
ve herkes gülme krizine girer.
hint cevizi kişisi ise hayatına koca adayının ailesinin gözünde salak olarak olarak devam eder.
sahibi olan kişinin insanları "parası olanlar" ve "parası olmayanlar" olarak ikiye ayırdığı yerdir.
içeri girenleri önce bir süzer, bakar, tartar ve ona göre davranır. geleni beğenmezse ve yanında biri varsa boş gözlerle ona bakar "nereden çıktı bu" tavrı ile.
ürünler oldukça pahalı ve genel olarak gereksiz şeyler. üzerinde sadece minicik bir baskı olan bluzlar bile 30 tl, şu kriz ortamında kim alacaksa onları.
evet her şey kedili ancak aynı zamanda hepsi de evde imal edilebilecek şeyler.
sanıyorum ki bir şubesi de cihangirde mevcut bu mekanın, insanların kedi sevgisini sömürüp kısa yoldan cebe bol para atabilmek için.
şu an üzüldüm müşterileri için.
abartmadan düşünüldüğünde mantıklı olan cümledir.
eğer dünyaya getirdiğin çocuğun eğitimini, hayat şartlarını, beslenmesini, sağlığını düzgün olarak sağlayamayacaksan baba olmayacaksın...
aslında hiç olmayacak birine yaşattığı anlık mutluluklar için aşık olma isteğinden kaynaklanabilendir.
genel olarak bir süre sonra gerçek olmadığı ortaya çıkar ve en başa dönülür.
bir şekilde artık güvenmemektir o kişiye eğer bahsi geçen pembe bir yalan değilse.
güven giderken çoğu zaman yanında umursama hissini de götürdüğü için ses çıkarılmaz pek. içinizden bardağı taşırmamasını dileyerek...
bazen öyle çok ihtiyaç duyuluyor ki buna. o istemediğin yerlerde bir adım atmak bile zor geliyor. nefes almak istemiyorsun. istemedikçe sürükleniyorsun. kaçmak istediğin kadar uzaksın belki de...
yapmaman gerekiyorsa eğer, engellerin varsa prangaların tutuyor seni olduğun yerde. anahtarı senin elinde olmasa da her zaman kalıyorsun öylece...
her şeyi bırakıp çekip gitmek gerekiyor bazen...
ardına bakmadan...
özlediğinin yanına, kokusunu hissetmek için...
anneyi kaybettikten sonraki ilk anneler günü yataktan çıkmak için kullanacağınız enerjiyi tüketiyor. eski resimlere bakma isteği iyice alıp uzaklara götürüyor sizi...
geçen güzel günler, hastane yatağındaki son anlar, sizi emanet etme çabası geliyor aklınıza...
gözler doldukça özlem artıyor, özlem arttıkça can acıyor.
midenize bir yumruk yemiş gibi devam ediyorsunuz yatmaya.
şansınıza lanet ederek...
sevgili kişisiyle özel günlerin, özel anların şarkısı olabiliyor tesadüfen. böyle oldu mu da gözler doluyor duydukça istem dışı. mutluluk yayılıyor bünyeye. "ağladıklarımız da mutluluktan olsun" dedirtiyor sessiz çığlıklarla.
bünyeyi serbest bırakmaktır kimi zaman...
mantığı değil duyguları çalıştırmaktır belki de... olunması gereken yere değil olmak istenilen yere doğru şuursuz adımlar atmaktır.
serbest bırakacaksın kendini aralarda. düşünmeyeceksin neredeyim, nereye gidiyorum, kimim diye. olmak istediğin olacaksın. gitmek istediğin yere gideceksin.
pişmanlıklarından bir adım uzakta kalabilmek belki de en büyük mutluluk. yaptıklarını, hatalarını, kusurlarını düşünmeden yaşayabilmek gerek...
yüreğinin götürdüğü yere gitmeli insan. beceremiyorsa hiçbir şey düşünmeden çıkmalı yola. bulacaktır o doğruyu nasılsa...
olmadığını gördüğünde kaçmalı insan. bırakıp gitmeli her şeyi...
dönüp gitmek gerek bazen... baştan başlamak lazım... sil baştan...