Mezun olduğum fakültede yüksek ihtimalle ikinci lisans eğitimi hakkını elde edeceğim bölüm. Bir yandan Amerikan kültürü ve edebiyatı okurken bir yandan da Rusça ve Rusya çalışacağım.
Ben bu işe gıcıgım. Koca koca adamlar bilgisayar zekası ile sayfalar yazıyorlar. Cümlelerde ne özne var ne taraflı bir kelime seçimi ne de başka şey. Hatta bir arkadaşım sıfatları bile doğru seçmek için gayret ediyor.
Afedersiniz ama, başlarım ben böyle işe. Biz bu çalışmamızda gibi saçma sapan öznenin olmadığı cümlelerle, zaten var ve sürece dahil olan kendimizi metinden koparmak için tarafsız kelime arayışı ile ortaya ancak bir rapor çıkar.
Sosyal bilimler için iş o kadar komik ki koca koca adamlar böyle saçma sapan tez yazıp bir de bu yazım metodunu savunup aynı zamanda kült eserleri okurken göremiyorlar: okuduklarının hiç bu kurallara uygun olmadığını.
Foucault bugün yaşasa yazdığı tez bu teknik konulardan bakılıp vasat denirdi. Vasat olan bu yazım tarzı.
bir devletin, kökeni yüzlerce yıla yayılan bir devlet mekanizmasının yüzlerce vatandaşının ölümüne bile isteye izin verdiğini düşünmek en en iyi ihtimalle cahilliktir. diğer türlü kötü niyettir.
beyler, bu coğrafyada bu tarz, sizin zan ettiğiniz gibi işleyen bir devlet mekanizması söz konusu olsaydı o devlet ayakta kalamazdı zaten. kalamayanlar ortada.
bu nedenle bu darbe girişimine tiyatro demek kötü niyetlidir. yahut cahilliktir. ama nihai olarak devlet olgusuna karşı bir küçümsemedir. bu da çok zararlıdır.
bakın, hükümet demedim, özellikle üzerine basa basa yüzlerce yıllık devlet mekanizması / aklı dedim. hala tiyatro diyen de şehit olanlara ayıp etmesin, otursun düşünsün. bu ülkenin insanları muhalif olayım derken kör olmaya başlarsa ortaya sadece karşılıklı kör dövüşü çıkar onun da kimseye faydası olmaz.
Bu tarz eylemler öncesinde bir hazırlık gerektirir. Öncelikle ülkenin ana odağını metropollerden çekmek gerekli. Zira Ankara-izmir-antalya-istanbul dörtlüsü böyle bir serbestlik anında hızı kontrol edilemeyecek kitlesel hareketlere (yönelimlere) neden olur.
Gerek yok. Kontrol iyidir.
Metropolde kitlenin kontrolsüz davranışı daima varoşu ve anarşiyi besler. Göç zincirleri doğurur. Beyin göçü başta olmak üzere.
Önce ülkenin şehirleri metropol dışında da kalkınır. iş oranları (buna sağlık dışı hizmet sektörü, sözgelimi yazılım gibi sektörler) da tarım ve sanayi dışı sektörde yükselir ise ben de desteklerim.
Bazı bölgelerde yasal olsun. Böylece hem güzel bir denge yakalanır hem de yasa dışı örgütlerin etkinliği uyuşturucu için azalir. Hem de devlet vatandaşı ne kadar bağımlı kimler hangi yaş ve cinsiyet grubundakiler hangi gelir grubundakiler kullanıyor takip etme imkanı elde eder.
Kendisinin güzel bir makalesi vardır, medeniyetlerin ben-idraki adında. Makale güzeldir ama sadece makalede çin üzerine fikirleri dahi siyasi projeksiyonunun dar olduğuna bir işarettir.
Kendisi iyi bir akademisyen, kötü bir siyasetçidir.
Atatürk için söylene gelen bir söz vardır: o olmasaydı da kurtuluş savaşı yapılırdı, şeklinde.
Öncelikle bu söz doğru. Bakıldığında o dönemde Anadolu'da direniş hareketi söz konusu. Osmanlı'nın genç yaşta çok iyi yetişmiş vatanperver subayları ki bunlar on yıl boyunca cephe cephe dolaşmış fedakar kişilerdir, bu hareketin içindeler. Atatürk de bunlardan birisi.
Lakin kurtuluş Savaşı'nın yapılması demek onun kazanılması demek değildir. Atatürk dışında bir komutan, tarihe şimdiki zamandan bakmak ve olsaydı etseydi ile konuşmak doğru değil ama, yine de Atatürk dışında bir komutan böylesi bir savaşı başarıya ulaştırmakta muvaffak olamazdı.
Atatürk'ü çevresindeki tüm subaylardan daha farklı daha özel yapan kendisinin son derece realist ülkelere sahip olmasıdır. Bunun en iyi örneği izmir'de düşmanı mağlup ettikten sonra ömrü boyunca hasreti ile yaşayacak olsa da misakı milli içinde yer alsa da Selanik'e ordusunu yürütmemiş olmasıdır.
O anda Atatürk Selanik'te kazanacağı hiçbir şey olmadığını fark etmiş olmalı. Çevresindeki herkes, her subay ilk defa tek ağızdan bir galibiyete inanıp Selanik için hemfikir olurken Atatürk durmayı seçti. Bu büyük bir irade ve kuvvetli bir bilincin göstergesidir. Atatürk ömrü boyunca Selanik hasreti ile yaşadı son gününde dahi Selanik'i afet inan'a anlattı ama oraya ordusunu sürmedi.
Oysa Yunan ordusu tüm kuvvetleri ile son bir savunma savaşı için orada Türk ordusunu bekliyordu. Peki gerçekten kazanmış olsaydık ne olurdu?
Bu sefer belki de tarihi bir mirası uyandırır ve Türkler Avrupa'da korkusu ile zaten kendi içinde münakaşa halinde bulunan batılı devletleri kısa süreliğine de olsa bir birlik anına sürüklerdik. Sonucunda zaten hali yıllarca savaşmaktan (15 seneyi buluyordu neredeyse) ordu ne kadar direnebilirdi? Meçhul.
Kaybedilse zaten Ankara'ya kadar bir yol Yunan kuvvetleri için açılmış olurdu.
Atatürk'ü büyük yapan işte durması gereken, ilerlemesi gereken, çekilmesi gereken noktaları tayin etmedeki bu kuvvetli irade ve büyük bilinçtir. Kişisel özlemlerini, bir acıya dönüştürme pahasına milleti ön plana alan bu kişiye karşın ister sevin ister sevmeyin ama bir devlet büyüğü olarak kendisine Atatürk'e saygı duymak her devletini seven insanın yerine getirmesi gereken bir vefa borcudur.
Çok şükür ağzım laf yapar. insan okumasını bilirim. Nerede ne söylenir, tahmin ederim. Tüm bunları destekleyen çok şükür bir bilgi birikimi de var. insanlara sadece kuru mantıklı nedenler değil onları harekete geçirecek bir yol inşa etmeyi de iyi beceririm.
Ama tüm bunlar insanı başkan kılmaz. Neden? Çünkü bunların bende olduğunu ben ilan ediyorum. O nedenle benden daha başkan olmaz. Ama dediklerimizi açalım:
Oysa, başkan olmanın, lider olmanın, seçilmenin kuralı bu özelliklere sahip olup aynı zamanda bunları senin söylemen değil karşındakilerinin söylemesidir. Sonra herkeste bir düşünce, bu adamdan tam başkan olur, şeklinde. Gerisi yükselen heyecanı kontrol etme yetisi.
Kısacası, Machiavelli'nin dediği gibi: Virtu, Virtu ve Virtu.
Virtu = şanslı olma
Virtu= şansını doğuracak anları sezme yeteneği
Virtu= şansı elde ettiğinde onu kontrol etme yeteneği
Yahudi değildir. Yahudilere bir düşmanlığı yoktur. Ne Osmanlı ne Türkiye tarihinde Yahudi düşmanlığı söz konusu değildir.
Yahudilik ile siyonizmi eş görme şeklindeki bakış açısı dar ve siyaseti asla beceremeyecek ve anlayamayacak olan bir kimseye özgü cahilliktir.
Bu ülkeye birçok Yahudi asıllı Türk vatandaşı yüksek hizmetler vermiştir. Büyük devletler Yahudi asıllı tebalarını / vatandaşlarını organize etmeyi bilen devletlerdir.
Bunun dışında Yahudilik ile Türklük de pekâlâ beraber gidebilir. Bugün hala ülkemizde yaşayan Karay Türkleri, Avrupa'daki ve Volga nehrinin çevresindeki Yahudi Türkler hem tarihte hem şimdi bu duruma örnektir.
Özetle, Yahudi olmayan ama Yahudilik ile bir sorunu da olmayan vatansever bir yazar
Yukarıdaki kimseden farkı ise aklını basit işlemlerin ötesinde de en azından siyaset, tarih mecrası için kullanabiliyor olmasıdır. Gerisi boş laftır.
Türkiye'de aptal bir kesim var. Bunlar kendilerine Atatürkçü diyorlar ama Atatürk yaşasa ilk onları hedef alırdı.
Uzun yazmaya mecalim yok ama ister yobaz ister cahil ister ileriye alalım meseleyi ve bir parti yanında takılarak makam mevki elde etmiş olsun bu ülkenin insanı bu ülkenin insanıdır.
Bu ülkenin insanları ancak yine bu ülkenin insanlarına muhtaçtır. Onları öteki kılarak, çomar diyerek o bu şu diyerek günah keçisi ilan ederek ne demokrat ne Atatürkçü olursunuz.
Atatürk döneminde elindeki insan nüfusu şimdiki bu çomar diye aşağılanmaya yeltenen insan nüfusundan çok daha cahildi.
Madem rahatsız oluyorsun, çözüm üret, anla dinle konuş ve çözmeye çalış. Hakaret ettigin anda ise kaybedersin.
Genelde ülkelere en çok zarar veren de kendini aydın sanan ama oysa sadece emperyalist devletlere stepne görevi gören bu kesimdir.
izmir ne mi alaka? izmir maalesef bu kesim için bayrak şehir olarak öne çıkıyor.
Sokak sokak bir zümreye mensup birini aramak terör eylemidir. Devletin üniter yapısını tehdit eder.
Neden?
Bir devleti devlet yapan yasa koyucu olması ve yasaları uygulayan olmasıdır. Bireyler bu yasalara göre yaşar karşılığında devlet de halkın durumunu gözetir. Halk ise bireyden farklidir, birer birer değil bir bütün olarak halk olarak bir beden inşa eder ve bu bedenin temsili devlettir.
Şimdi sen sokakta bir zümreye mensup birini ararsan
1- kendin yasa koymaya ve uygulamaya kalkarsın
2- kimin ülkede azınlık kimin hangi azınlığın (bakın birey demiyorum zümre, azınlık diyorum, önemli) zararlı olduğuna karar vermeye başlarsın
bu da direkt olarak devletin üniter (merkezi) yapısını tehdit eder. Aynı zamanda hem devleti hedef aldığı için (alenen değil kafasını çalıştıran için ama dakikasında ortaya çıkan bir ilişki ile) bir terör eylemidir de.
Ayrıca, bugün Suriyeli insanları buldular ve ülkeden sürdüler diyelim. Sonra onu süren kitle, bu sefer bir başkasını sürmek isteyecektir. Bir kez çekiç haline gelen kitle çivi aramaya başlar.
Çevremizde Irak, Suriye, Libya ve daha eski zamanda iran bu tarz toplumsal çatışmalara sahip oldu. iran güçlü bir devlet geleneğine sahipti adapte oldu. Diğerlerinin hali ortada.
Kimse bir gecede komşusunu öldürecek seviyeye gelmez.
Önce komşusu ile birilerini öldürmek için bir azınlık için yola çıkar.
Sonra çember daralır.
Bu nedenle son yaşanan olaylara katılanlar devlete zarar vermektedir. Bu adı önemli değil ister adı Suriye ister Kürt ister islamcı ister kemalist ister liberal olsun bir zümreye hedef alındı mı, kâfidir devlete yönelik zarar getirmesi için.
Bugün sandalyede oturmaya zorlanıp hop oturup hop kalkan milliyetçi insanlar lütfen bir düşünüp kendine gelsin. Devlet dediğiniz hükümet değildir on yılda kurulmaz.
neden?
bir insanın kendi oluşumlarına karşı olmalarına saygı duymuyorlar. bu kadar basit. bu faşizmin en temel tanımlamasıdır. 2+2=4 gibi eğrisi aması falan olmaz. şehven, yani çoğu farkında olmadan faşistler ama bu masum değil onları korkutucu kılıyor.
neden?
aynı zamanda aşırı tehlikeli bir durum söz konusu. insanlıktan söz ediyorlar. insanlığın daha doğrusu aydın insanın gelişmiş insanın modern olan insanın şu veya bu şekilde ifade ettikleri özgürlükleri kabul etmelerini istiyorlar.
oysa, bütün bilinen dünya tarihinde insana dair kıyımlar hep buradan başlar. Bir kesim çıkar ve insanlık tanımını gunceller. Insanın, modern ya da çağdaş olan insanın şu düşüncelere sahip olması gerektiğini ifade eder. sonra o düşüncenin dışında kalanlar otomatik olarak insanlık tanımının da dışında kalırlar.
işte bir takım insanı, insanlık tanımının dışına itmek tarihte daima korkunç bir durum doğurmuştur.
en çok merak ettiğim iktidarı aynen yukarıda ifade ettiğim insanlık tanımları üreterek yaşamları kuşattığını ve kimin ölmesi kimin kalması gerektiğine karar verdiğini söyleyerek analiz eden ve kendisi de bir lgbt aktivisti sayılabilecek Foucault bugün yaşıyor olsaydı ne düşünürdü?
Zira tam da kendi iktidar mantığı daha doğrusu ifşa ettiği iktidar mantığı şu anda lgbt zümrelerinde mevcut.
Kimse size hak arayışında olmayın demiyor. Ama karşı düşünceyi korumamız saygı duymanız gerekir. Çağdaş insan sadece çağdaş insandır. LGBT oluşumunu makul, gerçek veya rahatsız edici buluyor olması onun insaniyetine bir şey eklemez de çıkarmaz da.
belli kesimlerin belirli kesimleri sürekli itham etmesi Avrupa ve Amerika'da da var. Amerika'da bu çok açık, Avrupa'da gizliden yürüyor ama bir kriz anında aniden belirgin oluyorlar. Geçiniz.
Kişi başına düşen milli gelirin çok üst olduğu ülkelerde insanlar sürekli sokaklarda. Gelir eşitsizliği nedeniyle. Amerika'da Amazon ve patronu sürekli gündemde.
Yani bunlar değil, geçiniz bunları, halk kendini nasıl görüyorsa ülke öyledir. Burada herkes Türkiye'nin bir sorununu yazmış dolaylı olarak gelişmemiş olduğunu ima ederek. Sorunlar çözülür ama ülkeyi gelişmemiş kılacak olan ise sorunlar veya çözümü değil bu tür sorunu gelişmemiş olmaya endeksleyen zihniyettir.
Sen kendini gelişmemiş olarak görürsen, bir tür aşağılık kompleksi içinde debelenirsen yabancı sana hiç acımaz.
mantıklı düşünün.
düşerse zaten aşırı yüksek ihtimalle öleceksin.
düşmezse zaten sonuç belli.
öyleyse sizin endişenizin olaya hiçbir faydası yok. kalpten endişe edip ekg çektirmek gibi değil bu. etkisiz elemansın. sal gitsin.
arada sallanır arada türbülans olur, hızla alçalır falan ama dünyada her gün her saat okyanus üzerinde 10-12 saat uçuşlar var, insanlar uçuyor. rahatla, gevşe yoksa mazallah uçak değil gerginlik nedeniyle kalpten gidersin.
Insanı kararları ayakta tutar. 85 yaşında sigarayı bırakan da hala güçlü bir yaşam birlikteliğine sahip olduğunu gösterir. 86 yaşında da başlar, canı isterse.
Bazı insanlar görüyorum imparatorluğu Slav diye nitelendiriyorlar. Şimdi bu paşalar Slav ne demek onu da bilmezler.
Moskova Rusları dersen bunlar zaten düpedüz altın orda kültüründen besleniyorlar.
Kiev Rusları dersen bunlar zaten Bizans kültürünü benimsemiş durumdalar.
Balkanlar dersen Katolik olanları apayrı bir dünyada.
Milliyetçilik dersen en az 500 sene daha yok dünyada.
Insanlar oturdukları yerden koca imparatorlukları koca kültürleri kafalarına göre yontup biçiyor. Kendi rüyasını tarihe giydirmek istiyorlar. Ama öyle bir dünya yok.
Osmanlı ise iyisiyle kötüsü ile çok önemli bir deneyimdir. Son cihan imparatorluğudur. Kendi içinde birçok kültürü içermiş birçok kültürü de kendi içinde bir senteze ulaştırmıştır. Bir yanda Bizans geleneği bir yanda iran geleneği bir yanda Asya geleneği diğer yanda ise mısır ve anadolu geleneği bir sentez olarak devlette vücut bulmuştur. Bu muazzam bir zenginliktir.
Lakin dünyanın değişmesi ile beraber diğer tüm imparatorluklar gibi iyisi ile kötüsü ile yıkılmış ve yerini Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakmıştır. Gökalp'in Türklük tanımı üzerine şekil alan Türkiye Cumhuriyeti de dar bir ırk temeline sahip olmadığı gibi imparatorluğun izlerini taşıyacak şekilde kültürel bir tanıma sahiptir.
Osmanlı da Türkiye de gerektiği yerde son derece merkezi yönetimin gücüne başvurmuş halkın amiyane tabirle baş olmasına izin vermemiştir.
Osmanlı ile Cumhuriyet birbirinden kopuk değil bir başkalaşım çizgisinin üzerinde ardıldır.
Bunlardan rahatsız olan da ya hazmedemez ya da cahildir.
Bu kadar basit.
Anne baba, kardeş hadi akraba da dahil edelim olmadıkça giden geri gelmese de olur. Hatta keşke gelmese, hayat ne onlarla başladı ne onlarla bitecek. Aile hariç. Zira onlarla başladı ve onlarla sürecek.
Yakın zamanda beklenen bu felâkette; istanbul'un nüfusunun nasıl köyler, ilk şehirler ile bağlantısının hala canlı olduğunu düşünürsek tüm ülkeyi dehşete düşürecektir.
Bu kavramlar komik ve bu kavramlara inanan insanlar da daima kendi alanında vasat ya da daha kibarca diyelim yetersiz olacaktır.
Zira, sözel yeteneği kuvvetli bir sayısal alan talebesi ile sayısal yeteneği kuvvetli bir sözel alan talebesi aslında zor olandır.
Bu olduğu zaman ancak vasat üstüne çıkarsınız. Diğer türlü kendi seviyenizin vasatının üzerinde dahi olsanız bir başka seviyenin vasatı olarak kalırsınız.
çağdaş dünyada en yakın örneği Amerika'dır. Bunu anlamayan bir yanda Amerika güzellerken diğer yanda Osmanlı kötüleyen tipler görüyorum. Kusura bakmayın ama bu tavır ahmakça.
Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet geleneğinin Osmanlı da dahil olmak üzere bin yıllık bir geçmişi olduğunu, Asya'nın bozkırlarından tut da Roma'nın yönetim temellerine kadar farklı kaynaklardan beslendiğini bilmeyen cehalet içindeki milliyetçiler de Osmanlı kötüleyerek milliyetçiliğe, Atatürkçülüğe en büyük zararı veriyorlar.
Bu yüzden biz bu çağdaş tarihin içinde hep derin bir kuyu kazarak yine o kuyuda göğü arayan adamlar olarak kalıyoruz. Çıkmaz sokaklarda kendimizi en çok kendimiz tahrip ederek.
Mesela ülkenin muhafazakar kesimi de muhafazakar fikirlere aynı Atatürkçü yahut milliyetçi insanların milliyetçiliğe en çok zarar veren olması gibi yine en çok zarar vereni. Bunu idrak ettiğimiz gün bir şeyler değişmeye başlayacak.
Okumak isteyenlerin, aynı zamanda okuyanların gerek konuşmak için gerek soru sormak için danışabileceği - okuduğum ve mezun olduğum lisans bölümü / aynı zamanda bir bilimden ziyade tarih gibi bir alan bir disiplindir.
Seneler sonra girdim. Daha önce 2012-2013-2014 YGS girmiştim.
ilk dikkatimi çeken sosyal bilimler testinin inanılmaz kolay hale getirilmiş olması. Bizim zamanımızda hem 40 soru vardı hem de oldukça ezber ağırlıklı ve sıkıntılı sorular çıkardı. Özellikle ezber tarih ve ezber coğrafya bilgileri insanları korkuturdu.
Diğer yandan din bilgisi ise eskiye nazaran dikkate değer ölçüde zor sorulmaya başlanmış.
Sonrasında, Türkçe testi bu sene yapılan ALES'e göre daha kolay eski YGS'lere göre çok daha kolaydı. Eskiden uzun ama gerçekten uzun paragraf soruları sorulurdu. Bir sayfada iki soru olduğu bir an sınav içinde mutlaka karşınıza gelirdi. Şimdi Türkçe soruları daha kısa ama daha şık sorulmaya başlanmış.
Eskiden zamanı yetiştiren Türkçe'den güzel netler çıkarırdı ama şimdi daha dikkatli olunması gerekiyor. Ayrıca anlatım bozukluğu gibi banko gelen bir soru tipi karşıma çıkmadı.
Matematik ise bu sene yapılan ALES'e göre zor ama mantık kurma becerisi açısından kolaydı. Öyle hendek atlanmıyor ALES gibi. Eskiden ise işlem ağırlıklı ve ezber ağırlıklı bir sınav varken bu sınav daha çok temel matematik bilgisi üzerine mantık kurma becerisi istiyor. Öyle formüller kafada girmiyor öğrenci ki bence daha isabetli.
Genel manada eskiye göre (2012-13-14) oldukça kolay bir sınav. Bu kadar kolay olması hoş değil çünkü çok eleyici olmuyor. Bence Türkçe 32 soru olmalı. 8 soru temel seviyede çok zorlamayan sözel mantık ile gelmeli. Böylece sınavda eksik olan eleyici yön burada teşkil eder.
Yoksa eşit ağırlık öğrencisi ciddi dezavantaja sahip olurken sayısalda derece kasanlar için de sınavın belirleyici olma yönü oldukça zayıflıyor.
Umarım herkes hakkında hayırlısını elde eder.
Sosyoloji düşünenler her şeyi sormak için mesaj atabilirler.
Sabaha gireceğim sınav. Birazdan çalışmaya başlayacağım.
Seneler sonra giriyoruz. Hedef iÜ Rus Dili ve edebiyatı.
Allah nasip ederse hedefi rahat elde edeceğiz gibi.
Okumak isteyenlerin, aynı zamanda okuyanların gerek konuşmak için gerek soru sormak için danışabileceği - okuduğum ve mezun olduğum lisans bölümü / aynı zamanda bir disiplindir.
tavsiyem ise: evinizdeki terapist kitabını edinip sindire sindire gitmeniz. ben denemedim ama bu terapinin başka yolunu edimledim, ve buraya gelip yavşak yavşak edimledim yazacak kadar da işleri yoluna koydum.
vakti zamanında girer, herkesteki ortak belirtileri okuyup rahatlamayı umarken; "ya ben farklıysam ve farklı olduğumu es geçip ölümcül bir hata yapıyorsam" diye daha beter halde çıkardım.
unutmayın: yaşam biyolojik bir mekanizma. sizden önceki sonsuz ve sizden sonraki sonsuz dünyanın haricinde, tam olarak böyle. ve bu biyolojik mekanizmanın yaşlanınca arıza vermesini bekleyin, evet şimdi de olabilir, ama şimdi yolda yürürken biyolojik olarak aşırı sağlıklıyken bir acemi sürücü de olabilir. her şeyin sebebi.
hayır, kendini kaybetme. ihtimalleri de görmezden gelme, ama ağırlığıyla gör onları. bu sana güç katacak, hiçbir zaman bir felaket senaryosunda çaresiz kalmayacaksın çünkü kafanda daha önce kurdun sen onu. sadece o felaket senaryosunun olma ağırlığını gör, o ağırlığı ile ihtimali canlı tut, ama yalnız o ağırlığı ile. sonra rüzgara bırak yaşamını, bizatihi yaşamın rüzgarına.
oluyor iki gözüm, insanlar sigara içerken o sigara açık kanalizasyona düşüyor da şans eseri orada sıkışan gaz yüzünden yine oluyor, kara baht.
ve unutma, herkes kendi dilinden konuşur. Ben de. beslen, saçma bulduklarını es geç ama şunu asla es geçme:
üç kişi var bu hayatta daima yanında olan, ve onları daima ne olursa olsun sevmelisin, karlı olan alışveriş ve duygusal açıdan mantıklı olan yaklaşım da bu.
geçmişteki sen
gelecekteki sen
şimdiki sen
ve bu insanları sev, hatasını da gör, ama onu da sev. affet, kendini. oldu, yaptın, insan yapar, oldurur, bazen bir şeyler bir araya gelir ve sürüklenirsin, ve oluverir. zaman makinesi yok ki güzelim. affet. acımak kendine veya kendini hakir görmek; gerçeği kaldırmaktan/karşına almaktan kaçmanın bahanesi olmasın. Konuş kendinle, ağla, ve affet kendini.
uzun yazdım, istemsiz; umarım birinin dişine tırnağına dokunur.