işin ''evli iken yapılan zina'' kısmı elbette aşağılık ancak buradan bekar gençlerin ve dul insanların yaptığı zinanın mübah olduğu veya daha az günahı olduğu anlamı çıkmamalı. zinanın her türlüsü hem islama hem ahlaka hem de türk yaşayış biçimi olan töreye aykırıdır.
bunun ötesinde zinayı ''onursuzluk'' olarak addediyorum. bir insan eğer birini sevebilecek bir yürek taşıyorsa, geçmişini de ona göre yaşayacak erdeme sahip olmalıdır.
yıllardır "ulan var mı acaba benim gibi anormal bi insan?" sorusunu sorup cevap alamazdım. şu an anladım olduğunu.
yav ereksiyon problemi, kılsızlık vs. problemim yok. sırf netleştirmek için doktora gidip sperm sayımı, testosteron seviyesi vs. baktırdım. gayet iyi. ama gel gör ki durum bu.
hayır sevgilim de oldu. ulan bir kere niyetine girmedim. gerçi bunda evlilik dışı cinselliğe karşı olmam da etkili idi. ama öpmek dışında bir faaliyetim olmadı ki kızla ciddi düşünüyorduk biraz da bundan olsa gerek yelkenler fora idi. hamle etsem sabahlar olmayacak o derece. sonunda kesin gizli ibne falan sanmıştır.
neyse işte sözlük, demem o ki bazı erkekler böyle demek ki. şükrediyorum.
babasından ve öğretmenlerinden bolca dayak yiyen biri olarak "ne demek dayak ya o daha küçücük çocuk!" diyen hümanist pelinsulara "siktir git!" demeyi bir borç bilirim.
terbiye açısından doğru dozajda ve yerde uygulanan şiddet kesinlikle gereklidir.
1 asırdır süregelen bir şekilde bilimum orospu çocuğuna dert olmuş ulu önder, başbuğ mustafa kemal atatürk'ün hala o orospu çocuklarına dert olmaya devam ettiğini gösteren durum.
çok yakın bir arkadaşım (4 yıllık bodybuilder olur kendileri) (78 kilogram %6 yağ oranı) çevikliğini kaybetmemek adına haftanın bir gününü kendi ağırlığıyla çalışmaya ayırmıştı. türlü şekilde 150 barfiksi 1 saat gibi bir sürede çekerdi.
arada fantaziye kaçıp ayağına 40 kg'lik dumbell alarak aralıksız 30 çektiğini de bilirim.
ha hiç sağda solda övünmezdi "siz erkek değilsiniz." falan gibi bir cümleyi hiç duymadım ağzından.
neyse ergen kardeşim, bunları spora yeni başlamana, hevesine veriyorum, bir daha görmeyeyim.
pirimiz üstadımız thierry henry'nin varlığı ile gönlümde taht kurmuş trio. el fenomeno'nun ondan daha iyi olduğunu da belirtmeyi bir borç biliyorum. ancak dünkü çocuk messi yerine daha iyi biri olabilirdi.
futbol hayatın her disiplininde olduğu gibi komplike bir yapıya sahip. bu yüzden olayları enine boyuna incelememiz icap ediyor.
beşiktaş, kadro yapısı oturmuş, takım içi iletişimi üst seviyede, başında her ne kadar kişiliğini beğenmesem de hücum futbolunu çok iyi oynatan bir teknik direktör bulunduran, avrupa'nın alt seviye liglerinden birinde mücadele eden kalburüstü bir takım.
mario gomez ise böylesine bir "kültür ortamında" eski formuna yaklaşmış üst seviye bir golcü.
robin van persie ise üst üste iki sezon sakatlıklarla boğuşup, baştan aşağı kadro yenilenmesine giden bir takıma transfer olan, yaşadığı sakatlıklardan kaynaklı form düşüklüğünü uzun süre üstünden atamayıp takımdaki diğer forvetin(ki kendileri native star oluyor.) gerisinde kalma durumuna düşüp moral bozukluğu yaşayan, buna mukabil teknik direktörü ile arası açılmış; defans kurgusuna önem veren bir teknik direktörü başında bulunduran bir takımda oynayan bir oyuncu. yeni yeni ritm bulduğunu görüyoruz.
bakın arkadaşlar, hepimiz bu adamların en iyi olduğu dönemleri izledik.
mario gomez word class strikerdir tartışılmaz. yaptığı işi en iyi şekilde yapan ve bunu bu sezon da dahil olmak üzere defalarca gösteren bir forvettir.
robin van persie ise thierry henry gibi bir efsanenin ellerinde yetişip onun halefi olma durumuna gelen, yaptığı işi en iyi şekilde yapmanın ötesinde normal bir oyuncunun yapamayacağı düzeyde işlere imza atan bir superstardır.
form durumunu göz ardı edemeyeceğimiz muhakkak, ancak yine de bu iki oyuncuyu karşılaştırmak abesle iştigaldir. birisi en iyi insan ise diğeri insan üstüdür.
cüneyt çakır berbat veya kötü bir hakem değil aksine dünya'nın en iyi 3 hakeminden biridir.
avrupa'da yönettiği maçlar ile türkiye'de yönettiği maçlar arasındaki uçurumun nedeni açıktır:
kendisi ve babası "futbol mafyası" dediğimiz ve belli çıkar çevrelerinin dümen suyuna göre hareket edip türk futbolunu manipüle eden oluşumun hakem ayağını oluşturmaktalar.
"sevgililik" denen evlenmeden karı-kocacılık oynama bokuna karşı olduğumdan soruyu "1 milyon dolar verseler eşinden ayrılır mısın ?" şeklinde değiştiriyor ve "hayır." şeklinde yanıtlıyorum.
"iyi"den kasıt "efendi" ise yeterli miktarda vardır ortalıkta. bunlar öyle gönül eğlendirceğiniz, düzenli seks için ilişkiye başlayacağınız adamlar da değildir ha. bunlar tam aile babası olacak tiplerdir. mesleğini eline alıp evlenince ailesi dışında bir şey görmez bunların gözü, salaktırlar zira.
ha sen sempatik, havalı vs. özetle "piç" erkekleri tercih ediyordun değil mi ?
yaş otuza gelince, yumurta kapıya sıkışınca , ortada fellik fellik "evlenilecek adam" aradığın gün gelme yalnız bunların yanına zira alacağın yanıt belli:
"siktir git!"
şimdi git doyasıya, canının istediği kadar, envai pozisyonda kallavi yarrağını ye!
lan efendi erkekler siz de değerinizi bilin, çizginizi bozmayın. ve emin olun ki her şeyi zaman gösterir. gerçekte "seçilen" değil "seçen" sizsiniz.
ortalıkta orospu kaynıyor diye her kızı aynı kefeye koymayın. günü gelir en iyisi ile birbinizi bulursunuz.
devlet başkanı mihail gorbaçov tarafından gerçekleştirilen, glasnost ve perestroyka adı verilen iki reform ile kapitalizm ve emperyalizme boyun eğen devlet.
ülkücü ve büyük bir kesim milliyetçinin (benim de dahil olduğum bir kısım milliyetçiyi tenzih ediyorum.) varlığını her daim hatırda tutacak, onların düşüncelerini başta tbmm olmak üzere yüksek mecralarda dile getirecek partidir. bu yüzden o ''milliyetçi omurga'' dediğimiz mefhumun korunması gerekir. doğal olarak mhp oy kaygısı güdemez zira farklı etnisite mensubu insanların bunu kabul etmeleri ekstrem koşullar dışında mümkün değildir. eğer mhp tarihini iyi öğrenir, analiz ederseniz bunun farkına varırsınız.
şurası da doğru ki mhp bahsettiğim bu özelliğini türkeş'in ölümünden beri kaybetti ve belli kesimlerin rant yuvası, oyuncağı haline geldi. burada mal, mülk, makam sevdalısı grupların çabaları da yadsınamaz.
partinin başına geçecek kişinin yukarıda bahsettiğim ''milliyetçi omurga'' mefhumuna en ciddi sahip çıkacak, iktidar hırsı, oy hevesi ile milliyetçi çizgiden vazgeçmeyecek bir aday olmalı. yoksa mhp'nin diğer herhangi bir sağ partiden ne farkı kalır ki ?
bu konuları göz önünde bulundurup üste akademisyen kimliği, siyasi alandaki bilgi birikimini eklediğim zaman - bir ''lider'' olmasa da - ümit özdağ' başkan olarak görmek isterdim.