Ah sözlük ne yapacağımı inan hiç bilmiyorum.
Durum çok karışık...
Bu ben miyim bilmiyorum.
Hayır, hayır bu ben değilim.
Bu ben değilsem kim?
Bedenim aynı fakat ruhum?
Niçin bunu yazıyorum?
Neyse...
itiraf ediyorum
Tarih dersinden hep şans ile geçtim.
Orta okulda anlıyordum arada sevdiğim de oluyordu fakat genelde hep şansım yaver gitmişti.
Ta ki bugüne kadar...
Şans benden yana değildi.*
Şans dedim notlarımı başkalarına verdim.
Alın, alın çantanıza koyun. Yine yeniden neyse...
Hayır her şeyi anlıyordum da anlamadığım şuydu*
2012 bu kadar şanssız olabilir mi?
'evlat olsan sevilmezsin' cümlesini kullanabileceğim kişilere rastladım.
Ben kii otu, böceği, sineği seven insan.
Bu başlığı hep sevdim ve seveceğim. Diğer yerlerde de hep bu başlıklara yazacağım.
Amacım sözlük kullanmak değildi.
Aslında, her düşüncemin anısını tarihini görmek ve değişmiş miyim, değişiyor muyum diye incelemekti.
Sabit fikirli insanlardan hep uzak durdum.
Değişimi ve 'daha iyi yenilmek' kavramını hep benimsedim.
Yazdıkça yazasım geliyor. Engin denizler gibiyim, aynı zamanda berrak.
Bugün bir tane daha büyüdüm. Kendime vardım.
Hayatta ki en önemli şeyin huzur olduğunun farkına yine yeniden vardım.
Aşk, mutluluk, para... Hiç biri huzur yokken değer bulmuyor.
Birini yargılamadan önce hep kendime baktım.
Sevdiklerimden ayrılmam gerektiğinde ayrıldım.
Birleşmem gerektiğinde de adım attım.
Ardından hiç söz etmedim, etmem. Bana göre değil.
Vicdanımın sesi benim için çok önemli.
'Bir kızın gururu olmalı.' der annem, doğrudur.
Aşık olduğumda gururu sildim.
Hatalarım varsa kabul ettim.
Fakat kimseye kendimi ispatlama çabasına girmedim.
Kişi beni tanımadıysa zaten zahmet olur benim için.
Arkadaş hiçbir zaman dönüm noktam olmadı. Fakat arkadaşın zararı ve yararı olduğunu gördüm.
Yeri geldiğinde canımı söküp atabileceğimi anladım.
Şimdiye kadar her tür müziği dinledim. Devam ediyorum.
Rock müziği başta sıradan dinlerdim sonra müptelası oldum.
Bazen bazı sololarda içimin coştuğunu delirecek gibi olduğumu hissediyorum ya.
Ablamı da alıştırdım.*
Hep yalnız ya da ablamla gezdim.
Bi kere bozdum alışkanlığımı sonrasında da yine özüme döndüm.
insanları mutlu etmek hoşuma gidiyor.
Detayları seviyorum.
Ablamla da arkadaş gibiyiz halbuki aramızda dört buçuk yaş var.
Sevdiklerimi öpmeyi, onlara sarılmayı çok seviyorum.
insan sevdiğine dokunmaya kıyamaz diye bir şey yok.
Bir de artık ileride evlenmeyi düşünüyorum.
Şule: Çok mu sevmiştin?
Behzat Ç: Bilmem. Ben sevmesini bilmiyorum herhalde. Kimi sevdiysem bana düşman oldu.
___
Behzat Ç: Biz seninle hep kavga ederiz. Mutsuz oluruz biz seninle!
Savcı Esra: Mutsuz olalım, ne var? Biz de mutsuz oluruz! Ben seninle mutsuzluğa da varım.
___
Behzat Ç: Ben hep doğru bildiğimi yaptım.
___
Behzat Ç.
-Çünkü sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir.
-Birbirine benzeyen parmaklar gibi. Ama her birinin 'eşsiz' bir izi var.
-Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım.
Sevgili amcamın doğum günümde 'dedeme düşkünlüğümden ötürü' bana hediye etmiş olduğu kitap.
(bkz: Benim Dedem Bir Tane)
ek: müthiş kelimesini eskiden yanlış biliyordum. iyi güzel olan şey gibi.
Fakat iğrenç ve berbat ile eş anlamda imiş.
Bu entry'i yazarken 'güzel' diye düşünerek yazdım.*
Sabah 06.00 gibi evde herkes uyurken çok mutlu olduğum iki şey yaşadım.
1) Yatmadan önce içilmesi gereken bir bardak suyumu lıkırdattıktan sonra anneme bir buse kondurup yatağıma yol alma kararıyla annemin odasına doğru emin adımlarla ilerledim.*
Tabi bana tek buse yetmedi öptükçe öpesim geldi. Normal olarak annem uyandı ve meşhur sorusunu ılık bir ses tonuyla dile getirdi;
+ Yenimi yatıyorsun?
- Evet.
(Arada hala öpüyorum.)
+ Saat kaç?
- Beş (?)
+ Oley, iki saat daha uyuyacağım. Gel yanıma yat haydi.*
- Yok sen rahatça yat annem, ben gidiyorum.*
itiraf ediyorum: sabah erken kalkacak olduğum vakitlerde veya çok uyku* uyumak istediğim hallerimde kendimi kandırabileceğim sınırda saati geriye atarım. Uyandığımda psikolojik olarak uykumu almış hisseder ve güne güzel başlarım.
Bunu eski oda arkadaşım Müjde'ye de öğretmiştim. Hatta bir kere Müjde'ye yapmıştım fakat diğer oda arkadaşım buna şahit olmuş ve gülüşmüştük. Oysa anneme yaptığım şeyi sadece ben biliyorum.**
Annemin o güzel sevinci çok hoşum gitti sözlük. Normalde saat 06.00 idi. Söylediğim uydurma saatinin tutarlı olması gerekiyordu yoksa kanmazdı ve gerçek saati öğrenince üzülebilirdi. Ben de saate ancak 'beş' diyebilim. Çünkü hava aydınlanmıştı. Annem şu an iki saat uyuduğunu düşünüp güne daha motive olmuş bir biçimde mesai saatinin dolmasını bekliyor.*
2) Anneme yaptığım jestten sonra... Yatağımın yanında duran şifonyerin üstünde bir bardak vardı ve içinde ki bir yudumluk su ile duruyordu.* Bardağı alıp mutfağa götürmek için sinirle uzandım. içine baktım bir de ne göreyim, minik kelebek! Püf yaptım bardağın içine 'acaba yaşıyor mu?' düşüncesiyle; Evet, yaşıyordu. Bir sevinçle şifonyerin üstünde duran internet şifresinin yazılı olduğu mühim kağıdı katlayıp daldırdım bardağın içine ve kahramanı oldum kelebeğin.
Islanmıştı minik kelebek. Bıcırığı kağıttan elime yürütüp, elimden de salonda ki koltuğun üstüne yürütürken vedalaştım.
iki güne kalmaz pirinçlerin içinde amip gibi çoğalır, annem de bana kızar ama olsun. Mutlu oldum diyorum.
itiraf ediyorum böyle küçük şeylerden mutlu olmayı seviyorum. *
Annemle telefonda konuşurken dini muhabbete girmesinden ve dışarıya çıktığımızda 'sana şunu alayım mı? canın ne istiyor? küçük kızım benim' muamelesinden sıkılıyorum ama annem mutlu olduğu için çoğu zaman sesimi çıkarmıyorum.*