bende ilk başta tam bir mantık hatası çöplüğü olduğu hissiyatını uyandıran film.
hani olayların başı yok. ama emin değilim biraz araştırıcam bu paralel evren mi en imiş onunla açıklanıyormuş sanırsam, o tür boşluklar.
bugün bile iyisiyle kötüsüyle mustafa kemal'in sonsuz istismar malzemesi olduğunu düşünürsek çocuğunun da aynı kaderi paylaşmaması içindir. bence vardır ama bilinmez tabi.
adanalı dizisinin övüldüğü kadar güzel bir dizi olmadığının ifade edilişidir.
yok senaryo müthişmiş yok roller harika oynanmış. yok (bkz: Mehmet Akif Alakurt) harika dövüşüyomuş (bunu bizim türk kızları beğeniyo ya bir de beni görseler). oktay kaynarca ününe ün katmışmış (bence kendi biletini kesmiştir)
ben izledim dizinin bazı bölümlerini hiç öyle bir şey yok. bir kere bazı sahneler aşırı uzatılmış. o kadar da iyi bir polisiye değil. bilmiyorum bi ben mi böyle düşünüyorum? ülke kafayı yemiş. sırf bu yüzden bu ülkede yaşadığıma utanmıyor değilim.
gerçeğin ta kendisidir.
hani bizim ülkemizde bir ikilem var ya. ne doğu diyebiliriz ne de tam batılı. şimdi bu ikilem günümüz kızlarımıza da tesir etmiş gibi. anladınız o dediğimi. ne biliyim dizilere bakıyorsunuz hep batı tarzı ilişkiler ön plana taşımaya çalışır, gerçek hayattaki ülkemizle hiç alakası olmayan türde hayat tarzları gözüne sokulur insanın. öyle eski tarz ilişkiler kalmadı kısa yoldan direk yatağa. gerçek hayatımızda yaşayışımızla hayal edilenler bir olmayınca böyle tuhaf bir ülke oluyoruz. sonra ''dünyada bizim gibi ülke yok böyle'' klişeleri... hep tutarsızlık hep tutarsızlık. buradan neye geleceğim. kızım kararını ver. ya yatak ya baş örtüsü. lafı geveleyip durma gözünü seviyim. sonra bu ülkede niye bu kadar tecavüz oluyor? hem diyorsun erkekler kadınları ne zaman anlayacak. peki bu halde nasıl anlamasını bekliyorsun seni. tamam erkeklerde de suç vardır dedim ya hep ikilem. bir adım attığında ikincisini düşünebilecek bir insan populasyonuna sahip olamadık bir türlü.
onlar türklüğü ve islamı ayrı görmezler. türk-islam kimliği üzerine yüklenirler. almanyada 100 bine yakın türk ve müslümanlığından haberi olmayan alman vatandaşı olduğu bilinmekte. bak türk dedim. önem arz etmiştir senin gibiler için.
yine aynı amaçla norveç'te bugünlerde gerçekleşmiş bir olaydır.
Halil Kiriş, çocuklarının gördüğü kötü bir rüyayı, kreş yetkililerinin çocuklara kötü davranıldığı şeklinde yorumladığı ve bu yüzden çocuklarını ellerinden aldığını söyleyerek Türkiye'den yardım ister.
Sonrasında yapılan baskı sonucu Volda Belediyesi Çocuk Esirgeme Kurumu geri adım atar ve kurumun avukatları kirişin avukatlarını arar ve Çarşamba günü şartlı tahliye ediliceğini bildirir.
Sonuç olarak yetkililer haftada iki kez bazen de haber vermeden ailenin evine kontrole gelecek.
Alınan çocuklar ise 1, 3 ve 5 yaşlarında imiş.
yine kendisiyle aynı kafada olanlara 'bugün de yazısıyla birilerine koydu' sloganları attıran ucubedir.
bu kişiler için bi kendi gibi olanlar bir de ak bilmem neler vardır ya, karşı görüş bildiren bir laf edersen sende o ak bilmem nelerden olursun. işte böyle ufku geniş kimselere hitap eden bir zattır y.öz. o gereksiz yazılarının konu bakımından kaç kutuba hitap ettiğini, kendi şak şakçılarından başkalarının da okuyup okumadığını bir araştırmak gerek ama o bile fazla.
her şeyin en güzelini hakeden dünyalar güzeli bir kadın.
14 yaşında sinema sektörüne adım atmış. yaşından büyük karakterleri oynamak zorunda bırakılmış. o meşhur yetmişli dönemlerin olmanın utanç verici nasibini fazlasıyla aldı. Kendi anlattığına göre bir sinema oyuncusu olamak aklından geçmemiş. Aldığı para hayatını ailesini (anne) geçirmesinde zar zor yetiyomuş ve bir yandan da ne iş yapabilirim derdindeymiş. Bir hostes veya sekreter. Açıktan sınavlara girip liseyi bitirmiş ve filmden kazandığı parayı Londrada ingilizce öğrenmek için harcamış.daha sonrasında fırsat bulup 86 da fransaya gitmiş ve ticarete atılmış.yani çoğu kişiye ilham perisi olabilecek bir şekilde hayatına yeni bir sayfa açmış. Ticaret hayatında Devlet Bakanınından ödül alacak kadar da işini büyütmüş.bugün bir kızı var, sanat eğitimi almış ve resim ile ilgileniyor, deri ticaretiyle uğraşıyor.
Bir röportajında
Annem dedi ki bir gün, Utanmıyor musun böyle resim çektirmeye, Yoo dedim. Sen benim çektirdiğim o resimlerin parasıyla yaşamaya utanmıyorsan ben niye utanayım?
Ben bu işi artık yapamayacağım dedim ve bitti. Çünkü bir iş yapıyorsun, oradan çıkıyorsun başka bir insan olarak yaşantına devam ediyorsun. Tabii ki oyunculukta illa hayatındaki gibi roller düşmüyor sana. Ama ne olursa olsun kendine saygını yitirmemen lazım. Başkalarının sana saygı duyup duymaması onların problemi, beni çok ilgilendirmiyor. Kendime bir yerden sonra Arzu sen kendine haksızlık ediyorsun, artık yeter dedim.
Erotik filmler sayesinde param vardı, Allah razı olsun onlardan. 80 küsur diğer filmlerimden hiç para kazanamamıştım. Ciddi ciddi aç kaldım. Yoksa zevkine mi gideceğim, oynayacağım erotik filmlerde.
O zamana kadar kazandığımla ancak aileme ve kendime bakıyorum. Kirada oturuyorum. Para gelince önce anneme veriyorum, sonra kalırsa bana. Bir dönem dram filmleri furyası vardı. Sırasını hatırlamıyorum. Sonra işte köy filmleri. Onlar bitti kovboy, sonra komedi furyası. Bitti, bitti... Sonra her şey bitti, hiçbir şey çekilemez hale geldi sinemada. Yok yani beş kuruş yok. Mecburen oynuyorsun erotik filmlerde. Mercimeği haşladım, soğanları kavurdum. Ama kıyma alacak param yok.
O parayla ingiltereye gittim, dil öğrendim. O bitti, geri geldim. Sonra şarkıcılık yapmaya kalktım. Tabii muhteşem bir ses olduğu için bende! Sonra ibrahim Tatlısesle bir turneye çıktık. Turneden kazandığım parayla Topağacındaki evimi aldım.
Çok kötü filmler çekildi. Herkes geçim derdindeydi. Arz-talep meselesi. insanlar istedi, yapımcılar da yaptı. Herkes kendi payını becerebildiği kadarını aldı. Ama sonuçta kimin başına patladı? Niçin benim yaptığım filmlerin yapımcısı, yönetmeni, kameramanı eleştirilmiyor? Neden erkek oyuncusu eleştirilmiyor? O erkek oyunculardan daha sonra ödül alanlar da oldu. Her şey unutuldu gitti. Ama işte Türk toplumunun kadın üzerindeki baskısından bahsediyoruz.
Ticarete 24-25 yaşımda istanbulda başladım. Önce tanımazlardı beni. Makyajsız falan. Diyorum Ben bu dükkanı tutmak istiyorum. Kızım senin baban yok mu, kocan yok mu? diyor. Yok ben tek başıma geldim, tutmak istiyorum diyorum. Adam yine de direniyor. Sonra adımın Arzu Okay olduğunu öğreniyor. Ya rahatsız ediyor ya da kiraya vermiyor. kızı eda ne istediği sorulduğunda, cevabı;
Mutlu olmasını. Hayatta en çok insanları sevmesi çok önemli. Sevgiyi bilmesi lazım hayatta. Sevmeyi bildikten sonra gelir arkası her şeyin. Doğru bir yerde olsun. Hayatın içinde bir duruşu olsun mesela. Kimseyi yargılamaya hakkı olmadığını bilsin. Herkesin duruşu kendine. Bu solcu da olur, sağcı da olur, cumhuriyetçi de olur, ulusalcı da olur, faşist de olur. Neyse o duruş, içinde kendini taşısın. Ben buyum desin kendi kimliği içinde. Koysun ortaya ve o kimliğine sahip çıksın
aslında 2. abdülhamit'in devrilmesiyle yıkılan devlettir.
onun ölümünden sonra arap toprakları bir bir peşkeş çekilmeye başlandı. (mısır, tunus, libya) ve de balkanlar. zaten 30 yıl boyunca buna engel olan ve 1. dünya savaş'ını geciktirmiş olan padişah tahttan edilmesiyle bu hızlı çözülme sonucu osmanlı'nın paylaşılacağı planlarıyla birlikte dünya savaşı'nın da önü açılmış oldu.
1. dünya savaşı'ına katılıp katılmamamız gerektiği gibi tartışmalar tamamen yersizdir. çünkü ortada osmanlı sadece simge olarak durmaktaydı (hilafeti kaybetmek üzere olan türkler). belki savaş sırasında tekrar toparlanma ümidi olanlar vardı. zaten topraklarında bir çok arabı koparmış olan ingilizler, türkler almanlarla yakınlaştığı için savaş'a katılmama karşılığında kaybettiğiniz toprakları geri alırsınız'' teklifinde bulundu. bunun olmayacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok. almanlar da eğer türklerle birlikte savaşa katılıp galip gelinmesi durumunda yine türklere benzer teklifte bulundular. fakat aynı almanlar, osmanlı denen coğrafya'da sürekli petrol yerleri tespit etmek adına bolca vaktini harcamaktaydı. yani anlaşılacağı üzere bizi bir piyon olarak görmekteydi. savaşı genişletip kendini rahatlatmak adına. eğer savaş'ı kazanan biz (almanlarla birlikte) olsaydık bu sefer topraklarına konmuş almanlar bulucaktın ki bu bambaşka bilinmez bir geleceğe adım atmak olurdu.
yani biz savaşın öznesi değil olaylardan etkilenecek olan taraftık. her iki tarafta da savaş sonucu topraklarımız paylaşılacağı belliydi. ama biz almanlarla savaşa girmemiz onları tam anlamıyla müttefik görmemiz sebebiyle olmadı. savaşa katılmaktaki amaç şu idi. büyük devletlerin birbiriyle mücadelesi sırasında ufak rötuşlar yaparak birbirine düşürmek (osmanlı'yı paylaşmaları hususunda) ve de sonuçta osmanlı coğrafyası üzerindeki hak eden devletleri minimum sayıya indirmekti. belki de bir...
bu devlet savaşın galibi olucaktı ki bu durumda onunla görüşmen sonucu anlaşma sağlanırsa diğer devletlerini ikna etmede sorun kalmıycaktı. ama bu devlet almanya olmayacaktı çünkü onca büyük devlet arasından bu pek mümkün görünmemekteydi. zaten galip gelseydi de bu sefer almanlar tarafından osmanlı coğrafyasında baskı altına alınıcaktın. o yüzden galip gelmesi gereken devlet ingiltere idi.zaten son birkaç yüz yıldır sağolsunlar osmanlı'yla bağlarını sıkı tuttular. topraklarımız üzerinde bulunanlar onlardı. yani bizi iyi tanıyan bir devletti ve daha sancısız bir şekilde anlaşma yolunu bulacaktık.
devamını başka zaman yazıyım derim.
vasatın altında olmayan bir ingiliz oyuncu.
adamda karizma desen var, tarz desen var ama oyuncukta ilk yirmiye bile sokamam. 'bane' karekteri cup diye oturmuş kendilerine, warriorda da ... ama belli kalıbın dışına çıkamıyor zaar. kendilerinin yürüyüşü olsun, mimikleri olsun her karakterinde yakalarım benzer hareketlerini. benim anladığım oyunculuk bunları aşabilmekte.
oyunculuğu mükemmel ötesi olan aktördür.
bugüne kadar bin bir türlü karakterin altından alnının akıyla çıkmayı başarabilmiştir. onu ,oyunculuğunda şu şekilde bir tarzı var gibisinden yorumlayabilmek çok zor. hangi karaktere oynayacaksa ona göre şekil alır. alanında en iyilerindendir kesinlikle. ona yakınen bir de brad pitt var bence. ama onun da jön oluşu ister istemez oyunculuğunu diğerlerinkine göre geri plana atıyor gibime geliyor. neyse ikisi bir numarayı paylaşır zannımca.
Mısır'da bir çiftçilik yapan bir adam tavuklarından birinin Nil nehrine düştüğünü farkeder ve tavuğunu kurtarmak için nehre atlar. Fakat girdaba yakalanınca kıyıya dönemez ve yardım ister. Adamın yardımına yetişen oğlu başarılı olmaz ve o da girdaba kapılır. Baba oğul kurtarılmak için yardım istemeye başlarlar. Adamın karısı kızları ve diğer oğlu yardım etmek isterler fakat onlarda başarılı olmazlar. 6 kişilik aile boğularak can verir fakat tavuk kurtulur.
aşka inanan gerizekalıların bazen ağzından, ishal olmuşçasına dökülen kelimeler yumağı. bu tür insanlardan uzak durun efendim. çok samimiyetsizdirler. bundan dolayıdır ki bir o kadar da kişiliksiz ve yalancıdırlar.
başıma gelmediği için nasıl bir duygu olduğunu kestiremiyceğimdir.
başına böyle bir olay geleni, allah öteki dünyada buluştursun inş. eğer hatırlanıyorsa da vardır bir hayır.