John O'Hara'nın yazdığı bir romandır. Henüz okumadığım için herhangi bir yorum yapamamakla birlikte aynı isimde çok güzel bir parça da bulunmaktadır. Paul Thomas Saunders adında bir müzisyen tarafından bestelenen parçanın kitaptan esinlenmiş olması çok muhtemeldir. parça ziyadesiyle güzel olup dinlenmelidir;
You have scars on your face from where he left you
Your blue eyes still aren't dry
Your hands have run through your blonde hair a thousand times
You say you're going to Samarra
Won't be back tomorrow
You left a letter on the floor
Bread winners won't be baking anymore
zalim şarkısının klibinde bir yaz günü atlet üzerine bere takan levent yükseli anlamaya çalışanların buluştuğu başlıktır. 1996 yılının modası mıydı acaba?
insanın yaşının ilerlemesiyle koltukta, yatakta, sandalyede birçok yerde kullanılan yastık sayısının artmasıdır. senelerce sadece 2 yastıkla yatan ben şu an yatakta 2 baş, 2 kol, 2 de bacak yastığı ile, koltukta otururken de adeta bir tahtta oturur gibi 4-5 yastıkla etrafımı çevreler haldeyim.
kendimden çıkarımla yaptığım bu tespitte yastık/yaş rasyosunun korele çalıştığını öngörmekteyim.
yenice bir müzik grubu. sanıyorum gruplar. değilse de yeni müzik insanı da diyebiliriz. hafif chill daha çok melankoli tınılarının olduğu şarkılar yapıyorlar. çok aşırı özgün olduklarını söylemek mümkün değil kendi çizgileri var ama diğer çizgilerle çok yakınlar. "yalnızlık" parçaları fena değildir.
tanım: uyuyan herhangi bir insandan farkı olmayan insandır.
ailesiyle ya da yurtta yaşayan birilerinin başlık açmaması gereken bir saattir bu saat. illa açılıp sesli entry girilecekse de müstakil yaşam beklenmeli ya da günün konuşulabilecek saatleri beklenmelidir. ne yazık ki sabah 4'te samsung telefon kutusundan çıkan 10 liralık kulaklığın mikrofonuna üfleye üfleye teomanlık yapılması uygun değildir.
çıkış tanımı: belki de yatıp uyuması gereken insandır.
edit: teomanın annesi kızdığı için entry'sini silmiş. başlık başa.
hasan iğircik 30 yıllık yaşantımda belki de gördüğüm en namuslu, en düzgün, en sempatik pazarcı, domatesciydi. 4 senedir alışveriş yaptığım bu adamdan bir gün olsun kötü domates almadım, kışın -3 derecesinde dahi yaz domatesi yiyebilmemi sağladı. yeri geldi abi kardeş, yeri geldi dertleştiğimiz oldu ama hiçbir zaman müşteri gibi görmedi beni. babadan pazarcı olan hasan iğircik aslında beden eğitimi öğretmenliği okumuş, kick boks, taekwondo gibi sporlarda başarı sağlamış, pazarcılığın yanında kendine bir spor salonu açmıştı ve kızlarını da burada sporcu olarak eğitmekteydi. 5 kız çocuğu vardı hasan iğircik in. biri henüz 4-5 aylık.
hasan iğircik 1 temmuz 2019 pazartesi günü çeşme otobanı narlıdere mevkiinde, aracından yola fırlayan kasaları, başkaları çarpmasın, kaza yapmasın diye toplamaya çalışırken hız limitlerinin üstünde ve dikkatsiz olan bir sürücünün çarpması sonucu, henüz 38 yaşında, hayallerini, planlarını, eşini, çocuklarını, domateslerini bırakıp aramızdan ayrıldı. kırmızı şapkasıyla aramızda göremeyecek olmak çok üzücü.
burada belki kimse hasan abiyi tanımaz. ama ben tanırdım. bir gün olur da tanıma fırsatı bulamadığım çocukları babalarının adını hatırlar, internette aramak isterlerse pazarın en renkli adamının nasıl biri olduğu hakkında biraz olsun bir şeyler okuyabilirler diye yazdım.
seneler önce burada kaybettiğimiz hakan abi (bkz: damdaki deli) ile birliktesiniz. birbirinize iyi bakın. babama denk gelmezsiniz ama, görürseniz selam söyleyin.
meksika'daki uyuşturucu kartellerini ve bu kartellere karşı hem meksika'daki yerel halkın ayaklanmasını hem de amerika tarafındaki sivil direnişi konu alan, 2015 yapımı dökümantasyon, belgeseldir. dünyanın bir ucunda neler olduğu hakkında, insanların neler hissettiği hakkında, oraların pkksı hakkında ve aynı burdaki gibi yozlaşmış devlet, polis, asker kademelerinde neler olduğu hakkında bir şeyler görmek, öğrenmek istiyorsanız cidade de deus (bkz: tanrı kent), trash (bkz: umut kırıntıları) gibi izlemeniz gereken belgesel/filmlerden biridir.
kimi zaman karmaşık gitse de önemli bir yer arz ettiğini düşünüyorum. vahşet görüntüleri var, hazırlıklı olmanızı öneririm.
gunday filminin belki de en güzel şarkısıdır. klasik bir hindu parçasından daha farklı hisler uyandırıyor insanda. çok hoş aslında. filmi de gayet güzeldir. imdb de bengallerin hardcore tecavüzüne uğramıştır. siz gene de bollywood a ilgiliyseniz izleyiniz. benim bile ilgili olmama rağmen dikkatimi çekti. ayrıca şarkıdaki kadın vokal priyanka chopra çok tatlı, sempatik bir ablamızdır.
t-pain abimizin güzel mi güzel yeni şarkısıdır ve juicy j reyiz eşlik etmiştir. güzel hareketli bir şarkı olmuş. şahsen çok beğendim ve t-pain in auto tune daki başarısı senelerdir auto tune sevmeyen beni deli ediyor. henüz klibi yok ama yakın zamanda bol hatunlu bir klip görürüz.
günümüz dünya gençliğinin yeni ve sanırım olabilecek en gerizekalı şekilde yapılan düello gösterisidir. bu gençlerimiz kylie jenner ın yaptığı iddia edildiği gibi, shot bardağını alıp, bardağın içindeki havayı çekerek dudaklarını bardağın içine sıkıştırıp uzunca süre öyle tutuyorlar ve dudaklarının şişmesini sağlıyorlar. sonucunda dudaklarının çevresi morarıp, kan toplayıp, dudakları da çoğu zaman inanılmaz şekilde şişme reaksiyonu göstermekte. resmen beyinsiz, yavşak, puşt işi ya.
internette azcık araştırma ile çok iğrenç fotolar bulunabilmekte. buraya ekliyip de canınızı sıkmak istemedim.
kurbanın yeni parçası. iyi bir albümün habercisi gibi duruyor. 2000'li yılların başından beri severek dinlerim. elbette daha iyi şarkılarını dinlemiştik ama bir de siz deneyin şurdan buyrun ;
çoğu dangoz, dangalak, araştırma özürlüsü ve türkiyedeki tüm sanayi/sanayiciler tarafından " marşpiyel " olarak bilinir. marşpiye'dir onun adı. aynı bilader der gibi böyle salak bir durum. spor otomobillerde gerekli ve hoş dururken. ricer dediğimiz 1.5 ex hondasına plymouth superbird kanadı takan tipler absürt absürt marşpiyeler takmaktadır, üstüne marşpiye de demeyip marşpiyel diyerek her şeyi toptan bok etmektelerdir.
yellow claw adlı dubstep - edm grubunun ayden adlı güzel hanımla yaptığı yeni parçadır. çok güzeldir. şarkı 01.06 da tam anlamı ile yellow claw oluyor.
her yellow claw şarkısında dediğim gibi. aman kafalara dikkat.
the voice avustralya yarışmasına 2. sezonunda katılmış doğuştan kızıl olan hanım kızımızdır. sesi izlandanın dağlıkları, yeni zelandanın yeşillikleri gibidir. loreena mckennitt e acayip bir şekilde benzettim nedense. hem tip olarak hem de ses olarak. çok hoş bir hanım kızımızdır dediğim gibi. allah sahıbısına bağışlasın ama bu sesle bu tiple bu hanımcağız çok insan öldürür.
şu da efektsiz, hilesiz, olduğu gibi sesi ve performansı;
vatan borcunun halkımızca sadece askerlikle ödenebilecek bir şey olduğunun sanılmasıdır. elbette vatan borcunun " bir kısmı " askerlik olabilir ama asıl vatan borcu, yani bütüne baktığında bu topraklara yararlı biri olabilmektir. bu iş kurarak olur, bu asker olarak olur, bu hayırlı evlatlar yetiştirerek olur, bu bir sap ağaç dikerek olur. ama sadece askerliğe yüklenebilecek bir şey değildir.
vatan borcu askerlikten çok daha fazladır. çoğu askerlik yapıp başka bir işe ne yaramış ne de yarayabilecek işgüzar için bu sadece askerliğe yüklenir. akıllı mantıklı olun biraz.
direniş olarak bir eylem halinde bundan bir hafta önce başlayan olaylar zincirinin önümüzdeki günlerde iç savaşa dönmesi durumudur.
gayet aşikar görülebilecek bir şey bu. ne yazık ki. polis baskıladıkça halk tepkileniyor, yasadışı örgütlerin ekmeğine yağ sürülüyor. bu gece rahmetli olan abdullah cömert adlı kişinin, kimi görüşlerce polis, kimi görüşlerce ak gençlik, kimi görüşlerce kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürüldüğü söyleniyor lakin abdullah'ın ölümüne yol açan kurşun bir şeyleri tetikledi. bu akşam karşıyaka girne'de yaşanan olaylar çarşı grubundan ve halktan insanları silahlanmaya yöneltti. " artık boş çıkmayız abi " lafları duydum, duyuyorum. ve yine tahminimce bu durum sadece karşıyaka'ya özgü kalmıyor şu saatlerde. eğer bir taraf alttan alıp geri çekilmez ise sonuçları şu an düşündüğümüzden çok daha farklı olacaktır. olaylara alet olmayınız, bu akşam izmir alsancak, fuar'ın lozan kapısının yakılmasının öncüleri provokatörler idi, yanlarında halktan bir sürü insan da vardı, farkında değillerdi alet olduklarının, içlerindeki şuursuz öfkeyle davrandılar. dikkatli olunuz.
korkuyorum dostlar. özgürlüğümüz için ölmemeliyiz 21. yüzyılda yaşarken, düşüncelerimiz için ölmemeliyiz eyleme dökmemişken. bugün bir polis tanıdığımla konuştum, amirleri tarafından provoke edildiklerini söylüyor ve adam dedi ki " abicim nasıl bir şeyin içindeyim bilmiyorum, ömür boyu bu formayı taşıyacağım, kalan ömrümde bu utancı taşımayı istemiyorum. "
yapacak bir şey yoksa, yani aydınlandığımız, hak aradığımız için ölüyorsak, bırakın bu kurşunlardan, bombalardan, coplardan olmasın. bırakın ölümümüz bizleri aydınlatan güneşin kanatlarımızı yakmasıyla olsun, bırakın hakkımız ile..
yaşamaktı değil mi bir ağaç gibi tek ve hür, ve yine aynı yaşamaktı değil mi bir orman gibi kardeşçesine ?
sonundan girdiğiniz halayda terslikleri, yanlış adımları, yanlış dönüşleri fark edip halayın huzur ve refah bütünlüğünü korumak için halay başının mendilini elinden alıp halay dışı etmenizle sonlanacak eylemdir.
insanlık için küçük halay için büyük bir adım atmışsınızdır.
an itibari ile cine5'te gösterilmekte olan maçtır. ülker öndedir şu an tanıyıp bildiğimiz bütün oyuncuların bildiğiniz çocukluğu vardır.
hidayet türkoğlu'nun sakallarının çıkmadığı, saçları allahına kadar diktiği döneme denk geliyor. ibrahim kutluay'ın saçları her zamanki gibi yana yatırdığı. jaron allen'ın olduğu, baya nostaljik maç bitmek üzeredir.
hidayet türkoğlu oyuna ağırlığını koydu basket-faul aldı. 76-72 4 sayı fark ile efes geride.