Özellikle metrobüs ve tramvay duraklarında yapılması elzem olan uygulama. Bir gün Kadir Topbaş yanlışlıkla binse bir metrobüse, sonra da toplu taşıma araçlarının bu problemini fark etse, sonra da her durakta tüm yolculara tek kullanımlık parfüm dağıtmaya karar verse ne güzel olurdu. Ah ah, hayat hayal kurunca güzel!
bu konuyla ilgili oldukça iddialı bir yazı yazdım. fikirlerime katılır mısınız bilmem ama okursanız tartışabiliriz.
"bireyleşemeyen; hep kişi kalan insanlar çoğalıyor." neden insanlar kişileştiriliyor, birey olmaları engelleniyor? insanların kişileştirilmesi hangi sinsice yollarla gerçekleştiliyor? kişi ile birey arasındaki fark nedir? nasıl birey olunabilir? biraz uzun oldu ama sıkılmadan okuyabilirseniz bu yazıda bütün bunların cevabını vermeye çalıştım.
survivor sonuçlarının genel seçim sonuçları havasında açıklanması nedeniyle aklıma gelen saçma espri. ayrıca survivorı berabere sonuçlandıracak durumdur...
kendimi bildim bileli hata düzeltme, yanlış arama ve eksiksizi hedefleme huyum var. bu takıntım hayatımın çeşitli aşamalarında -bilhassa sayısal derslerimde- benim bir çok problemden daha kolay ve çabuk sıyrılmamı sağladı. zamanla bu durum; bende 'fark etme' veya 'keşfetme' yetilerinin daha da hızlı çalışmasını da tetikledi.
ismin furkan; manası: "iyi ile kötüyü, doğruyla yanlışı ayıran; farkında olan" demek. sanki annem bana bu ismi koyarken başıma gelecekleri biliyormuş gibi; hayatım boyunca yukarıda sıraladığım özelliklerim doğrultusunda; doğru-yanlış nedir, iyi-kötü nedir gibi meselelerde kafa patlatmaya başladım. bunları yaparken tabii her bir yanlışla tanıştığımda; et yemeğinin nereden geldiğini bilmeyen bir çocuğun hayatında ilk defa bir mezbahaya girip yemeğinin kesilişine şahit olduğu anda yaşadığı şoku yaşadım. kendimi paramparça hissettim. her defasında...
yaşım ilerledikçe, dünyanın aslında yanlışlar üzerine kurulu bir düzenle işlediğini fark ettim. doğrular halihazırda yok değiller; mevcutlar; -işin garibi hemen herkes de bu doğruların varlığından haberdar- ama bu doğrunun yolunda gitmek kimsenin umrunda değil. yanlışın yadırganmadığı, yanlış yapanın suçluluk duymadığı hatta dahası, yanlış yapanın el üstünde tutulduğu bir sistemin içerisinde yaşıyoruz, ne yazık ki.
dünya'da sürüp giden saçmalıklara örnekler verip yazıyı klişe bir hale getirmek ve ayrıca uzatıp siz sözlük okuyucularını yormak istemiyorum. benim soracağım soru şu: acaba bu kadar detaycı biri olmasaydım, aptal biri olsaydım, dünya(dünyanın bir suçu yok tabii; asıl kastettiğim insanlar) bana da daha katlanılabilir gelir miydi? her dakika etrafımdaki normalleştirilmiş absürd insanlara bakıp "yahu benim bunların arasında ne işim var?" demek yerine, kendimi onlardan biri gibi hissedebilir miydim?
tanışma yolum nasıl olursa olsun (okul, dershane, kafe, internet vs.) kısa zaman sonra hoşlandığım kızın çok zengin olduğunu öğreniyorum. Ben de orta gelirli bir aileden geldiğim için takıldığı mekanlar, harcamaları falan gözümü korkutuyor, soğuyorum. türkiyedeki ekonomik bunalım yalan da, benim haricimdeki bütün herkesin babası para mı basıyor; yoksa nerde öyle bir babanın kızı var cımbızla bulup çekiyor muyum? Yıllardır kafamı kurcalayan soru bu!
ya filmlerde falan çokça görülen; zengin bir aileden gelip, içinde bulunduğu bu gösterişli yaşamdan sıkılmış, normal gelir düzeyinde erkeklerle beraber olmak adına babasına falan rest çeken güzel kızlar vardı. nerde sahi onlar...şu an tam ihtiyacım olan kız modeli.
entry girerken komik olsun diye orjinal olduğunu düşündüğün bir bkz verip; sonradan böyle bir başlığın gerçekten var olduğunu fark ederek kendini sevinçle hüzün arası garip duygusal buhranların içinde bulma halidir.
başlığı ilk açarken oyunu tayyip'e verdi diye sevgilisini terk eden izmirli kız yazacaktım; sığmadığı için yapamadım. ama açıkçası şimdi ortaya çıkan şey daha çok hoşuma gitti.
Yeni başlığa göre; muhtemelen sevgilisinin biseksüel veya gay olduğunu fark edip terk etmiştir...
sabah programları ak parti gibidir. Herkes izlemediğini iddia eder ama ratinglerin %50sini sabah programları parsellemiştir. ilginç bir benzerlik...
edit: hayır bu tespitin neyini eksiliyorsun anlamıyorum ki...
bilmiyorum başka kimsede de oluyor mu; ama itiraf etmem gerekirse: eğer bir gün evden dışarı çıkmayacaksam veya birini eve beklemiyorsam sabahları dişimi fırçalamak çok büyük külfet geliyor arkadaş. (bkz: üşengeçlikten doğan ilginç davranışlar)
Zamanında sabah akşam takip ettiğimiz, bizi kırıp geçiren onlarca entry ile karşılaştığımız sözlüklerimiz; bizi artık haftada anca bir veya iki kere gülümsetebilmektedirler. Bu durum yaklaşmakta olan seçimlerin getirdiği gergin havadan dolayı da olabilir, eski yazarların sıkılıp işi bırakmalarından da olabilir veya inci sözlük diye bir sözlüğün peydah olup insanları "am,göt,meme" dışında başka şeylere gülemez hale getirdiğinden de olabilir. ayrıca (bkz: sözlüklerin artık sıkması)
yazılan entrynin güldürü unsurlarına ve kalitesine bakmadan, sadece kendi siyasi fikriyle uyuşmadığı için enrty'yi eksi oyla dolduran şahs-ı mahlukattır. ayrıca (bkz: seri eksi oy veren ibne)
bir partinin o parti için çalışan gönüllülerden başka seçmeninin olmaması oldukça acı bir durumdur. "Az ve öz" sloganıyla kendini avutmaya çalışan TKP böyle partilerin başında gelmektedir.
bir süre blog yazarlığı yaptıktan sonra kendini sözlük alemine atmış; sözlükte tanıdığı kimsecikler olmadığından -diğer yazarları kıskanıp- kendi kendine hoş geldin başlığı açmış motive olmayı bekleyen yedinci nesil yazar.
sürekli mızmızlanıp ilgi bekleyen, ilgi görmediği zaman da küsen, dudak büken kız arkadaş ile; kız arkadaşının herhangi bir erkekle konuşmasını aşırı derecede kıskanan erkek arkadaş bu modeldendirler.
Bir ilişkide kadın ile erkek arasındaki en sevimli ve uygun boy farkının 10-15 santim arası olması gerektiğini savunan orandır. Nerde böyle bir çift görsem özenirim arkadaş...
Türkiye'de çok yaygın olan bir huydur. FM oyununda belli bir başarıya eriştikten sonra her 10 yaşını aşmış Türk erkeği teknik direktörlere ve yönetimlere taktik ve transfer yanlışlıkları ile ilgili sallamaya başlarlar. Hepsi futboldan çok daha iyi anlıyordur çünkü FM'de bir anadolu takımını alıp Şampiyonlar Ligi'ni kazanmışlardır. Teknik direktörlerin en büyük eksiği FM oyununu aktif olarak takip etmemeleridir(!). [Tabi bazıları hariç]
