anestezinin etkisini atlatan bünye biraz normale dönmeye başladıysa penisin durumunu merakedip hafif uyarmalarda bulunabilir.
hele bu ameliyat penise yakın biryerden olduysa * sürenin daha uzun olması kaçınılmazdır.
bu olayı yaşamış bir tecrübe olarak tavsiye edeceğim şey;
(bkz: american pie beta house) filminin izlenmesi.
şayet sonuç negatifse doktora başvurun.
tanım olarak iki yüzlü; Sözü ve davranışları birbirini tutmayan kişilere denir.
bir ateistin tanrı yok diyip namaz kılması ise iki yüzlülüktür.
aşağıda ise bu olay anlatılmaktadır.
edit: tanım yapacaz diye entrynin amına koyduk.
neyse...
konumum ve mesleğimden ötürü insanları çok irdeler onlar üzerinde tespitler yaparım.
çaylak olup sözlükten uzak kaldığım dönemlerde torosların eteklerine çıkıp rutin meditasyon aktivitelerimi yaptım.
zihnimi boşaltıp reel hayata hazır olduktan sonra şu ilginç olayı yaşadım;
-bir ortamda aykırı fikirlerini söyleyerek dikkat çekmeye çalışan bir ateist arkadaşla karşılaştım.
ön yargı zincirini kırıp onunla diyalog kurdum.
aslında hiçbirşey bilmediği belliydi. savunmasız ve iradesizdi.
biraz önce korkusuz bir efe gibi düşünce oklarını sallayan bu ateist kardeşimizin iradesini sınamak üzere bir oyun oynadım.
sohbetimiz esnasında çiğköfteyi çok sevdiğini söylemişti.
bende ona akşam namazını birlikte kılarsak çiğköfte yapacağımı söyledim. tereddütsüz kabul etti.
bilgisayarımın üstün özelliklerinden yararlanıp o namazı videoya kaydettim ve ateist arkadaşın iki yüzlü oluğunu belgeledim.
baştan bukadar aykırı prototip çizen bir ateistin, düşüncelerini bir çiğköfteye satması ise benim;
"ateistler iki yüzlüdür" tespitini yapmama neden oldu.
türk kültüründe anlam veremediğim bir olgudur düğün yapmak. saçmadır.
kız erkek tarafı birleşip geniş bir kabile oluşturarak topluca eğlence düzenlerler.dünya evine girişin ilk adımıdır fakat damat kişisi ve onun ailesi o eğlenceyi tertip edip milleti eğlendirmek amacıyla deve yüküyle borcun altına girmiştir.
bu ananeyi abzürt kılan olgu ise okadar borcun altına giren damat ve aliesi hala mutludur ve çiftetelli oynamayı eksik etmez.ileriyi ve o borçları nasıl ödeyeceğini hiç düşünmez.
bir günlük eğlencenin diyeti kaç yıllık bir borca tekabül ediyor?
onca insanı eğlendirmek adına çekilen sıkıntılar o borçların karşılığı mı?
birde işin maddi külfeti dışında manevi külfeti vardır.düğün sahipleri kabiledeki gençleri zorla oyuna kaldırarak pistte gerginlikler yaşanmasına ve oynamak istemeyen gençlerin nefretlerini kazanmalarına neden olurlar.yani okadar borca girerler,eğlence düzenlerler ama yinede değer görmezler.çabaladıklarıyla kalırlar.
ben şahsen modern dansları gayet iyi bilirim ama hiç bir düğünde bu tip gösteriler yapmak istemem.
sonuç olarak;
düğün yapan insanların akıllarına anlam veremiyorum.
madem para harcanacak, düğün parasıyla bir balayı organizasyonu tertip edilerek daha hoş bir vakit geçirme planlanabilir.
el sıkışmanız esnasında dayınızın elini sıkıyormuş hissine kapılmanıza yol açacak kızladır.
avuç içi yarı çapı 7-8 santimetredir.
hele biraz samimiyseniz ve size şaka yapmak suretiyle sırtınıza hafifçe vurursa bu darbe balyoz etkisi yapacaktır.
daha beter olanı da mevcuttur;
(bkz: sevgilinin elinin erkek eli gibi olması)
içim yanıyor sözlük. bir türlü anlam veremiyorum bu içimizdeki yunan, ermeni, yahudi sevgisine. lanet olsun.
her ülkenin komşusu yan komşusuna bir onluk verip, düşmanlarına zırnık koklatmazken nedense bu olay bizde tam ters şekilde yaşanıyor.
milli düşmanlarımızdan olan, alehimizde lobi oluşturan ermenistana en yüksek puanları veriyoruz ama ermenistan bize puan vermiyor.
madem ki eurovision siyasi bir yarışma, biz de güçlü şekilde durup bu düşmanlarımıza oy vermeyelim ki bize yavşak millet demesinler.
aynı şekilde kıbrıs a da puan verip karşılığında 0 aldığımız bir gerçektir.
demekki neymiş, siken sevilir...
+(gerile gerile anlatır, ağzındada sigara) hacı dün gece bi karı düşürdüm hiç sorma.
-oha ne ara lan?
+olm bi seviştik bi seviştik, ağzına sıçtım.
-vayyy be helal kardeşime yakışır.
+şimdi bi kahvaltı yapayım tekrar uyicam belki devamını görürüm.
şeklinde yaşanan eylemler sinsilesidir. ergenlikten ilk deneyime kadar devam etmesi kaçınılmazdır.
boş koltuğa gönül rahatlığıyla yönelir, oturmaya yeltenirsin. fakat bir sonraki durakta bir amca gelir, yer verirsin.başka bir boş yere oturursun, orayıda teyzeme kaptırırsın.bu durumdan rahatsız olup etrafındaki insanların yaş ortalamasına bakarsın ve artık oturamayacağına gönülden inanırsın.bu inanç öyle yoğunlaşır ki nasıl olsa başka bir yaşlı gelir diye boş koltuğa bile oturmaz ve gideceğin yere kadar sap gibi ayakta kalırsın...
e.t bu kardeşim! izlememek hele hele duymamak olur mu hiç?
e.t demek, dostluk demek.
e.t demek, farklı yapıya sahip varlıkların duygusal bağla birbirine bağlanmasını görmek ve bunu hissetmek demek.
e.t demek, şekli neye benzerse benzesin dostun ve dostluğun gücünü sembolize etmektir.
e.t demek, sevgi ve şefkat demek. her zorluğa her koşulda katlanabilmek demek hem de dostluk uğruna.
e.t yi bilmemek demek çocukluğunda ki boşluğu dolduramamak demek. sevgisiz yetişmek demek.
bu insan e.t yi kalitesiz bir film olarak nitelerse şayet, dostluğu, sevgiyi, arkadaşlığı, fedakarlığı uçurumdan atmış demektir. dostluğun kıymetini bir çocuğa, ancak ve ancak e.t öğretebilir.
e.t filmi ideolojisiyle faşizme de darbe vuruyor.
uzaylı da olsa dost olunabileceği vurgulanıyor. hele son sahnesinde ağlamamak elde değil.
şöyle bir baktımda e.t yi 15 kere izlemiş bir çocuk olarak ne kadar şanslıyım..
ülkemizde neredeyse tüm dullara kucak açmış ve onları hayata bağlayan sektördür.
tekstil sektörü sadece kışın bizi soğuktan koruyan ürünleri imal etmekle kalmıyor, dulları ve köyden şehre göç etmiş doğulu vatandaşlarımıza da ekmek teknesi oluyor.
bu denli çok işlevli bir sosyal-ekonomik mıntıka ise türk sinema sektörünün ilgisini çekmiş, bir çok filme ise ilham olmuştur. küçük emrah ın dul anasının çalıştığı yer, banu alkanın çalıştığı tekstil fabrikası ve ilyas salman ın ailecek çalıştıkları tekstil işletmesi bunlara örnek teşkil eder.
şayet bu tekstil sektörü olmasaydı; nice dul vatandaşlarımızın geçimi zorlaşacak, köyden geldim şehre insanlarının can simidi olmamış olacaktı.
fiziğe dayalı mevkide çok başarılı olacak olan futbolcudur.
omuz koyar indirir, şortunu indirir korkutur, hele bide çirkinse * forvetlerin korkulu rüyası olur.
-rıfkı şu siyah yılana bak lan
+oğlum bu ne lan?
-anaaaa adamın yarrahıymış lan
+oğlum bu ne lan?
-bu yarrahsa bizimki ne olm böle
+oğlum bu ne lan?
-rıfkı...rıfkı kendine gel..rıfkııı!!
saçını başını adeta bir kuaför edesıyla fönleyip şekillendiren, çıtı pıtı, file çorabın altına converse giyip, lolita makyajını da yapan o cici suratın aldığı hal düşünülesi bir durumdur. dışkı olarak ne çıkardığından çok surat ifadesiyle ilgilenilmesi gerekir kanımca.
kimyası gereği yumuşak huylu olduğundan kapınızı çalar hal hatır sorar.
evinizde et, tavuk, havyar, çeyrek altın yoksa bu kişinin kapısını çalmak yeterlidir.
kanka edinmeyi erdem sayan bu kişinin elinden gelen herşeyi yapması kapıcı liderliğindeki apartman sakinlerini fitneye sürükler.
zaten her sikkoluk bu kapıcının başının altından çıkar.
(bkz: bir gazete olarak kapıcı)
maganda arabası olarak bilinen sempatik araç.
kırmızıya boyayıp, çelik jant takıp, deri kaplamayı koltuklara giydirdin mi, bide pioner döşe al sana ferrari.*
oh mis.
eğer bir eşşek devrimciyse ve dayak yiyorsa akıllanır ahırına döner.
eğer bir insan devrimciyse ve dayak yiyorsa bir sonraki 1 mayısta dayak yemek için evine döner. *
ekşi'nin yazar alımı yapmasıyla yine bir adım öne geçmesi akabinde ulusözlüğün 5.nesil yazarlarından seçilmiş kişinin çıkıp eşki hegomanyasına son verecek olan delikanlı entellektüel neo karakteri.
yıllardır 1 mayıs dayağı yiyip uslanmayan gençleri görünce akla gelen temel sorun.
dayak cennetten çıkma der eskiler.
eskiler boşa konuşmaz. vardır bir bildikleri.
biz küçükken dayak yedik mi bi hatamız var diye düşünür kendimize çeki düzen verirdik.
dayak caydırıcı bir cezaydı bizim için.
ama devrimci kişiler dayak konusunda daha da dayanıklı.
onca jop, biber gazı, plastik mermi devrimci bedelere hasar veremiyor.
dayaktan ders alma yetileri pek gelişmemiş.
kimi devrimciler 1 mayısı sırf dayakyemek için bekliyorlar.
ama nedense bu dayak kimseyi etkilemiyor.
afedersiniz bir eşşeğe vurduğunuz zaman asi hareketleri bırakıp kıvama geliyor.
ama bu varlıklara dayak, diyalog karetmiyor.
t.c yeni bir formül bulmalı.
yoksa daha ciddi sorunlara yol açabilir.
tecrübeli edit:
-gençliğinde devrim ateşiyle yanan breyler 45-50 yaşlarına geldiklerinde bu dünyanın boş olduğunu anlayıp idealistlik hastalığından kurtuluyorlar.
daha objektif yorumlar yapabiliyorlar.
bilimsel edit:
-45-50 yaşlarında dayak yiyen devrimciler ise asi hareketlerini derhal terkedebiliyorlar.
ağzının tadı olmayan insandır.
gıda mühendisi bir annenin 3. evladıyım.
üniversite bitirdiği için değil çok iyi yemek yaptığı için gıda mühendisi diyorum.
çocukluğumun en derin yıllarından bu yana en lezziz besinleri bünyeye katarak bu organizmayı oluşturdum.
oluşumdan sonra ise gelişim faktörü önemliydi.
iyi bir tercih yapmalıydım.
çok gıda markası denedim. içlerinde en iyinin ülker olduğuna kanaat getirdikten sonra ülkerin büyüklüğünü ve devasa ihracat rakamlarını öğrendim.
yakutistan'a bile malafat satan bu gıda şirketini benimsemiştim.
insan neden ülker yemezki? diye sormaktan kendimi alamıyorum.
bu başlığı da doğru yolu bulmalarını istediğim insanlara armağan ediyorum.