tırnaklarnı yiyen bir çocuğa annesi yememesini yoksa karnının şişeceğini söyler ama çocuk dayanamaz yine yer.. en sonunda annesi çocuğun eline lastik eldiven takar..
sonra bir gün misafirliğe giderler, ev sahibesi hamiledir. bunu gören çocuk kadına "ben senin karnının neden şiştiğini biliyorum" der. kadın utanarak "neden?" diye sorar; çocuk cevap verir; "lastiksiz yedin dimi?"
çocuğun kemoterapi görürken çektiği acıları geçiremese de,ona bunu olabilecek en eğlenceli hale getirmeye çalışan annedir... elleri öpülesidir...
(bkz: ayakta alkışlıyorum)
mesela şu sol yarının eksilmesi gibidir... kalbin, miden ve bir çok yerinin hissizleşmesi... gülememek, ağlayamamak ve hatta çığlık atmak isteyip de sessiz kalmaktır... kabullenememektir hiçbir şekilde yokluğunu... yani yaşıyorken ölmektir en çok da..
91li kişinin cinsiyeti bu konuda çok önemlidir kanımca... çünkü 89lu çocuğa aşık olan bir 91li çocuk vakasını şu anki toplum yapımız ve benim kaldırabileceğimizi düşünmüyorum. muhtemelen kanla sona erecek bir aşk olacaktır.
içimden "yaşamak güzel şey" dememi sağlayan ve ona her bakışımda onun hayata bağlılığı karşısında hayretler içinde kalan biriyim... onun karşısında sanki o değil de ben engeller içindeyim...
(bkz: kız arkadaşının engelli olması)
can yücel'in hayatta attığımız her adımda birilerine muhtaç olduğumuzu ama her muhtaç olduğumuz kişiye gözümüz kapalı bağlanmamamız gerektiğini anlatmaya çalışan efsaneleşmiş yazısı.