1.
kapının önünde bir okyanus olmalı
normal bir evrende normal bir mimar böyle düşünürdü
yıkanmak istersen dışarda bekleyen bir okyanus fikri
bir fikir başka neye yarar melanie
bak bizde ölebilirsin çünkü hiçbir film peşte'de bitmez
bizde ölebilirsin bunun için ayırdığımız bir tuna nehrimiz var
bir odamız var sakinleşme odası diyoruz
bir gardrop dolusu ceset torbası
buradaki vurgu asılmış kelimesine
-öyle bir şey geçmiyor ki yukarda
öbür türlüsü de geçmiyor ama
2.
yedi şehir sana teşekkür eder
iki kral gülümser
biri yalancıktan gülümser ama
herneyse bu sadece beni ve bütün şiirlerini ilgilendirir
bir kıtayla el sıkışma tecrübesini ilgilendirir
karar değil, veda değil, sıkılgan bir el sıkışma
bari bir an eşit olsa iki elin
sıkılgan bir el sıkışmadaki kuvveti
bu bölümü onsekiz yaşında da yazamadım
yazmış şairlere baktım yazamamışlardı
doğacakları yer biliyorlardı
ben o şiiri gelecekte de yazamadım melanie
3.
bazı filmlerde vardır
çocuk namluyu tutup içine bakar
anlaşırsak o asker hiç olmamış olabilir
bir asker elbakiresi olabilir kötü bir tercümeyle
iyi genlerimiz kötü genlerimizi kusabilir yeri gelince
elyazması kuran'ın kapağındaki tarihe bakarken
kendimi hiç zeki hissetmediğim bir saniye
-bir saniye
önemsiz bir karede bir saniye görünmek gibisi yok
o çılgın ihtiyar için de geçerli bu
-hey ihtiyar ne dersin?
namluya bakacak çocuk gelmedi mi daha
ama seninle mükemmel değilsin bilgisini paylaşabiliriz
ayaklarıma kapandığında bunu yapabiliriz
beraber ayaklarıma kapanabiliriz
bir gün sana bir cuma ısmarlarım yürüyerek gideriz,
kontağı çevirdiğinde ama kardeşlik biter
4.
neden ''bu bir bahtsızlık olsun'' sonra
80 öncesi fuarlara katılamazdık
şimdi her şeyin bir fuarı oluyor
birer kere gitsek dünyayı değiştireceğiz oluyor
stantlarda en meraklı dalgın halimizle
sen beni seviyorsun ben seni seviyorum halimizle
where do we belong, where did we go wrong
ıf there's nothing here, why are we still here?
ıt's another time, it's another day
numbers they are new, but it's all the same
running from yourself, it will never change
ıf you try you could die
give us a little love, give us a little love
we never had enough, we never had enough
give us a little love, give us a little love
we never had enough, we never had enough
pour it in a cup, try to drink it up
pour it in a well, you can go to hell
we'll get it on the way
where do we belong, where did we go wrong
ıf there's nothing here, why are we still here?
leave it by it's pain, leave it all alone
ıf ı never turn, ı will never grow
keep the door ajar when ı'm coming home
ı will try, can't you see ı'm trying
give us a little love, give us a little love
we never had enough, we never had enough
give us a little love, give us a little love
we never had enough, we never had enough
bülent ortaçgil, "sen" albümünden.. en en güzeli..
gökyüzü bir çocuk resmi
çağla yeşili ve pespembe
cam buğularının her yerine adını yazdım
pamuk yumuşaklığında deniz
güneş sıcaklığında aşkımız
cam buğularının her yerine adını yazdım
sokaklara apartman girişlerine
kapılara, market çıkışlarına yazdım
ama sen sorumlusun
duraklara, kaldırım taşlarına
defterlere, satır başlarına yazdım
ama sen sorumlusun
bir avuç yıldız gökyüzünde
ay ışığı da benden hediye
cam buğularının her yerine adını yazdım
alabildiğine yaşama sevinci
verebildiğine kırılgan sevgi
cam buğularının her yerine adını yazdım
pencerelere, bütün aynalara
gazetelerin ilan sayfalarına yazdım
ama sen sorumlusun
denizde, kıyıda, bütün kumlara
rüzgarda uçuşan yapraklara yazdım
ama sen sorumlusun
yolda kirlenmiş araba camlarına
yeni boyanmış beyaz duvarlara yazdım
ama sen sorumlusun
aşk çılgınlığının köprülerinden geçelim seninle
sevgilim, yaban otları arasında bulduğum yeşim
yüreğimdeki su birikintisinde okyanusu arayan nehir
sevgilim, unutmabeni çiçeğinin tuttuğu günlük
gözlerimle sarıldığım kuğu bulutlu gökyüzü
ellerini ayrılıklardan kaçırdığım
dalgın deniz feneri duruşlu
ilkbaharda gezinen sis saçlı sevgilim
mevsimlerin ilkokulundan kışı silelim seninle
yaz yağmurlarına yakalanalım
kumsalında sevişmek istediğin kız kalesi'nin önünde
açık hava sinemalarının yıkıntılarında uyuyalım
yer gösterici uyandırsın bizi
gözümüze sıktığı el feneriyle
'hadi kalkın sevdalılar,
aşk hikayesi filminde oynayan çift yaşlanmış,
seyirci sizi görmek istiyor!'
binlerce, onbinlerce kemanla çağırdığım dolunay
elektriğin gümüş suyuna ışığını değdiren yıldız
yeraltı kentimde biten güzelavrat otu
geçmiş sevdalarımı erittiğin geceler için
yeniden birini sevmenin ne olduğunu anımsattığın
yüzümde tahtlar devirdiğin,
saraylar yıktığın için
düşlerinin içinden geçecek
uzun kanatlı kuş sürüleri diliyorum sana
ve severken seni,
sevdikçe seni
hep çocuk kalacağım, biliyorum
-onu anlamaya çalışmalısın. onun onceliği hep sen olacaksın. bak kocaman kız oldun, okulun bitiyor. hem ne var ki iş bulana kadar beraber yaşarsınız, o kadarcık..
o kadarcık..
gelinlik giyer mi? şimdi ben annemin ayakkabısının altına mı adımı yazdıracağım? yine geceleri koynuna sokulabilecek miyim? benim ondan başka kimim var ki? ya mutlu olmazsa? cinayet işlerim! çocuk gibi mi davranıyorum? hayır hayır anlamaya çalışmalıyım. oncelikleri değişecek mi? asıl soru beni daha mı az sevecek? saçmalama, abarttın. senin yaşındayken onun kucağında eşek kadar bir şey vardı. yaşlanıyor muyum yoksa?
bu kadarcık belki..
şimdi sevgili sozlük, annesi ve babası erken yaşta ayrılan biri olarak bunların hepsine kendimi alıştırmam gerekiyordu, biliyorum. ama her kadın kadar ağlak olan tarafım tavan yapmış durumda. gülmek istiyorum, hani hissizlik halinin verdiği o bomboş kahkaha atma isteği. ağız burun kırmak istiyorum her korkak gibi.
aklıma annemi utandırdığım günler geliyor, fıstık çalışlarım, onun hiçbir şey soylemeden gozümün en içine bakarak beni mahvedişleri. karne günlerim geliyor, nazar boncuğu olsun diye onur belgelerinin ucunu yırtışı, onu yaparken nasıl gururlandığı. " bana ya kardeş yap ya da kopek al!" dediğimde, akşam eve kucağında kocaman bir peluş kopekle gelişi.. genç kızken odamı her dağıtışımda tek tek fotoğraflarını çekip, "ilerde istemeye geldiklerinde gününü goreceksin!" deyişi geliyor. bir ajandanın her sayfasına, üşenmeden "seni seviyorum" yazışı, ne de olsa dünyanın en yaratıcı annesi.. zaten her anne dünyanın en yaratıcı annesi değil mi? büyüdükçe, okşarken o kaçmalarım. gecesinde dayanamayıp koynuna girip uyumalarım. ve hala her bir araya gelişimizde beraber uyumamız, sabah işe giderken, ilk defa goruyor gibi milyonlarca kez opüşü. bu lanet şehirden ayrılırken saatlerce onu susturamayaşım, sakinleştiremeyişim.. erkek arkadaşımla tanışırken ki olçüsü, ksıkançlığı, gozlerinden çıkarttığı alevler ve sonunda her anne gibi " iyi ama.."-ama ama ama-.. her sigara içişimde kendini suçlayışları..
unuttuğumu sandığım her şey işte..
evet! bu gün çocuk gibiyim kocaman yaşıma rağmen. kabul ediyorum ilk defa tüm kıskançlıkları ve korkuları. adına sevinmem gerekirken..
yarın uyandığmda hiçbir şey yokmuş gibi, hayatlarımız tamamen değişmeyecekmiş gibi kocaman açıp ağzımı güleceğim yine.
-ne hissediyorsun?
-boş bomboş.
kotü bir filmin ağlak çocuğuyum bugün. çünkü korkuyorum, birinin ona, onu üzebilecek kadar yakın olmasından korkuyorum.
oysa zaman işte, sürekli işleyen zaman. yaşlanıyor, yaşlanıyorum, herkes işte..
-çift yonlü eskiyen duvarlar- işte..
için ezile ezile, mutlu gorünmeye çalışmak, başka da hiçbir şey değil.
ayık müminlerin anlamadığı sarhoş dulların hiç anlamadığı
fransızlar öpüşmeyi bilmezken araplar peygamber bekliyorken
kafkasyalılar ölme zevkini keşfetmemişken de böyleydi
bekaret bozularak anlaşılır, sıfır güven en iyi sigortadır
dünyaya bir kadından girince
soldan ikinci, sağdan birinci bir kadından
sana iki yüz öneriyorum, saatte yani,
düşün ki o esnada sana bakıyorum gözlerinin tarifini çıkarmaya çalışıyorum
belki güzelsin ama yeteri kadar değil belden beş
kalçadan altı göğüsten on santim daralmalı
aklından beş fikrinden altı kalbinden on santim bence genişlemeli bu daha iyi
periyodik bakım programları tamamen iptal; saatte iki yüz, yani kilometre
emniyetsiz ve temiz; sıfır güven. *
-Konu: ilhan Berk Anısına Şiirli Fotoğraf Yarışması
Gümüşlük Akademisi, 26-30 Ağustos 2009 tarihleri arasında, ilhan Berk'in hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Gümüşlük ve Bodrum'da anısının yaşatılmasına katkıda bulunmak amacıyla kendisinin sevdiği şairler ve dostlarının bir araya geleceği bir edebiyat etkinliği düzenliyor. Bu etkinlik çerçevesinde yer alacak fotoğraf yarışması tüm profesyonel ve amatör fotoğrafçıların katılımına açık.
Yarışmaya katılacak fotoğrafların ilhan Berk'in bir şiiri ya da dizesinden hareket etmesi gerekmekte. Yarışmada ilk üçe giren ve övgüye değer görülen fotoğraflar 27 Ağustos günü Bodrum'da sergilenecek ve 1. ilhan Berk Buluşması kitabında yer alacak. Yarışmanın birincisine iki hafta, ikinci ve üçüncüye birer hafta süreyle Gümüşlük Akademisi'nde konaklama imkanı ödül olarak verilecek.
Yarışma Şartnamesi;
1.Yarışmacı fotoğrafı kendisi çekmelidir,
2.Yarışmaya katılan fotoğrafların;
a) Herhangi bir telif hakkını ihlal etmemesi, b) Bir başka kişinin kişilik haklarını ihlal etmemesi,
c) Bir başka kişiye hakaret unsuru içermemesi, d) Orijinal ve daha önce yayınlanmamış olması gerekmektedir,
3. Katılımcının kendi özgün yaratımı olmalı, kopya ya da taklit olmamalıdır,
4. Fotoğraflar kağıt üzerine basılmış ya da dijital olarak gönderilebilir,
5. Fotoğraflar internet bağlantısı ile de kabul edilir,
6. Fotoğraflar manuel ya da dijital kamera ile çekilebilir. Negatif taramaları, fotografik baskılar da kabul edilir,
7. Dosyalar yüksek çözünürlüklü .jpg veya .tiff formatında olmalı, A5 (148x210mm) boyutundan küçük olmamalı ve en az 300dpi olmalıdır,
8. Her katılımcı en çok üç fotoğrafla katılabilir,
9. Yarışma amatör, profesyonel bütün fotoğrafçılara açıktır,
10. Her fotoğrafa bir başlık verilmelidir ve ilhan Berk'in esin veren dizesi ya da şiiri belirtilmelidir,
11. Fotoğraflar;
Gümüşlük Akademisi, Gümüşlük Beldesi, Bodrum-Muğla adresine kargo ile adrese teslim ya da e mail ile info@gumuslukakademisi.org adresine gönderilmelidir,
12. Yarışmaya katılanılanların kimlikleri jüri üyeleri tarafından bilinmeyecektir. Bu nedenle kimlik ve adres belirten notun ayrı bir zarfta yer alması ve fotoğraflara rumuz yazılması gerekmektedir. Dijital olarak gönderilen fotoğraflarda ek dosyada isim değil rumuz belirtilmelidir,
13. Fotoğraf baskıları iade edilmeyecektir,
14. Fotoğraflar Atilla Durak, Abdullah Aşcı, Çerkez Karadağ, Ayşegül Kaygun, Latife Tekin'den oluşan jüri tarafından değerlendirilecektir,
15. Jürinin kararı son karardır,
16. Katılımcılar yarışmaya katılırken fotoğraflarının medyada ve başka bir yayında yayınlanması konusunda Gümüşlük Akademisi'ne izin vermiş sayılacaklardır,
17. Yarışmaya son katılım tarihi 21 Ağustos 2009'dur.-
sanatın iki dalını harmanlayan yarışmadır. okuyup geçilmemelidir. katılımı ne kadar yüksek olursa o kadar değerleneceğini düşündüğüm şahane fikirdir.
ihanetten bir alıntı sağlığınla gelirsin (gelirsen)
Unutmabeni çiçekleriyle yaralarımı süslersin
Utanılası birşeydir katıksız pembeliğin
Bu yüzden kitaplardan yalnızca ıslık çalmasını öğrenebilirsin
Tüm iyiliğin filmlerin iyi bitmesini istemek
Ama bu kente gelirsen , unutma beni , ara
Sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım
Öfkem geçer ,dinle yüzümü ,sevgiyle bakarım
Kimse değil, seni yalnız ben anlarım *
--spoiler--
"gidelim" dedi, "buradan gidelim, siyahlar için bu dünyada adaletin zamanı henüz gelmedi..
ellerime bak. tırnaklarıma bak. saçlarıma, dudaklarıma bak. ben karayım, bundan kaçamam.
--spoiler--
"ve sevinc guzel bir denizle basladi
ve gunes ipi kalinlastiriyordu
sonra ansizin uzayiverdi ip
bir ucu orda kaldi
bir ucu bende
ve iki uc arasinda sikisan
karisik bir sevgiyi acabayla buyuten
bir guzelligin negatifini buyuten
ince bir yurege dayanamadi
ip
koptu
sevinc
guzel bir denizle kaldi
ve gunes bir bulutla rahibelesiyordu
sevgilim
bugun
helva yedim sarap ictim goge uzandim
avuclarimda huzunlu bir ask.." *
bir sigara ver bana..
zamansızlıkta tükenen hayatlara rağmen vakit kalmazken yaşanacaklara, vadesini doldurup kaldırıyoruz çekmecelere; yeri, göğü. çekimsiz, samimiyetsiz, yoktan yere.. oturuşların rahatsızlığına rağmen, bacak bacak üstüne atıp tehlikeye kucak açmak bu. güveni sıfırlanmış bedenlerde korkusuz korkaklık.
ritmine ayak uydurmaya çalışırken zamanın, tükeniyor bol dumanlı nefesler. ne vardı sanki; akreple yelkovan aşk yaşasalardı ve hiç ayrılmasalardı.. biraz olsun demlenmeye vakit kalırdı. yine mi tükendik? yine mi güzeliz, yine mi çiçek..
her yağmur bir geçiş aslında ve her düşen damla bir parça. içinden ciğerini söken kadınlara inat bir parça daha, bir daha..
ruhunu teslim etmiş, yaşsız kamelyalar altında, gökyüzünden izler bırakıyor her parlayan nokta. uzaklardan okunuyor adsız yerlerden gelen bir isim. yersiz yurtsuz yüzen gemilerde kalır aşk.
bir filmi daha sarıp koyacaksın cebe; boşa doldur, doluya bak, bulutlara sar, yağmura inan, beni dinleme sen..
alıp verilemeyen şeyleri sıralarken bana çiçeklerden söz et, bana benden.
bir çiçek dürbününden bakarken sen hayata ben yine tüm gizli kalmış gülmelerimi gülüyorum. kaç kez vazgeçtin kendinden?kaç kez huzurlu kapadın gözlerini? kaç kez boşlukta yüzdün sen?
hiç kere..
yok yere..
ve kaç kez inanmayı denedin? bir kedi mırıltısıyla sokuluyorum yanına ve soruyorum..
ya kar yağarsa? sırılsıklam olana dek uzanacağım günleri nereye saklayacağım, unutmamalısın.
gidecektik, dönüşü olsa da, gidebilecektik.. bir kadeh getir, tokuşturmalıyız tam bu satırda.
iki iyi anlaşan ağaç sökülürken yerinden, tüm ıssızlığıyla baş başa kalıyor geceler. birkaç fazladan kalp çırpıntısı hapı almalı. burkulan tarafı iyice harcamak için. siz insanlar böyle mi yaparsınız?
bazen kopup gitmeli birileri,
bazen kopup gitmeli kara parçaları.
bir kase topik,
bir boş sofra,
bir kadeh
tek bir kadeh..
şerefine dünya!
-bir çiçeğin yanından geçer gibi yaşamalıyız oysa-
hadi, bir sigara ver bana!
oysa!
bu kadar hırçın "oysa"
uçup giden nefeslere
akıp giden sulara rağmen
sen varsın orda
avuç içi kokusu diyorum hep
anlamalı insanlar
neden bağırıldığını, çoğu zaman herkesin açlığını
neden gidildiğinden ziyade neden kalındığını
ve neden bir türlü gidilemediğini
"bir zaman gelecek ki
kimse kavuşamayacak" diyor adressiz mektuplar
bir kuş daha uçar
bir kuş daha..
ben ki zeki müren hayranı bir insan olarak
bir kez daha eğiliyorum saygıyla önünde
emek verilen günlerin, gecelerin..
hepimizde bir tutam kalmıştır kokusu, içimize sinen değişilmez sızısı..
ilk haliyle değil, son haliyle kazınır hafızalara..
ne de güzeldin giderken sen; saçların ayrılıktan söz ederken
ve öyle gerçek bir cümle var ki;
-çoktan unuturdum, ben seni çoktan.. ah bu şarkıların gözü körü olsun..-
herkesin ezbere bildiği şarkılarda kendinden geçmek ne kötü..
rahatsızlığın verdiği gururdan sıyrılıp, dinlemek gerek bazen.. bazen..
demek ki senin içün.. derken.. sözlerden değil ;yorumdan mest olmak..
o en güzel yıllara..
zamanı umursamayan şarkılardan biri..
yıllar der de; kaçından bahsettiği muallak
karıştırırken her şeyi, dolanırken el ayak birbirine
biri "inan" der uzaklardan
-inan a zalim icim yaniyor..-
ince ince girer müzeyyen hanım..
aradan onca zaman geçmesine rağmen yakarken ruhu, bu bir türlü anlaşılamayan şey birden çok anlama bürünüverir aniden.
vallahi yalan..
billahi yalan..
yer yer çeker sızısını
yer yer bırakır göğe
olur olmadık zamanlarda
olur olmadık yersizliklerde
öyle yokluklar ki..
yalnızlığım diye mırıldanır bulurdum kendimi
"tek bilebildiğim sen benim
vazgeçilmezimsin.."
amatör caz müzisyenleri festivalinde dinleme fırsatı bulduğum, şimdi ki isimlerinin "istanbul essence" olduğunu öğrendiğim, çok başarılı bir ekip. şu an ki kadroları 5 kişi sanıyorum. gayet keyif veren bir müzik yapıyorlar.
sahnede duruşları, konuşmaları fazla amatör; kendilerini bu konuda geliştirirlerse daha da iyiye gideceklerine eminim.
bu arada söylemeden geçmeyim şahane bir "mas que nada" yorumları var.
oaria raiooo...
eskişehir bağlar caddesinde bulunan, çoktandır "burada gizli işler çeviriyorlar" düşüncesiyle girmeye çekindiğim lakin boşa zamanımı hiç ettiğimi farkettiren mekan. pencerelerinde sümbüllerin, duvarların her birinde bambaşka eserlerin bulunduğu sanat kokan bir yer. isteyen eline enstrümanını alıyor, isteyen şarkılara türkülere eşlik ediyor. ve en önemli özelliği herkese açık olmasına rağmen bir süre sonra insanların seçilerek içeri alınması.
gidilmeli, kokusu alınmalı, bir kadeh rakıda atmosferden sarhoş olunmalı.
i loves you, porgy,
don't let him take me
don't let him handle me
and drive me mad
if you can keep me
i wanna stay here with you forever
and i'll be glad
yes i loves you, porgy,
don't let him take me
don't let him handle me
with his hot hands
if you can keep me
i wants to stay here with you forever
i've got my man
i loves you, porgy,
don't let him take me
don't let him handle me
and drive me mad
if you can keep me
i wanna stay here with you forever
i've got my man
someday i know he's coming to call me
he's going to handle me and hold me
so, it' going to be like dying, porgy
when he calls me
but when he comes i know i'll have to go
i loves you, porgy,
don't let him take me
honey, don't let him handle me
and drive me mad
if you can keep me
i wanna stay here with you forever
i've got my man
Susuz bir aklık başlayınca aramızdan
yavaşça oluyor ellerime bulaşması,
bir eksiyle yüklü minüskül H harfinden
bir meydan çarpmasından,
beni hatırlamakların
Bunlar bizim kızlarımızdır
Kara güller önlerinde kara
saçları çılgınca ikiye ayrılmış,
- hiçbir şey eski açıklığında değil ki -
yavaşça oluyor ellerime bulaşması,
bir ot sesinden bir at akşamından,
tam şehir içinde, otobüs durağında,
birden ulaşılmaz gençlikleri herşeyin..
Yapmayın.. Nasıl inanırım eşitliğine! .
Heryerde gençtir o Büyük Su.
Kıyıdadır,
boyalı sandallar ve sabah çocuğu kıyısındadır
Kırları ve ormanı geçince hemen,
şehir bitince yani çok kolay
yani lokantalar bitince sayın örtüleriyle,
kuzuların danaların kıyma yapıldığı kasaplardan sonra
elmalardan karpuzlardan biraz ötede
yani uzakta..
- hiçbir şey artık eski açıklığında değil ki -
yani kiliseden bozma camilerde
yani askeriye deposu yapılmış,
yani burda, orta yerde, ışıkta ve parada
zaman zaman gökyüzü gecesi aralığında.
.....
Bir denizin yanında nedir ki bıyıklı ve saçları dökülmüş bir adam,
kötü bir alışkanlıktan başka nedir bir adam... *
bildiğiniz sevişmekte bu kadın çalarken.. gözlerinin kapakları inip çıkarken hem kış hem bahar havası doldu içime... sararmış yapraklar bile uçuştu gözümün önünde..
dört mevsimlik kadınlardan..
"rusya nın kazan şehrinde doğan sanatçı, viyolonsel eğitimine altı yaşında başlamış ve eğitimine devam ettiği kazan devlet konservatuvarı nı prof. hayrutdinov un sınıfından mükemmel derece ile bitirmiştir. daha sonra yüksek lisans eğitimini dünyaca ünlü viyolonselci daniel schafran ve prof. boris kaplun ile tamamlamıştır.
daha sonra izmir devlet senfoni orkestrasın kadrosuna katılan sanatçı, türkiyede solo ve oda müziği konserlerini başarı ile sürdürmekte olup halen bu orkestranın grup şefi yardımcılığını görevini üstlenmektedir."
"Tekirdir tekerlenir
bir saranı bulunmaz"
diyen o adama...
1.
Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilimiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma
ismini herşey koydum.
Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan.
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
Yıldızlı bir gecenin.
Yıl 2000
Tekke ve zaviyeleri kapatıldı kâlbimin
Tombul güvercinler dolaşırdı çatısında
Bulutlar akardı paçalarından, uğuldarlardı.
Kuşların şarkılarından anlarım.
Kimse hayra yormaz beni
Kuşbaz ve uçmaya meraklı,
Ütüsüz giyerim karabasanlarımı
Sakarım, sık sık çarpar deviririm yazgımı
içimdeki suyu döktükten sonra işte, ondan sonra
Şikayetim yok, rahatım.
Taşralı ve safım.
Yağmurda unutulmuş bir Tanrı'yla ahbabım
Balkonda asılı kalır günlerce gökkuşağım,
Deterjan reklemına çıkacağız bir ikimiz Tanrı'yla
Ben böğürtlen lekeli çocuğu oynayacağım,
O kirli beyaz gömleğim.
Ah bir de şu gömleğe, göynek diyecek kadar
Cesur olaydım.
Teyzem öldü.
Kırkı yeni çıktı.
En iyi hikayeleri ölüler anlatır
Ölülerin anlattığı hikayeler
inşirah suresi gibi insanı ayartır
Kırmızı günleriyim ben takvimlerin
Okullar tatil oluyor ben söz konusu olduğumda
Şeker istemeye geliyor çocuklar.
Oyun oynuyoruz,
Sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime doğru.
Siyah iş günleri müdahele ediyor hayatıma
Mor bir köşe yastığı gibi isyankâr oturmak istiyorum,
Ben oysa divanın en ucunda.
Çorba pişirmek istiyorum,
sonra kalkıp ekmek kızartmak,
Bıçağın ucuyla kazımak aşkı fazla kızardığında.
Söyleyin ateşe,
Ruhunu üflemesin benden gayrısına.
Çiçek silindi bu sabah ellerimi yıkadığımda
"Ellerim bomboş..."
Kötü şiirlerden koru beni Tanrım
Amin!
2.
Bir şaşkınlık şarkısı olarak besteliyorum aşkı
Kaprisli notolar, huysuz sololarla
Bekçisi olmayan geceler denk geliyor bana,
Çaresiz bekliyorum,
Düdük çalıyorum,
iki el ateş ediyorum havaya.
Gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
Ulumak gibi ağlıyorum
Köpekler koşuyor sağımda solumda
Tanrım!
Diyorum sadece
Başka bir şey diyemiyorum o an.
iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
Sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
"Üzgünüm" diyor,
Bir mutluluk şiiri yazaman bu saatten sonra!
Yoksul çocuğuydun sen benim 23 Nisan sabahımın
Şiir okutmadım sana, folklor oynatmadım.
Yoksulluk diyorum,
O an,
Ucuz lafların çalılarına takılıyor şiirimin elbiseleri.
Sen tuz ol en iyisi sevgilim
Ben ekmekle duruma müdahale edeyim.
Bırak hazır soyunmuşken
Kuru öküsürüğüne elma kabuğu ve tarçın tavsiye edeyim.
Tasfiye ettiler beni kediler aralarından
Yar olmaz bundan sonra sarmandan sana.
Beni tasfiye ve tavsiye arasındaki karışıklıkta
Müsait bir yerde bırak sevgilim.
Hem otuzumu geçtim azıcık
Gerisini ben yürürüm artık.
Çizgili olsun, buruşsun yüzü,
Şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım.
Yokuş aşağı şarkımı söylerdim, sarhoş
"Kanatlarım vardır benim uçarım"
Koşup kaşe kabanından yakalardın uyduruk şarkılarımı
Ne çok ısıttın beni,
Ne çok ısıttım seni,
Buruştu ve kirlendi
23 Nisan'da takılan simli ve tül kanatlarım
Kurtulamadım, üstümde kaldı.
Ben sevgilim...
Bir çocuk bayramı gibi yaşamak isterdim her aşkı
Cezaya kaldım.
Bir mutluluk şiiri yazamamaktan dolayı
imlâmı iyice bozsam da farketmez artık.
Kime ne "de-da"ları ayırmasam?
Noktalarda durmasam,
Bir ünleme koşsam yalnızca,
Sonu uçmak olan bir çığlığa.
Kime ne anlatarak bitirsem hayatımı?
Ölümüme de bir şiir yamar nasılsa olsa birileri artık.
3.
Bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından
Yaşlanıyorum pencereden her bakışımda
Anna Karenina'yı taklit ediyor zaman,
Atıyor kendini raylara.
Neden her aşk
Bir kadın cenazesini kaldırır mutlaka.
Sevdiğim adamlar çarpıyor camlarıma
Bir kelebek gibi kocaman, kara
Pervazlarımda kuruyorlar sonra
Begonya tozlanıyor,
Unutmanın gözyaşları sanki bu tozlar.
Annemin temizlik günleri gibiyim
Yorgun, solgun ve beyaz.
Kardeşim ayağını sallıyor sevdiği şarkılarda
Birini çok sevmek gibiyim
Sütle siliyor tozlarımı kardeşim
Kestane pişiririz diyoruz kışa sobada
Hayallerimiz çatlıyor sonra, çıtırdıyor, kızarıyoruz.
Bu şiirden bir bölümü attım
Kilometrelerce uzağa
Tavşanlı pijamalarımla balkona çıkıp el salladım ardından
Benzin istasyonunda sigara içiyordu bir dize
Havaya uçuracaktı şiirimi az daha,
Attım.
Lokum getirmişti ve kitap,
Ben ruhunu getirsin istemiştim oysa.
Onu da tam buradan attım.
Ben ne de olsa yakıp yıkanlar listesinde
Ölü ya da diri arananlardanım.
Bir Doğuş şarkısı söyletiyorum bazan hayatıma:
"Aramızda uçurumlar söz konusuyken"
Uçurumlarda tenzilat varken hazır
Uçalım, hadi uçalım
Ben nasıl olsa
Bu müsveddelerin ortasında yalnızım.
göksel in kör ebe albümünden bir parça.
hatta en en en iyi şarkısı.. fazla gerçek, fazla acı.
bu aska veda etmenin vakti coktan gelmisti
bana kalirsa senin icin de hersey daha once bitmisti,
uzatmalarda gozyasi pismanlik ihanet
berabereyiz ben gidemem sen beni terket
kara kapli deftere yazdik
bir sen bir ben intikam aldik
tutku ofke aliskanlik
ve senle ben dugumlenip karistik
sen oyleyken kendi cemberinde beni,
anlaman imkansiz ve tabi ben disardan bakinca hani,
her zaman kararsiz uzatmalarda, gozyasi pismanlik
ihanet nobetlerdeyiz bu delilik
hersey anlamsiz
kara kapli deftere yazdik
bir sen bir ben intikam aldik
tutku ofke aliskanlik
ve senle ben dugumlenip karistik..