Van Gog akıl hastanesinde yatarken kardeşi Theo'ya yazmış olduğu mektuplarını okudum.
Aklımın almadığı o kadar mantıklı, akıllıca ve güzel mektuplar yazabilen birini nasıl olur da akıl hastanesine kapatabilirler!
''Ne çare ki benden üstün güçlere karşı gelemedim'' cümlesini okurken bile içimde duyduğum üzüntüye engel olamadım.
Mektuplarından anladığım kadarıyla her ne kadar akıl hastanesine kapatılmış dahi olsa mutlu bir kişiliği varmış. intihar etmesinin en büyük sorumlusu bu cümlede belirtilen ''üstün güçler'' olarak tabir ettiği kişilerden başkası olamaz.
Sol habere göre, ''sağlıkta yaklaşan kasırga, bir yandan yoksullaşmayla emekçiler (özellikle asgari ücretliler) arasında hastalıkların artması, diğer yandan emekçilerin yararlandığı kamusal sağlık hizmetlerinin yeni kesintilerle bu artışa yanıt veremeyecek duruma gelmesiyle patlayacak.'' denilmiş.
Geçen hafta izmir’de bazı “kamu hastanelerinin” bahçe ve koridorlarında Said Nursi imzalı, "Hastalık bir definedir" adlı bir broşür dağıtıldı. Kapağında "hastalığın manası, güzel bir şey olmasa idi, Hâlık-ı Rahim en sevdiği ibadına hastalıkları vermezdi" yazan broşürde, ölen bebek ve çocukların "ferahlı, saadetli bir saraya gidecekleri" iddia ediliyor ve "ölen çocukların arkasından üzülmeyin, feryat etmeyin" tavsiyesinde bulunuluyor.
Kapağında "bu broşür içerisindeki parçalar Risale-i Nur külliyatından farklı kitaplardan bir araya getirilmiştir, gayesi imanları kurtulmasına vesile olmaktır" yazılı olan broşürde, "bu hastalık senin başında veya elinde veya midende olmasaydı, sen başın, elin, midenin sıhhatindeki lezzeti, zevkli nimet-i ilahiyeyi hissedip şükreder miydin?" sorusu soruluyor.
"Hastalık sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler" ifadesinin de yer aldığı 32 sayfalık broşür, bebek ölümlerine ilişkin öğütler veriyor: "Madem dünya bir misafirhanedir, vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de biz de oraya gideceğiz. ileride hem berzahta, hem cennette görüşülecektir. El hükmülillah demeli. O verdi, o aldı. Sabır ile şükretmeli."
Sürüden olmayan, kendi yolundan giden, güler yüzlü, tabiri caizse çok fiyakalı biri.
Doktorluk yapıp şifa dağıtıyor..
Dağıtıyor dağıtmasına ama sosyal ortamda ben doktorum deyip hava attığı hiç olmuyor,
Tabiri caizse delikanlı konsept denilen türden bir abi kesinlikle.
Herkesin okumak için can attığı Galatasaray Lisesinden mezun olup, fanatik denecek kadar Galatasaray taraftarıymış..
Duru güzel bir kızı sevmiş sonra da evlenip iki de çocukları olmuş.
Gençliğinde,Jacques Brel, Léo Ferré ve Georges Moustaki dinlermiş..
Özellikle zor ameliyatlarında şarkıların cesaret veren sözlerinden güç aldığını dile getirerek arada kimsenin duyamayacağı şekilde kendi kendine mırıldandığı olurmuş..
Cerrahlar yalnız insanlardır dermiş.
Ameliyat öncesi radyolog, patolog birçok meslektaşı olmasına ve görüş almasına rağmen cerrahların ameliyathandede yapayalnız olduğunu söylermiş ve bunu da George Moustaki’nin bir şarkısı vardır ya hani, “Yalnızlığım” (Ma solitüde) ‘Uzun geceler birlikte geçiriyoruz başbaşa. Bilmiyorum nereye kadar gidecek bu ortaklık. Hayır ben hiçbir zaman yalnız değilim. Yalnızlığım benimle birlikte.’ sözleriyle anlatırmış.
Hayvanlara, doğaya, çocuklara, ailesine birde öğrencilerine düşkünlüğüyle tanınıp, hayattan zevk almasını bilen sol eksen biriymiş..
“Okumak yetmez bak etrafa kendin ol filan dermiş öğrencilerine..
Sol öğretilerden tutunda , Fransız rus klasiklerine kadar okumadığı tek bir kitap kalmamış .
” Fikirlerinizden nefret ediyorum ama onları ifade etme özgürlüğünüzü hayatım pahasına savunurum” lafı hayat felsefesi olmuş.
Kalitesiz okullar, çapsız akademisyenler, makam işgal eden aymazların ülkesinde böyle bir hocanın varlığı muhteşem değil mi sizce de..?!
içinde debelendiğimiz, modernleşmeyi ve yozlaşmayı iç içe yaşadığımız bu ülkeden kimse memnun değilim haliyle..
Ah abim,güzel abim, azsınız ama iyi ki varsınız.
Dilleri ağu, ruhları kara, elleri küfür insanların oldugu bu dünyada dimdik durabilen ruhu temiz, dili sabırlı, elleri güzel kokulu abim.
Sizin gibilerin hatırına dönüyor bu dünya.
Çok değişik insanların olduğu bir camiada sizin gibi tek tip adamlar azdır aslında!
''Zehirleyici etkisi de olan kafeinin öldürücü hale gelmesi için kilogram başına yaklaşık 150 mg alındığında mümkündür. 70 kilo ortalama olgun bir bireyde bu 10 mg’lık kafein alımı anlamına gelir. Küçük bir hesapla kafeinden ölmemiz için 200 kutu kola, 125 bardak çay veya 75 fincan kahve içmeniz gerekir. insan midesinin bunu kaldırması mümkün olmadığı için kafeini güvenle almaya devam edebilirsiniz, siz yine de aşırı dozlardan kaçının.''
“Dost aramaya çıktım” dedi.
“Bulabildin mi?” diye sordu ses.
Başını iki yana salladı, “Bulamadım” diye mırıldandı...
“Devam edecek misin aramaya?” diye sordu ses...
Yine başını salladı, “Vazgeçtim” diye mırıldandı...
“Bu kadar çabuk mu?” diye sordu bu sefer ses.
“Tâkatim kalmadı” dedi.
“O gelsin sana” dedi ses, “Bekle o bulsun seni; geze geze varamayacağın yerler var, araya araya bulamayacakların var, sadece senin istemenle gerçekleşemeyecek düşler var.”
Kime ya da neye göre...? Hanım olmanın standardını kim belirliyor...? Kimin kurallarına uygun yaşarsak hanım kadın sayılabiliyoruz...? insanları kalıplara sığdırma, kahrolası standart insan yaratma çabanız neden... (!)
ALLAH bile gücümüze inanıp, bize anneliği bahşederek insan neslini himayemize vermişken, sizin bizi hep bi adım geride durması gereken, saçı uzun aklı kısa varlıklar olarak görmeniz neden...(!)
Eskidendi o balo salonlarında arz-ı endam edip, evinde kanaviçe işleyerek, camın önünde beyinin eve gelişini bekleyen, çıtkırıldım Filiz Akın modeli kadınlar paşam... Kadın olarak bizde sizin kadar hayata karışıyoruz... Sizin yaptığınız her işi yapıyor, her yüke omuz veriyoruz... Sizin gözünüzde bizi hanımlıktan çıkaran, doğru bildiğini sonuna kadar savunan, hakkını kimsede bırakmayan küfürbaz efe tavrımızsa;
emin olun çoğumuz " GÜÇLÜ KADIN " olmak istemedik, güçlü olmak zorunda bırakıldık... O yüzden bugünkü EYVALLAHSIZ tavrımız kimsenin zoruna gitmesin...!!!
Yine söylüyorum: Asaletin asilikten geldiğine inananlardanım... Toplum tarafından takdir edilen elalemin hanım kızlarından biri olamadığım için özür dilerim anne...
Satırlarıma son verirken; karıncanın belini incitmeden becerenlerin nezaketini makbul sayıp, bizi hanımlıktan afaroz eden zihniyetinizin ayrıca ALLAH belasını versin..!!!
Çok çalışmak, çok para getirdi mi? Çok sevince, çok sevildin mi? Çok konuşmak seni haklı çıkardı mı? Çok ağladığın şeye ulaşabildin mi? Çok ders seni, kariyerin tepe noktasına çıkardı mı?.. Çok hiç bir anlam ifade etmez.. Aşırıya kaçan sevilmez, istenmez.. Ne niteliktesin? Bu önemli ..Hayat doğru orantılı değil.. Çok ta şey etmeyin.
Ülke kan gölüne dönmüş,
Terör örgütlerinin kıskacında lime lime olmuşsun...
Tek bir tane dostun kalmamış,
Gerek ortadoğuda gerek dünyada tükenmişsin,
Komşularının tamamıyla papaz olmuşsun...
Ekonomin batıyor,
Turizm bitmiş,
Sanayin küçülüyor,
Halk borç içinde,
işsizlik yakıp kavuruyor,
Madencilik sadece senin izin verdiğin alanda varlığını sürdürüyor,
Arap ülkeleri gibi her şeyi ithal eder duruma gelmek üzeresin,
AMA BUNLAR SORUN DEĞiL... tek dert okullara imam hatip sınıfları tayin etmek.
Zayıfladık iyice.
Dokunsalar anıra anıra ağlayacak bireyler haline geldik.
Ne komünistiz, ne faşist artık.
Neredeyse hepimiz depresifiz.
Elimizde avucumuzdaki kırık dökük umutlarla derme çatma evler kurduk.
içlerine bizi sevdiklerine inandığımız insanları yerleştirdik hep ama yalnız kalan yine bizlerdik.
Bir kez bile “Niye” diyemedik yüzlerine,
kendi kendimize konuştuk bunun yerine.
Evvel zamanda içinde bizi ayakta tutan anne dualarının yerini, anti-deprasan ilaçlar almaya başladı.
Çok yalnızlaştık dostum,
olağanüstü yalnızlaştık hem de...
''Bir adam iş bulamadığı için kendini suçlar,
bir kadın hamile kaldığı için,
bir çocuk matematik'i sevmediği için..
Bir yoksul oruç tutar kendisini anlamak için.
Bir adam hep yanlış dua eder,
yanlış adresten mektup bekler birisi...
Birisi güneşlenirken, birisi yanar,
ve aynı şarkı söylenir hep bir ağızdan...
"yarın daha güzel olacak"
bugün çok güzelmiş gibi...''
Evlenmemiş erkeğe "bekar",
evlenmemiş kadına "evde kalmış kız" denir.
Erkekler kendi araladında "önemli konular üzerine düşünürler",
kadınlar kendi aralarında "çene çalarlar"..
Erkeklerin sosyal hayatlarında duydukları "önemli haberler"dir,
kadınların duydukları "dedikodu"...
Erkek aile işleri üzerinde başarılı ise "aile reisi",
kadın başarılı ise "dizginleri ele almış".
Erkek eşiyle ilgiliyse "centilmen",
kadın kocasıyla ilgiliyse "kıskanç"dır.
Kırkındaki erkek en güzel çağına gelmiş "olgun",
kadın kırkına gelmişse "kocamış"tır.
Erkeğin eli açıksa "ailesinden hiçbir şey esirgemeyen",
kadının eli açıkca "har vurup harman savuran"dır.
Az konuşan erkek "ağır başlı",
az konuşan kadın "soğuk ve kibirli"dir.
Toplumumuzda genel kabul gören durumlara baktığımızda,
Allah kadınlara sabır versin...
_alıntı_
Artvin'in doğası, sahip olduğu doğal bitki ve hayvan türleri (flora ve fauna) bakımından bir çok öneme sahiptir. Maden yapılması planlanan alanın sahip olduğu özellikler bu bölgenin doğa yapısının altından çok daha değerli olduğunun göstergesidir.
Flora
Floristik açıdan çok zengin olan Artvin’de uluslararası sözleşmelere göre risk altında olan ve korunması gereken çok sayıda bitki türü ve habitatlar mevcuttur.
Artvin, 200’ü endemik, 305’i nadir olmak üzere yaklaşık 1900 bitki türü ile Antalya ve istanbul’dan sonra, ülkemizin en zengin üçüncü ilidir.
Kafkasör, Hatila Vadisi ve Çoruh Vadisi, dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli 25 karasal ekolojik bölgesinden biri olarak kabul edilmiştir.
Avrupa ve Orta Asya’yı içine alan geniş coğrafyadaki en büyük doğal yaşlı orman ekosistemine burada rastlanıyor.
Maden sahası, dünya üzerinde ılıman yaprak döken ormanların Üçüncü Zaman’dan bu yana kesintiye uğramadan varlığını sürdürdüğü nadir bölgelerdendir.
insan müdahaleleri ile değişime uğratılmamış, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ve yaban hayvanlarına barınak sağlaması açısından önemli olan “doğal yaşlı orman” sistemlerine burada rastlanılmaktadır. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) da bu bölgeyi, dünya üzerinde korumada öncelikli “200 Ekolojik Bölge”den biri olarak ilan etmiştir.
Türkiye’de tanımlanan 144 “Önemli Bitki Alanı”ndan 4’ü (Karçal Dağları-Çoruh Vadisi-Doğu Karadeniz Dağları ve Yalnızçam Dağları) Artvin il sınırları içerisinde kalmaktadır. Maden sahası da taşıdığı bitkisel zenginlik ile Çoruh Vadisi ve Doğu Karadeniz Dağları Önemli Bitki Alanları içerisinde kalmaktadır. Bu alan aynı zamanda Gen Koruma Ormanı olarak ilan edilmiş ve öncelikli korunması gereken alanlar arasında yer almıştır.
Uluslararası Doğa Koruma Birliği (International Union for Conservation of Nature-IUCN) ve WWF tarafından dünya üzerinde 234 “Bitkisel Çeşitlilik Merkezi” tespit edilmiştir. Ülkemizden 5 alan bu kapsamdadır. Artvin ilindeki maden sahası “Kuzeydoğu Anadolu Bitkisel Çeşitlilik Merkezi (SWA.19)” olarak tanımlanan kesim içerisinde yer almaktadır.
Maden alanında 60 kadar ağaç ve çalı türü ile 100 kadar otsu bitki çeşidi tespit edilmiştir. Bunlar arasında endemik türlerin de yer aldığı başlıca öneml bitkiler şöyledi; Doğu Karadeniz Göknarı (Abies nordmanniana), Papaz külahı (Euonymus latifolius), hanımeli (Lonicera caucasica) ve çınar yapraklı akçaağaç (Acer platanoides), beş parmak akçaağacı (Acer cappadocicum subsp. cappadocicum), üç loblu akçaağaç (Acer divergens), aslan pençesi (Alchemilla tiryalensis). Ağ gülü (Rhodothamnus sessilifolius), dağ elması (Epigaea gaultherioides), Rhamnus imeritinus ve Doğu Karadeniz meşesi (Quercus pontica) ise alanda bulunan en önemli relikt (kalıntı) türlerdir.
Fauna
Yırtıcı kuşların ülkemizden geçen 2 ana göç yolundan birisi Kafkasör – Genya Dağı bölgesidir. Birçok uluslararası sözleşmede göç yollarının korunması hüküm altına alınmıştır. Bölgede 21 memeli hayvan türünün varlığı saptanmıştır. Yine Bern Sözleşmesinin Ek Liste ll’de yer alan “Kesin Koruma Altına Alınan Fauna Türleri” içinde çok sayıda tür Cerattepe-Kafkasör –Genya bölgesinde yaşamını sürdürmektedir.
Artvin Çoruh Üniversitesi (eski Kafkas Üniversitesi) Artvin Orman Fakültesi Dekanlığınca Cerattepe yöresinde yapılacak madencilik faaliyetinin çevresel etkileri konusunda bir rapor hazırlanmış olup bu rapor Orman Fakültesi Akademik Genel Kurulunun 18.04.2006 tarihli toplantısında 22 akademisyenin oybirliği ile kabul edilmiş ve “Fakülte Görüşü” olarak yayınlanmıştır. Raporun sonunda: “Artvin Orman Fakültesi Artvin-Carattepe yöresinde altın ve bakır madeninin çıkarılması sırasında geri dönülmez çevresel bozulmaların yaşanacağına inanmakta ve çevresel sorunların yaşanmayacağı yöntem, teknoloji ve kuralların tam olarak ortaya konulana dek, yapılması planlanan madencilik faaliyetinin durdurulmasının kamu yararına uygun olduğunu düşünmekte ve tarihsel sorumluluk bilinciyle bu raporu kamuoyu ile paylaşmayı yine tarihi bir görev olarak görmektedir.” denilmektedir.
Cerattepe Madeni Kronoloji
1980’lerin başlarında MTA gözlem ve sondaja başladı.
1987’de (kimi kaynaklara göre ise 1988’de) ilk arama/çıkarma ruhsatı alındı.
1992’de ruhsat Cominco isimli Kanada’lı bir şirkete devredildi ve şirket arama ve sondaj çalışmalarına başladı.
1994 yılında sondaj çalışmaları sonrasında ilk olumsuz etkiler görünmeye başlandı ve ölen bazı ineklerin arama çalışmaları sırasında kullanılan kimyasal maddelerin sulara karışması sonrası öldüğü iddia edildi. Konunun araştırılması amacıyla alınan ve Erzurum’a gönderilen su örneklerinin kaybolduğu iddia edildi.
1995’te Artvin halkı maden çalışmaları ile ilgili daha iyi bilgi sahibi olmak ve sürece katılabilmek için Yeşil Artvin Derneği’ni kurdu.
1996 yılında Artvin Valiliği Mahalli Çevre Kurulu’nun olumsuzluklar içeren görüşleri Resmi Gazete’de (13.02.1996 tarih 22553 sayılı) yayınlandı.
1998 yılında Maden Tetkik Araştırma Genel Müdürlüğü “Artvin ili Çevre Jeolojisi ve Doğal Kaynakları” adlı kapsamlı bir araştırma ile heyelan risklerine dikkat çekti ve Şubat 1998’de Artvin halkının 10.000 imzalı metniyle Çevre Bakanlığı’na müracaat edildi ve proje tekrar incelenmek üzere durduruldu.
2002’de Cominco Şirketi projeden çekildi ve ruhsatını başka bir Kanada şirketi olan INMET Mining isimli şirkete devretti.
2005’te Yeşil Artvin Derneği ve Artvin Barosu projeye karşı dava açtı ve hemen yürütmeyi durdurma verildi.
2009 yılının sonunda Rize idari Mahkemesi maden ruhsatını iptal etti. Ardından Danıştay da aşağıdaki gerekçe ile bu kararı onadı.
"…maden ruhsat alanlarının milli park ve turizm alanları ile iç içe olduğu, maden işletmeciliğinin ülke ekonomisine esasen bir katkısının olamayacağı, bölgenin eşsiz doğal güzellikleri ve varlıklarının zarar göreceği, Artvin’in jeolojik olarak heyelan riski taşıyan bir alanda bulunduğu, aktif heyelan alanları bulunduğu, bu konuda birçok bilimsel rapor bulunduğu, bölgede yapılacak madencilik faaliyetinin bitki ve hayvan türlerini olumsuz etkileyeceği, ruhsatların verildiği tarih itibariyle faaliyetin ÇED yönetmeliği kapsamında olduğu, hukuka aykırı olarak ruhsatlandırma işleminin yapıldığı, ÇED olumlu raporu aranmadığı, bu nedenle işletme izni ve ruhsatların iptali”
Bu karar üzerine INMET Mining şirketi projeden çekildi.
Mart 2011’de Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı içinde Artvin Cerattepe ve Genya’nın da olduğu ülke genelinde 1343 alanın ihale yoluyla ruhsatlandıracağını duyurdu
Şubat 2012’de Artvin’deki sivil toplum örgütleri, siyasi parti il başkanları, Belediye Başkanı vs. ile beraber Ankara’da Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile görüşme yapıldı.
17 Şubat 2012’de yapılan ihalede bu alanlar Özaltın inş. Tic.ve San.AŞ. verildi
2012 yılında ihalenin feshi ve ÇED Raporu olmadan çalışmalara başlandığı gerekçesi ile Rize idare Mahkemesinde iki ayrı dava açıldı. ihale ile ilgili dava reddedilirken, ÇED davasında iptal kararı alındı.
2013 yılında da Özaltın A.Ş. ruhsatını Etibakır A.Ş.’ye (Cengiz inşaat) devretti.
26 Eylül 2013 tarihinde ÇED Olumlu Kararının iptali için dava açıldı.
20.11.2014 tarihinde Rize idare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı verdi.
24 Aralık 2014 – Rize idare Mahkemesi ÇED Olumlu kararını iptal etti. Ardından firma yeni bir ÇED başvurusunda bulundu.
02 Haziran 2015 – Yeniden ÇED Olumlu Kararı alındı.
10 Temmuz 2015 – 751 Kişinin imzaladığı Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin durdurulması için 61 avukatın yer aldığı Türkiye’nin şimdiye kadarki en büyük çevre davası açıldı.
On dokuzuncu yüzyila kadar, hiç sona ermeyen zorlu görev, insan soyunun ve çevresinin dogal etkenlere karsi korumasiydi. Ama bu yüzyilda yeni bir ihtiyaç dogmustur: Dogayi insana karsi korumak. (Peter F. Drucker)
Çünkü Artvin bol yağış alan ve heyelan riski yüksek bir şehir. Eğer bir heyelan veya sel meydana gelirse maden sahasındaki son derece tehlikeli ağır metal havuzları çöker, içme sularına ve toprağa karışarak yaşamı yok eder. WWF'in raporuna göre Artvin'in tek içme suyu kaynağı Cerattepede.
Bir devlet kurumu olan ÖSYM'nin 1 yıl içinde TUS başvuru ücretini 100'den 220 TL'ye hoplatmasının açıklaması olmalı! dimi.. Bir de şu vergisiyle bizi okutan bir zat vardı haberi elden ele ulaştıralım da sınav ücretlerini de ödesin.
SGK'nın 3 Şubat'ta yayınlanan tebliği ile kanser hastalarına ağır bir darbe vuruldu. Tebliğe göre, akciğer kanseri olan hastaların ilaç parasını ödemek için 'hiç sigara kullanmamış' olması şart koşuluyor.
Amerikalı insanların tatsız gerçekleri, yabancı fikirleri, farklı felsefeleri ve rekabetçi değerleri öğrenmelerinden korkmuyoruz. Çünkü insanlarının özgür bir ortamda gerçekleri ve yanlışları yargılamasından korkan bir millet, kendi insanlarından korkan bir millettir. - John Kennedy
"Mesela kız, diyebilseydi adama seni seviyorum, diye. O zaman bu hikâyenin sonu mutlu biter miydi" dedi genç kadın. "Hayır bitmezdi" diye cevapladı adam ve devam etti, "Şayet adam kendi sevgisinden emin olsaydı; kadının sevgi cümlesinin peşinde olmazdı."
''Cahiliz çünkü okumuyoruz, gelişmiyoruz, iyi bir şey yapmak isteyene köstek oluyor ve kötülüyoruz. Biz eşek olduğumuz takdirde de, gelişmiş ülkeler sırtımızdan semeri eksik etmiyorlar. Teknoloji, Hizmet sektörü gibi konularda, hatta kendi ürünlerini üreten bir ülke olduğumuzda, hem cahillikten hem de dışarıya bağımlılıktan kurtulmuş bir ülke olacağız.''
1- Hakkında en çok konuşulma ihtiyacı hissedilen, en çok eleştirilere hedef kalan, en çok hayali kurulan, en çok kıskanılan, en aşağılanan mesleğe sahip olan insandır.
2- Ayrıca aldığı para hep merak edilen, maaşı sakız gibi ağızlarda dolanan kişidir.
3- Kendi sağlığına değer biçebilen insanların hepsini sadece insan olarak görüp ayrım yapmaksızın tedavi etmeye uğraşandır.
4- 20-30 yıl okuduğu söylense de, mesleği gereği ömür boyu okumak, kendini geliştirmek zorunda olandır.
5- Aile hayatı az olan (olmayan da diyebiliriz), iş hayatı aşırı olan insandır. Yorgunluğunu hissetmeyi unutacak kadar kafası meşgul olandır.
6- Hayat kurtarırken hayatından olma riski taşıyandır. (işte yapacağı hatanın telafisi yoktur ve üstelik faturası inanılmaz ağırdır.)
7- Yıllardır görüşmediği arkadaşları, mahalledeki adını dahi bilmediğiniz tanıdıklar, arkadaşlarınızın sadece yüzünü gördüğünüz tanıdıkları kısacası dış kapının mandalı için dahi olur olmadık saatlerde aranıp, sanki tüm hastane onunmuş ve tüm doktorlar birbirini tanıyormuş edasıyla mütemadiyen ‘bizimle bir ilgileniversin’ denilen kişidir.
8- Çoğu kişinin sadece işi düştüğü zaman aradığı 'arkadaş’(!) tır.
9- Sinirleri bozulsa, sevgilisinden ayrılsa, hasta olsa, nöbet sonrası 36 saat aralıksız çalışmış, aç-susuz-uykusuz dahi olsa herkese her zaman iyi davranması beklenen kişidir.
10- Yıllarca zar zor okuyan, neredeyse BiTMiŞ olarak okuldan mezun olan buna rağmen uzmanlık için sınava giren, kazanamazsa zorunlu hizmetle adını dahi duymadığı bir yere tayini çıkan, gitmezse sınavda devlet hastanesi yazamayan memurdur.
11- Gecesi-gündüzü, hastalığı-sağlığı, bayramı-yılbaşısı olmayan mütemadiyen nöbet tutan, buna rağmen insanlara yaranamayan kişidir.
12- Gün içinde sürekli çalışmış ve hasta dinlemiş olmasına rağmen yarım saatlik bir yemek arasında dahi hastalar ve hasta yakınları tarafından rahat bırakılmayan, asansörde-bahçede-hatta tuvalette dahi hastalık danışılan, dert dinleyen çözüm arayandır.
13- Sağlık bakanlığının keyfi uygulamalarıyla ömürlerinin ziyan edilmesinden, gazetelerin ve haberler programlarının doktorları kötülemesinden ve bu yüzden halk arasında sevilmemelerinden dolayı şikâyetçi olandır.
14- insanlar tarafından ülkenin sağlık sorunlarının kaynağı oldukları sanılıp, günah keçisi ilan edilendir.
15- Hasta, hasta yakınları, hastane yöneticileri medya vs.. tarafından mobing, şiddet yada sert eleştirilere maruz kalandır.
Kısacası toplumun anlamaya çalışmadığı, çekip çekiştirdiği bir meslek insanıdır.
Yaa..öle işte
''kızgınız, öfkeliyiz, her zaman biz haklıyız. empati kurmaktan yoksunuz. karşı tarafı anlamak yerine, dışlamayı tercih ediyoruz. kendi tercihlerimize aykırı tercih yapanları ölümüne eleştiriyoruz. insan bilmediğine düşmandır.“ yani ötekileştirmek bir nevi düşman yaratmaktır.konuşmak için bilmek gerekir. ama nedense bu ülkede bilenler değil hep bilmeyenler konuşuyor. bende mi ötekileştirdim bilmiyorum.''
BM'nin verilerine göre, dünya nüfusunun hızla artarken açlık çekenlerin sayısı azalıyor. Ancak karın doyurmak, yeterli beslenmek anlamına gelmiyor.
Aslında dünya nüfusunun büyük bir bölümünün açlığın ne demek olduğunu çok iyi bilmesine karşın, ortada üzerinde uzlaşılmış bir “açlık tanımı” olmadığını biliyor muydunuz?
inanmak zor gelebilir fakat insanlık neredeyse iki yüz elli yıldır açlığın tanımını yapmaya çalışıyor.
Açlık olgusunu yoksulluktan, yoksulluğu işsizlikten bağımsız olarak ele almak olanaksız olduğundan ve açlığa yol açan yoksulluk ve işsizlik nedenleri üzerine görüş birliğine varılamadığından, çağımızın bu en ölümcül hastalığının etyolojisi açıklanamamakta, neticede tedavi edilememektedir. Düşmanın tanımının açıkça yapılamadığı, açlık tanısı koyduracak nesnel ve pratik göstergelerin ortaya konmadığı, ülkeden ülkeye, hatta ülkeler içinde bölgeden bölgeye değişebilecek vücut ağırlığı ve yine toplumdan topluma değişebilecek kültürel bir öge olan diyet miktarı değişkenleri üzerinden yürütülecek bir savaş, baştan kaybedilmeye mahkumdur.
Dünya sağlık örgütünün hazırladığı 2014 senesinin rapor konusu: Gizli Açlık Sorunu.
Yani Küresel Açlık Endeksi yanında beslenmeyle ilgili belli bir konuyu da ele almışlar.
Rapora göre, “karın doyurmanın, yeterli beslenmek anlamına gelmediği’‘özellikle vurgulanmış.
’'Mikrobesin yetersizliği ile karakterli bir yetersiz beslenme türü olan “gizli açlık”, dünyada 2 milyar insanı, yani neredeyse 4 kişiden birini ilgilendiren bir sorun. Başta çinko, demir gibi elementlerin ve vitaminlerin yeterince alınamaması veya vücudun bunları özümseyememesi sonucu ortaya çıkan gizli açlık, birçok sağlık sorununa yol açıyor. Özellikle ilk 2 yaşta gizli açlık ölümle sonuçlanabiliyor. Her yıl beslenme yetersizliği nedeniyle yaşamını yitiren 3.1 milyon çocuktan, 1.1 milyonunun gizli açlık nedeniyle öldüğü tahmin ediliyor. Kuşkusuz gizli açlığı yenmenin en emin yolu, olabildiğince çeşitli besin kaynaklarıyla beslenmek, çünkü burada sorun besin miktarından çok, besinin niteliği ile ilgili.( Kübra bebeği unutmadık)
Dünya’da 2.6 milyar insan günde 2 doların altında bir gelire sahip olduğundan ve bu para gereksindikleri yiyecekleri satın almalarına yetmediğinden AÇTIR.
''Düşündüğümüz bu hastanın hastalıklar ve tedavileri konusunda doktorlardan daha bilgili olabileceğini hiç kafanız basıyor mu?
Benim basmıyor.
Fakat günümüzde bu durum öyel bi hal aldı ki, sağdan soldan ya da kulaktan dolma bilgilerle doktoru yönlendirmeye çalışan hastaların sayısı oldukça arttı.
Hastalara göre,doktorlar sanki yazdıkları ilaçların tüm yan etkilerini ve bu ilaçlarla ilgili tüm güncel literatür bilgilerini bilmiyor.
“Falanca yakınım bunu kullandı iyi gelmemiş’‘bunu yazmasanız yada ’'komşum bu ilacı kullanmış çok faydasını gördü” bana da bu ilaçtan yazsanız gibi taleplerde bulunmaları, haliyle doktorları kızdırıp, işlerine karışılmasından dolayı sinirlendirebiliyor..
Sinirlenince de kötü doktor tükaka doktor oluyorsunuz.''
100 Tane gözü vardır Argus'un. Hermes bir gece Argus'a bir hikaye anlatmaya başlar. Sıkıcı, uzun ,bayıltıcı bir öykü. Uzadıkça uzar. Yüz gözlü Argus, birer birer kapar gözlerini. Bir daha açmamak üzere. Hermes'in anlattığı can sıkıcı hikayesi neden olur yüz gözlü Argus'un ölümüne..
Yani içinde hastalık derecesinde kötülük, kıskançlık, fesatlık barındıran hikayeler anlatmak dinleyeni sıkar, ve kapar gönül gözlerini bir bir.