inanma kavramı bizim arketiplerimizde var olup evrimsel mekanizmalarla gelmiş olabilir. Ama bu durumun bilimsel açıklamasının olması o inancın yanlışlandığı manasına gelmez *
Gün geçtikçe görüyorum ki ateizm ve aidiyet duyguları tahrip ediliyor. Bir insanı hayata bağlayan en önemli 3 sebebi vardır. Aile, vatan ve din. Yıllardır dinin iyice sömürülüp ayaklar altına alındığını gördük.Aşağı son zamanlarda artan ateist yüzdesini koyuyorum, siz de görün.
(resim:#1)
Sırada vatani değerler var ve bu duygu da yok olup gidiyor. Vatani duygularını kaybetmiş bir nesil yetişmeye başladı. Bunlar arasında aile kavramıysa zaten tahrip oldu bile. Bu 3 değer yerler altında sürününce ne oluyor peki? Boşluk hissi ve yaşamak istememe... istatistik verileriyle ve bazı argümanlarla bu konular üzerinde yazı yadım. isteyen bloğumdaki "vatanım sensin" adlı yazıyı okuyabilir. https://sammyjankisihatirla.blogspot.com.tr/
Selam. Bugünkü konu dostluk. içimde hep eksikliğini hissettiğim bir kavramdır. Bilemiyorum, ya kimse çıkmadı dost olarak karşıma ya da ben kimseyi yaklaştırmadım kendime. Hayatın hep sillesini yemiş biri olarak insanlardan da çok darbe yedim. Beni anlayan pek insan çıkmadı karşıma. Sonrasında ne oldu? Yalnız kaldım diyemem. Çok şükür sevdiklerim oldu ama bir dostum hiç olmadı. Kendimi yakın hissettiğim arkadaşlarım tek tek gerçek yüzlerini gösterdiler bana. Kaçtım, dostluk kurmadım onlarla. Ya da kurmamak için kendimi engelledim. Bu davranışımın altında yatan nedeni bilmiyorum ama insanların farklı yüzlerini gördükçe kaçtım. Her neyse. Bir film izlemiştim eskiden. Eski bir filmdi. Severim eski filmleri. Adı Kader Bağlayınca. Orijinal ismi The Defiant Ones. Oyuncularından Sidney Poiter oskarı alan ilk siyahi oyuncu.
Filmin teması dostluk üzerine kurulmuş. Geçen gün karşıma çıktığında tekrar izledim keyifle. Ama bir şey dikkatimi çekti. Bu film Amerikan yapımıydı. Şu an herkesin diline pelesenk olmuş kirli Abd, katil abd lafına ters bir filmdi. Bilemiyorum yapımcılarını, yönetmenlerini ayrıntılı araştırmadım ama siz kolayca ulaşabilirsiniz. Bu film Amerika yapımı olmasına rağmen iyi niyetlerle yapılmış gibi. Genelleme yapıyorum biliyorum ama Amerika şeması kafamda öyle bir yer almış ki onlardan iyi niyetli bir şeyler bekleyemez olmuşum. Geçen bu filmi izleyince fark ettim ki iyi mesajlar veriyor. Siyahi ve beyaz iki mahkum filmin başında birbirlerine zincirle bağlı. Ama bağlılıkları sadece zincirle bağlılık. Beyaz adam da ırkçılıktan hafif de olsa nasibini almış biri. Filmin başında mahkumları taşıyan araç kaza yapınca kaderin birbirine bağladığı iki mahkum kaçıyorlar. Yolda başlarına gelen hikayelere birlikte tanık oluyoruz. Hala ırkçılığın devam ettiği Amerikanın durumunu gözümüze seriyor bu film. Nereye gitseler siyahi eziliyor, öteleniyor. Yolları bir çiftliğe düşüyor.
Çiftlikte ırkçılıkla karşılaşıyor siyahi kardeşimiz. Oğluyla birlikte yaşayan bir kadın sadece beyaza yemek getiriyor. Beyaz kardeşimiz de biz iki kişiyiz diye uyarıyor kadını ve bunu söylemesi üzerine ona da yemek geliyor. Kadın soruyor senin bununla ne işin var diye. Siyahi olanın halini düşünün. Onun o güçlü görüntüsünün altında masumane duruşu ve ezilmesi etkiledi beni. Her neyse, bu birbirine bağlı iki mahkum birbirlerini başta sevmiyor. Nefret ediyorlar hatta kavga ediyorlar.
Ama zaman geçtikçe birbirlerine bağlanıyorlar. Tabi bağlanmalarını bir olay ateşliyor iyice. iki mahkum çiftlikte kalırken beyaz adamla çiftlik sahibi kadın arasında duygusal yakınlaşma başlıyor ve birlikte kaçmayı düşünüyorlar. Kadın beni de al yanına diyor. Bunlar konuşulurken siyahi kardeşimiz satıldığını duyuyor. Yola tek başına devam etmeye karar veriyor. Kadın ona yanlış yol tarif edip yakalanmasını istiyor ki kendileri zaman kazansın. Tam beyaz adamla kadın kaçma hazırlıkları yaparken beyaz kardeşimiz bunu öğreniyor ve kadını terk ediyor. Kadınla beyaz adam arasında arbede çıkıyor ve oğlu geliyor tam o anda. Beyaz adam kadının oğluna "sen sen ol kimseyi satma küçük adam" diyor ve evi terk etmeye çalışıyor. Evi terk ederken kadını bir kenara itiyor ve çıkmaya çalışıyor. Kadının oğlu bunu görünce beyaz kardeşimizi vuruyor. Ama beyaz adam koşarak siyahi arkadaşını aramaya koyuluyor. En sonunda da buluyor.
Birbirlerine yolculuklarında yardim ediyor iki dost. Kurtulmak için bir tren istasyonuna doğru yol alıyorlar. Trene binip kaçacaklar ama beyaz adam yaralı. Koşuyorlar, siyahi kardeşimiz trene yetişiyor ve tutunuyor. Beyaz adamı da elinden tutup yukarı çekmeye çalışıyor ama başaramıyor. Onu alamayınca trene, o da atlıyor ve birlikte kaçma fırsatını kaçırıyorlar. Kaderlerine teslim olmuş bir biçimde orada polisleri bekliyorlar. Siyah kardeşimiz beyazı kucağına alıyor ve birlikte sigaralarını tutturuyorlar.
Siyahi kardeşimiz şarkı söylüyor, beyaz kardeşimiz de onun kucağında kaderini bekliyor. O halde kaderlerini beklerken polis köpeklerinin seslerini işitiyorlar. Birlikte gülüyorlar ve bir daha hapiste patates soymayacaklarına söz veriyorlar. Siyahi adamımız da başka bir şey yaparız diyor dostuna. Yaparız diyor, birliktelik kullanıyor. Peşlerindeki polis ufuktan görünüyor ama aldırış etmiyorlar. Kaldıkları yerde beklemeye devam ediyorlar. Biz her şeyi yaptık değil mi diyor beyaz adam. Siyahi kardeşimiz de evet yaptık diyor. Birlikte polise teslim oluyorlar ama yeni bir dostluk kurulmuş oluyor.
Onların teslimiyetini gören iyi niyetli şerifimiz de silahını yavaşça indiriyor ve dostluklarını izliyor. Görüldüğü gibi bu filmde yengesini ayartan Behlül yok. Ya da bilmem kaç kadınla karısını aldatan herif yok. Patronuna ayarlanan kiralık bir kadın yok ya da patronunun ahlaksız teklifine evet diyen Şehrazat yok. Dostluk var, siyahinin kabulü var. Birbirini satmama var, vefakarlık ve yardımseverlik var. Evet bunlar var, Amerikan yapımı filmde bunlar var. Kirli ellerini tüm dünyaya bulaştırmış Amerikanın güzel bir filmi. Her bozuk saat günde iki kere doğruyu gösterir misali... Bu yazıyı yazdım çünkü ahlaksızlığın her tarafımızı sardığı televizyon dizilerinden, filmlerinden kurtulun istiyorum. izlemeyin, prim vermeyin bu dizilere. Çünkü siz izledikçe devam ediyor bu propaganda. Ahlak seviyesinin düşümünü hedefleyen aptal makinesini doğru kullanın istiyorum. Hatta hiç kullanmayın. Kullanacaksanız da böyle güzel mesajlar veren filmler izleyin. Çocuklarınızın bilinçaltına ahlaksız mesajlar sokmayın. Her cinayette, tecavüzde, savaşta sizin de parmağınız olacak bu aptal makinesine taviz verdikçe. Haberlerin bile %90'inin yalan olduğu bir aptal makinesini izlemeyin. Ama dur. Sende her sokak röportajında söyleyenler gibi ben belgesel izliyorum diyeceksin demi. Türkiye'nin %80'i televizyonu belgesel izlemek için kullanıyor sen de haklısın. Zamanını öldürmekten daha iyi bir çözüm bulamazsın televizyondan başka. Ama hayat çok kısa, unutma ki yaşlılık gelip çattığında sen de üretimsizliğinin bunalımı içinde çürüyeceksin. Hayata geri dönüp baktığında hiçbir şey yapmadığını göreceksin. Dünyaya bir şeyler bırakmış olma isteğin tavan yapacak ama çaresizlik içinde ölümü bekleyeceksin. Üretmek insanın içindeki doğuştan bir güdüdür diyor Eric Fromm. Bir şeyler üret. Sen faydalı şeyler ürettikçe hem kendine saygın olacak hem de başkalarına. Alışkanlıklar kolay değişmiyor biliyorum. Ama biraz iradeni kullanarak değişebilirsin. Televizyonda demek ki senin en kolay yoldan eğlenmeni sağlayacak uyarıcılar var. Başta bunları görmezden gelebilirsin. Faydalı programlar, filmler izleyebilirsin. Sonrasında televizyon dışında bir uğraşla uğraşmaya başlayabilirsin kademeli kademeli. Hiçbir şey daha geç değilken al eline o kumandayı, kırmızı düğmeye bas. Bas ki en kolay beyin öldüren aptal makinesini sen öldür. Unutma, onu var eden sensin, son kılıç darbesiyle onu mezara itecek de sensin. Vizontele filmindeki gibi bir mezar yapıp ona televizyonu gömmeyi isterdim ama herkes kendi televizyonundan sorumlu. Herkes kendi iradesinden sorumlu. Biraz irade sayesinde herkes kendi televizyonunun mezarını açabilir. Al eline kumandayı, kırmızı düğmeye bas. Sen başla kirli oyunlara tuzak kurmak için ilk olarak. Çünkü televizyon küresel gücün en büyük silahıdır. Propagandasını, yalan haberini oradan yayar. Eleştirel düşünmeye alışamamış her hantal beyin de bunları direkt alır içine, sorgusuz sualsiz. Sonra olmayan şeye inanıverirsin. Şeytanın yolu da budur. Dolambaçlı yollarla kandırır seni. Şeytana nasıl bu kadar öfkeliysen, evindeki maddesel şeytana da karşı dur. Sağlıcakla kal değerli okuyucu. Herkesten bu tür öneri duyarsın. Belki klasikleşmiş bir öneridir bu senin için ama bir şey klasik diye onun yanlış olduğunu söyleyemezsin. Hoşçakal sevgili okuyucu. iradeni kullan.
remember sammy jankis repliğiyle tanınır. Memento'nun hayali bir karateridir. Aynı zamanda açtığım ve içerisinde felsefe, psikoloji, din, bilim, gündem her konuda yazdığım bloğun adıdır. Lan herife bak bloğunun reklamını yapıyor demeyin. Bir göz atmanızı tavsiye ederim. https://sammyjankisihatirla.blogspot.com.tr/
insanoğlu, hep bir sonuç peşinde. Sonuçsuz kalan her şeyden kaygı duyuyor insan. Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericidir lafı boşa çıkmamış. Hayatımız, her ne olursa olsun, sonuç aramak içinde geçip gidiyor. Gidiyor ve yakalayamıyoruz, ucundan tutup gitme diyemiyoruz, gidene kal diyemiyoruz, tutup da kolundan geri getiremiyoruz. Geçip gidiyor ve ne olursa olsun sonuçlanıyor. Hep bir sonuç bulma çabasındayız. Bir futbol sahasında mesela, takım yenilirse mutlaka bir suçlu vardır. Kaleci, yüzlerce gol kurtarsa da suçludur. Teknik adam kovulmak için vardır. Sonuç, sonuçsuz bir şey kalmamıştır. Ceza kesilmiştir, olan olmuştur. iki kişinin karşılıklı tartışmasında mutlaka kazanan taraf olmuştur. Münazara gruplarında hep kazanan vardır. Yapılan her eylem sonucu düşünülerek yapılmıştır. Her eylem er veya geç sonucuna varmıştır. Zaman da böyle işler. Şimdi, geçmişin sonucudur, gelecek de şimdinin sonucu olacak. Zamansızlık, cennet, cehennem... Bunlar da bir şeyin sonucudur. Dünyada geçirilen zamanın olumlu veya olumsuz sonuçlarıdır. insan onları düşünmeye de katlanamaz. Nedeni, sonsuzluğun ve sonuçsuzluğun olmasıdır. Dünyevi çalışan her akıl sonuçsuzlukta buhranlar yaşar. Çocuklar, sonuca odaklanır. Onlar için ya iyi vardır ya kötü. Bir eylem sonuca varmak için yapılır. Oyun, haz almak için oynanır. Bir çocuk bilmeden halıya sürahiyi dökse, bilerek bir bardak su dökenden daha suçludur. Zihni somut olana çalışan her akıl küçük bir çocuk gibi düşünür. Her eyleminde niceliksel ve sonuçsal düşünür. Yaptığı iyiliğin güzelliğine bakmadan karşılığını bekler. Nitelik önemli değildir, sonuca odaklı insan karşılık bekler. Saygı, eğer cebinde kağıt parçaları varsa gösterilir. istatistikler, sadece nicelikleri gösterir. Yaşlı biri, geçirdiği yılların veya saçlarındaki akların sayısıyla övünür. Geriye dönüp baktığında yaşamının niteliği kötüyse vicdan azabı çeker. Diğer yandan bu kadar niceliklere değer veren insana karşı Allah, niteliğe önem verir. Niyet önemlidir. Yaptığın iyilik güzel duygularla yapıldıysa anlamlıdır Allah için. Çünkü O buna değer verir. Sınavdan 90 veya 100 almam önemli değildir Allah'a göre. insanlık için hafızama attığım her bilgi, sınav puanından daha değerlidir O'nun için. Niyetim güzelse 20 alsam da fark etmez. Hayatta niceliğe takılı kalan insanın dizleri kuvvetten kesilir. Olduğu yere çöker ve ölümü bekler. Anlamsızlık, nicelikler içinde boğulmaktan gelir. Eylemlerde mutlak nicelik beklemeden sadece iyi niyetle çabalamak insana daha fazla haz verir. Yolun sonucu önemli değil, giderken içinde bulunduğun güzel niyetler önemlidir. Kazanç sağlayamayan fakir bir insan nicelik içinde boğulursa nevrotik güç ihtiyaçları içinde boğulur. Kazanamadıkça hırslanır. Hırslandıkça kaybeder. Sonuç odaklı düşünenin sonu kötülükle biter. Kendini hayatın akışına bırakan ve güzel niyet içinde eylemleri yapan, yani yaptıklarının niteliğine bakan kişi mutlu olur. Bir çocuğun sevinci kendisine nitelik olarak haz verirken nicelik olarak bir şey kazandırmaz. Ama küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenen insan kazanıp kazanamadığına aldırmaz. O zaten çoktan kazanmıştır kazanacağını. Ben, yazılarımı binlerce kişinin okumasını isterim. Ama güzel niyetlerle yazdığım bu yazı az kişi tarafından okunacak biliyorum. Gün gelir de binlerce kişi okusa da mutlu olacağım okumasa da. Yazarken niyetimin güzel olması mutluluk veriyor bana. Niyetlerimi gören ona göre değerlendirir her şeyi. Belki 10 kişinin okuduğu bloğum O'nun katında binlerce kişi tarafından okunan yazarlardan daha kıymetlidir. Bu kadar niceliği yerip niteliği övmeme rağmen ikisi de olmazsa olmazdır. Sadece ama sadece bu nicelik batağından çıkmanı istiyorum güzel insan. Hareketlerinin bir anlamı var ve bu hareketlerinin niteliğine bakan bir yaratıcı var inan bana. Allah’ın adaleti her şeyi en ince ayrıntısına kadar niyetlere göre değerlendirmesinden gelir. Unutma, lütfen unutma, bir çocuk gibi sadece somut düşünmekten kurtul. Büyü artık, çocukluğun vaktini çok uzattın. Bazı şeylerde soyut düşün. Hareketlerinin sayısal verileri ve sonuçları yanında anlamlarına da bak. Bak ki hayat daha güzel olsun. Ben merkezcilik ve sonuç odaklı düşüncede boğulmaktan kurtul. Niyetin güzel olsun, sen güzel ol, çevren güzel olsun, toplum güzel olsun, dünya güzel olsun.
Blogtan bir yazı. https://sammyjankisihatirla.blogspot.com.tr/
insanın feleğini şaşırtan durumdur. Yapmayın! istemiyorsanız baştan tavrınızı koyun. Bu ne lan sizin yüzünüzden çektiğimiz. Bu ne kalpsizliktir. Karşıda bir insan var. Bir anda her şey olup unutulamaz. Zaman zaman bu durum yüzünden yarattığım olumsuz duyguları bilinçaltıma attığım için faturasını sonraki günlerde fena ödüyorum. Sonuç: koca bir boşluk duygusu.
insanı buraya kadar geldi artık dedirten olaylardan sonra hayatın yaşatmış olduğu durumdur. Amaçsızca haykırmak ister insan o anda. Aslında dolan içini boşaltmak ister. Bu durum toplum içinde yapılamadığı için genelde rafa kalkar. Tek rahatlama yoluysa kimsenin görmediği bir yerde ağlamaktır. Ancak kalbi katılaşan bizler çoğu zaman bunu bile yapamayız.
Kavuşma isteğiyle yanıp tutuşurken elinden hiçbir şey gelmeme durumudur. Ne yapsın seven. Seven sevdiğini söyler ama reddedilir. Hem de bir sürü ümit verildikten sonra bu olduysa daha da kötüdür. Tam her şey oldu derken her şeyin tersine dönmesi insanı tepetaklak eder. Kişi neye uğradığını şaşırır. Ümitsizce ona bakar uzaktan. Gülüşüne bakar. Gülen gözlerinin içinde kaybolur. Konuşmasına hayran olur. Güzel dalgalı saçlarını okşamak ister. Hatta ona sarılıp birlikte uyuduğunu, sabah onun gülümseyişiyle uyandığının hayalini kurar. Ama her şey gülen gözlerinin seni gördüğünde ciddileşmesi sonucu rüyadan uyanılır. Şimdi söyleyin. Seven rüyadan uyanmak ister mi? Hayır. Rüya onun gerçeği olsun ister. Rüya içinde rüyalara girmek ister. Ama gerçek hayat acımasızca ona kavuşamayacağını söyler. Her halinde ondan uzak kalacağının kırıntılarını görür seven. Sevdiğine umutsuzca bakmak, vuslatı hayal edemeyecek hale gelmektir. Rüyaların kabusa dönüşeceğini işaret edecek olan durumu belirtir. Sevdiğine umutsuzca bakmak, kavuşmanın başka dünyalara kaldığı gerçeğine yüze çarpar.
Memento ve inseption ı herkes hemen hemen izlemiştir. Benim merak ettiğim bu filmlerin senaryosunu yazan nolanın tarzında yazılan kitaplar var mıdır? Varsa hangi kitap türüne girer?
Hayal dünyasında yaşayan, çılgın, kimi zaman akıllı kimi zaman aptal olan bir karakterdir. Hayatta çılgın olmak kimi zaman akıllı kimi zamanda hayat karşısında aptal olmak gerektiğini, hayallerin peşinden koşulması gerektiğini bize gösteren çılgındır. Hiç olmayan dulcineasını arar. Dulcineasını arayanlara selam olsun.
Filmlerindeki senaryoları da kendisinin yazdığını öğrendikten sonraki durumdur. Ulan adam ne yazmış be dedirten kişidir. Memento ve inseption daki senaryolarıyla kendisine hayran olduğum yönetmendir.
insanüstünü arıyor olabilir. Bana göre insan üstü kalbin imanında bulunur. iman artınca kendisi bile ne olduğunu anlamaz be insan ırkını sevmeye başlar.
Çözüm iyi şeyler düşünmektir. Bilişsel terapiye göre moral bozukluğu kotu düşüncelerden kaynaklanır. Kotu düşünce akla geldiğinde onları görmezden gelme değilde o kotu duşunceyi mantıklı bir şekilde iyiye çevirme işe yarar. Örneğin hiç bir şey iyi olmayacak düşüncesi bizim çarpıtmamızdır. Bu düşünceyi, bu düşünce yanlış, hayat her zaman kotu gitmez elbet bir gün bazı şeyler duzelecek şeklinde değiştirirsek mutlaka işe yarar.
Ne yapacağını bilememe durumunun oluşturduğu,insanın içindeki saçmalıkları dışa vurduğu haldir. Enseye şaplak, kafaya tokat, omza yumruk en küçük örnekleridir
"içki içiyoruz, namaz kılmıyoruz, hacca gitmiyoruz, zekat vermiyoruz olum ne pis adamlarmışız lan biz" Ahmet kuralla murat cemcirin arasında geçen diyalog her şeyi anlatıyor.
Allah korkusunu yaşayan insandır. "zinaya yaklaşmayın" ayetini esas alarak böyle işlere karışmamak ister. Yalnız sevdiği insanla nasıl evlenir, ne yapması gerekir orasını bilemediğim ve aklımı karıştıran konudur. Allah böyle bir imtihanda bize yardım etsin.