Ölen kimsenin sadece o güne has çokça yad edilip sonradan var oldugunun bile unutalacak olmasidir asıl komik olan. Bu beni hep güldürmüstür. igrenç bir gulumseme...
--spoiler--
Kadınlara, çocuklara, altun ve gümüş cinsinden birikmiş hazinelere, soylu atlara, sığırlara, ekintarlabağ bahçe gibi arazilere yönelik dünyevi zevkler, insanoğlu için çekici kılınmıştır. Bütün bu zevkler bu dünya hayatının geçici şeyleridir. Ama varılacak yerin en güzeli, Allah katında olandır.
--spoiler--
ali imran suresi 14. ayet.
kırmızı palmiye böceklerine tuzaklar kuran, tuzaklar kuranların en hayırlısının; yarattıklarına deklere ettiklerinden sadece biri. dünya hayatının bir yalandan, aldatmacadan ibaret oluşu.
satırlara gözüm dalıyor kimi zaman, bunu söyleyen tek kişi çıkmış. her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu, bir yalana, bir ziyana varacağını, var olanların olduğu yerlerde kalmayacağını söyleyen tek kişi çıkmış ne kadar da güzel...
en can sıkıcı konuda allah'ın hiçbir zaman yanılmıyor oluşu.
insan olabilmenin temel gayesi ''ait olurmuş gibi yapıp'' sadece yaşamak değil midir?
ne paradan, ne kadınlardan/erkeklerden, saygınlıktan, insani tatmin mekanizmalarının tümünden sadece tadıp, doyumluk olmadıklarını bilmek yeterince bireysel saygınlık katacaktır belki de bizlere.
mutlu olmanın yeni bir adı olsun. her şeyin tadı ve kokusu su gibi olsun.
yaşanılan hayatın tüm gerçekliklerinden sıyrılıp bir gün bir yerlerde mutlaka o değişimi sağlayacak anahtarı bulmaya olan inançtır.
en çok da kötü durumlardan sıyrılma çabaları esnasında bu inanç baş gösterir.
5 yıl, 10 yıl sonra... değişecek dersin her şey değişecek.
zaman akıp gidiyorken hayatının olduğu yerde durduğunu ancak son nefeste anlıyor insanlar belli ki.
sonu ise hep bilindik biten kısır döngü pespaye bir hikayedir: büyük yanılgı.
- iyi bir liseyi kazanıp, o lisede iyi bir eğitim alacağım.
-arkadaşlarımın gözünde saygı değer biri olacağım.
-şimdi ki kız ya da erkek arkadaşım hayatımın sonuna kadar benimle birlikte olacak.
-ortamda sevilen biri olacağım, her zaman sempatik, her zaman anlayışlı ve her zaman her kızın/erkeğin tercih edeceği biri...
-iyi bir üniversite kazanıp; insanların, ailemin gözünde başarılı biri olacağım. onların pis egolarını doyuracağım ama kendimi asla...
-o kızın/erkeğin beni terk etmiş olması ciddi bir yıkım olacak benim için. bensiz nasıl yaşarım ki? kafamda gamdan dağlar kurup yemeden içmeden kesileceğim; çünkü o'nsuz nasıl yaşanır ki? bunranlar... karanlığa bakıldığında bir şekle girdiği sanılan korkutucu hareket eden cisimler... uyutmayacak beni. yüzümde perçin perçin kendimi değersizleştirmiş olmanın tortusu olacak. antidepresanla tanışacağım.
-hayatı çözdüğümü ama insanların beni anlamadığını o kadar iyi anlayacağım ki... farklı biriyim...
-ardından o'nsuz da yaşayabildiğimi fark edip, yine ve yeniden yaşayacağım buhranlara gözü kapalı yol alacağım. yaşadıklarımdan ders çıkardığımı düşünüp, defteri yırtarcasına acı tecrübelerimi sileceğim aklımdan.
- bir kız/erkek bulup onu çok seveceğim, onu çok mutlu edeceğim ve kendim de çok mutlu olacağım.
-yaptığım işlerden dolayı, toplum tarafından kabul göreceğim
- bulduğum o kızla/erkekle evlenip, mutlu bir yuva kuracağım.
-çocuk sahibi olacağım, çünkü bu en tabii hakkım! dünya güzeli çocuklarım olacak mesela bir kızım.
-akrabalarımla iyi bir ilişki içinde olacağım, onlara yardım edeceğim.
-evime misafir olarak gelenleri mutlaka aldığım son model arabamla evlerine bırakacağım. sırf arabam olduğu için sık sık bana geliyor olmalarına aldırış etmeyeceğim.
-diğer insanlar beni örnek alacak. ''ruşen amca'nın oğlu sedat'' gibi olacağım.
-yaptığım işin erbabı olup ''ben olmazsam bu iş yürümez'' diyen biri olacağım. birileri bana muhtaç olacak, bunun haklı ama kirli gururunu yaşayacağım.
- çok güçlü olacağım, insanlar bana saygı duyacaklar. benim yanımda kendilerini böcek gibi hissedecekler, ben yine de mutevazi bir insan rolü keseceğim. çünkü iyi biri olduğuma önce kendim inandım!
-gelip benden yapacakları işler için akıl alacaklar.
-eşime, çoğu insanın sahip olamadığı imkanları sunacağım. mutlaka kendine ait bir arabası, limitsiz kredi kartı ve yarınlar hakkında ''acaba ne olacak'' gibi kaygılar doğurmayan bir hayat sunacağım. eşim gerçekten çok güzel biri olacak. o'na sahip olmak bu hayatta her şeye değecek, çünkü hayatımda ''o'' var olacak. bu tarifi imkansız bir şey olacak benim için.
benimle çok mutlu olacak; hayatının merkezinde olacağım. sanki hiç ölmeyecekmişiz, sanki bir gün asla ayrılmayacakmışız gibi sadakati, bağlılığı, şefkati koruyacağız. hastalanacak eşim, karanlık odanın ışığında o uyurken ateşi var mı diye bakacağım. uyandığında çorbası yatağına gelecek mesela, anlayışlı bir eş; ideal bir erkek/kadın olmanın verdiği mutlulukla herhangi bir öneme sahip olmayan akşamda onu dansa kaldırıp ardından sevişmeye başlayacağım. mesela kahvaltıları hazırlayan ben olacağım hep. bir erkek olarak bunu asla garipsemeyeceğim.
-ve elbette sevdiğim o kadından/adamdan çocuklarım olacak. ellerini göbeğine koyup dudaklarımı boynuna hapsedip teninden soluduğum hayatı bu güzel kadın;
ellerinin karakteristik özelliği, kollarının hayatın anlamsızlığını ve hiçliğini bir an olsun unutturduğu, çocuklaşmanın, ciddiyetin, sahiplenme duygusunun en doruk noktasını yaşatan bu adam; dokunduğunda bitmesi an meselesi bir rüya gibi mayhoş tadı ruhumda hissettiren bu adam; işte o benim her şeyim olacak.
-çocuklarımızın büyüyüşünü seyredeceğim; kimi zaman onlarla beraber büyüyeceğiz belki de. çünkü biz hayatı sadece bir kişiden ibaret olan iki çocuk olarak kalacağız hep. bu bana tarifsiz bir mutluluk verecek.
-onları büyüteceğim, okutacağım.
- oğlumu askerden döndükten sonra evlendireceğim. herkese düğün nasıl yapılırmış göstereceğim.
kızımı, toplum tarafından kabul görmüş bir ailenin oğluyla evlendireceğim.
-sonra torunlarım olacak, onları çok seveceğim. bu güzelliklere sahip oldduğum için kendimi şanslı hissedeceğim.
- ailemin gücüne güç katacağım, arkalarında dağ gibi duran bir baba ve ya anne olacağım.
- sadece bu dünya için değil, ahiret için de elimden geleni yapmaya çalışacağım, böylece manevi olarak da kendimi mutlu hissedeceğim.
-mutlu ve yaşadığı hayattan memnun, benlik bütünlüğüne ulaşmış bir ihtiyar olacağım..
-işte o an gelip dayandığında; geri dönüşü olmayan bu yolu nefesimde ve öleceğimi tahmin eden çocuklarımın, eşimin yakınlarımın acıyan ve ya bir an önce ölmemi bekleyen gözlerinde okuyacağım.
-yaşadığım hayatın tartıda tonlarca pamuk kadar hafif kaldığını anladığımda; paranın, şehvetin, kadının/erkeğin, güçlü olmanın, zilletin gururun, ihanetin, egoların ne kadar içi boş ve ne kadar sevimsiz olduğunu seğiren nefesimde çökmeye yüz tutan yanaklarımda, soğuyan ve hissetmediğim ayaklarımda görüp, aslında tüm bunların özenle dikilen bir kuleyi saniyeler içinde yıkmak avam bir iş olduğunu anladığımda yaşamın yaşamaya değer tek olgusunun anlamsızca var edilmiş olmak olduğunu anlayıp pişmanlık yaşayacağım.
ölüm pişmanlığı, mezardakilerin hissettiği o kesif pişmanlık. her şey için...
merhameti sonsuz olan açısından mümkündür. iki çelişkinin, iki zıtlığın birliği.
tüm iyilik ondan, tüm kötülük kendimizden. hayır ve şerri yaratan da o, zarar ve elem verici şeyleri de.
irademiz özgür ama takdir olunmuş yollar mevcut. o kadar ki evleneceğimiz insanı bile seçme ''özgür iradesine'' sahip olamayacak kadar değersiziz. ama kainatın da halifesiyiz!
irade olmaktan başka her şeye benzeyen şey. tanımı dahi yok.
ortada bir irade lafı dönüp duruyor ve afilli laflar geliyor; ''özgür irade sahibisin!''...
bir şeyin özgür olması için koşullara bağlı olmaması gerekirdi.
koşullar da o kadar tutarsız ki, bir yerde yastıklara uzanıp kadehlerde içkiler içmek, hurilerle cima etmek var, diğer tarafta ise irin ve kaynar su içip kazığa oturtulmak...
irademiz bayağı özgür; çünkü bu ''imtihanda'' kafamıza vura vura bilmediğimiz soruları soran ve başımızda dikilen birileri var.
bu kadar çelişki ancak merhameti sonsuz olana nasip olur. haleluya!
ortalama 70 yıl yaşayan insan açısından ironik durum.
bir araştırmaya göre sadece 4 yılımız tuvalette geçiyor. yani aralıksız 4 yıl boyunca içine sıçıyoruz dünyanın. 20 yıl ev için çalış 4 sıç; 15 yaşına kadar da hayatın farkına var acılar çek büyü; büyümenin sancıları derken... matematik kifayetsiz kalıyor.
sonuç; hayat gerçekten de anlamsız. anlamsız dedikçe bunu marjinal olmak için demiyoruz. yeterince marjinal canlılarız zaten.
tanrı'dır. hani diyor ya ankebut suresi 64. ayetinde;
--spoiler--
Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!
--spoiler--
şayet bu hayat bir oyunsa -tanrı öyle olduğunu iddia ediyor- bu oyunun kurallarını koyan kişi tanrı ise o halde yönetmen de kendisidir. ama kötü bir yönetmen. ne perspektif bilmektedir ne de böyle janjanlı, kımıl kımıl sahneler yaşatmaktadır biz oyuncaklarına. varsa yoksa dram ve drama... tek düze ve umursamaz bir sanat anlayışı.
üstelik senaryoyu değiştirme kudreti de var kendisinde çünkü o kadiri mutlak. ama o bunu yapmıyor. böylesinin daha eğlenceli olduğu konusunda saplantı içinde.
--spoiler--
tanrı; karınca yuvasının başında, elinde mercekle bekleyen yaramaz bir çocuk ve ben karıncayım. istese hayatımı beş dakika içinde bitirebilir; ama o bacaklarımı yakıp, sürünmemi izliyor. zevk alıyor bundan..
--spoiler--
bence kendisinin egosunu daha fazla şişirmeliyiz, mesela bizi cehennemde yakma zevkine nail olması için emrettiklerinin tersini yapmalıyız. yeter ki mutlu olsun.
evet o bir yönetmen; ama ben oynamak istemiyorum artık...
tanrı hakkında açıklanamayan konularda ileri sürülen sav.
imtihan sırrı; düşünüp sorgulamayı ikame eder olduğundan beri geri gittik hep. tüm insanlık olarak.
şayet bir yerde imtihan var ise; sır orada barınamaz. çünkü imtihan bilinen bir şey üzerinden var olur.
bilinmeyen, sadece haberi gelmiş bir şeyin imtihanına sokuluyoruz tüm insanlık olarak.
bu terazi bu yükü çekmediği içinde sır iliştiriyoruz arasına hayatın.
ne bir imtihan var ortalıkta ne de bir sır.
her şey o kadar aleni ki...
ed-DÂRR; zarar ve elem verici şeyleri yaratan tanrı.
mesela anasonu, hint kenevirini yaratıp insanları uyuşturucu ve ya alkol bağımlısı yapan tanrı gibi.
çocukları annesiz, babasız; kimsesiz bırakan tanrı gibi. dilimizin ucunda söyleyecek olduklarımızı bize unutturan, acele işe şeytanı gönderip karıştıran tanrı.
her şeyden habersiz bir çocuğa lösemiyi musallat etmek gibi mesela.
böyle olsun istemezdi, aslında o çok iyi biri.
hayır ve menfaat veren şeyleri yaratan tanrı.
mesela afrodizyak, uyuşturucu, ağrı kesici etkisi olan bitkileri yaratan tanrı gibi.
limonu ekşi, elmayı tatlı portakalı sulu yapan tanrı gibi.
gökten yağmuru indiren yerden hububatı bitiren tanrı'nın ta kendisi. kaybolan anahtarımızı bize bulduran, aklımızda notaları ve sözleri dolanan şarkıyı seslendiren sanatçıyı aklımıza getiren tanrı.
o kadar iyi ki...
hemen hemen hepimizin duyduğu bir laf.
yatalaklar, ağır hastalar; artık yakınlarına hatta evlatlarına ağır gelen; ölse de kurtulsak denilen hatta bunun için dua edilen düşkünler için kullanılan bir saçmalık.
çünkü ölüm bir saçmalık, habersiz var edilen bizler açısından. çünkü hayatın kendisi de aynı anlamsızlığın tura yüzü.
merhameti sonsuuuuuuz her şeyi hakkı ile bilen tanrı...
eğer tanrı gerçekten bize mutluluğu vaad ediyor olsa idi, bize dünyada bunun örneklerini vermeli idi. milyonlarca, milyarca hayat hikayesinin her birinde bir dram ve göz yaşı; bir eksiklik. yok yok; sanırım tanrı cenneti yaratmayı beceremeyecek.
şayet tanrı merhametli olduğunu iddia ettiği halde, kendi iradesi dışında dünyaya gönderdiği bir çocuğu önce kendi fikrini sormadan var etmekle kötülük etmiştir ve bu da yetmemiş gibi ; tüm hayatı boyunca onun en değerli varlığı olacak kişiyi ondan çalmıştır. bir anne, hayvan olsun insan olsun tüm canlılar için şu iğrenç dünyadaki tek dayanak noktası olabilir. onun haricindekiler (alçak babalar da dahil) tamamı gereksiz ve önemsenmemesi gereken kişilerdir.
bir körün ve ya kötürümün elinden bastonunu çekip almak gibi. işine dalmış bir emektarın ayaklarının altından merdiveni çekip almak kadar kötü bir şaka tanrı'nın her şeyden habersiz bir çocuğa yaptığı şey.
peki o çocuğun duyguları, özlemleri; yarınları... ne oldu, nerede şimdi?
ne yaptığının farkında mısın tanrım? ne yapıyorsun sen bizimle, sen bizimle ne yapıyorsun!
bir insanın annesini alsanız ve o anneye bu travma karşılığında cenneti verseniz, o cennet annenin gözünde olacak mıydı?
şayet cennet gerçekten var olsa idi bir anne evladı ile cenneti bir teraziye koysa hangisi ağır basacaktı?
peki bir çocuğu ''annen cenneti gitti artık orada daha mutlu'' diyebilmek, onun cennet algısını ne kadar ters yüz edecektir hiç düşündünüz mü bunu? düşündüğünüzü hiç sanmıyorum. düşünmediğiniz için inanıyorsunuz zaten.
kısacık ve acılarla dolu berbat bir hayat yaşayan bir çocuk da; artık savunmasız ve arayış içerisindeki yavrusunu geri de bırakan bir anne de ne cenneti isteyecekti var olsa idi ne de cehennemden korkacaktı. dolayısı ile rahmeti sonsuz tanrı bir anne kadar olamıyor.
bunları ben yazmadım, hepinizin ve hepimizin ortak acılarından bir kısmı hatta milyalarrcasından sadece bir tanesi. bunlar tanrının eseri!
hiç var olmamış olmayı dilemekten daha ötesi.
bir hayal olsaydık keşke.
yıllarca çocuğu olmamış ve anne olmayı gerçekten hak eden bir kadının hayali; kardeşi olmayan bir çocuğun hayali...
bilirsiniz, her hayal en kaliteli yalanın kendisidir.
keşke ise; biliyorum ki ateş yutmak. buna rağmen keşke birer yalan olsaydık. insanları muvakkaten de olsa mutlu eden yalanlar.
eksiksiz tüm insanların içlerinde kabristanlar kadar ceset taşıyor olması durumu.
işe, okula, sevdiğimiz insanlarla buluşmaya giderken, en tatsız anda evimize misafir olarak gelenleri karşılarken takındığımız maskeler aslında içeri de ölen kişilere yaptığımız makyajlardan fazlası değil.
bir şeyler ne zaman yola girse bilin ki içinizde ölen biri var demektir.
yaşadıkça, gördükçe yığılıyor içimizdekiler. çürüdüler. her sabah neden acı bir tat kalıyor sanıyorsunuz ağzınızda?
bu kimliği belirsiz cesetler yani bizler birer faili meçhul değildir. failleri yine bizleriz. biz öldürdük onları.
yaşamak istediklerimizi, geçmişin bir döneminde falanca köşede beklediklerimiz... o zamanlara geri dönüp, sanki kendi ardımızdan yürüyormuş gibi seslenmek istediğimiz zamanlar kendimize... ''her şey çok kötü olacak hey! buraya bak!'' keşke gelecekteki günlere geçmişe döner gibi dönebilseydik; ölmeden önce hislerimiz duyabilseydik hayata dair verebilecekleri kopyaları.
etrafınızda yürüyenler, en iyileri, en güzelleri; en sadakatlileri. tüm en olanlar. hepsi birer katil.
kendimizin, hislerimizin katili.
içimizde onlarca toprağa kavuşmayı bekleyen ceset var.
bizim ile birlikte hiç olacaklar.
yalnızlığın asil bir duygu olmasından hareketle çıkarılabilecek sonuç.
tanrı yalnızdı, o kadar sıkılıyordu ki atılıp giden bir balçıktan insanı var etti, ona kendi ruhundan üfürdü.
ne karanlık çağlar ne de 14.2 milyar yıl öncesi... tanrı'nın yalnızlığı o kadar kadimdi ki üzülmeliyiz tanrımızın adına.
ah tanrım... bir başına, hiçlikten bir şeyler icad etmek? kumdan kaleler inşa edip bunu kendisinin yarattığını düşünen bir çocuk gibi, karıncaların tanrısı olduğunu düşünen çocuk gibi... çocuksu bir his tanrı olmak.
bu yüzden, işte hep bu yüzden edebiyatı, sanatı, şiiri tiyatroyu, sinemayı icad ettik. kurgusal hayatlarda oyuncakvari karakterle oynadık durduk. birbirimizin duygularını sömürdük, kimi zaman bedenlerini de.
insanın tanrısal bu yönü bu yüzden vardır.
tanrı sıkıntıdan insanı, insan sıkıntıdan ateşi tekerleği icad etti...
o kadar benziyoruz ki birbirimize tanrı ile, biz ve o var olduğu halde yalnızız.
acı olan da bu...
insanların çoğunun hayatı öylesine sefil, öylesine önemsizdir ki öldükleri zaman herhangi bir şey kaybettikleri söylenemez.
Bu çeşit kimselerde değerli bir nitelik taşıyan tek yön, yani insanlığın genel özelikleri ise onlar yok olsalar bile öteki insanlarda var olmaya devam eder.
Devamlılık bireylerin değil, insanlığın ortak özelliğidir.
insana sonsuz bir hayat verilmiş olsaydı, durmadan yaşayacağı için, en sonunda karakterinin değişmezliği ve sınırlı zekasından ötürü, öyle bir tek tiplik duygusuna kapılacak ve öyle tiksinecekti ki, sonunda hiçliği tercih etmek zorunda kalacaktı.
Bireyin ruh ölümsüzlüğünü istemek, bir yanılgıyı sonsuz olarak tekrarlamayı istemekle birdir. Çünkü aslında her birey, özel bir yanılgı, zavallı bir şey ve var olmaması gereken bir varlıktır.
Ve hayatın gerçek amacı, bizi bundan kurtarmaktır. Bunu açıkça gösteren şey, bir çok insanın, hatta bütün insanların, hayal ettikleri bir dünyada olsalar bile, mutluluğa ulaşamayacak bir biçimde yaratılmış olmasıdır.
Hayal ettikleri bu dünya, düşkünlük ve acıdan sıyrılmış olsa, can sıkıntısının avucuna düşecekler ve can sıkıntısından kaçabildikleri ölçüde de düşkünlüğe, acılara, sıkıntılara yeniden yöneleceklerdir.
Demek ki, insanı daha iyi bir duruma ulaştırmak için, onu daha iyi bir dünyanın içine yerleştirmek yetmez; asıl yapılması gereken iş, onu tepeden tırnağa değiştirmek ve o ana kadar ne ise, artık öyle olmamasını sağlamaktır.