Radyoaktifin, insan sağlığına olumsuz etkisi nükleer enerjiden önce başlar. Wilheim Röntgen, X ışını (röntgeni) bulduktan dokuz yıl sonra 1904te röntgeni kullanan ilk teknisyenler ölmeye başlar. Dönemin endüstrisi radyasyon rehberi çıkarılmasına karşı çıkar. Ancak ilk adım olarak 1928de ikinci Dünya Radyoloji Kongresinde radiatton exposure (kullanım sırasında radyasyona maruz kalmayı) sınırlama standardı koyulur. Standartlar 1990lara kadar birkaç kez daha düzenlenir, fakat bilim adamları hala radyasyonun ne denli tehlikeli olduğu üzerinde fikir birliğine sahip değiller.
Önceleri sadece X ışınlarından dolayı radyasyon yanması, deri üzerinde oluşan yara ve çıban/ülser gibi etkilerle ilgilendiler. Sonradan radyasyonun çok daha geniş kapsamlı sağlık sorunları yarattığı görüldü; kanser, lösemi, katarakt, gibi yavaş gelişen hastalıklar, genetik hastalıklar, (özellikle kadınların fallopian tüplerindeki hastalıklar), bağışıklık sisteminin zayıflaması ve böylece diğer hastalıklara kolayca yakalanma
Etkinin kapsamı, maruz kalma süresine bağlıdır. 400 centisieverts seviyesinde radyasyon, birkaç hafta içinde acılarla dolu bir ölüme neden olur. 100-400 centisieverts arası seviyede ise çoğu kez kansere neden olur. Radyasyon incelemeleri Hiroşima sonrası etkiler üzerinde yapılmaya başlanır.
Nükleer enerji denince akla radyoaktif atık üretimi ve radyoaktif atık denince de nükleer reaktörler ve nükleer silahlar akla gelir. 1942de Enrico Fermi Chicagoda nükleer silahların, nükleer tıbbın ve nükleer enerjinin ilk adımı olan nükleer fizyonu başlattı. 50 yıldan fazla oldu, o zaman da yaratılan nükleer atıkların bile nereye ve nasıl konacağı sorusuna anlamlı bir cevap bulunamamıştı. Nükleer atığın radyoaktifliğini, doğal süreç 1 milyon yılda bile temizleyememektedir. Radyoaktif maddeler havadan, rüzgârla ve suyla geniş alanlara kısa zamanda yayılabilmektedir. Nükleer elektrik santrallerinin yarattığı atıklar, savaş ve tıp-ilaç endüstrilerinin yarattığı atıklardan çok daha fazladır.
Dayanıksız varillere doldurulmuş nükleer atıklar da büyük birer tehlikedir. Bu variller kaçak olarak kıyılara, su kenarlarına, mağaralara, çöp alanlarına atılmaktadır. En sağlam varil 10-15 yıl sonra sızmaya başlar. Bu sızıntılar yeraltı ve yer üstü sularına karışarak suyu kullanılmaz hale getirir. Bu suların içilmesi ve beslediği topraktan elde edilen gıdaların tüketilmesi ile kanser gibi öldürücü hastalıkları insanlara bulaştırır.
Sivil ve askeri tesislerdeki (özellikle Amerikan ve Rus silah sitelerindeki, reaktörlerdeki) kazalar sonucu kaçan radyoaktif maddeler, yüzlerce kilometre uzaklıktaki canlıları, insanları, yaban hayatını ve doğayı bozmaktadırlar.
1957 iskoçya Windscale, 1979 ABD Three Mile Island, 1986 Ukrayna Çernobil, 2011 Japonya Fukuşima I Nükleer Santral kazalarının etkileri halen devam etmektedir. Bu kazalar ve sızıntılarla beraber doğa tahribatı derinleşmiştir. insan sağlığını olumsuz etkilemesi ile kanser, sakat doğumlar ve envai çeşit hastalıklar türemiştir.
Bütün nükleer reaktörler belli bir süreden sonra kapanmak zorundadır. Ortalama ömürleri 40-50 yıl olan nükleer santrallerin şimdiye kadar yüzlercesi kapandı. Buna rağmen yeni reaktörlerin inşa edilmesi için hükümetler kolları sıvamış durumda.
Nükleer sızıntılar ve kazalardan kaynaklanan olumsuz sonuçları manipüle eden devlet yetkilileri adeta insan aklı ve vicdanı ile alay edercesine mevcut enerji politikasını savundular (Tokyo valisinin basına poz vererek radyasyonlu suyu ve ülkemizde eski sanayi ve ticaret bakanının radyasyonlu çay içmesi). Akabinde bu mantık ile nükleer santrallerin sayısı artmaktadır. Sinopta kurulacak olan nükleer santral bunlardan biri olacak. Bu sorun sadece Sinop halkının sorunu değil, ülke halkının sorunudur. Hepimizin doğmamış çocuklarını dahi etkileyecek bir ölüm makinesi olduğunun farkında olmak gerek.
Bu yazı nükleer teknolojinin sayısız zararlarına karşı açık bilinçlenme ve eylem çağrısıdır. Teknolojik ilerlemede merkezi yer tutan pratik aklı daha enerjik ve daha kapsamlı olarak uygulamaya koymamız gerek. Küçük gruplar halinde cılız sesler durumuna düşmüş çevre örgütlerini ve gönüllülerini yalnız bırakmamalıyız. Her birey ve her grup bu sorun etrafında kenetlenmeli ve mücadele birliği kurmalıdır. Aksi halde gelecek nesillere kirlenmiş, zehirlenmiş, bitmiş bir dünya bırakmış olacağız.
Ermeniler görülmemiş katliam yaptı
Genelkurmay Başkanlığı, Ermenilerin doğu cephesinde yaptıklarına görgü tanıklığı eden Rus yarbayın günlüğünü yayımladı.
1917 yılı sonları ile 1918 yılının ilk aylarında, Erzurum 2. Ermeni-Rus Kale Topçu Alay Komutanlığı yapan Rus Yarbay Tverdohlebov'un el yazısıyla tuttuğu günlüğü, Genelkurmay Başkanlığı tarafından, "Gördüklerim Yaşadıklarım" başlığı ile kitap haline getirildi. Türkçe, ingilizce, Fransızca ve Rusça hazırlanan kitapta Ermenilerin akıl almaz katliamları gözönüne seriliyor.
GENELKURMAY Başkanlığı, Ermenilerin doğu cephesinde yaptıklarına görgü tanıklığı eden Rus yarbayın günlüğünü yayımladı. Genelkurmay ATASE Başkanlığınca yayımlanan "Gördüklerim Yaşadıklarım" adlı anı kitabında, Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1917 yılı sonları ile 1918 yılı ilk aylarında, Erzurum'da 2. Ermeni-Rus Kale Topçu Alay Komutanlığı yapan Rus Yarbay Tverdohlebov'un el yazısıyla tuttuğu günlüğündeki notlarına yer veriliyor. Rus yarbayın günlüğünde Ermeni vahşetinin boyutları, akıl almaz katliamları gözler önüne seriliyor. Tverdohlebov'un anılarına yer verilen kitap, Türkçe, ingilizce, Fransızca ve orijinalin tıpkı basımı (Rusça) şeklinde hazırlandı. Tverdohlebov'un anılarına yer verilen kitabı sitesinde yayınlayan Genelkurmay, daha önce de Nevruz afişini kendi sitesinden kamuyonua duyurmuştu.
ERMENiLER HEP MAZLUMU OYNARLAR
Anılarda, "Avrupa ve Rus kamuoyununca da bilinen, şu an devam eden savaşa kadar ki eski Türk-Ermeni düşmanlığı meselesi muhtemelen şimdiki göründüğü yerden çok farklı bir yerdedir. Ermenilerin Türklere karşı nefreti eskiden beri bilinmektedir. Ermeniler daima kendilerinin mazlum ve ezilen bir millet olduklarını iddia etmişlerdir. Her zaman kendilerini hiç suçları yokken sürgün edilmiş, dinleri ve kültürlerinden dolayı ağır işkencelere maruz kalmış bir millet olarak sunmayı başarmışlardır" deniliyor. Ermenilerle aynı ortamlarda yaşamış ve ilişki kurmuş olan Rusların, onların medeniyet seviyeleri ve yetenekleri hakkında tamamen farklı düşüncelere sahip olduklarının belirtildiği kitapta, Rus Yarbay, yapılan zulüm karşısında Rus askerlerin Ermenileri aşağıladığını da anlatıyor. Özetle, kitaptan bazı bölümler şöyle:
KATLiAMI BiR DOKTOR ÖRGÜTLEDi
"ihtilalden sonra tüm engeller kalkınca, Ermeniler Erzurum ve çevresine geniş dalgalar halinde saldırmışlardır. Ermeni birlik komutanları, askeri birlik temsilcileri, oldukça hassasiyet göstererek, bütün halkın onurunun Ermeni ayak takımından az sayıdaki uğursuzun yaptıklarıyla ilişkilendirilemeyeceğini, bu ayak takımının Türklerden eski zorbalıklarının intikamını almaya çalıştıklarını, fakat aydın kesiminin tüm gücüyle buna müsaade etmemeye gayret gösterdiğini içeren itirazlarını dile getirdiler. En sonunda kendileri de, Ermeniler arasında, başıboş Ermenilerin kanun dışı hareketleriyle kararlı ve kapsamlı mücadele yöntemlerini uygulamaya geçirme kararlarını dile getirdiler. Bundan bir süre sonra Ermenilerin Türklere yaptıkları Erzincan katliamına dair haberler geldi. Bu vahşetin ayrıntılarını ordu komutanım General Odişelidze'den öğrendim. Olay şöyle gerçekleşmiş. Katliam bir doktor ve müteahhit tarafından organize edilmiş. Yani her halükarda ayak takımı birisi tarafından yöneltilmemiş. Bu katliamı düzenleyenlerin soyadlarını tam olarak hatırlayamadığımdan onların isimlerini yazamıyorum.
80 KiŞi ÇUKURDA 10 TÜRK DAHA KESiN
800'den fazla silahsız sivil öldürülmüş. Öldürülenlerin kendilerini korumak için karşı koyarlarken yalnızca bir Ermeni ölmüş. insanları koyun gibi kesmişler. Tutsak edip ölüme mahkum ettikleri insanlara kendi elleriyle büyük çukurlar açtırmışlar. Bu çukurların başına insanları gruplar halinde götürmüşler ve hayvan boğazlar gibi kestikten sonra çukurlara doldurmuşlar. Çukur başındaki bir Ermeni arsız arsız çukurdaki cesetleri sayarak, 'Burası 80 kişi mi oldu? Bir 10 kişi daha alır! Bir 10 daha kes' deyince, on kişi daha kesip çukura atmışlar ve üstünü toprakla kapatmışlar. Bu Ermeni müteahhit, sırf eğlence olsun diye bir binadan Türklerin teker teker çıkmalarını emretmiş. Dışarıya çıkanların kafalarını keserek, böylece yaklaşık 80 kadar insanı katletmiş.
ARABALARINI SÜREN KÜRTLERi ÖLDÜRDÜLER
Erzincan'dan Erzuruma ricat eden Ermeni sürüsü, yollarının üzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katletmişlerdi. Lojistik destek hatlarından çekilen, muharebe teçhizatına dahil toplar üstü kapalı at arabalarında naklediliyordu. At arabalarını, işlerini itina ile yapan kiralık, sivil, silahsız Kürtler idare ediyordu. Erzurum'a yaklaştıkça Ermeni kaçaklar ve askerler mola yerlerinde bu Kürtleri öldürmeye başladılar. Katliamlar hayvani bir şekilde yapılıyordu.
KADININ KALBiNi BAŞINA ÇiViLEDiLER
Ermeniler canlı bir Türk kadınını duvarın önünde çarmıha germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üstüne çivilemişler. istisnasız bütün Ermeni aydınların suçlu olduğunu söylemek istemiyorum ve yapamam da. Olaylar bizzat Ermeni halkına ve onun aydın kesimine ne tür unsurların ve ne tür iç güdülerin galip geldiğini göstermişler. Hiç kimse olup biteni olmamış gibi sayamaz. Ermeniler rüzgar ektiler, fakat rüzgar ekenin fırtına biçeceğini unuttular.
Soykırdık lan. Orada yavşak ermeni çetelerinin mazlum Türk halkına yaptıkları katliamlara göz mü yumacaktık?
Sizin ki can bizim ki patlıcan mı?
80 KiŞi ÇUKURDA 10 TÜRK DAHA KESiN
800'den fazla silahsız sivil öldürülmüş. Öldürülenlerin kendilerini korumak için karşı koyarlarken yalnızca bir Ermeni ölmüş. insanları koyun gibi kesmişler. Tutsak edip ölüme mahkum ettikleri insanlara kendi elleriyle büyük çukurlar açtırmışlar. Bu çukurların başına insanları gruplar halinde götürmüşler ve hayvan boğazlar gibi kestikten sonra çukurlara doldurmuşlar. Çukur başındaki bir Ermeni arsız arsız çukurdaki cesetleri sayarak, 'Burası 80 kişi mi oldu? Bir 10 kişi daha alır! Bir 10 daha kes' deyince, on kişi daha kesip çukura atmışlar ve üstünü toprakla kapatmışlar. Bu Ermeni müteahhit, sırf eğlence olsun diye bir binadan Türklerin teker teker çıkmalarını emretmiş. Dışarıya çıkanların kafalarını keserek, böylece yaklaşık 80 kadar insanı katletmiş.
ARABALARINI SÜREN KÜRTLERi ÖLDÜRDÜLER
Erzincan'dan Erzuruma ricat eden Ermeni sürüsü, yollarının üzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katletmişlerdi. Lojistik destek hatlarından çekilen, muharebe teçhizatına dahil toplar üstü kapalı at arabalarında naklediliyordu. At arabalarını, işlerini itina ile yapan kiralık, sivil, silahsız Kürtler idare ediyordu. Erzurum'a yaklaştıkça Ermeni kaçaklar ve askerler mola yerlerinde bu Kürtleri öldürmeye başladılar. Katliamlar hayvani bir şekilde yapılıyordu.
KADININ KALBiNi BAŞINA ÇiViLEDiLER
Ermeniler canlı bir Türk kadınını duvarın önünde çarmıha germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üstüne çivilemişler. istisnasız bütün Ermeni aydınların suçlu olduğunu söylemek istemiyorum ve yapamam da. Olaylar bizzat Ermeni halkına ve onun aydın kesimine ne tür unsurların ve ne tür iç güdülerin galip geldiğini göstermişler. Hiç kimse olup biteni olmamış gibi sayamaz. Ermeniler rüzgar ektiler, fakat rüzgar ekenin fırtına biçeceğini unuttular.
Adrian lima bekaretini sadece marco'ya vermiştir. ki bir işadamının 10 milyon dolar teklif ettiği söylentiler arasındadır. Marco nun bu yaptığı orospu çocukluğudur.