nazım hikmet ile bursa cezaevinde yatarken yaşadıklarına ilişkin hatıratı turhan temuçin tarafından yazılan "azrailin öbür adı" isimli kitapta geniş bir şekilde yer almıştır. nazımdan bahsediş sekli biraz abartılıdır.çünkü okuyucu abdullah palaz'ı okurken ne olursa olsun onun daha fazla öne çıkmasını ister. bu abartının da abdullah palaz' ın değil turhan temuçin' in ifadeleri olma ihtimali de daha olasıdır zannımca.
8 haziran 1997 tarihli yeni yüzyıl gazetesi ölüm haberini
"bu kez çok çok derinde
son yirmi yılın in iyi rock müzisyeni ve rock şairlerinden sayılan jeff buckley missisipide boğularak hayata veda etti.
-kabustan uyanamadım
beni içine aldı
aşağı çekti
çok gerçekti-
SO REAL"
şeklinde vermişti. gerçek bir ölümdü.
mahatma gandhi fransa kralı ile yapacağı görüşmeye her zamanki kıyafeti olan beyaz örtü, sandalet ve gözlükleri ile gider. çıkışta kapıda bekleyen fransız gazetecilerden biri gandhi'ye alaycı bir tavırla sorar:
- efendim, kıyafetiniz bir kralla görüşmek için yeterli miydi ?
gandhi cevap verir;
-kral hazretleri ikimize yetecek kadar kıyafet giymişti.
1988 SBF mezunu, içişleri bakanlığında müfettiş olarak çalışan aynı zamanda kalkınma bankası yönetim kurulu üyeliği yapmakta olan, taleplerimiz yerini bulursa bir sonraki kabinede 'şiir okumaktan sorumlu devlet bakanı' olacak olan yakışıklı ve karizmatik abi.
"yanyana dükkanları vardı
behcet necatigil 'tuhafiye' satardı
'gizli eserler ansiklopedisi'ni yazardı
turgut uyar 'tütüncü'ydü. en güzel tütünlerini
uzun şiir yapraklarında saklardı
edip canseverin dükkanının üstünde
'otel' yazardı. bütün odalarında kendisi yatardı
oktay rifat 'ders kitapları' satardı
hiç bir öğrenci okumadı ve hepsi coğrafyadan kaldı
cemal süreya dükkanıda resim yapardı
cemali ali'ye benzer
şimdi bütün dükkanlar kapandı."
son iki dize bir gaziantep türküsüne aittir. türkünün ilgili bölümünün sözleri aşağıdaki gibidir:
"yüce dağ başında üç ağaç payam
aldılar yarimi ben kaldım yayan
ölümden korkup da sonunu sayan
ölür gider yar koynuna giremez"
kasımpaşa askeri hastanesinde çalışan, aytar caddesinde muayehanesi bulunan, kadın erkek bütün hastalarıyla çok iyi ilişkiler kurması sebebiyle ziyadesiyle sevilen estetik plastik cerrahi uzmanı şirin yaratık.
ilk izlediğimde aklıma çocukluk arkadaşımız ve komşumuz yahya' yı düşüren kanal. yaşasaydı muhtemelen dayısının çocuklarıyla şu an rojin' in arkasında bağlama çalıyor olacaktı. şimdi duşünüyorum ağır oldu bu be. hem de çok ağır. arkadaşlarımızı yaşayanlar ve öldürülenler diye tasnif edeceğimiz bir çocukluk geçirmemiz çok ağır oldu. çok ağır...
1993 yılında 'biz üç kişiydik' şiirini Hamid Aydın, Erhan Ömür ve Prof. Dr. Salih Yıldırım' a uyarlayarak değiştirmiştim, çok beğenildiği için 1993 mezunları yıllığına alınmıştı. şimdi bakıyorum geriye erhan da salih de hamid de hatta yusuf da kalmamış.
şiirden başka.
"andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona neler yapacağını biliriz" diye başlayan kaf suresinin 16. ayeti. doğrusu 'size' değil 'ona' dır. "biz ona şah damarından daha yakınız."
yazar olacağını varsayıp siteyi her gün ziyaret eden yüzbinlerce çaylağın alexa raporlarında hitini arttırdığı, artık kusulası, ismini eksisozluk a.ş olarak değiştirmesini beklediğim ticari kuruluş.
medyatik olmasını sadece çok iyi bir akupunkturist olmasına borçlu, içi dışı bir, geniş bir çevreye sahip tıp doktoru. muayehanesi abide-i hürriyettedir. aynı zamanda lazer epilasyon, radyofrekans, sigara bırakma, kalıcı makyaj da yapan ekipleri mevcuttur.
tren garının yanında 'yüzde yüz sigara içilmez garantili tek otel' reklamıyla müşteri çeken ibis otelin kaldığım 611 numaralı odasının mariuhana kokusundan aşırı derecede rahatsız olduğum yaman çelişkili avrupa şehri.
hayatta iken onca davetine rağmen gitmediğim, vefatını müteakiben (hatıralarını yerinde görmek gibi örtülü amaçlarla) sıkça gitmeye başladığım, ablamın uzun yıllar yaşadığı şehir.
şimdilerde yapı kredinin reklamlarında görüyorum. çocukluğumuzda vardı. parmakla tutulan kısmı deve başı şeklindeydi, burguluydu, nazikti, kolay kırılırdı . bu yuzden çocukluğumuzda mı kaldı acaba?