bugün istiklal caddesinde o bileklikleri satan bir sürü gsstore çalışanı gördüm. sayın kulüp başkanı ve yöneticiler bence öncelikle şu umut bulut ve hamit altıntop başta olmak üzere tüm fazlalık olan topçuları gönderelim. biz ligten umudumuzu kestik zaten ama bari gs ruhu ile oynayan adamlara gitsin paramız. tek kuruş ödemem kardeşim bu takıma ödemem ulan benim param ruhsuzlara gidecekse tek kuruş ödeyip ürün almam.
mersin 2 atmış osmanlı 5 atmış zerre umrumda değil ha ben galatasaraylıyım kardeşim galatasaraylılık bir kimliktir benim için. benim iyi bir yönetime özlemim var; adnan polat bile daha iyiydi. ali sami yen de 2009 senesinde yaptığım protestolar için adnan polat'tan özür diliyorum bu vesileyle.
yanlış havale, yanlış eft gibi versiyonları olan bir dalgınlıktır. şahsım avukat olduğundan bu dalgınlığı yapan bir müvekkilimin işini çözmüştüm, biraz uğraşmıştım ancak hukukun işlevselliğine o zaman gerçekten hayran olmuştum. neyse konuya geçelim.
yanlış hesaba para gönderdiğinizi farkettiğinizde bankayı arayıp paranızı geri isteyin, banka hatalı iban'a yolladığınız paranızı size iade ediyor ancak para yolladığınız hesabın bir sahibi varsa geçmiş olsun paranız karşı tarafın hesabına geçti...
banka başkasının hesabına geçen parayı size iade etmez. banka makbuzunda vatandaşın ismini al... ta... benzeri isim görüyorsunuz ve ismi tahmin etmeye çalışıyorsunuz bu da tutmaz boşa uğraşmayın.
paranızı geri almak biraz meşakkatli olacaktır, bunun için biraz ceza kanunu biraz da borçlar kanunu karıştırmanız gerekir. bu noktada size bir adet bkz verip aradan çekiliyorum.
edit: kendimi arkadaşlarına babasının olduğuna inandırmaya çalışan sezercik gibi hissettim. buyrunuz efendim tarafıma banka tarafından verilen cevap. sebepsiz zenginleşmeye dayanarak sike sike alamazmış müşteriden.
az önce SE-CE11-H modelini migros'tan %30 indirimle 11 liraya satın aldım. açıkçası pek bir umudum yoktu, amazon sitesinde bir yabancının paranızı çöpe atarsanız yorumu da iyice tırstırdı ama açtım kulaklığı. bence baya iyi kaliteli ses veriyor. fiyat/performans için 10 üzerinden 8 puan veririm. 2 puanı da biraz daha yüksek ses vermediği için kırdım ama biraz daha yüksek ses verse heralde 30 lira olurdu en az. siz yine de kötü diye alın iyi çıkınca sevinirsiniz.*
Pazar sabahı saat 8 de uykudan kalkıp düşüncelere sevk ediyorsa birşeyler bunun kaynağı strestir. Haftanın 7 günü de aynı sabah 8 de uyanıyorum. Yaptığım iş avukatlık, kendi işimi yapıyorum. şefime amirime karşı sorumlu da değilim. Bu stres ne zaman geçer bilmiyorum ama sanırım streslerin en başlıca sebebi dışsal faktörler ve bunları iplememeyi öğrenen insan mutlu olmaya yelken aça insandır. Benim o noktaya gelmeme daha çok var tabi de belki bir gün ben de insanları iplememeyi öğrenirim de stresim azalır. Bilemiyorum altan.
yaz mevsiminin en sıcak geçen bu günlerinde terleme-klimalı ortama girmeden dolayı hastalanan bünyem kuşburnu, nane-limon, elma, ıhlamur çaylarının karışımlarını içerek bir dermana ulaşamamıştı. niye aldığımı bilmediğim kenarda duran anason-rezene çayını ıhlamurla birlikte içtim aman tanrım boğazımda bir yumuşama, bir esneme, hastalıkta bir kesilme oldu ki iksir yutmuş gibi oldum. kışın taylhot manyağı olan vücudum demekki anason-rezeneyle şifa bulabilirmiş kışın bol bol içeceğim.
Şu 25 senelik ömrümde defalarca kazık yedim ve bu sözün doğruluğuna artık inandım. Mesela bir avukatlık stajı yapıyorum, bilen bilir stajyer avukat köledir aylık 800 lira verirler genelde, 1000 lira alınca kendini zengin hissedersin. Neyse efendim üniversiteden erzurumlu bir arkadaş var memleketinde staj yapıyordu beni aradı bir gün acil paraya ihtiyacım var dedi ne kadar dedim 200 lira dedi. Şimdi 850 lira maaşı olan adamım bunun dörtte birini vermek ağır gelecek ama çocuk benden para istedi diye çevirmek olmaz dedim. Parayı yolladım. Erzurumlu arkadaş 2 senedir bizim parayı ödemediği gibi attığım mesaja cevap bile vermedi. Şimdi bu para bana da az geliyor ama o zamanın fakirliğinde cebimdeki parayı yemeyip sana yolluyorsam bit zahmet sen de borcuna sahip çık arkadaşım. He avukat oldum şu an şimdi de daha uyanık tiplerle karşılaşıyorum. Müvekkillerimden biri vat ki hep acıdığı insanlardan dolayı kasasında çok büyük açık vermiş durumda. Gamsız olmak daha iyi duruyor. Bu devirde ama vicdanımız buna da izin vermiyor. Sonuçta zararda olan yine yetime acıyan bizleriz.
Kocaeli/kandıra taraflarında kasığıma kafasını sokan hayvan. Kafasını soktuktan sonra üstte govdesi kalmakta olan bu hayvanı et beni zannetmek mümkündür, beş gün birlikte de yaşayabilirsiniz.
avukatlar olarak en fazla biz işlem yapıyoruz ptt ile. adliyede tebligatlar ptt ile gitmek zorundadır ve iadeli taahhütlü olmalıdır. iyi güzel takip numaramızı alıp tebligatı takip ederiz, borçluya tebligat yapılır, parçası adliyeye dönmüş gözükür ama o da ne adliyede tebligat parçası yok. ara tara bulamazsın. memura sorarsın cevap olarak; 'senin tebligat bakırköy'de bile olabilir, bak bakırköy adliyesinin tebligat bize gelmiş' derler. yani o takip numarasının gerçekte faydası yoktur tebligat kayıp olacaksa olur. bundan sonra ne yapmalı? ptt akıbeti sorulması gerekir onu yapmak için de tebligatı yapan ptt şubesine bir tebligat daha gönderilmelidir. oldu mu sana 2 iş? özelleşse bu durumlar düzelir mi? bence düzelir.
kredi kartı bir ödeme aracıdır diyorlar ya bu ödeme aracını çok yanlış kullanan bir milletiz bunu dün akşam bir kez daha anladım. teknosa'da önümdeki bayan iphone 6 almıştı, kasada 10 dakika boyunca eşiyle birlikte 4 kredi kartı denediler, 2 kartta bakiye yetersizdi, 3.kartta bakiye varmış o karttan bir kısım ödeme yaptılar, eksik kısmı başka bir karttan tamamladılar iphone 6'yı aldılar biz de rahat bir nefes aldık. 2500 liralık telefon almak için bu derece kendini kasan insanları anlamıyorum cidden. ekonomik durumun iyi olur git al helali hoş olsun. ama ay sonunda dara gireceğini bile bile bu telefona ulaşmaya çabalamak ve eve icra gelince ağlayıp sızlanmak bana saçma geliyor.
bir avukat olarak diyebilirim ki avukatta huzur, müvekkilde dert vardır. müvekkil derdini avukata verirken avukat müvekkiline huzurunu verir. müvekkil evine gidip uykusuna dalar avukat stresten saçlarını döker, ruhunu daraltır. doktor hastanın acısını üstüne almaz, ilacı verir, ameliyatını yapar dertle yine hasta yaşar, doktor duyarsızlaşır zaten bir süre sonra dert tasa taşımaz üstünde. belki cerrahsa bir stres hali yaşayabilir ancak onlar da hasta ex oldu deyip rahatça yaşantılarına devam ediyorlar. bence avukat vs doktor da avukat daha bir önde.
beraberliğimizin 7.ayını dolduracağımız güne yaklaşırken seni ne çok sevdiğimi allah imtihanlar ederek bana gösteriyor. seni hala ilk günkü gibi heyecanla seviyorum, ilk ve tek aşkımsın bir tanemsin. 7 ayda yaşadıklarımız, eylül ayında beşiktaş'tan bebek sahiline uzanan uzun yolda ortaköye giden o ağaçlı yolda yağmurlu havada yaptığımız yürüyüşlerimiz, yıldız parkında sararıp ağaçlardan düşen yaprakların altındaki hoş vakitlerimiz, izlediğimiz filmlerimiz, işlerimizde yaşadığımız haksızlıklara karşı birbirimize destek oluşumuz, birbirimize samimiyetle yaklaşmamız hepsi bizim için hoş anılar olarak kaldı. çok kıskanıyorum seni, kendimden bile kıskanıyorum. seni çok üzüyorum bazen bilmeden binlerce kez özür dilerim senden.
kalbimin bir anahtarı varmış sanki onu kilitlemişim ve sana vermişim; kilidini adeta denize atmışım da sende kalmış kalbim. senden başkasıyla kendimi düşünemem ben, sensiz ben bir ruhsuz beden, sokaktaki binlerce boşa gezen insandan biriyim. sen varsan ama kalbimde ben biriciği için yaşayan biriyim. para, refah senin için önemli değil, benim için de öyle. senle aynı yerde bulunayım yeterli, senin nefesini duyayım yeterli benim için. ben senin için yaşıyorum son 7 aydır. sensizlik benim için anlamsız. iste senin için kalbimi çıkartıp vereyim. iste canımı vereyim.
ben senin için bir yabancı olamam artık, senden kopamam ben. senden uzaklaşamam. beni kendinden mahrum etme, beni kendinden uzak tutma. sen benim için bir masumiyet simgesi, çocuksu bir hayat arkadaşısın. sen benim eşim olacaksın, çocuklarımın da annesi.
7 ay boyunca bana yaşattığın tüm güzellikler için sonsuz teşekkürler.
dünyanın en dengesiz para birimidir. ne zaman çıkıp ne zaman düşeceğini cidden kestiremezsiniz. dolarla çoğu zaman paralel olarak artıp inse de tüm birimler kırmızıyken bu para birimi yeşil olup artar. anlamak mümkün değildir ruh halini, türk kızı gibidir triplidir.
bir sapa balta olamayıp polis olan boş beleş sik kafalı olan bir tanesi tarafından biber gazına maruz bırakıldım. dediğim tek şey; "polissin, bu kuyrukta düzeni sağlaman lazım." bunu söyledim ya delirdi amına kodumun çocuğu gözüme biber gazı sıktı, 10 dakika etkisinden çıkamadım.
sen bir orospu çocuğusun bana biber gazını sıkan polis. sen adam değilsin, zavallısın. cizre'de, güneydoğu'da olsan pkklılar her gün götümü sikecekler diye korka korka sokakta yürürsün, istanbul'da bu ülkeye vergisini veren, hayatında karakol önünden geçmemiş vatandaşın gözüne biber gazını hiç düşünmeden sıkarsın. aralarında helal sütü emmiş olanlar vardır mutlaka ama henüz bana denk gelmedi.
bankaların bir dönem tüketicilerden aldığı milyarlarca liralık haksız kazançtır. şimdi noldu? yargıtay harika bir karar verdi, akıllı olan gidip geri alıyor, akıllı olmayan zaten umursamıyor. ve artık bazı bankalar da dosya masrafı istemiyor. bankaların bunca zaman aldıkları paralar yanlarına kar kaldı, buna göz yuman devlet ise şu an sessiz..
2012-2013 sezonunda aöf spor yönetimi bölümüne kaydoldum. aöf sisteminde her iki yarıyıl için ayrı şekilde kitap dağıtılıyormuş. ben ilk yarıyılda aldığım kitaplarla ilk dönemi bitirdim, 2.dönemin harcını ödedim ancak kitap almam gerektiğini düşünemedim. kitapsız şekilde 2.dönemin vizesini geçirdim, final sınavına gireceğim gece yahu şu kitaplara bakayım bi nasıl sormuşlar dedim ancak o da ne! kitapları almamışım. 2.dönemi kitapsız şekilde geçirdim ve 2 dersten kaldım. alamadığım kitapları eskişehir'e geri yollamışlar gelecek sene al dediler. kitapsız şekilde okunabilen bir fakültedir efendim. cv'mizde şekilli bir diploma olsun diye kaydolduk biz de.
fakirpislik ve lemonde kitapların internette olduğunu hatırlattı. cidden o gece aklıma gelmemişti :(
az önce youtube'da video izlerken reklamının çıkmasıyla irkildim, ilk başta forex piyasasını eleştiren bir skeç zannettim ancak cidden reklammış. reklamın sonunda şömineye para atan röbdöşambırlı abi beni benden aldı.
ruhsatının ankaralardan gelmesini bekleyen çiçeği burnunda bir avukat olarak çöküşünü hüzünlü gözlerle izlemekteyim.
yüze yakın hukuk fakültesi bu ülke için gereksiz mi? evet.
avukatlık gibi bir mesleği yapacak kişinin 1 senelik staj ile direkt piyasaya salınması normal mi? hayır.
bazı kaliteli özel üniversiteleri hariç tutuyorum ama hukuk eğitimi verdiği iddia edilen adı sanı duyulmamış özel üniversitelerden ve eğitimi kötü olan köy okulundan bozma devlet üniversitelerinden çıkan hukuk mezunlarının piyasaya direkt salıverilmesi normal mi? hayır.
ben bir arkadaşla tanışmıştım. çocuk erzurum atatürk üniversitesi hukuk mezunu, söylediği şu: "bize icra-iflas ve medeni usul hukuku dersini anlatmadı kimse. sene başında bir asistan geldi, dedi ki arkadaşlar ders yapılmayacak, sınavda da bir sıkıntınız olmasın bu dersten geçersiniz dedi." erzurum mezunu arkadaşı adliyede izlerim çocuk gerçekten sıfır usul bilgisiyle robot gibi hukuk bürosu ne derse onu yapıyor. tamam teori-uygulama farklı ama uygulama için teoriyi de bilmen lazım. yarın bir müvekkilini zarara uğratsa avukat çantalı hırsız, dolandırıcı derler. oysaki durum böyle değil.
ben istanbul hukuk'ta medeni usul dersini 2 sene aldım, çünkü sınavlarda 50 puanı almak zordu. icra iflasın bütünlemesine sabahlayarak çalıştım, uyumadan girdim de öyle geçtim. ceza hukukunu 3 senede geçebildim, 1.sınıf dersi olan aile hukukundan 3.sınıfta geçebildim. herkes benim gibiydi okulda çünkü öğrenmeden geçemezsin istanbul hukuk'ta, mezun etmezler seni.
avukatlık artık serbest piyasa savaşı olduğundan kalitesiz adam çabuk anlaşılacaktır tabi ki bu açıdan ufak da olsa bir umudum var. hayat bana ne gösterecek bilmiyorum ama para kazanmak ve hayatımı devam ettirmek için mücadele etmem gerekiyor. önümüze çıkan her neyse ve her kimse ezip geçmem gerekiyor.
bu çığlık çığlığa dalgalar
ve hüzünlü güzel martılar
rüzgara çarpıp çarpıp gelip doluyorlar kalbime.
şarkıyı dinleyen ve istanbul'da yaşayan bir kişi şüphesiz ki boğazdaki vapur yolculuklarında martıların çığlık çığlığa uçuştuklarını bilir ancak şarkıda tam tersine martıların hüzünlü ve güzel olduğunu söylüyor teoman. ve mevsim kış değilse, lodos yoksa boğaz oldukça sakin olmaktadır ancak teoman dalgaların çığlık çığlığa olduğunu söylüyor.
şarkının bir melankoli havasında olduğu gerçektir ve teoman şüphesiz ki bizim alışık olduğumuz düzenin tam tersini söyleyerek şarkıyı hüzünlü hale sokmuştur, iyi de yapmıştır.
teoman'ın en güzel sözlere sahip şarkılarından biridir benim gözümde.
kargomu ilk gün getirme anlarım, 2. gün getirme yoğunluk var derim. ama arkadaş 4.gün de zaman yetmedi nedir? şikayetlerimi yaptım incelemeye alınmış şikayetim. inceleyene kadar kargomu getirsenize! bir değil iki değil bu şubenin yaptığı onun için gidip almıyorum arkadaş. insanlarla dalga geçiyorlar resmen.
bu yıl bünyesinde yüksek lisansa başladığım üniversite. bir üniversitede bu kadar büyük bir koordinasyonsuzluk olur mu diye düşündürmüştür. kimsenin kimseden haberi yok, yüksek lisans derslerinin başlayıp başlamadığını öğrenmek için 3 farklı yere telefon edip yine de net cevap almamışlığım vardır. bu düzensizliğe rağmen üste çıkan çok bilmiş çalışanları vardır. beyefendi sizi arayıp söylememize gerek var mı? okulun sitesinde dersler 22 eylül'de başlayacak yazıyor! diyen o çok bilmiş arkadaş... dersler bayramdan sonra başladı ve bana yine bildirmediniz, 3 günü kaçırdım.
özet: çalışanlarının aklını başına alması gereken üniversite, kötü ün çabuk yayılır.
çok kıymetli hocam prof.dr.abdurrahim karslı beyefendinin başkanlığını yaptığı partidir. abdurrahim karslı hocam'la dünya görüşlerimiz belki taban tabana zıttır ancak benim istanbul hukuk fakültesinde ders aldığım en iyi 3 hoca varsa biri abdurrahim karslı'dır. yolunuz açık olsun hocam seçimlerde oyum sizindir. bu ülkeye sizin gibi dürüst ve namuslu insanlar lazımdır. tek korkum dürüstlüğü ve mütevazılığı ile gönlümüzde taht kurmuş hocamızın siyaset denilen kurtlar sofrasında zarar görme ihtimali.
uzun zamandır beklediğim biri vardı, biliyordum gelecekti ancak nereden gelecekti bilemiyordum. kader çok küfrettiğim sem'de karşıma çıkardı. stajın en berbat zamanında karşıma çıktın hem de dışsal tesadüflerle... kısa zamanda seninle bu kadar iyi anlaşabilmek, kısa zamanda ilişkimizin başlaması. birbirimizin ikizi gibi olmamız, birbirimizin cümlelerini bile önceden söyleyebilmemiz bizim büyü'müz. senin üzülmene ve mutsuzluğuna sebep olan her kim varsa yok etmek istiyorum. seni geç buldum, belki hayatına geç girdim ama eminim ki seninle sonuna kadar gideceğim. bana kızma, sinirlenme ben senden mükemmel değilim, ben seni küçük görmedim, ben seni çok değerli gördüm ve görüyorum. hayatımda yalnızlığı hissederken, işlerim sarpa sarmışken ve bir çıkış kapısı ararken bu hengameden sen çıktın geldin. seni sürekli mutlu etmek istiyorum, üzülmene dayanamıyorum. dalıp dalıp gittiğinde kaybolmandan korkuyorum ve seni uyandırıyorum, dalıp gittin, yüzün düştü diyorum. yüzün düşmesin, hayata karşı dimdik ol ve umutların için savaş. sen de en az benim kadar yalnızsın ben de senin gibi hayata karşı dik durmaya çalışıyorum. senin ruhunu çözmek benim için bir zevk, senin anlatacağın şeyleri sabaha kadar dinlerim çünkü masal gibi geliyor, senin yaşadığın olumsuz şeylerin, senin ağlamana belki şahit olmadım ama o bile benim için seninle ortak bir payda gibi geliyor. benden utanma, çekinme, paylaş. ben senin sadece gülen yüzüne mi aşık oldum? ben seni o gizeminle sevdim, o anlatmadığın, içinde sakladığın hayata ve insanlara kırgın çocuğu sevdim. sen ne kadar mutluysan ben de o kadar mutluyum, sen üzüldüğünde ben kahroluyorum. geçmişe gidip senin üzüntülerini belki telafi edemem ama üzüntülerinin izlerini mutluluk için diktiğimiz fidanlarla yok edebiliriz. sen bana 1 adım gel ben sana 10 adım gelirim, sen beni sev ben sana deli olurum. sen bana gül dünyalar benim olur.
biliyorum ki birinin değerini anlamak için kaybetmeye gerek yok, kaybedip tekrar bulmak için de ömrümüzde o kadar vaktimiz yok. ben seni ilk tanıdığımda hissettiğimden, sana duygularımı söylerkenki halimden daha çok seviyorum, her gün sevgim katmerleniyor. seni kalbimle seviyorum, duygularım senin, kalbim senin. sen benim bir tanemsin ve didem'imsin. sen benim için vazgeçilmezsin. beni kıskanman bile o kadar çok hoşuma gidiyor ki bazen benle kavga ederken aslında benimle benim için kavga ettiğini bildiğimden ses çıkarmıyorum çünkü sen benim için kendini yıpratacak kadar bana aşıksın. zorluğunla, beni sinir etmek için yaptıklarınla sana biraz daha aşık oluyorum. bil ki senin için yapamayacağım şey yok. bana ilk dediğin şey "insanlara güvenmiyorum ve insanların birbirini sevebileceğine inanmıyorum" oldu. tanıdığım ilk günden beri tek derdim senin güvenini kazanmak, bana bağlanıp beni sevmeni sağlamak. kısmen başarılı da oldum ama daha yürüyecek çok yolum var biliyorum. sen beni tanıdıkça bana daha çok güveneceksin ve kendini benim kollarıma bırakacaksın bu benim için en büyük ödüldür. biz birbirimizi sevdikçe kimse sevgimize engel olamaz, biz birbirimizden kopmadıkça kimse bizi ayıramaz.
sen inanmasan da ben senden sıkılmayacağım. seni hep kıskanacağım, sana dokunacak ve zarar verecek herkesin karşısında olacağım. sen benden sıkılsan da seni bırakmayacağım. çünkü aşık olmak, hele sana aşık olmak tanımlanamaz bir duygu ve bu tanımlanamaz duyguyu ancak yaşayarak sana gösterebilirim bana kapılarını aç ve ve beni hep sar kendinden mahrum etme beni. uzun yıllar sonra bu yazıyı okuduğunda ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksın.
güven herkese karşı duyulamayan narin bir duygudur. ben aslen tanışığım herkese güvenirim, güvenmekten vazgeçmeyi ise bana yaptığı yanlış harekette direkt ceza olarak keserim, ilişkimi bitiririm bir daha yüzüne bakmam onun. çünkü güven kaybolursa yerine yenisi gelmez, gelemez. artık üstünü çizersin biter. yaşam kısa ve insanlara ikinci bir şans vermek için o kadar çok vakit yok.
ilk kez 2009 senesinde yürüdüğüm ve nedense aşırı şekilde huzur duyduğum ağaçlık, dar, uzun, tarihi bir cadde. fırsatım oldukça gider o yolda yürümek isterim, yalnız yürümek isterim. bence istanbul'un en güzel caddesidir, zaman tüneli gibi gelir bana yol sonunda ortaköy'e çıkarsın ve boğazın dibinde bir kumpir yersin... en kısa zamanda gidip yürümek lazım not alalım.
satın aldığım telefondur. windows phone her ne kadar mağaza olarak android gibi gelişmiş olmasa da hızlı, takılmayan, teklemeyen bir telefon yapmışlar. gayet hızlı, kamerası iyi, ön kamerası orta derece sayılabilir. ofis uygulamaları zaten kendinden yüklü. tek saçma olayı zil sesini telefondaki müziklerden seçemiyoruz bir takım zamazingolar yapmak gerek, telefona bilgisayardan müzik atmak lazımmış falan da hiç uğraşamadım valla. bir de telefon aşırı büyük, benim eller de büyük olduğundan sıkıntım yok da eli küçük olanlar beğenmeyebilir.
velhasıl 922 liraya vatan'dan aldım ben ve çok mutluyum kendisiyle. bu özelliklere bu fiyat helal olsun nokia.
lisede hayalini kurduğum avukatlıktan stajyerliğimin 9.ayında soğudum sözlük, çok soğudum hem de. çevremdekiler git savcı-hakim ol diyor onu da istemiyorum. adliyede koşturmaktan bıktım sözlük, anasını siktiğimin icra dairelerinden bıktım sözlük, kalem memurlarından tiksindim... en büyük hayalimin peşinden gitmeyi düşünüyorum şimdilerde, avukatlık stajımın geri kalan 3 ayını bırakıp dinlenecek ve spor yöneticisi olmak için yüksek lisansa başvuracağım. belki bir süleyman hurma, bir ne bileyim lütfi arıboğan olurum da hayatımın geri kalanında sevdiğim işi yaparım. he ne dersin olur mu? olmaz mı dedin tamam be olsun ama ben yine de şansımı deneyeceğim. başarırsam buraya neticeyi yazarım.
stajının 8.ayında 3.bürosuna girecek olan biri olarak heralde en rahat iş değiştirilen durum stajyer olmaktır diyorum. normal iş hayatında 3.işe ancak 5 yıllık zaman diliminde girebilirsin. bak benden buradan da çıkar 4. işime girerim alışkanlık oldu bir yerde 4 aydan fazla duramıyorum.