geçenlerde okuduğum güzel makalenin başlığı ve anafikri. Türkiye Cumhuriyetinde Kürt, Alevi, Ermeni olarak yaşamak serbesttir ancak bu kimliği hatırlamak ve hatırlatmak suçtur.
1922 de atatürk tarafından kürtlere otonomi verilmesini öngören bir teklif verildiğini görmeyen insandır.
lozan anlaşmasında 39/4. maddeyle kürtçenin günlük hayatta kullanılacağının bizzat taahhüt edildiğini gözden kaçıran insandır.
tüm uluslar bağımsızlığını ilan ederken "biz sizinle kardeşiz, kardeşliğimiz malazgirte kadar dayanmaktadır. gelin ayrılmayalım. yeni ülkeyi beraber kuralım" teklifine evet diyenleri önemsemeyen insandır.
"türkler ve kürtler" ibareli açıklamaların lozana kadar her gün başka bir devlet yetkilisi tarafından yapıldığını idrak edemeyecek kadar resmi tarihin pençesine düşmüş insandır.
artık internet üzerinden erişilebilecek durumda olan gazete arşivleri kendisine kapak olacaktır. sanki 10 yıl önce isviçreydik, bugün sağlık, sosyal güvenlik, ekonomik sıkıntılarımız çıktı. terör, kürt sorunu sanki geçen sene açılımla başladı.
hangi partiye kesinlikle oy vermezsiniz anketlerinde % 75 ile birinciliği zorlayan, kürtleri türbanlıları dindarları dışlayan, dolayısıyla ülke genelinde %25'i hiçbir zaman aşamayacak olan bir partiye sözlükten taraftar çıkarmakla görevli grup.
oğlunu teröre kurban veren yüksekovalı bir annenin kendisini ziyaret eden komutandan işittiği söz "evladın şehit oldu bununla gurur duy". karşılığında da ne bekliyor biliyor musun? "vatan sağolsun, bir oğlum daha olsa onu da gönderirim". şunu duymaları lazım: "benim evladım öldü banane vatandan,ister bölünsün ister sağolsun. benim oğlum öldü! sen o kadar eğitim aldın neden benim oğlum sınırda teröristle savaşıyor! sen beni teselli etmek için mi komutan oldun."
teröre 20 yaşında üniversiteye gidemeyen gariban çocuklar şehit verilir. sadece oğlun şehit oldu bununla gurur duy denilir. köylüyü asker öldürür, ne yapalım oldu bir kere denilir. peki ya büyük başlar!o zaman ülke yerinden oynar.
komutanın bilmem kaç milyon askeri var, dokuzu ölse nolur, geriden gelen de var. ama o ağlayan anne ve babanın bir oğlu vardı. o da öldü. o babayı anneyi oğlunuz şehit oldu diye teselli edenler resmen topluma şehit gazı vermektedirler. "bir oğlum daha olsa onu da gönderirim", "hatta silahı bana verin ben çıkayım dağa" nidaları ile gazın sonuç verdiği görülmektedir yani savaş baronları ortada olanın terör değil kardeş kavgası olduğunu unutturmaktadırlar. kardeşlerin birbirlerini öldürdüğü yerde vatan sağolmaz.
ölümü beklemektedir. çünkü 200 kişinin sınırı geçmesinden haberdar olamayan bir karargah vardır. alibeyköydeki gecekondular bile daha sağlam. sınır karakolu deyince, insanın aklına terörist izleyen kameralar, terörist geldiğinde uyarı veren aygıtlar, ardından ortaya çıkan otomatik silahlar filan geliyor ama nerede!
TSK bugüne kadar adam istedi, verildi. silah istedi, verildi. uçak, helikopter, termal kamera vs. istedi alındı. para istedi verildi. eee kardeşim 200 teröristin sınırı geçtiğini de gör be yav.
şu andaki anayasa tartışmaları çerçevesinde baktığınızda yargının ezelden beri siyasetle iç içe olduğu gayet açık. ahmet necdet sezer, sabih kanadoğlu, yekta güngör özden ve yarsav eski başkanı eminağaoğlunun görev yaptıkları dönemde kendi düşüncelerinin peşinden adalet dağıtmadığını kim garanti edebilir? sonuç olarak şu anda yaşanan yargının siyasallaşması değil, yargı içerisinde de akpartiye oy veren kimselerin yavaş yavaş iktidara gelmeleridir. zamanında güç kendilerinde olduğu için sistemin bozukluğuna ses çıkarmayanlar, güç karşıya geçtiğinde yargı siyasallaşıyor uyarısı yapıyor. aslında yargı da üniversiteler de askeriye de hep siyasetin içindeydi. şimdi o siyaset değişiyor.
28 şubatın ertesinde neler konuştuğumuza dikka edilirse anlamı çok açık olan mesaj,
Varan 1:
Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada irtica ile Mücadele Eylem Planı'ndaki ıslak imzanın Dursun Çiçek'e ait olduğuna dair delillerin olduğu belirtildi. Daha önce bu belge bizzat Genelkurmay başkanınca kağıt parçası olduğu iddia edilmişti.
Varan 2:
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk hakkında hazırladığı ve Berk'in birinci sırada sanık olduğu iddianamede çarpıcı ifadeler yer alıyor:
"... Saldıray Berk'in 3. Ordu komutanı olarak elindeki tüm yetkilileri mensubu bulunduğu terör örgütünün illegal amaçları doğrultusunda kullanmaktan çekinmemesi, bilakis bu konuda diğer şüphelilerin mevki olarak diğer şüphelilerin üzerinde bulunması durumunu da kullanarak onlar üzerinde etkinlik sağlaması..."
Erzincan il Jandarma istihbarat Şubesi'nde görevli Üsteğmen Ersin Ergut'un ajandasındaki el yazısı ile Dursun Çiçek imzalı irtica ile Mücadele Eylem Planı'ndaki ifadeler örtüşüyormuş.
Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamenin 'Silahlı Terör Örgütlerin Yapısı ve Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün Erzincan Yapılanması' ara başlığında, Dursun Çiçek imzalı eylem planının Erzincan'da hayata geçirilmek istendiği, Orgeneral Saldıray Berk'in Ergenekon terör örgütüne bağlı olarak faaliyet gösterdiği ifadeleri yer alıyor.
iddianamenin 46. sayfasında Orgenal Berk'in Alevi köyleri ile özel olarak ilgilendiğinin altı çiziliyor. Orgeneral Berk, Alevi köylerinin ihtiyaçlarının giderilmesi için ordunun imkanlarını kullandığına vurgu yapılan iddianamede, Alevi dedelerinin buna mukabil Org. Berk'i çok sevdikleri ve kendisine taktir beraatları verildiği ifade ediliyor. Org. Berk'in bu tavırlarının mezhep ayrımcılığı olduğu belirtilen iddianamede, bu tavırların jandarmanın istihbarat raporuna girdiği ve Berk'in davranışlarının ülkede yaşayan kişiler arasında çatışma çıkararak toplumsal barışın bozulması, buna bağlı olarak yürütme organının zafiyete düşürülerek ülkede kaos ortamı yaratılması ve sonucunda askeri darbeye zemin hazırlanması amacıyla örtüştüğü dile getiriliyor.
Varan 3:
Askeri savcılığın özel kurye ile Balyoz soruşturmasını yürüyeten Özel Yetkili Cumhuriyet savcılarına gönderdiği bilirkişi raporunda, 'Balyoz Güvenlik Harekat Planı'nın sıkıyönetim uygulama esaslarının ötesinde tedbirleri ve faaliyetleri içeren bir plan olduğu" vurgulandı. Rapordaki en çarpıcı ifadeler ise "Hükümeti devirip devlet idaresine el koymayı öngören bir plan olduğu" şeklindeydi. Başka bir deyişle bu bir darbe planıydı.
Balyoz planı da ilker başbuğ tarafından sert bir şekilde yalanlanmış, "Allah allah diye hücum eden ordu, allahın evini nasıl bombalar?" demişti.
kullanıldığında yeni bir hukuki durum yaratmayan haklardır. örneğin, velayet hakkı kapsamında velinin çocuğunun mallarını yönetmesi, çocuğu temsil etmesi gibi haklar alelade haklardandır.
küreselleşen dünyada bir ülkede faal şirket başka bir ülkedeki şirketten mal yada hizmet satın alabilir. söz konusu anlaşmalar ilgili faaliyetler sonucu doğan gelirlerin iki ülkede de ayrı ayrı vergilendirilmemesini sağlar.
dışı değil içinin saray ihtişamında olması gereken yapı.
not: istanbul da iki yakaya dünyanın enbüyük adalet sarayları yapılıyor. danıştayın yeni binasının temeli atıldı. Anayasa mahkemesi bu sene yeni binasına taşındı.
-yabancı bir vakıftan yardım aldığı belgelenen
-sahip olduğu iş bankası hissesiyle ticaret yapan
-mahkemelerin terör örgütü diye nitelediği dolayısıyla pkk'dan farkı olmayan ergenekonun avukatlığını üstlenen
-dersimdeki katliamı öven
-vekili olduğu milletinden mazoşist diye bahseden
alt üst kimlik dediğiniz zaman kim alt kim üst tartışması yaşanıyor. o yüzden onun yerine kullanılması gereken deyim. türk, kürt, alevi, eşcinsel bilmemne hepsinin ortak noktası bu vatandır. ortak kimlik de bu vatanda yaşayanlara verilen addır. "kimlik tartışmasında uzlaşmayı vatan birliği sağlar".