Ne zordur o bankamatikte işlem yapmak.. insanı çekilden şekile sokar. Eğilirsin, bükülürsün, elinle gölge yaparsın, kafanın gölgesini ekrana denk getirmeye çalışırsın...
Mhp Akp nin karşısında dursun diye oy verenlerin haklı serzenişidir. Bu nedir ya verdiğimiz oy yine akp ye yarayacaksa ben niye sana oy vereyim ki gider akp ye oy veririm. Tek başına geri getiririm ağzımıza daha rahat sıçmasını sağlarım.. Seni niye sokayım meclise..
--sözleri--
saçının bir tek telini dünyalara değişememem
dünü bugünü yarını sana verdim
vazgeçemem senden hercai
leylayım leylayım süzüşüne leylayım üzüm gözlü yar
bir can bir hedef, kuşa dönen kelebek pervanedir pervane
vücudumda dört bir iklimi buram buram yaşıyorum
ayı, güneşi, yıldızı sana sundum vazgeçemem senden hercai
leylayım leylayım süzüşüne leylayım üzüm gözlü yar
bir can bir hedef, kuşa dönen kelebek pervanedir pervane
--sözleri--
gece yarısı ayazlar üç-beş devriyesini atmakta yine. sensiz geçen bir günü yine sensiz gecelere kendi ellerimle gömüyorum.
sen yokken anlamı yok baharların artık
anlamı yok çekilen onca acıların. anlamı yok sensizliğin.. sen yoksun sadece.. sadece yok..
yoksun sadece yok.. bu kadar basit olmamalıydı ölmelerim, bu kadar çabuk, bu kadar erken solmamalıydı çiceklerim. artık ne sesin yankılıyor sokaklarımda, ne de varlığın geziniyor damarlarımda.. sadece yokluğun kanıyor dudaklarımın ucunda.. sadece suskunluğum can veriyor ayak uçlarında.
sadece ölüyorum yokluğunda..
sadece ölüyorum, ötesi yok...
yokluğunda yüreğimin duvarlarına çerçevelenmiş hatıralarına bakıp bakıp sensizliğini dinliyorum. sonra da suskunluğuna diz çöküp yalnızlığını demliyorum. yoksun, her gece gözlerimde kanıyor senli hatıralar. uykular firarda. karanlığı örtüp üzerime seni anıyorum kırık dökük kelimelerimle. sancılara girdap gönlümle adını sayıklıyorum ardı ardına. yavaş yavaş boğuluyorum . yavaş yavaş dibe çekiliyorum..yoksun, gözyaşları biriktiriyorum avuçlarımda. yoksun, mürekkebimden sızıyor kan rengi kelimeler. bendeki adın hala bir ömür ile anılırken, kim bilir ölümsüz sevdam senin ayak uçlarında son nefesini vermekte.. canım acıyor sevgili. puslu bir havada vurulur, olduğun yere yığılırsın ya hani.. işte gittiğin gün yalnızlığın mıhlandı alnımın ortasına. gittiğin gün dudaklarıma mühürlendi adın . şimdi yoksun ama ne geçmişimize gömüyorum seni ne de sensizliğine pes ediyorum. çünkü; ben seni sensizlikte bile ömür boyu bekleyecek kadar seviyorum..
farkındayım; bir ömür uzaktasın bana. şimdi hangi mevsimin hangi baharını yaşamaktasın ? hangi rüzgarın koynunda yaralarını sarmaktasın. ?. bilemiyorum ve bilmekte istemiyorum. bildiğim tek şey var; sen hala bendesin. sendeki beni öldürsen de, sen hala damarlarımda gezinen alyuvar sıcaklığında bana gülümsemektesin.
yalın ayak yürüyorum dikenlerin üzerinde. acılarımı acılarınla devşiriyorum.. ilelebed yaşamaktan gurur duyduğum gözyaşlarından bir sonbahar günü sıcak gülüşlerine taşınıyorum. anla sevgili. yalnızlığın dururken kapımda , kan bürümüş çığlıklarımı satıyorum ayazlara.. karşılığında sadece senin bensiz de mutlu olduğunun haberlerini istiyorum. bensiz uzaklarda mutlu olman benim yaşama sebebim sevgili.. son sözüm; her zaman gülümse ne olur. acılarına kefil olmuşken ne olur gülümse hayata.. gülüşlerin mutluluklara adanmışken sen her zaman hayatı sev. ve hiçbir zaman ağlama sevgili. çünkü; mutlulukların, yaşama sebebim iken; gözyaşların bedenimin örtüldüğü kefen olur .
yokluğun kanar dudaklarımda, sonra suskunluğun ölüm yazar yüreğime..kimliksiz rüzgarlara bel bükerim. çünkü, sen yoksun yanımda..isyanlara bilenirim yalnızlığın kanayan yüzünde. sen yoksundur artık, her gece karanlığa bürünür. her yağmur sonrası gülüşlerin takılır göz ucuma. gökten tel tel senin yağmanı dilesem de iliklerime kadar yalnızlığınla ıslanırım
seninle başladı yüreğime kilit vurup ölüme susmalarım..pervasız fırtınalara yenik düşer yalnızlığım. evlat edinirim karanlıkları sensizliğin mateminde. sensiz baktığım dipsiz kuyuyu andırır bana. bak görüyor musun gri tonlar giydirilmiş hüzünler çizilmekte ömrüme. artık her rüzgar yalnızlığı çarpıyor yüzüme. her dalga karanlığı .sen gittin içimdeki aşkı, yüreğimdeki canı kaybettim sensiz geçen her gece ömür defterinden düşüyorum.
bir gün sensiz ölmenin acısını bırakacağım satırlara.. tabutum olacak
gözbebeklerinden düşen gözyaşın. kefenim olacak susmaların. şimdi varlığın kepenklerini indirip sensizliğinde uyumaya gidiyorum. ve sabah kalktığımda değişten bir şey olmayacak.. her zaman ki acılar düşecek paydalarıma..uyandığımda perdelerime hep yokluğun doğacak tıpkı gecelerimin alnına yalnızlığın soğuk çığlıkları örtüldüğü gibi..yoksun işte.. canım acıyor sadece. neden diye sorma.. sadece yoksun. soluyor taze baharlarım.. sebep arama ne olur. sadece yokluğun ile varlığın arasında yavaş yavaş ölüyorum; ötesi yok inan.
günün yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. gün içinde ki seyrek telefon görüşmelerimizde söylemişti yorgun olduğunu..
eve gider gitmez uyuyacağım. demişti..
benden bir saat erken çıkıyordu işten bu hafta. ve ben eve gittiğimde uyuyor olacaktı. içim kıpır kıpırdı bugün. mesainin bitmesini iple çekiyor. evime girip kendimi onun yanına bırakacağım anı iple çekiyordum. askerde şafağı bu kadar beklememiştim.
saat 16.00
saat 17.00
saat 18.00 oldu ama bir türlü
saat 19.00 olamadı dakikalar geçmek bilmiyordu. bekliyordum ya bana inat yavaşlamıştı daha bir yavaş geçiyordu dakikalar. hep beklemiştim zaten çocukluktan beri.. şimdi de saatin dolmasını bekliyordum.
ve o an geldi. çıktım işten. sevdiceğime... hanımıma... her şeyime gidiyordum işte sonunda. attım kendimi arabama.. onu düşünerek yola koyuldum.
trafik sıkışıktı. normalde olmazdı böyle gayet açık bir yol sakin bir yolculuk olurdu eve dönüşlerim. kaza oldu sanırım diye düşünürken zaten sıkışık olan trafiği bir bıçak gibi yarmaya çalışan ambulansın sesi yankılandı kulaklarımda. hiç sevmezdim bu sesi. her duyduğumda içim bir kötü olur dua etmeye başlardım. içinde ki hasta için. ses kısılarak uzaklaştı ağır ağır da olsa yoluma devam etmiş. eşimin evde eksiklerin olduğu listeyi tamamlayıp evime ulaşmıştım. biraz gecikmeli de olsa.
kapıya yaklaştıkça mutluluğum kat kat artıyordu. anahtarı sessizce yerleştirdim kilide çelik kapıyı sessizce kendime çekerek açtım. ses çıkarmaması için. zaten yorgun olduğu için uyansın istemedim. parmak ucunda içeri girip elimdekileri mutfağa götürüp dolaba yerleştirdim. sonra odamıza doğru yöneldim. yatak bozulmamıştı. sağa sola bakındım çantası da yoktu. sanırım bir işi çıktı diye düşündüm. aradım. telefonu çalıyordu ama açan yoktu.
telefonda tanımadığım bir ses.. ömrüm boyunca unutamayacağım o ses.. titrek bir tonda alo dedi... arka fondan gelen sesler bir hengame olduğunu gösteriyordu.
doktor arif yılmaz acilen ameliyat haneye...
-kimsiniz? diyebilmiştim.
+ben hemşire sunay..
-yağmur nerde? neden siz açtınız telefonu? cevap verin. korkmuştum. kalp atışlarım göğüs kafesimi kırıp dışarı çıkmaya çalışıyordu..
+beyfendi önce sakin olun ve bir yere oturun dedi ses
-nasıl sakin olayım ona bir şey mi oldu? söyleyin lütfen neresi orası...
trafik kazası.... ameliyat... kanama... ve bir hastane ismi duydum söylediklerinin arasında.
göz yaşları içinde çıktım evden.
allah'ım alma onu benden diye dua ediyordum.
allah'ım ona bir şey olmasın.. lütfen..
hastanedeydim. acil servisinden koşarak girdim. ameliyathane kapısının önüne geldiğimde doktor dışarı çıkıyordu.
+o nasıl? dedim...
gözlerimin içine baktı...
-metin ol yavrum dedi... iç kanamayı durduramadık, ikisinide kaybettik...
beynimden vurulmuştum.
+ikisini mi? diyebildim.
-evet dedi doktor eşiniz hamileymiş...
dünya karardı. hastane başıma yıkıldı.
gözlerimi açtığımda her yerim uyuşmuştu. oda kalabalıktı. bazı konuşmalar dönüyordu. ama anlayamıyordum. annem ağlıyordu. kayın validem dememe kızardı. doğruldum yattığım yerden. onu görmem lazım diyebildim.
babam koluma girdi. aşağı indik böyle bir soğuk olamaz. ölüm bu olamaz... kafam çatlayacak gibiydi içeri girerken bayılacaktım neredeyse gözlerim karardı babam tuttu.
oradaydı işte karşımda... akşam iş çıkışı kendimi kollarına atacağım kadın, çocuklarımın anne diyeceği kadın. ömrüm, hayatım kötü bir sedyede bir hastane morgunda üzerinde bembeyaz bir örtü.. göz yaşlarım akmaya başladı verdiği bir kaç saniyelik moladan sonra. örtüyü çektim yüzünü görebilmek için.. örtüyü çekerken saçları yüzüne düşmüştü. o kestirmeye kıyamadığım öpmelere koklamalara kıyamadığım saçları yüzüne düşmüştü. melek yüzüne. kapalıydı gözleri. o gözler bana bir saniye diye bakabilsin diye neler verebilirdim allah biliyor. bir saniye için sadece... parmağımla tutup o saçları kulağının arkasına attım. dokunmalara bakmalara kıyamadığım yüzü beyazlaşmıştı. yüzünde bir gülümseme vardı sanki. belki de bana öyle geldi bilmiyorum. göz yaşlarım damlıyordu yüzüne.
Evet arkadaşlar birazdan okuyacaklarınıza ister trolleme deyin.. ister başka bir şey.. Aziz yıldırım ın en büyük hamlesi. Galatasaray'ın bu sezon şampiyon olmasına razı gelmesidir. Bu seneki transfer hamlelerinin hepsi planlanmıştır. Gs şampiyon olacak 4 yıldız falan kutlamalar derken hamza hamzaoğlu denen alt düzey teknik direktörde takımı şampiyon yapması dolayısıyla takımdan gönderilmeyecektir. Ama bilinmelidir ki gs yi şampiyon yapan sneijder ve musleranın iyi futbolunun yanında fenerbahçenin çok kötü bir sezon geçirmesi, silahlı saldırı, sakatlıklar, hakem hataları, bol kırmızı kart gibi etkenler mevcuttur.. Hamza hamzaoğlu gsnin başına gelmiş en kötü şeydir.. Gelecek sezon, sezonun ilk yarısının bitişini gsnin başında göremeyecektir. ister caps alın ister başka bir şey yapın. Bu böyle biline.
istanbuldadır bu polis.. Akşam haberlerindeydi bugün yani dün.. iett ye bedavaya binmeye çalılmıştır.. Ücretsiz biniş kartını göstermediği için şoför tarafından hem darp edilmiş hem silahını kaptırmıştır.. Ne yazık ki Daha kendini koruyamıyor birde vatandaşı koruyacak..
ben sonbaharım ölüm yağarım
toprak ağarır unutur yaprak baharı
bulut kadar ağarım eritirim umut olup bu '' harı ''
gök yüzünden yağmur yerine hüzün sağarım
et tırnaktan kopamaz kar kıştan
gururumu okşuyor şahte alkışlar
eğer aşk diye yanıyorsan, sakın
sakın kendini yemekten şikayet etme açlıktan
bu sonbaharı alın getirin yerine yazı
saba yelini bekliyorum çayımın demi de hazır
şişti eli nasır tuttu omuzları genç ihtiyarın
hiç olmadığı kadar bir omuza var ihtiyacı
bir soluk müsade et bir dirhem kazı
içine günah doldurduğum şu karanlık mezarı
beni kurtaramıyorsan azad et, durma
çek fişini beni ikiye bölen pirana dişli hızarın
kazdığım kuyudayım, azmıyım suyuna
ne götürdüm senden, duyulmuyor duyular
ölüm battı doğudan yaşam doğdu batıya
beni kaybettin üstadım ne yöndeydi pusulan
demir aldın, sırtıma bindin
sen sırtıma bindin fırtana dindi
kayboldu adım bozuldu kimlik
çözüldü düğümlerim tutmuyor ilmik
balta vurdun gövdeme liğme liğme ettin etimi
beni bu darağacında tutacak kalın bir ip getirin
içme şu pervasız dünya şerbetini, gönül
çünkü onun umut ektiği hayr, şer getirir.
aşk bana bursa'da yurt
güneş ufkun rahminden doğup
katır dağlarını çiğnedi ayakları
geldi bastı boğazıma beni öldürürcesine boğup
herkesin bir derdi var her kesim aynı
insanın ruhunu örten etten parkesi vardır
ardım sıra kaldı garp doğuyu önüme aldım
beni alimlerin seni konuştuğu şark esir aldı
kalbin toplar damarı aşk atar damarı ahtır
ah olmazsa o kalp atmayacaktır.
sen gözümden gittin gözüm senle gitti
çözümler de bitti aşk barut sen kibritsin
nefis pusuda durur, hazır da kapanı
diyor ki; kaçma benden kaçarsan kaparım
uzanıp içine maneviyat boşluğunun
her ışıkta durur, her günahta saparım
bu yolun görünmüyor sonu
ben düşürdüm aşkı karnımdan haydi sen doğur
her doğum yeni bir ölüm demektir
her adım bir zaman her zaman bir emektir.