helezonik
104 (çalışkan)
altıncı nesil yazar 3 takipçi 4.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    gece geç saatlerde dinlenebilecek şarkılar

    223.
  1. O. Children - Dead Disco Dancer
    0 ...
  2. türk tarihindeki kırılma noktaları

    22.
  3. Enver Paşa, Babıali Baskını'nda (23 Ocak 1913) öldürülseydi Osmanlı imparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşına girmeyebileceğini söylerler.
    1 ...
  4. vermilion

    103.
  5. bir renktir. Kırmızının bir tonudur. Kırmızı, portakal turuncusuna kaçar. Türkçesi: (bkz: Zincifre)
    0 ...
  6. vüs at o bener

    2.
  7. Mario Levi'nin odasındayım, hikayemi okumuş. O ana değin aldığım tek geri bildirim: "Okudum, çok da beğendim". Oturmamı söyledi, konuşmaya başladı. Duymak istediklerimi söylüyordu. Eleştirilerini sert veya yumuşak arka arkaya sıralıyordu. Kırk dakika kadar oturduğumu hatırlıyorum. Artık kalkmak üzereyken birkaç tavsiye kitap ismi istedim. Hangi öykücüleri seversin diye sordu. Hemen atıldım "Vüs'at Orhan Bener en sevdiğim" dedim. Gülümsedi, "Zaten bana Sait Faik, Orhan Kemal diyeceğini bilseydim sana bu kadar zamanımı harcamazdım" dedi.

    Sözlükte bu yazdığımla birlikte, sadece iki entry'si olacak üstadın. Daha yazacaktım ama iki sınavım var yarına. Şimdilik böyle bir anı sadece...
    2 ...
  8. brad pitt ile arkadaş olan insan

    1.
  9. Yüksek tavanlı, kırmızı koltuklu bir konser salonundayız. Kalabalık. Birileri konuşacak heralde önümde bir kürsü duruyor. Benim yaşımda ve sosyoekonomik durumumdaki insanların aslında bu konferansa (gerçi ne olduğu hala belli değil) gelmeleri şöyle dursun en ön sıraya oturmaları sıradışı bir durummuş gibi hissediyorum. Yanımda sevgilim oturuyor. Huzursuz sanırım. Sıradışı olaylar karşısında hep husursuz olmuştur. Benimle yerini değişmek istiyor. Koltuklarımızı birbirimize veriyoruz. Yeni koltuğum bir kaç santim solda. Çevreme bakınıyorum farklı bir şeyler görmeyi bekliyorum. Az önce sağımda yaşlı, beyaz saçlı bir kadın oturuyordu. Sevgilim, onun Safiye Soyman adında bir sinema eleştirmeni olduğunu söylemişti. Şimdi solumda kim oturuyor acaba? Hangi ünlü, hangi zengin, neredeyiz biz?

    Kafamı sola çevirdiğimde onu görüyorum. Sarışın üç numara saçlar, fight club filmindeki final sahnesindeki saçlar. Önüme dönüyorum. Orada burada karşılarına çıkan ünlülere el sallayan ya da imza günlerinde kuyruklarda bekleyip; "ay ben sizi çok seviyorum bir imzanızı alabilir miyim?" diyen insanlardan değilimdir. Gözlerimin ucuyla ellerine, giydiği ayakkabıya, pantolonuna bakmakla yetiniyorum. Bir kadın önümde durmuş, o esnada fark etmedim. Sevgilim uyarıyor beni, kadın elime ağır bir kitap tutuşturuyor. Bu kitabın aynısını yıllar yıllar önce ilkokulda görmüştüm. Hatta Seyfi Teoman diye bir sinemacı bu kitabın filmini bile çekmişti. Elime tutuşturulan kitap, ilk okul çocuklarına tatil öncesi verilen bildiğimiz ödev kitaplarının en kalınıydı. içini karıştırdım, büyük puntolarla yazılmış basit cümleler koca koca resimler karşıma çıktı. Hemen kapadım kitabı. Odaklanamamıştım. ilgim hala yanımda oturan sarışındaydı, sevgilim olmayan sarışında. Bu sefer biraz daha kafamı sola çevirerek baktım. Ne bakıyorsun derse; "Size de aynı saçma kitabı mı verdiler ona bakıyorum" diyecek, onu tanımamış numarasına yatacak, en cool ben olacaktım. Hiç bir şey demedi hatta o da kafasını çevirip benim kitabıma veya bana baktı bilemiyorum ama kafasını bana doğru çevirdiğine eminim. Bu arada ince bir kadın sesi konuşmaya başlamıştı. Ses sanki koltukların altından geliyordu, akustik ambiyansın ve kaliteli ses siseminin birleşimiydi bu, bu seksilik. Şöyle demişti: Katı Olan Herşey Buharlaşıyor/Marx'ın Modernitesi isimli konferansa hoşgeldiniz. Huzurlarınızda Marshall Berman. Şimdi, herkes alkışlıyordu yanımdaki sarışınlarla beraber ben de alkışlıyordum. Alkış kesildikten sonra sol tarafımdaki adam kucağına katlayıp koyduğu trençkotunu ve onun üzerine koyduğu kalın kitabı düzeltirmiş gibi yaparken bir şeyler söyledi. ikinci kere dönüp ona bakma cesaretini böylece kendimde buldum ve o zaman anladım ki adam bana bir soru sormuştu: "Size de aynı kitabı mı verdiler?". "Heralde" dedim. Benimkini gösterdim. Bu sırada Marshall Amca konuşmaya başlamıştı bile. Fısıldaşmamızdan rahatsız olan arka sıralardan birisi sessiz olun uyarısı yaptı. Bu uyarıyı konferans bitene kadar farklı seslerden (bir tanesi sevgilime ait ince bir tondu) dört kere daha duyacaktım.

    Farklı farklı konulardan fısıldaşıyorduk. Arada Marshall Amca dikkatimizi çekiyordu ona kulak veriyorduk, sonra birimiz diğerine kısa ama ilgi çekecek bir soru yöneltiyordu. ilk soruyu patavatsızca ben sormuştum: "O değil de" diye başlamıştım cümleye, Size Atlas Silkindi filminde Galt rolü oynamanız için tekflif geldi mi?". "Geldi" dedi. Belki cevap vermeye de bilirdi. Belki de verilebilecek en kısa ve öz cevabı verdi ve daha fazla konuşmayalım lütfen demek istedi. Ama tek kelimelik cevabını verirken gözlerime bakması ve cevabı sonrasında gözlerimdeki heyecanı görmesi onu daha fazla şey söylemeye teşfik etti: "Sizce o rolün üstesinden gelebilir miyim?" diye sordu.

    Konferans sonrasında feci bir kalabalık çıkış kapısına doğru yönelmişti. Sevgilim, konferansı çok beğenmişti ve bu biraz olsun onu mutlu etmiş böylelikle ağzını açmaya karar vermişti. Koltuklarımızdan yeni kalkmıştık ki "Ben hemen eve gideceğim" dedi. Erken yatmalıyım biliyorsun yarın sunumum var". Hızla yürümesi hiç hoşuma gitmedi halbuki amacım sevgilimi yeni arkadaşımla tanıştırmak ve hemen sonrasında bizimle bir içki paylaşabilir miymiş onu öğrenmekti. Malesef ki bu dünya üzerinde zamanı en değerli olan benim sevgilimdi. Çoktan benden uzaklara gitmiş çıkış kapısının oralarda beni beklemekteydi. Elim mahkum arkadaşımın elini sıktım kuru bir vedalaşma yaşandı. Çıkışa doğru kalabalığın arasına dalınca Orhan Pamuk dikkatimi çekti dünyanın en mutlu insanıyım ben diye seslenen bir gülümseme yerleşmişti suratına. iyicene moralim bozuldu. Beş dakika sonra sevgilimi taksiye bindiriyordum. "Sen de bin. Beni bırakır devam edersin işte" dedi. "Yok" dedim, "biraz dolaşmak istiyorum".

    Biraz dolaştım. Hava soğumuştu. Ellerimi cebime soktum. Montumun yakalarını kaldırdım. ister istemez konferans binasının önüne doğru gitmişim, her çeşit insan, gazeteciler filan karışmak istemedim. Yan sokağa daldım. Önüme bir adam çıktı. Aynı istikamette yürüyorduk. O da yakalarını kaldırmıştı elleri ceplerindeydi. Sokak lambasının altından geçerken ayınlandı. Kısa sarı saçlarından, kafa yapısından tanıdım. Seslendim. Oteline kadar yürümek istemiş meğerse. Otelin barında bir şeyler içelim diye konuştuk. Benim güzel dediğim yerin onun için en çirkin olabileceğini unutarak; "Boşver seni güzel bir yere götüreceğim" dedim. Her zamanki barıma doğru yollandık. Bardan içeri girdiğimizde masada oturan bir kaç kişi beni laubali bir şekilde selamladı. Onları tanımıyordum ama hal ve tavırlarından sanki dün de bu bara onlarla gelmişim gibi bir halleri vardı. Hepsi şişman insanlardı. Bunlar ne zaman benim arkadaşım olmuşlardı ki!

    Bir anda içinde bulunduğum durumun, yaşadığım son iki saatin hiç de inandırıcı olmadığı geldi aklıma. Sevgilim bana kızmakta haklı olabilirdi. Konferans çok güzel olabilirdi. Orhan Pamuk belki de en mutlu adam değildi. Ben şu an karşımda oturan adamla tanışmamış olmalıydım normalde. Hem karısı neredeydi bu adamın? Bir yanılsama olmadığından emin olmak istedim. Bu ihtimal beni çok korkttu birilerine benzeyen birilerinin beni bu kadar çok korkutacağını düşünmezdim. Gerçi geçenlerde Cem Yılmaz'ın dublörü dedikleri adama bir izdivaç programında rastlamıştım, bir kızcağıza dünyanın en kafiyeli şiirini yazmış evlenme teklif ediyordu. O görüntüyü korkunç bir uyarı olarak algılamamış hafif bir mide bulantısıyla kanalı değiştirivermitşim. Bir şekilde gerçek denilen şey ortaya çıkmalıydı artık. Büyük bir cesaretle arkadaşım birasından ilk yudumu alırken hızlıca bir şeyler geveledim ağzımda: "Lan Bekir! Sen misin Oğlum?". Arkadaşım keyifle birasını içerken bana baktı. "O ne demek?" dedi. Gerçek aydınlanmıştı: Sevgilim yine sudan bir bahaneyle husursuzlanmıştı, konferans gerçekten çok sıkıcıydı, karşımdaki gerçek Brad Pitt'di ve ben Orhan Pamuk kadar olmasa da son iki saatir oldukça mutlu bir adamdım. "Bu..." dedim. "Bu... Bizim oralarda birasını içen ilk kişiye böyle söylenir: "Labesemio". inandı, ne anlama geldiğini sordu ama ondan önce ben de biramdan ilk yudumumu alırken Labesemio dedi. Eski Türkçe'de kullanılan farsça bir kelime olduğunu, hiç yalnız kalmayasın anlamına geldiğini söyledim. Yine inandı. Hemen konuyu değiştirip; "Daha önce Asahi bira içmiş miydin? Ben çok seviyorum" dedim. Anlattı da anlattı. Bu biranın başka çeşitleri olduğunu ondan öğrendim. Biralardan konu viskilere, oradan James Bond'a oradan da oyunculuğa, ordan da özel hayatımıza geldi. Angelina ile ayrılmak üzerelermiş, araları ne zamandır açıkmış o yüzden getirmemiş onu. Duygulandım, benim de sevgilimle aramın açık olduğunu söyledim. Bağladık alkole kendimizi.

    Barmen Asahi bira kalmadığını söylediğinde biz zaten çok sarhoş olmuştuk. Türkiye de bulunan sadece 33 cc'lik şişelerden onar tane içmiştik. Barmen zaten artık Asahi bira almayacaklarını Türkiye'ye dağıtımın oldukça azaldığını söyledi. Aldırmadım ona, arkadaşımın cebine götürdüğü eline vurdum, hesabı kaşla göz arasında ödeyiverdim barmene. Sonra kol kola girdik. "Gitme oteline, uzakta kaldı şimdi orası bir taksiye binip bize gidelim, salonda sana yer açarım" dedim. Bize gittik. Annem, anneannem uyanmasın diye sessiz hareket ettik. Salonda yer açamadım ona sarhoşluktan, kıvrıl üçlüye dedim. içeriden pijama takımı getirdim. Üstünü giydi altı poposundan geçmedi, kıvrılıverdi üçlüye orak ve çekiç desenli boxerıyla. Berjerin üstünde duran tv battaniyesini üzerine örttüm. Işığı kapadım, "sabah uyandır beni yedi'de" dedi. "Hı hı don't worry" dedim. Neden bu rüyadaki tek ingilizce cümleyi bu sahnede kurdum onu hiç anlamadım. Işıkları kapadım. Odama süzüldüm sessizce. Yatağıma girer girmez uyandım.
    3 ...
  10. ağlatan enstrümantal parçalar

    66.
  11. williams "schindler's list theme"
    1 ...
  12. türkiye ye dair iç burkan detaylar

    56.
  13. ilk (belki de tek) değeri para olan insanların hekimlik, avukatlık veya öğretmenlik yapması.
    1 ...
  14. akinator

    10.
  15. ne biçim şey bu yahu, sofokles'i geçrtim, david mamet'i bile bilemiyor. Hatta David Mamet'in bir çizgi roman kahramanı olduğu konusunda ısrarcı davranıyor, çok güldüm.
    1 ...
  16. keşke bunu ben yazsaymışım dedirten öyküler

    1.
  17. Honore de Balzac "gizli başyapıt (Le Chef-d'oeuvre inconnu)"

    yeni keşfettim okudum ve böyle söyledim. sonra, baktım sözlükte insanlar keşkelerini yazmışlar ben de yazayım dedim;
    böylesi bir duyguyu daha önceler de hissetmiş olabilirim ama o kadar seyrek ki hatırlamam için yatağıma uzanıp dimağımı yormak zorunda kalırım.
    Nedenki, benimkisi basit bir kıskançlıktan ziyade "başka bir kişilikte doğsaydım" ın keşkesi. Sıradan zamanlarda, bunu bana söylettiremezdi kimse.
    1 ...
  18. unutulmaz çizgi film replikleri

    191.
  19. haiku

    31.
  20. dün gördüğümde
    otobüsteki kızın
    rüyasındaydın

    böylesi güzel haikular daha çok yazılmalı...
    0 ...
  21. en saçma şarkı sözleri

    313.
  22. çalkala yavrum çalkala
    şehriye çorbası gibi
    allah sana mal vermiş
    alaman bombası gibi
    kaldır kaldır vur yere
    muhtar kellesi gibi
    gibi
    ...
    1 ...
  23. shearwater

    2.
  24. vokalin akustik piyano sesine çok yakışan bir ses tonu vardır. Şarkı sözlerine ayrıca dikkat etmek lazım...
    "home life" isimli şarkı özeldir. sizi ağlatabilir, dinle(me)yin!

    but now the boys are away,
    and such kicks they are having;
    slashing away at the forest walls,
    with their bitter knives.
    sparks bloom in their eyes,
    and they never look tired.
    will they never look tired?
    1 ...
  25. türkiye nin demokrasi tarihi

    2.
  26. Tevfik Çavdar "Türkiye'nin Demokrasi Tarihi"
    1 ...
  27. şah ismail

    26.
  28. Diyarı aşka sultanam dila men de zamanılda
    Vezirimdir gam u gussa oturmuş iki yanımda
    Men ol şahbaz-ı kühsarem başeğmem gülle-i Kare
    Nice anka kimi yavru uçurdum aşiyanımda
    3 ...
  29. asahi

    3.
  30. japon birası. çok lezzetlidir, içiğim en lezzeti biradır. Wagamama ve sushico gibi yerlerde içtim, arakdaşın biri akmerkez makroda satılıyordu dedi. Yok mu abi anadolu yakasında yakın bir yerde? Arıyorum...
    1 ...
  31. little soul

    1.
  32. o büyük bir dertten muzdariptir size göre. küçücük ruhuyla bütün evrene kafa tutmaktadır, size göre işi çok zordur, vakit harcamaktadır, yazık etmektedir kendisine. onun ise istediği; kendisine acınması değil, sadece saygı gösterilmesidir. kimseye olmadığı kadar dürüst davranmaktadır size.
    O, bir şarkıdaki en alakasız distortion gitardır. kafa karıştıran bir pulsating tonudur. sarhoş bir bariton vokalidir.
    Yine de küçük ruhunuz boğazınızdan yukarı şu kelimelerle fışkırır:

    My little light
    Is going to shine
    Shine out so bright
    And illuminate your mind

    My little soul
    Will leave a footprint

    This little voice
    Is going to sing
    I have no choice
    It will infinitely ring

    My little soul
    Will leave a footprint

    I'm channeling the universe
    It's focusing it's love inside of me
    A Singularity

    My little words
    Are going to sting
    Haven't you heard
    The pain and joy they bring

    My little soul
    Will leave a footprint

    I'm channeling the universe
    It's focusing it's love inside of me
    A singularity

    Your little eyes
    They're going to see
    I can't disguise
    The beauty inside me

    My little soul
    Will leave a footprint

    iyi ki D&R'a gelmesi beklenmemiştir bu albümün. internetten indirilmiştir en illegal tarafından.
    neden ki kendi ayak izlerimizi takip etmenin zamanı gelmiş, hatta geçmektedir.
    * *
    4 ...
  33. uzaktan sevişme cihazı

    1.
  34. demolition man isimli filmde vardı bu cihazdan. Sylvester Stallone ve sandra bullock karşılıklı koltuklara oturup gözlük gibi takıyorlardı kafalarına bu cihazı, sonra bir şeyler oluyordu işte abuk sabuk *
    0 ...
  35. helezonik

    1.
  36. edip cansever

    63.
  37. (...)
    'mutluluğun sana verdiği tatili yaşıyor
    bir açılıp bir kapanıyor kirpiklerin
    bilmem alınır mısın söylersem
    unutulmuş bir çirkinlikten başlıyor güzelliğin'

    şairin son şiirlerini bir araya getiren "sevda ile sevgi" isimli kitapta hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerini bulabiliriz.
    2 ...
  38. tehlikeli oyunlar

    50.
  39. Oğuz Atay'ın "Günlük"* isimli kitabında bu muhteşem metnin ortaya çıkış sürecini tüm detaylarıyla görebiliriz.
    2 ...
  40. antoine de saint exupery

    8.
  41. taksim'de bir sahaf dükkanı sahibinin yalancısıyım;

    bu adamın uçağının düştüğü alanda o günlerde tek bir uçak düşürülmüşmüş. Bu düşüş vakasını araştıran yazarın iki hayranı araştırmalarını filme alıp bir belgesel yapmışlar. Bu belgeseli izleyen 80 yaşındaki bir alman pilot ki yazarın başka bir hayranıymış, çocuklarına hevesle küçük prens okuttuğunu söylermiş, arşivleri karıştırdığında o zamanlarda yazarın uçağının düştüğü yerde filosuyla beraber devriye uçuşu yaptığını o tek başına uçan uçağı vuran alman pilotun kendisi olduğunu hatırlamış.
    5 ...
  42. erkek gibi kadın

    21.
  43. trip atmayı sevmeyen kadınlar için kullandığım deyimdir.
    1 ...
  44. 20 yaşlarındaki bencil çocuklar

    3.
  45. bu çoculardan çok yoktur etrafta ama siz heryerde görürsünüz onları.
    * ararlar ilişkilerinde. ama kendileri küsmeyi çok severler.
    geleceği sürekli düşünürler ama gelecek bahsi sıkar onları.
    hep söz verirler ama istisnasız hepsi yalancıdır, az veya çok, hepsi yalan söyler.
    kimseye güvenmezler ama güvenirmiş gibi yapmakta üstlerine yoktur.
    zekaları 110'nun üstünde olduğundan hepsi üniversite öğrencisidir, hiçbiri matematik öğretmenliği, kimya mühendisiliği gibi sayısal bölümlerde okumamaktadır.
    üretmeyi severler ama hepsi iktidarsızdır.
    hep çok iyi adam dersiniz onlar için, onların umrunda değildir.
    1 ...
  46. matematik ve korku

    1.
  47. Sevgili oğlum,
    yeni yılda Matematik'le aranın düzelmesi dileğiyle, her şey gönlünce olsun.
    sevgiler...
    annen
    31.12.01

    Onca zorluğun altından kalkamamışcasına bir de matematikten sınav yaparlar bizi, yıllarca. Halbuki, matematik ya arkadaşınızdır, ya da sessiz sakin arka sırada oturan, halı saha maçlarında tellerin arkasındna sizleri izleyen çocuktur. Siz top ayağınızda gole doğru giderken maçın en heyecanlı anında onunla göz göze gelirsiniz. Çocuk, o akşam rüyanıza girecektir. hiç konuşmayan o velet, bağıra bağıra sizi kovlayacaktır.

    kimdir bu matematik, sizinki gibi annesi babası var mıdır, doğmuş mudur yoksa aniden var mı olmuştur o haliyle?

    Aslında Ali Nesin'in değil Matematiğin ta kendisinin hayatta korkacak tek şeyleri matematik olan çocuklar için yazdığı, matematiği tanıma rehberidir bu kitap.

    Matematikle iyi anlaşmak için onun tüm formüllerini, şablonlarını ezberlemek gerekli değildir. Yel değirmenleri kadar zararsızdır aslında matematik. Ondan gözlerinizi kaçırmak yerine, aniden yanına oturup "merhaba" demelisiniz, "senin adın ne?"
    3 ...
  48. rainer maria rilke

    18.
  49. ithaki yayınlarından çıkan Rilke'nin "bütün hikayeleri" isimli kitabın kapakçığında yazan, Robert Musil imzalı, rilke için söylenmiş söz:

    "ne rilke'den önce, ne de ondan sonra izlenimin bu dingin ve yüksek gerilimine ulaşılmıştır... O, bir gün ortaçağ dinselliğinden hareketle insanlık ülküsünün ötesinde yeni bir dünya imgesine giden yolda, yalnızca büyük bir ozan değil, eşi bulunmaz bir yol gösterici olacaktır."
    1 ...
  50. söylem

    7.
  51. her tamlamaya, her kalıplaştığını düşündüğümüz kelime gruplarına (#4847585) ben o söylemi sevmem ki denmez. söylem, ideolojik temelli olmalıdır. örnek olarak; kapitalist söylem, feminist söylem gibi...
    1 ...
  52. facebook

    1045.
  53. o altıyüz arkadaşıdan hangisi göz rengini biliyor? hangisi portakal suyu sevmediğini biliyor? hangisini evine davet edebilirsin? hadi göz rengini biliyor, vişne suyu içtiğini de biliyor, hadi diyelim ki evine de geliyor. Peki, kaçına ben sana kahve yaparken sen de geçen yaz arkadaşlarla gittiğimiz plajdaki bikinili fotoğraflarıma bak dersin? Biz geçen gece barda çok eğlendik bak bunlar da eğlendiğimizin hatta sarhoş bile olduğumuzun kanıtı diye fotoğraflar gösterirsin? Görgüsüzlük hat safhada. Hayır sadece o da değil. Fotoğrafların manevi değerlerini o kadar çabuk öldürüyor ki şu tagleme işleri filan. Diyelim ki sevgilisin birisiyle, öpüşürken ki fotoğrafınızın işi ne orada, ne bu nispet yapma isteği bu kadar! o fotoğraf sen de yok mu? sevgilinde de yok mu? Var! E başka kimin için özel olması gerekiyor, kimlerin görmesi gerekiyor sevgilinle ateşli öpüşmeni! görgüsüzlüğün sınırlarını zorlamayı, zamanımızı hoyratça harcamayı geçtim, güzel anılarımızı ortamlara meze yapıyoruz. O bikinili fotoğraflarınıza bakıp kim diyor acaba "ah ne kadar güzel tatil yapmışlar şunlara da bak çok kıskandım" diye. Kimse, vücdunuzun hani bölümü hangi fotoğrafınızda daha güzel çıkmış ona bakılıyor. Başka ne işe yarıyor bana mantıklı bir açıklamasını yapanlara diyeceğim ki (kendi vitrinlerini süslemeye çalışanlar hariç tabii!); önemsemeyin şu cümlelerimi boş konuştum!

    Ayrıca şunu da belirtmek de fayda var, facebook u türlü türlü kullanma yolları vardır. Facebook, demiyor ki sana fotoğraf koymazsan, ilişki şeklini belirtmezsen sayfama giremezsin! Malesef ki özellikle istanbulda yaşayanlar için facebook en kapsamlı event rehberidir hatta üreten genç jenerasyonun birleşme ve dayanak noktası olmaktadır gittikçe, facebook u bir vitrin olarak kullanmak bizim tercihimizdir!
    8 ...
  54. hedef xx

    0.
  55. şakşakcılıktan ya da arkadaş olan yazarların birbirlerini "tamamlamasından" ziyade, üreten genç jenerasyonun birbirlerini desteklendiğini gösteren başlıktır aynı zamanda.
    0 ...
  56. 28 uluslararası istanbul film festivali

    4.
  57. dev perdede izleme olanağına kavuştuğumuz bir hazine niteliğinde filmler bu sene de vardır.

    (bkz: genç kız pınarı)
    (bkz: sebastian)
    (bkz: andrei rublev)
    (bkz: çölün simon'u)
    (bkz: nazarın)
    (bkz: jeanne d'arc'ın tutkusu)
    1 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük