kadraja sığmayan gerçeklere karşı ilgisizliği, kompozisyon oluşturma konusundaki titizliğiyle birleştiğinde ilgi çekici fotoğraflar çekebilen genç sanatçı.
şimdilerde, kadraja hakimiyetini, anlamın külçeleşmeden hareket ettiği bir bütünlük içinde görebileceğimiz bir kısa film üzerinde çalışıyor.
fotoğrafları düşünüldüğünde, yapacağı film için; kurgusal bir gerçeklik oluştururken, gerçeğin kurgulanamayan an içinde parlayıp sönen keskin taraflarına odaklanacağına ilişkin bir öngörüde bulunmak hiç de zor değil.
hikayeyi ele alırken filmin, görüntünün merkezine kurgusal bütünlüğü mü yoksa insanın kurgulanamayan anlık gerçekliğini mi koyacak mustafa pelit? bekleyip görelim
evinin mutfağına yazdığı kurmaca parçaları nasıl birleştirmesi gerektiğine karar verdiği gün, duvara yazmaktan vazgeçip kağıt ya da bilgisayar klavyesi kullanacağını umut ettiğim yazar.
bir duvar yazarı olarak hayreti humorla birleştirmesi, şaka ederken gerçekliği kendisine ait bir enstrümana dönüştürmesine karşın; kendi gerçekliğini asla icra edilemeyecek bir beste olarak görmesi kaleminin kağıt üzerinde hareket etmesini engellemektedir.
bir-iki mısralık şiirlerden oluşan bu kitabın inceliğine, tüm sayfaların toplamda bir kitap sayfasına sığdıralabileceği gerçeğine karşılık, toplam metnin bilince dağılımı, imgelem/idrak tarafından emilimi yıllar sürebilmektedir.
düzyazıyı şiirin devam ettiği bir alan haline getiren nuri pakdil (bkz: otel gören defterler), şiiri de kendi imanının, aklının devam ettiği bir makina haline getirmiştir.
tek satırlık, gürültüsüz, enerjisini kendi içindeki anlamla üreten bu doruk makinaları, gerçeğin hayatın içine gömüldüğü anlarda çalışarak, gerçekle insan arasındaki ilişkiyi ilgiye değer bir hareket haline getirir.
nuri pakdil için noktadan sonrası uçurumdur. noktadan sonra o alanda söylenebilecek hiçbir şey yoktur, noktadan sonra doruktan düşülür.
türk edebiyatı için tek başına mısra ile şiir arasındaki aşılmaz görünen mesafeyi yoketmiştir. mısra, şiirin kendisidir nuri pakdil'de.
şimdilerde sergen isimli genç çömezini elektro gitarla yontarak onun içindeki mahsur kalmış saf insanı çıkarmaya çalışan virtüöz.
söylenenlere bakılırsa sergen'in içindeki güneş görmemiş o saf insan elektro gitar sesiyle kımıldamaya, çeperlerini zorlamaya başlamış, dünyaya çıkmasının an meselesi olduğu söyleniyor.
ülkü tamer'in karakterlere odaklandığı dört hikayeden oluşan kitap.
türk hikayeciliğinde karakter oluşturma, karakterin saihiciliğine okuyucuyu ikna etme noktasında sıkıntı yaşandığı bir gerçektir. bu sıkıntıyı yaşamayan, yazdığı hikayelerle bu sıkıntının nasıl aşılabileceğini gösteren ülkü tamer'in şiirsellikten özellikle uzak durduğu allaben öyküleri, hikayenin gerçeğin tespit edilmesi için en uygun alan olduğu gerçeğini göstermesi açısından da önemlidir.
allaben öykülerinde yer alan karakterler, yerler, olaylar daha sonra ülkü tamer'in yaşamak hatırlamaktır isimli kitabında yer bulur kendilerine, ama ilginç biçimde hikayelerdeki sahiciliği aynı kişilerin, olayların anlatıldığı hatıralarda bulamayız. bilinçli okuyucu bir karşılaştırma yaparak, gerçek diye sunulan hatırlarla gerçek olmadığı bilinen hikayeler arasındaki derin sahicilik farkına odaklanabilir.
yeryüzünde anlamlı bulunabilecek, bir anlamı olduğuna kuşkusuz iman edilebilecek her şeyin bir biçimde kadının doğasıyla, kadının varlığıyla ilgili olması, kadının varoluşunun genişliğini gösteriyor.
kadına cinsel bir nesne, bir arzu objesi olarak bakanların bunu değil de sadece kadın bedenini önemsemesi ise kendi kısır bakışlarının, kısıtlanmışlıklarının en bariz işareti.
hayvanı bağlı olduğu yerden dört kişi getirdi. hayvanda payı olan altı kişi ayrı ayrı düvenin kulağına eğilip kendisinin allah'a kurban edileceğini söyledi. hayvan çok da zorluk çıkarmadan mermer zeminin üstüne çıktı, arka ayağından geçirilen zincir yukarı doğru kaldırıldı, yan tarafına düştü düve kasap az önce boğuşarak kesmek zorunda kaldığı boğanın yüzüne sıçrayan kanını elinin tersiyle sildi. bıçağını hazır etti, hayvanın sahibinden vekalet aldı, bismillahu allahu ekber diyerek bıçağı düvenin boynuna hızla sürttü,
kan fışkırdı, hayvanın başı geriye gitti boynun kesiği genişledi, tazyikle fışkıran kan hayvanın yekinmesiyle etraftakilerin de üzerine fışkırdı, titremeyi, çırpınmayı sürdürdü düve, gövdesinden kan çekildikçe çırpınışı şiddetlendi. ona allah'a kurban edileceğini söyleyen sahipleri, son kez yekinip, kesilen boğazından son nefesini veren düvenin yanına çöktü. hayvanın ölü gövdesine dokundular, az önce gövdenin olduğu yerde olan canın tam olarak şimdi nerede olduğunu düşündü içlerinden biri.
düşünceli olarak kalktı, düve'nin canının nerede olduğunu merak eden pay sahibi. bir hayvanın canında, gövdesinde, etinde, kanında pay sahibi olmanın anlamı varlığında genişlemeye başladı. kendisini allah'a kurban etseydi, orada kesilen baş kendi başı olsaydı, allah'a daha anlamlı bir şey göndereceğini düşündü.
comfortably numb dinlerken kulaktan giren elekto gitar akorlarının içerdeki dünyayı dönüştürmeye başladığı an (şarkının son kırk saniyesi)gövdeden çıkıp giden canın sahibi olmak.
enis batur'un edebiyat kamusuna doğru fırlattığı zihni, algısı açık okuyucuya isabet eden, türk edebiyatı içerisinde deneme ile tahkiye arasındaki mesafeyi edebiyat lehine kapatan, her iki türün koşulları, olanakları arasında sımsıkı mekik dokuyan bir metin.
kısacık olması, metnin içindeki genişliği daha da belirtiyor. bir gece yarısı kaçan uykunun yerine koyulabilir. bir yolculukta alınan mesafeye katık edilebilir.
allah'a kul olduğunu söyleyenlerin performansına baktıkça (buna kendi kulluk performansım da dahil) cevap vermenin her geçen gün güçleştiği sorudur.
her şeye, tüm koşullara, aileye, okula, insanlara isyan ederken, allah'ın yarattığı tüm varlıklara karşı tekinsiz bir durumdayken bir bireyin allah'a kul olarak teslim olması çok zordur.
teslim olmak, bir nefse sahipken teslim olmak zordur.
kul olmak zorlaştıkça, bir statü olarak kıymetleniyor, imkansız gibi göründükçe, ona sahip çıkma konusunda insan iradesi bileniyor. ama soru kul olduğunu düşünenlerin cevaplaması için ortada duruyor.
türk edebiyatı için önemli bir hikaye toplamı olan uzun çarşının uluları'nın yazarıdır.
hikayede karaktere odaklanma konusundaki kusursuz tutumu, olayları karakterle bütünleştirme, bu bütünlüğü yapay bir kurgulamayla değil, doğrudan dilin imkanlarıyla gerçekleştirme konusunda refik halit karay'la beraber adı anılması gereken değerli hikayeci.
tek bir hikaye kitabıyla hikayeci olarak anılmayı hak eden ender sanatçılardan.
kansızlık isimli ilgiye değer kitabı neredeyse suskunlukla karşılanmış yazar.
bir ilk kitap için heyecan verici metinler içermesi sebebiyle önemlidir.
özellikle kitaba aıdnı veren kansızlık ile gövde hikayesi türk edebiyatında daha önce rastlanılmayan orjinal iki karakter içermesi sebebiyle önemlidir.
icabi akçaoğlu ile hakan arslanbenzer'in marifeti olan, bir süre sonra yerini atlılar'a bırakan poetik düzlem. pergelin mükemmel dönüşü isimli hakan arslanbenzer şiiri önemlidir.
nurettin topçu'nun çıkardığı sosyalizmi ıskalamayan, mukaddesatçı dergi. dergah dergisi'nin fikri tabanı olarak kabul edilebilir. dergide yayımlanan şiirlerin bugün bakıldığında geçen zamana dayanamadığı açıktır. ideolojik duruşun estetik duruş kadar önemsenmemesinin doğal sonucu.
kelimelerin keskin taraflarını mısra kılıfı içinde şiire gizleyen şair,
okuyucunun zayıf bir anında şiirdeki mısrayı ağzına almasıyla birlikte mısra içindeki keskin kelimeyi dipdiri biçimde imgeleme, kalbe, akla saplar, yaralanan okuyucu için artık çok geçtir. şair tarafından öldürülmüştür. dirilmesi biraz zaman alır, ta ki başka bir katil şaire denk gelene kadar.
bıçağın gömüldüğü gövdeden kanın sızmaya başlaması, canın gövdeden çekilip çıktığını izlemenin hazzı, yeryüzündeki hiçbir gösteri bu kadar hayati olamaz.
elbette cinayet ya da intihar sahnelerinin adam akıllı ciddiye alındığı filmler bulmak şimdilerde güçleşti. her yerde adam öldürülüyor. ama ne katil ne izleyici bu cinayetten haz alamıyor. ölme/öldürme işinin her filmde sıradanlaştırılarak verilmesi, ölüm anının biricikliğinin gözardı edilmesi karşısında insanın katil olmayı düşünmesi olası.