işe yarar bilgileri filtreleyip ön plana çıkarabilmek, çıkarımda bulunabilmek ve karar almaya yardımcı olabilmek amacıyla bir verinin toplanması, modellenmesi ve -gerektidiği takdirde- biçiminin değiştirilmesi süreci.
The Onion haber kanalının Mac Expo'dan özel olarak yaptığı habere göre piyasaya sunulmuş olan, devrim yaratacak apple ürünü. özetle, Apple klavyesiz, kocaman tek bir dokunmatik kaydırma tekerleği ile kullandığınız bir dizüstü bilgisayar tasarlamış. 8 gb'lık versiyonu 2599 dolar'dan, 40 gb'lık versiyonu ise 9960 dolar'dan apple store'da satışa sunulmuş durumda.
"herkesin bir hikayesi vardır" misali, eksi oy alan bir entrynin eksi oy almasına sebebiyet veren olası nedenlerin detaylı analizinin yer aldığı çözümleme.*
eksi oy alan örnek entry: (bkz: 1 ytl ile alinabilecek seyler/#3333715)
olası neden: cem uzan iktidar olduğu takdirde benim 1 ytl ödeyip şehrazatı satın alma girişiminde bulunacağım varsayımı, fantezisi.
hope is beauty, personified
at her feet the world, hypnotized
a million flashes, a million smiles
and on the catwalk she flies in style
but in this heart of darkness
all hope lies lost and torn
all fame, like love is fleeting
when there's no hope anymore
pain and glory, hand in hand
a sacrifice, the highest price
like the poison in her arm
like a whisper she was gone
like when angels fall...
in this heart of darkness
all hope lies on the floor
love like fame, is fleeting
when there's no hope anymore
like the poison in her arm
like a whisper she was gone
like an angel
angels fall...
2 Mayıs 1987 japonya doğumlu j-pop* şarkıcısı. animeci gençlik kendisini daha çok fullmetal alchemist serisi için yaptığı kesenai tsumi şarkısı ile bilir.
gammazlık görevine nail olmuş yazarların bu görevlerini icra ederken dikkat etmesi gereken yazılı ve yazılı olmayan kurallar topluluğu. misal:
- yazılanları feylesof okuyucu modunda okumamalıdırlar.
- anlamadıkları, idrak edemedikleri yazıları "her ihtimale karşı" şeklinde gayet lakayt bir nedenden ötürü gammazlamak gibi bir gaflette bulunmamalıdırlar.
ilk hali, "anlayıp anlamadığını hocaya sorup teyit ettiren öğrenci" idi, ama karakter sınırına takıldı.
tanım: gıcık kaptığım, tiskindiğim* öğrenci tipleri arasında ilk sıraları zorlayabilecek derecede potansiyele sahip numunelik öğrenci modelidir.
hoca: sonuç olarak, böyle bir durumla karşılaştığımızda ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan konuyu analiz ediyoruz. pipican: hocam, yani, şimdi, mesela, böyle bir durumla karşılaştığımızı düşünelim, yapmamız gereken ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan konuyu analiz etmek değil mi, doğru anlamış mıyım?
hoca: evet, aynen öyle pipican.
lacuna coil'in 1999 yapımı harikulade albümü. albümdeki parçalar birbirlerine çok ama çok benzer. dolayısıyla dinlerken, "ulen aynı şarkıya takılıp kaldı mı acep" şeklinde bir yanılgıya düşmenize neden olması muhtemel. bu açıdan ya hep ya hiç yasasına uygun bir şekilde yapılmış bir albümdür. "şu şarkıyı sevdim şunu sevmedim" gibi bir durum olmaz. ya toptan sevmezsiniz, "yok hacı bu bana göre değil" dersiniz; ya da tüm parçaları sizi sarar, bir tanesini dinlemeye başladığınızda ister istemez albümdeki diğer parçaları da dinleme ihtiyacı hissedersiniz.
bir yazıyı okurken her kelimeye haddinden fazla takılıp kalan, illa bir anlam yükleme / çıkarma derdinde olan okuyucu tipi. bu tür arkadaşlara, yazarın parçada asıl anlatmak istediğine bakıp, gülüp geçmesi ziyadesiyle tavsiye edilir.
sonradan gelen not: yahu buraya bakınız vermiştik amma velakin, mesajımızın yer aldığı başlık uçurulmuş. böyle cıbıldak kaldı bu başlık haliyle. "i don't look back, i look front" diyerek, önümüzdeki mesajlarda bu başlıkta buluşmak dileğiyle.
2 alana 1 bedava notu: başlık silinince tüm mesajların silinmesi harbi can sıkıcı bir olay. insanın yazma hevesini kırıyor, insanın kalbini kırıyor, çok yalnızım sözlük... oehh. şaka bir yana, tatsız bir durum.
bir iyi dilek temennisidir. hemen önünüzde masa -mümkünse bürosit-, arkanızda ise büyükçe bir kasanın olması kendi işinizi kurduğunuzun, patron olduğunuzun, çok şükür başkasına muhtaç kalmadığınızın nacizane göstergesidir.
karar verme süreçleri, bilişsel bilim ve davranışsal karar verme alanlarında listelenen bilişsel yanılgılar* içerisinde özel bir yere sahip olması gerektiğini düşündüğüm yanılgı. konuyla ilgili ilk çalışmayı yapan Zajonc kardeşimize tüm saygı ve sevgilerimi gönderir, terazisine tıklar, +rep vermeyi bir borç bilirim. emeğine sağlık, yüreğine sağlık.
giriş notu: ingilizcesi daha karizma olduğu için, şaka len şaka, türkçeye çevirirken anlam kaybolmasına yol açmamak ve konuyla ilgili arkadaşların internet aramalarında daha şanslı olmalarına yardımcı olabilmek için orijinal haliyle bıraktım konu başlığı. yoksa, tdk'nın sözleşmeli kadrosunda yer alan bir elemanım.
ne diyor bu yanılgı: şüphesiz ki, bir şeye ne kadar fazla aşina ('familiarity') olduysanız, etkisi altında kaldıysanız ('exposure') o şeyi daha fazla sevme, beğenme eğiliminde bulunursunuz. bu tercih profili seçimlerinize de yansır.
varsayım: nötr ya da olumlu bir maruz kalma söz konusu.
güncel örnekler üzerinden bir girizgâh yapayım, sonra ölümcül darbeyi vurayıp uzaklaşayım olay yerinden.
- benetton ve nike gibi firmaların reklamlarını izlediğinizde hangi ürünün reklamı olduğu hakkında hiçbir fikriniz olmaz. Çünkü ortada bir ürün yoktur. bu iki firmanın bu reklamlarda öncelikli amaç markaya aşinalık kazandırmaktır. seyirciye yüksek dozda marka yüklemesi yapar. bilinçaltına yerleştirir. mere exposure effect dahilinde konuya döndüğümüzde, bir alışveriş merkezine gittiğinizde benetton ve diğerleri, nike ve diğerleri şeklinde bir önceden tanımlanmış tercih profili ile gidersiniz.
- küçük bir kasabada veya ilçede uzunca bir süre yaşadıktan sonra başka bir yere, büyük bir yere taşındığınızı düşünelim. Yıllar sonra o ilçeye yanınızda başka biriyle tekrar ziyaret ediyorsunuz. gelişmemiş, yıkık, dökük bu kasaba yanınızdaki kişi için olumsuz bir takım özellikler çağırıştırmasına rağmen, sizin için aksine olumlu özellikler çağrıştırır. bunun nedeni oradaki anılarınız, tecrübeleriniz süresince bu ekolojiye maruz kalmış olmanız. maruz kaldıkça bir süre sonra aşinalık neticesinde sevmeye başlıyorsunuz.
- amerika'da doğan, büyüyen biri için beyzbol önemlidir. çok büyük ihtimalle küçük yaştan itibaren oynamaya başlar. maçları takip eder. beyzbol'u sever. televizyonda beyzbol maçı ile futbol maçı aynı saatte yayınlandığında beyzbol'u tercih etme eğilimi gösterir. öte yandan, türkiye'de yaşayan birine ise beyzbol hiçbir aşinalık çağırıştırmaz. dolayısıyla bir bağ kurması zorlaşır. çünkü beyzbol'a maruz kalacağı bir ekolojide yetişmemiştir. ingiltere için de kriket'i örnek verebiliriz.
evet. can alıcı noktaya geldik: dini inanç tercihi. bu tercih çok büyük bir oranda bulunulan ekoloji ile alakalı bir tercih. islamiyete aşina olan bir bölgede 'varsayılan' tercih müslüman olmak. türkiye'de doğan bir kişi %99'u müslüman olan bir ülkede * otomatik olarak müslüman oluyor. küçük yaştan itibaren islami geleneklerle süslenmiş bir çevrede yetiştikten sonra dini kanıksıyor, olduğu gibi alıyor, yeri geliyor üzerine toz kondurmuyor. sorsan, "nasıl müslüman oldun sen e be yiğidim" diye "sanane, saman ye, yemezsen beni ye" şeklinde cevap vermesi muhtemeldir. şimdi burada üzerine düşünülmesi gereken 2 soru ortaya çıkıyor:
1. tercihlerimiz, dolayısıyla hayatımız ne kadar bizim kontrolümüzde ? varsayılan olarak digitürk paketi içerisinde bize sunulmuş olanlara mutlak biat edip, bir süre sonra da aşinalık sonucu, yüksek dozda maruz kalmak neticesinde başka bir tercihe geçişi çok daha zor hale getirmek bize ne kadar kaliteli bir hayat sunuyor?
2. varsayılan bir şekilde yaptığımız tercihlere, kendi irademizle yaptığımız tercihler kadar sahip çıkmıyoruz. Dolayısıyla nüfus cüzdanında müslüman gözükse de çoğu insan, dini vecibeleri yerine getirmek konusunda pek de hevesli olmuyorlar. soru şu: "varsayılan tercih" dayatması neticesinde bu işten, işin kaymağını yemesi gerektiği düşünülen din aslında bu işten zararlı çıkmış olmuyor mu? dinin toplum yaşamında güç kazanıldığından bahsediliyor her yerde. ben ise, bu şekilde dinlerin sistematik bir şekilde zayıflatıldığına inanıyorum. elbette din kelimesinden ne anladığımızla, içini neyle doldurduğumuzla da alakalı bir şey aslında bu.
lacuna coil'in in a reverie albümüne özene bezene monte ettiğini düşündüğüm harikulade parça. bu derece pişman olacak kadar sevebilen bir hatun şahsın varlığından son derece kuşkuluyum, orası ayrı. sözlerini de yazalım, sözlüğün şarkı sözü arşivi olması yolunda çorbada bir parça bizim de tuzumuz bulunsun.
close your eyes
don't you feel the rejection, baby?
does it hurt?
come here now
i've got something to tell you, honey...
i don't want you back
won't you take me back
won't you take me back with you
won't you take me back
won't you wrap me with your love again...
get out of my life
i know i failed but i'll make it up to you
get out of my life
i know i failed you, just let me try again
you're to blame
i'm no more you business
can't you see i'm praying
for your forgiveness
shut your mouth
i don't need your affection, darling
does it hurt?
come here now
i've got something to tell you, honey...
i don't want you back
i will do anything you want
but hold me forever
be a nightmare in my sleep
scare me forever
like a bullet in my soul
kill me forever
all the lies i have sold to you
are sour thorns in my mouth